haceesma Nickli Üyeden Alıntı
polemik yapmak istemiyorum demişsiniz ama konuyu ısrarla uzatıyorsunuz .
malum cemaat diyorsunuz , açık isim vermeniz daha doğru olacak . bahsettiğiniz cemaat , Süleyman Hilmi Tunahan hz.nin yurtlarıysa ; birtek rabıtanın mantığınıza sığmaması sizin uzaklaşmanıza neden olmaz sanırım . dilerseniz rabıtayı terk edersiniz ama , ALLAH yolunda , Ümmet-i Muhammed'in evladına hizmeti gaye edinmiş bir topluluktan ayrılmazsınız .ya da ayrılsanız bile , hayır ile y^ad edersiniz .
bizim cemaatimizde şer-i şerife aykırı bir hüküm yoktur .
"şer-i şeriften kıl miktarı ayrılan , bizden fersah fersah ayrılmıştır ."
Hz.üstazımızın bu sözünü her kardeşimiz bilir .
kurslarımızda 30 küsur kitap okunur, ama bunların ekserisi osmanlı medrese sisteminde okutulan arabça anahtar ilimlerdir .tasavvufi manada ekol kabul edilen kitaplar okutulur . eğer bazılarının iddia ettiği gibi , (haşa) şahsa , üstaza ibadet ettiriliyor olsaydı , S.H.Tunahan hz.'nin kiapları okutulurdu .oysa bize telkin edilen , Kur'an-ı Kerim'i okumak okutmak ,manasını idrak etmek , rasulullahın sünnetinden ayrılmamaktır .
alemde herkesin , hatta her şeyin rabıtasının olduğunu biliyormusunuz ?!
belki farkında değilsiniz ama , ay ve yıldızlar ışığını güneşten alır . rabıta , irtibat demektir . eşler birbirine rabıtalıdır . anne-çocuk arasında rabıta vardır .
rabıta , irtibattır , bağdır . maddi-manevi , bağlantıda olmaktır .
ehl-i rabıa , seçilmiş olanlardır . malum bir Allah c.c. hz. 'ni sevenler vardır , bir de ; Rabbimizin sevdikleri vardır .
herkes rabıta yapabilir ama aynı sonucu alamaz. bu sebeple , namaz gibi ,oruç gibi aşikar bir emir olarak zikredilmemiştir .
Kur'an'da birçok ayetin zahiri ve batıni manaları vardır .
ve rabıta ya işaret eden de deliller mevcuttur.
yok diyorsunuz ama , Elmelılı merhumun ve İbrahim Hakkı Bursevi hz.nin tefsirinden buna işaret eden ibareleri iletiyorum size :
İsmail Hakkı Bursevi hz. ( Ruhul Beyan 3 -582 ) ; “ Sadıklar la beraber olunuz.” Ayetinin tefsirinde;
“ Bu ayeti kerime de bahsi geçen sadıklardan murad. Kamil mürşitlerdir. Ciddiyetle bir sadık onların kapısında hizmet eder, muhabbetiyle nazarlarına kabul olunursa, onların feyz ve bereketiyle masivayı terk etmeye, Allah’ ın yolunda istikamet üzere bulunmaya rahatlıkla muvaffak olur, huzur-u Hakk’ a kavuşur.” Demektedir.
Elmalılı Hamdi Yazır’ da ( Hak dini 4 2644) “ Sadıklarla beraber olunuz.” Ayetini şöyle mana vermiştir.
“ İmanlarında, ehillerinde ve hak elinde niyeti, sözü fiil ve her haliyle sadık olanlarla beraber olunuz, sadıkların velayet ve beraberliğinden (onların desteğinden) ayrılmayınız!
Münafıklardan sakının, Hz. Muhammed s.a.v. ve ashabı gibi sadıklara dost ve yakın olunuz. Onlar gibi özü doğru, sözü doğru, işi doğru olunuz, onlara uyunuz.!
Meselâ bu cümleden olarak, “Ey iman edenler! Allah’tan korkun, ona (kurbiyete-yaklaşmaya) vesîle arayın ve onun yolunda mücâhede edin ki, felâha erebilesiniz”(5/35-maide sr.) âyet-i celilesini zikredebiliriz.
Bilindiği gibi lisânımızda “vesîle”, kendisi ile maksada-hedefe ulaşılan vâsıtadır. Müfessirler, burada geçen “vesîle”ye çeşitli mânâlar vermişler... Bunlardan Fahr-i Râzî hazretleri, “vesîle”yi “mürşid-i kâmil” ile tefsir etmiştir.
İsmail Hakkı Bursevî (k.s.) de bu âyet-i kerimeyi tefsir ederken, “Vesîle”den murad, sâlih ameller olduğu gibi, Allâh’a yakın olmak için kendisiyle tevessül edilen her şeydir, diyor. Sonra da Te’vîlât-ı Necmiye’den şunları naklediyor:
Bu âyet-i kerime, ‘vesîleyi arama’ emrini açıklamaktadır; bu, elbette ki lâzımdır. Çünkü Allah Teâlâ’ya vusûl yani Hakk’a ermek, seyr u sülûkü tamamlamak, ancak vesîle ile elde edilir. Bu vesîle de, hakîkat âlimleri ve tarîkat şeyhleridir.
Hz. Ömer’den (r.a.) rivâyet edilen bir hadîs-i şerifte de meâlen şöyle buyrulmaktadır:
“Ne zaman ki Âdem (a.s.) hatâsını anlayıp,
– Yâ Rabbî, eğer beni (hâlen) mağfiret etmemiş isen, Muhammed (s.a.v.) hakkı için afvımı diliyorum, demişti.
Allah Teâlâ ona,
– Ey Âdem! Ben onu henüz yaratmadığım halde, sen Muhammed’i(n kadrini-kıymetini, nezdimizdeki şân ve şerefinin yüceliğini) nereden ve nasıl bildin? diye sordu.
O da,
– Yâ Rabbi, sen beni yed-i kudretinle yarattığın ve rûhundan bana nefhettiğin zaman, başımı kaldırıp baktığımda, Arş-ı A‘lâ’nın ayaklarında, ‘Lâ ilâhe illallah, Muhammedün Resûlüllah’ yazılmış olduğunu gördüm... Zâtının ismine, ancak yaratılmışların en sevimlisini izâfe edeceğini (düşündüm ve bu yolla) bildim,dedi. Cenâb-ı Hak ona,
– Ey Âdem, doğru söyledin. Hakîkaten o, benim nezdimde yaratılmışların en sevimlisidir. Onun hürmetine benden (afvını) dilediğinde, ben de seni affettim. Şayet Muhammed olmasaydı seni yaratmazdım” buyurdu.
İşte bu hadîs-i şerifte de açıkça görüldüğü üzere, dînimizde vesîle vardır... Ve bunlar da, başta Resûlüllah (s.a.v.) Efendimiz olmak üzere, onun vârisi olan hakîkat âlimleridir.
evet , Elmalılı merhum da , Bursevi Hz .de mürşid-i kamil diyorlar .mürşid-i kamilin hatası olmaz mı!?
olur , olabilir ,ama şirk gibi bir hata kabul edilemez . demekki şirk işleyen değil mürşid , müslüman olamaz .
İmam-ı Rabbani hz. , Ruhul-Beyan'ın müellifi İsmail Hakkı Bursevi hz. , İmâm-ı A‘zam Ebû Hanîfe hz. , İbrahim Hakkı Erzurumi , ve daha birçok alim ve ALLAH dostu rabıtayı din dışı , bid'at ya da şirk olarak görmüyor .
peki bu bizlerden ilmi ve manevi olarak çok daha yüksek zatlar sözlerine itimad edilemeyecek kimselermidir ?
rabıta şirk ise , bu alimler de müşrik mi ?
sizin sözüne itibar ettiğiniz , bize kaynak olarak gösterdiğiniz İbn-i teymiyye gibileri biz ehl-i sünnet indinde sözüne itibar edilecek kimseler değildir .
ibni teymiyye , doğruları ve yanlışları olan , bir ayet alimidir .ve sadece zahiri manaya bakar .
hz.Allah için mekan-cihet tenzih eder , sahbeye iftiraya varan isnadlarda bulunur .
kısacası , bize göre kaynak değildir .
siz onu örnek alırsınız ,biz İmam-ı Rabbani hz. örnek alırız . herkes özgürdür .
daha yazılacak çok şey vardır ama niyetim konuyu uzatmak değil . eğer yeterli gelmezse , isteyen herkesle bu konuda münazarada bulunabilirim . 19 yıldır arabça ve islami ilimler ile iştigal ediyorum .
dua ile ...