Zekât veren toplumlarda zekât veren de, alan da parayı en faydalı yerde harcamaya gayret eder. Böylece toplumda iyilik yayılır. Toplum, yaşanacak, mutlu, huzurlu bir sevgi toplumu haline gelir.
Zekât; İslâm ile beşeri düzenler arasındaki farkı ortaya koyan en temel göstergelerden biridir. Beşeri düzenler bencillik, güç ve para temelleri üzerine kuruludur. Günümüz dünyasına baktığımızda, bu durumu hiç araştırmaya gerek duymadan açıkça görürüz. İslâm'a gelince O fedakârlık, zayıfa, zor durumda olana yardım, iyilik ve takva üzerine kuruludur. Bunun en önemli göstergesi ise zekât ve sadakadır. Zekât ve sadaka pek çok ayet ve hadiste iyiliğin ölçüsü olarak beyan edilmiştir.
"Sevdiğiniz şeylerden infak etmedikçe, vermedikçe asla iyiliğe eremezsiniz." (Âl-i İmran Sûresi:92)
Beşeri düzenlerde mal ve mülk tamamen insanın kendisine aittir. Onda hiç kimsenin hakkı yoktur. Onu istediği gibi kullanır. İslâm'a göre ise her şeyin gerçek sahibi ALLAH'tır. İnsan mal ve mülkün emanetçisidir. Onu istediği gibi savurganlık içinde harcayamaz. Zira o malda fakirlerin de hakkı vardır. Bu hakkın ihtiyaç sahiplerine verilmesi gerekir. Müslüman iyi bilir ki, ALLAH dilerse elindeki malı çoğaltır, isterse çekip elinden alır. Bu temel bakış açıları hem Müslüman'ın ve hem de İslâm'dan uzak olanların yaşam şekillerine, hayat felsefelerine, düşüncelerine, hareketlerine ve insanlarla ilişkilerine tamamen hâkim olur. Beşeri düzenlerde en geçerli üstünlük ölçüsü GÜÇ, PARA ve BENCİLLİK olduğu için insanların hedefi, bunları var güçleri ile elde etmeye çalışmaktır. Sistemleride bu doğrultuda kurulmaktadır. Onların rehberi kötülüğü emreden nefis, akıl hocaları ŞEYTAN, en doğal neticesi ise mutsuzluk ve felakettir.
Hırslı insan, çevresindekilere karşı katı ve sert davranır. Gücü ve parayı elde etmek için onlara acımaz. Merhamet ve şefkatten yoksundur. Gücü ve parayı elde etmeden öncede sonrada haksızlık yapmaktan, insanları ezmekten onlara zulmetmekten çekinmez. Fakirlere karşı kibirli ve küçümseyici tavır takınır, onları hakir görür.
Makam, mevkii ve gücün sınırı olmadığı gibi paranın da sınırı olmaz. Bu durum Rabbânî terbiye almamış insanları doyumsuzluğuna götürür. Bu durumda insanın ölçüyü kaçırmasına ve onu her türlü kötülüğü yapmaya hazır hale getirir. Çoğu zaman kendini helâk ettiği gibi çevresindekilere de büyük zarar verir. Bu tür insanlar hakkında Abdullah b. Abbas (R.A.)den rivayete göre Resûlullah (S.A.V.) Efendimiz şöyle buyurmaktadır:
"Ademoğlunun iki vadi dolusu malı olsa, üçüncü vadiyi de ister. Onun gözünü ancak toprak doyurur. ALLAH tövbe edenin tövbesini kabul eder." (Buhari, Rikak:10, No:6072, 5/2364)
Referansı beşeri düzenler, nefis ve şeytan olanlar, kendileri için son derece müsrif, başkaları için bir o kadar cimridirler. Yan komşusu açlıktan ölse kendi için gereksiz olarak harcadığının yüzde birini dahi komşusuna verip ona yardımcı olmaz. Aslında komşusunun açlığından haberi bile olmaz. Referansı ilahî olmayanlar, gücü, parayı ve nefsânî arzularını elde etmek için hiçbir engel tanımazlar. Hedeflerine ulaşmak için her şeyi meşrû görürler. Çalmaktan, haksızlıktan, insanları ezmekten sakınmazlar. Zenginlerin, hırslı, doyumsuz, bencil, cimri, merhametsiz olduğu, düşkünlerin hor ve hakir görüldüğü ve ezildiği zekâtsız toplumlarda, fakirler de büyük sıkıntı içindedir. Bu sıkıntı onların birçok kötü ahlakla ahlâklanmasına neden olur. Zenginlerin fakirlere karşı şefkat ve merhametsiz olduğu, onları hor ve hakir gördüğü, onlara yardım eli uzatmadığı, haksızlık yaptığı toplumlarda fakirler zenginlere kin besler, onlardan nefret eder. Her fırsatta onlara zarar vermeye çalışır.
Mehmet Talü
Araştırmacı yazar