***
DIŞARDA
Points: 25.810, Level: 96
Level completed: 46%,
Points required for next Level: 540
Overall activity: 0%
Achievements


Cevap: İslâm’da giyim-kuşamın ölçüsü
TESETTÜRDE GAYE NEDİR?
Hazret-i Âişe (r.anhâ) vâlidemiz anlatıyor:
“Allah Teâlâ muhacir kadınlara rahmet eylesin. ‘Kadınlar, baş örtülerini yakalarının üzerini (örtecek şekilde) koysunlar’(3) âyet-i kerîmesi indiği zaman, örtülerini (kenardan) yırtarak onunla (örtülmesi gereken diğer yerlerini de) örttüler.” (4)
İslâm’ın başlangıcında kadınlar, kılık-kıyafetçe cahiliye devrinin örf ve âdetlerine uyuyorlardı. Bu emir üzerine saçlarını-başlarını, kulaklarını-boyunlarını, gerdanlarını-göğüslerini açık tutmayıp derhal örtmeye başladılar.
Müfessirlerin nakline göre, Cahiliye kadınları da başörtüsü kullanıyorlardı. Fakat İslâm’ın emrettiği tarzda ve ölçüde değildi… Ya saçlarını tam örtmeyecek şekilde başlarına takarlar veya enselerine bağlarlardı. Yukaları önden açılır, gerdanları ve gerdanlıkları açığa çıkardı. Zînetleri ve zînet mahalleri görünürdü. Demek ki, son zamanlarda “modernlik-çağdaşlık” sayılan açık-saçıklık, böyle eski bir Cahiliye âdeti imiş… İslâmiyet, böyle açıklığı yasaklayıp, başörtülerinin yakalar üzerine indirilmesini emrederek tesettürü farz kılmıştır. Görüldüğü üzere bu emirde; tesettürün yalnız farziyeti değil, kendine mahsus usûl ve hudûdu da gösterilmiştir.
Cahiliye döneminde ictimaî hayatta, kadın-erkek ihtilâtı esastı. Yani karışık bir halde yaşıyorlardı. Bu hayat tarzı, İslâm’da cinsler arasındaki ayırımı ve kadın kıyafetini tanzim eden Nûr sûresinin 30-31’inci âyetleri gelinceye kadar devam etti. Bu ayetlerin inzalinden sonra ise, cahili âdetlerinin yerine, derhal İlâhi ahlâk esasları kaim ve hâkim oldu.
Tesettürle alâkalı bu iki âyet-i kerîmenin tam olarak meâlleri şöyledir: “(Habîbim), mü’min erkeklere söyle: Gözlerini (harama bakmaktan) sakınsınlar ve ırzlarını korusunlar. Bu, kendileri için çok temiz (bir hareket)dir. Şüphesiz ki Allah, (kullarının ne) yapacaklarından hakkıyla haberdardır.
“Mü’min kadınlara da söyle: Gözlerini (harama bakmaktan) sakınsınlar, ırzlarını korusunlar. Görünen kısımları (yüz ve eller) müstesna olmak üzere, zînetlerini (ve zînetlerinin bulunduğu mevzileri ki; baş, kulak, boyun, göğüs, bazu, kol ve ayaklarını) açmasınlar. Başörtülerini, yakalarının üzerine (kadar) örtsünler. Kocaları, babaları, kocalarının babaları, kendi oğulları, kocalarının oğulları, erkek kardeşleri, erkek kardeşlerinin oğulları, kız kardeşlerinin oğulları, kendi kadınları (mü’min kadınlar), ellerinin altında bulunan (köleleri), erkeklerden kadına ihtiyacı kalmamış (cinsî güçten düşmüş) hizmetçiler yahut henüz kadınların gizli kadınlık hususiyetlerinin farkında olmayan çocuklardan başkasına zînetlerini göstermesinler. Gizlemekte oldukları zînetleri anlaşılsın diye, ayaklarını yere vurmasınlar. Ey mü’minler! Hep birden Allah’a tevbe edin ki, korktuğunuzdan emin, umduğunuza nail olasınız.”
Hâsılı, bozuk bir cemiyette kurtuluş ümidi olmaz. Cemiyetin bozukluğu da hem erkeklerin hem de kadınların müşterek kusur ve hatalarındandır. Bundan dolayı, başta erkekler olmak üzere bütün mü’minler, imana zarar veren, cahiliye izleri taşıyan kusur ve hatalardan tevbe ile Allâh’a dönüp O’nun yardımına sığınmalıdır… Emir ve yasaklarına da dikkat ve hassasiyet göstermelidirler ki, topluca kurtuluşa erebilsinler.
Tesettürün hikmet ve gayesini ise, Rabbimiz(c.c.) şöyle beyan buyuruyor:
“Ey Peygamber! Hanımlarına, kızlarına ve mü’minlerin hanımlarına söyle: (Bir ihtiyaç için evlerinden dışarı çıktıkları zaman) cilbablarını (dış örtülerini, manto-pardesü gibi ) üzerlerine alsınlar. Bu onların tanınmaları ve incitilmemeleri için en elverişli olanıdır. Bununla beraber Allah çok bağışlayıcıdır, çok rahmet edicidir.” (5)
Görülüyor ki bu âyet-i kerimede de emir, sadece Peygamberimiz (s.a.v.) Efendimiz’in hanımlarına ve kızlarına değildir. Nûr sûresinde olduğu gibi, diğer bütün mü’min kadınlar da bu emrin muhâtabıdırlar.
Cahiliye devrinde Araplar’da tesettür âdet değildi. Kadına hürmet yoktu. Kadınlar arasında da, erkeklerin dikkatlerini çekmek için, göz alıcı biçimde açılıp saçılarak meydanlara çıkan, orta malı olanlar tabiî ki vardı. Bundan dolayı da kız çocuklarını diri diri gömenler olmuştu. İslâmiyet ise kadının şânını-şerefini, iffet ve ismetini vakar ve haysiyetini yükseltiyordu… Ve Müslüman kadınların, hiçbir şekilde eziyete uğramamaları için Cenâb-ı Hak, ‘… Cilbâb(6) larını(dış örtülerini) üzerlerine alsınlar’ buyuruyor. Bu âyet-i kerimeler inzal olduğunda, örtünme emrine, istisnâsız bütün Müslüman kadınlar derhal uyup tatbik etmişlerdir.
İşte bu tesettür, onların tanınmalarına, âdi ve ahlâksız kadınlardan vakar ve iffetleriyle seçilerek hürmet edilmelerine; dolayısıyle incitilmemelerine münasip ve elverişli olan biçimdir.
Gerçi eziyeti kendilerine davet edecek, sataşılmaktan hoşlanacak olan içi bozukların bu hâline tesettür mâni olacak değildir. Fakat imanlı, ahlâklı ve temiz kadınların; pis ve çirkin bakışlardan, yuvalarında-mahfazalarında gizli inciler gibi korunmalarına en uygun olan tarz da budur. (7)
***
MÜSLÜMAN ERKEK VE KADININ GİYİM-KUŞAMI NASIL OLMALI?
“İmam Ahmed ve Ebû Dâvud’un Ebû Hüreyre’den (r.a.) rivayet ettikleri bir hadîs-i şerifte Resûlüllah (s.a.v.) şöyle buyurmuşlardır:
“Kadın elbisesi giyen erkeğe ve erkek elbisesi giyen kadına lânet olsun.’
“Metâlibü’l-Mü’minîn isimli eserde de, ‘Kadın erkeğe benzememelidir, erkek de kadına… Şayet benzerlerse, her iki grup ta mel’undur’denilmektedir.
“Fakîr(8)e göre(İmâm-ı Rabbâni hazretleri kendi zât-ı âlilerini kastediyor) doğru olan; erkeklerin kadınlara ben¬zemesi yasaklanınca, hüküm,(bulunulan yerdeki) kadınların (giyim-kuşamdaki örf ve) âdetlerini bilmeye kalır. Bu durumda bakarız; bir yerde kadınlar, (meselâ) yakası göğüse doğru açılan gömlek giyiyorlarsa, orada münâsip olan, -kadınlara benzememek için- erkeklerin omuzdan açılan gömlek giymeleri gerekir. Ama bir yerde, kadınlar omuza doğru açılan gömlek giyiyorlarsa, orada da erkekler göğüse doğru açılan gömlek giyerler…
“Kur’ân-ı Kerim’de, ‘Her birinin bir yönü vardır, o ona yönelir’ buyurulmuştur. (9)
***
Meselenin özü;
İslâm dini, giyim-kuşam, kılık-kıyâfet mevzuunda hususi bir şekil getirmemiştir. Her beldenin, her mahallin insanlarının, kendilerine mahsus örf, âdet ve gelenekleri vardır. Bu iti¬barla giyim-kuşamda ölçü, dinî sınırlar çerçevesinde, kadın ve erkeğin birbirlerine benzememeleridir.
ALINTI : HALiS ECE Hoca efendiye saygilar ve sevgiler.
DİPNOTLAR
(1) Nûr sûresi, 30.
(2) Münzirî, et-Tergîb ve’t-Terhîb, 1, 227.
(3) Nûr sûresi, 31.
(4) Ebû Dâvud, Sünen, Libas, 4102.
(5) Ahzab sûresi, 59.
(6) Cilbâb; kadınların, elbiselerinin üzerine giydikleri, vücutlarını baştan aşağı, tepeden tırnağa örten her çeşit dış elbisenin adıdır.
(7) Kaynaklar: Muhtelif tefsir ve hadîs serhleri.
(8) Fakîr, kelime olarak yoksulluk demek. Tasavvufta ise, mâneviyat erbâbının Hak’ta fâni olması ve her hâlükârda kendini ona muhtaç bilmesidir. “Ey insanlar, sizler fakirsiniz; Allâh’a muhtaçsınız” (Fâtır s., 35/15) İki türlü fakr vardır: 1) Sûrî fakirlik: Kişinin malı mülkü olmaması. 2) Mânevî fakirlik: Kişinin kendisini mutlak surette Allâh’a muhtaç bilmesi, varlıklı olma ile yoksul olma hallerini müsavi görmesi, olunca şımarmayıp olmayınca da üzülmemesidir.
(9) Bakara sûresi, 148; el-Mektûbat, İmâm-ı Rabbâni, 1, 313.