Orucu Yürek İle Tutmak
Ebu Hureyre’nin (r.a.) rivayetine göre Rasûlüllah (sav.) söyle buyurdu; “Nice oruç tutanlar vardır kikendisine sadece susuzluğu kalır; nice gece namazına kalkanlar da vardır ki
sadece gece uykusuz kalmış olur.” (İbn Mâce
Siyâm 21. Müsned 2/373)
Ebu Hureyre’nin (ra) bir diğer rivâyetinde ise Rasulullah (sav) şöyle buyurdu: "Kim yalanı ve onunla ameli terketmezse (bilsin ki) onun yiyip içmesini bırakmasına Allah'ın ihtiyacı yoktur." (BuharîSavm/8
Edeb/51. İbni Mace
Sıyam 21)
Bu iki hadiste oruç hakkında önemli ipuçları var. Oruç tutmanın hedefinimaksadını
hikmetini özet bir şekilde haber veriyorlar. Burada orucu hangi uzvumuzla tutacağımızı ve sonunda neyi kazanmayı hedeflememiz gerektiğini öğreniyoruz.
Yademek ki nice oruç tutanlar
ya da nice oruç tuttuğunu zannedenler vardır ki; sadece aç kalmış olurlar. Orucun hedeflerine ulaşamazlar. Oruçla elde edilmesi gereken kârları elde edemezler. Oruçla varılması mümkün olan menzile ulaşamazlar.
Meselakim yalanı terketmezse; yani yalanın her çeşidine karşı tavır almazsa; Allah’a ve onun kullarına karşı yalan söylemeye devam ederse
işini
sözünü
va’dini yalan üzerine bina ederse; onun oruç tutuyorum zannıyla aç kalmasına gerek yoktur.
Daha doğrusu Allah (cc) “oruç size farz kılındı” derken insanların belli saatlerde aç kalmasını değilbununla nefislerini eğitmelerini
razı olunmayan amelleri terketmelerini
istenmeyen tavırları bırakmaları istemektedir.
İslâm esasen insanın her açıdan terbiyesi/eğitimidir. Âlemlerin Rabbi (cc) insanın biyolojik yapısını terbiye ettidüzenledi ve biçime koydu. Onu harika ve mucizevî bir şekilde var etti. Bununla birlikte onu eğitmek için de mürşid (eğitici) olan Peygamberini (sav) ve İslam nizamını gönderdi.
İslamî ibadetler bir açıdan kulluk veya şükür borcu ise; bir açıdan da inasanın Rabbanî eğitimidir. Onun olgunkaliteli
fıtrata (yaradılışa) uygun bir terbiyeden geçmesini sağlamaktır. Her bir ibadette
insanın bir yönünü eğiten bir ilke vardır. Her bir ibadet kendisini yerine getiren insana fayda sağlar
onun bir duygusunu ıslah eder
onun davranışlarına etki eder. Hiç bir ibadet gayesiz
hikmetsiz
içi boş değildir. İbadetler sadece yerine getirilsin diye emredilmemiştir.
Allah (cc) insana bir şey kazandırmayanonu ıslah etmeyen
ona dünya ve ahirette fayda sağlamayan bir şeyi emretmez. Allah (cc) fayda sağlayan bir bir şeyi de yasaklamaz. İslâmda emredilenler insana mutlaka faydalıdır
yasaklananlar ise mutlaka zararlıdır.
Oruç bu ibadetlerden sadece birisidir.
İslâm fıkhına göre o bedenî bir ibadettir. Yani bedenlebedendeki organlarla yerine getirilir. Orucun fıkhî tarifi elbette böyledir. Ancak burada şunu sormak gerekiyor: “Sahi orucu hangi organ tutar? Mide mi
organlar mı
yürek mi ?”
Peygamber (sav) buyuruyor ki: “Kiminanarak ve sevabını Allah’tan bekleyerek Ramazan orucunu tutarsa onun
geçmiş günahları affedilir.” (Buharî
İman 28. Tirmizî
Savm 1. Nesâî
Sıyam 39)
Mükâfatı geçmiş günahların affı olan ibadet son derece önemli olmalı. Bu ibadetin de –hadiste geçtiği gibi- imandan kaynaklanması ve ihlasla (samimiyetle) yerine getirilmesi gerekir.
Oruç acaba mideye mi tutturuluryoksa duygulara mı? Oruçtan maksat perhiz mi
yani mideyi ıslah mı
yoksa duyguları ıslah mı? Oruçla mide sağlığı mı asıl hedef
yoksa yürek
ahlâk
takva sağlığı mı? Bunlar düşünülmeye değer.
Bilindiği gibi yapılan işler niyetlere göre değer kazanır. Kim her hangi bir işi (ameli) para kazanmak içingösteriş için
bir çıkarı için veya Allah rızası için yaparsa ona göre karşılık alacaktır. Bu gerçek bir hadiste şöyle açıklanıyor: Hz. Ömer (ra) anlatıyor: "Resûlullah (sav) buyurdu ki: "Ameller niyetlere göredir. Herkese niyet ettiği şey vardır. Öyleyse kimin hicreti Allah'a ve Resülüne ise
onun hicreti Allah ve Resülünedir. Kimin hicreti de elde edeceği bir dünyalığa veya nikâhlanacağı bir kadına ise
onun hicreti de o hicret ettiği şeyedir." (Buhârî
Bed'ü'l-Vahy 1
İman 41. Müslim
İmâret 155. Ebu Dâvud
Talâk 11. Tirmizi
Fedâilu'l-Cihâd 16. Nesâî
Tahâret 60)
Abdullah ibnu Ömer (ra) anlatıyor: "Resülullah (sav) buyurdu ki: "Allah bir kavme azap indirdi mio azab
kavmin içinde bulunan herkese isabet eder. Sonra
(Kıyamet gününde) herkes niyetlerine (ve amellerine) göre diriltilirler." (Buhârî
Fiten 19. Müslim
Sıfatu'l-Cenne 84)
Bir ameli Allah rızası niyeti ile yapmak samimiyettir. Samimiyetin din dilindeki diğer adı ‘ihlas’tır.
İhlasdini yalnızca Allah’a tahsis etmek
sadece Allah’ın dinini kabul etmek
kulluğu sadece Allah’a hasretmek olduğu gibi
imanda ve kullukta samimi
dürüst olmak ve sadakat göstermektir. (Isfehânî
Müfredât s: 221)
Allah (cc) kullarınakendisine ihlasla/samimiyetle
içten gelerek
isteyerek ve severek ibadet etmelerini istiyor. Böyle bir ibadetin Allah (cc) katında değerli olacağı ve mükâfatının ise çok çok fazla olacağı açıktır. (Zümer 41/2
3
11
13. Beyyine 98/5)
Yine Allah (cc) kullarından din’i yalnızca O’na has kılaraksamimi bir şekilde
bir anlamda yalnız O’na teslim olarak dua etmelerini istiyor. (A’raf 7/29. Mu’min 40/14
65)
İnsan darda kaldığıbütün ümitlerin tükendiği
çaresiz kaldığı anlarda Din’i Allah’a has kılarak sadece O’na dua eder. Yani artık Allah’a teslim olur ve yardım için O’na yalvarır. (Yunus 10/22. Ankebût 29/65. Lokman 31/32.)
Kur’an ihlaslı kullara ‘muhlis’ diyor ve onları övüyor. (Bkz. Musa (as) 19/Meryem51
Yusuf (as) 12/Yusuf 24) Allah (cc) cehennem azabından ihlaslı kullarını uzak tutacaktır. (bkz. 37/Saffat 40
74
128
160
169) Ve Şeytan Allah’ın ihlaslı kullarını saptıramayacaktır. (38/Sad 83. 15/Hıcr 40)
İhlasamellerin hangi niyetle yapıldığını gösteren bir ölçüdür. Ancak bu ölçü yürektedir ve bunu Allah’tan başka kimse bilemez ve ölçemez.
(Allah Rasûlü); “Din nasihattır/samimiyettir” buyurdu. “Kime Yâ Rasûlallah?” diye soruldu O da; “Allah’aKitabına
Peygamberine
müslümanların yöneticilerine ve bütün müslümanlara (karşı)” diye cevap verdi.” (Müslim
İmân 95)
Buradaki nasihat Türkçe’ye genellikle “öğüt vermekdoğru yolu göstermek” şeklinde çevrilir. Ancak bu hadiste nasihat’ın; ihlas
samimiyet
sadakat ve itaat manasına geldiğini görmekteyiz.
Bu kelimenin kökü olan ‘nasaha’ fiili bir âyette şöyle geçiyor:
“Zayıflarhastalar
harcayacak bir şey bulamayan yoksul kimseler için
Allah’a ve Rasulü’ne karşı nasih (samimi) oldukları sürece (sefere katılmamalarından ötürü) bir günah yoktur...” (9/Tevbe91)
Burada geçen ‘nasaha’ fiiliyapılan işin her türlü aldatmadan uzak ve arınmış olması demektir. (İbni Manzur
Lisanü’l-Arab
14/268. Firûzâbadî
Kamusu’l-Muhît
s: 245. Isfehânî
Müfredat s: 753)
Bir şeyin ‘nush’ olması onun hâlisarı duru olması demektir. Bal
kendi mumundan süzülmüş olduğu zaman ‘nâsıh’ bal derler
yani saf bal. Bir kimsenin birine nush ile söz söylemesi yani nasihat etmesi; ona samimi ve ihlaslı olarak bir şey demesi manasındadır. (bkz. Kurtubî
Tefsir (ter.) 8/355
‘Nâsuh/samimi’ tevbe buradan gelmektedir. ‘Nâsuh tevbe’ (bkz. 66/Tahrim8); pişmanlıkta
günahlardan vazgeçmede samimi/içten olmaktır. (bkz.Kurtubî
Tefsir (ter.) 17/484)
Bu âyetteki ‘nasaha’ fiiline nasihat (öğüt) anlamı verilirse o zaman şöyle demek gerekir: Bu sayılanlar “...Allah’a ve Rasûlüne nasihat ettikleri (öğüt verdikleri) sürece...” Bu ise olmayacak şeydir. İnsan Allah’a ve elçisine nasihat edemez ki. Burada kasdedilenimanda ve Peygamber’e itaatte samimi olduğu halde zayıflığından dolayı Peygamberin seferberlik davetine katılamayanların durumudur. Onlar
sefere katılmadıkları halde
eğer Allah’a ve Peygamberine karşı samimi (ihlaslı) iseler
onlara bir günah yoktur.
Pek çok hadiste nasihat (nasaha fiili) samimiyetihlas
sadakat manasında kullanılıyor. Mesela; “Rabbine karşı ibadet görevini ve efendisinin kendi üzerindeki nasihat ve itaat haklarını yerine getiren bir köle için iki ecir vardır...” (Buhari
Itak 17)
Bir kölenin efendisine öğüt vermesi pek mümkün olmayacağındanbu hadisteki nasihat kelimesinin manası samimiyet
sadakat/bağlılık olarak anlaşılmalıdır.
Dingerçekten nasihattır. Yani “din ihlastır
sadakattir
samimiyet ve itaattir”. Dine inanmak
dini yaşamak
dinin ölçülerine uymak
gizli ve açıkta din açısından dürüst olmak
her pozisyonda dinde sadakat sahibi olmak samimiyet/ihlasla olduğuna göre; oruç ancak bu samimiyetle tutulur. Müslümanı yemeden
içmeden ve şehevî isteklerinden günün belli saatlerinde uzak tutan bu samimiyettir
imandaki bu ciddiyettir.
Ebu Hüreyre (ra) anlatıyor: "Resulullah (sav) buyurdu ki: "Ademoğlunun her ameli katlanır. Salih ameller en az on misliyle yazılırbu yediyüz misline kadar çıkar. Allah (cc) şöyle buyurmuştur: "Oruç bu ölçünün dışındadır. Çünkü o sırf benim içindir
ben de onu (dilediğim gibi) mükâfaatlandıracağım. Kulum benim için şehvetini
yiyeceğini terketti...." (Kütüb-ü Sitte
9/419)
Ebu Hüreyre’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlüllah (sav) şöyle buyurdu: “Allah (cc) "İnsanın oruç dışında her ameli kendisi içindir. Oruç benim içindirmükâfatını da ben vereceğim" buyurmuştur. Oruç kalkandır. Biriniz oruç tuttuğu gün kötü söz söylemesin ve kavga etmesin. Şayet biri kendisine söver ya da çatarsa: 'Ben oruçluyum' desin.
Muhammed'in canı kudret elinde olan Allah'a yemin ederim kioruçlunun ağız kokusu
Allah katında misk kokusundan daha güzeldir.
Oruçlunun rahatlayacağı iki sevinç anı vardır: Birisiiftar ettiği zaman
diğeri de orucunun sevabıyla Rabbine kavuştuğu andır." (Buharî
Savm 9. Müslim
Sıyam 163)
Oruç ibadetinin bir eşi yoktur.
Ebu Ümâme (ra) anlatıyor: "Ey Allah'ın Resülü dedimbana öyle bir amel emret ki (yaptığım takdirde) Allah beni mükâfaatlandırsın.”
"Sana dediorucu tavsiye ederim
zira onun bir eşi yoktur” dedi. (Nesâi
Sıyam 43; 2222).
Oruç müstesna bir ibadettir. Zira o ancak bedenin çok çok ihtiyaç duyduğuiştahların peşine düştüğü zaman; ağızların suyunu akıtan yiyecek ve içeceklere mesafeli olabilme
nefsi onlardan bir müddet mahrum edebilme yiğitliğidir.
Nefsine hakim olmak kuvvetli bir irade işien ihtiyaç duyulduğu anda bile kendine hakim olma ciddi bir başarı ise; oruç tutmaya neden yiğitlik demeyelim.
Oruca riyanın (gösterişin) karışması mümkün değildir. Oruç tutan onu yalnızca Allah rızası için tutar. Başkalarının hoşuna gitmek için oruç tutulması mümkün değildir. Zira kapalı yerlerde insan kendi vicdanıyla ve Allah’ın görüp-gözetmesiyle başbaşadır. Bazı yerlerde insanı ne başkaları görebilirne de polis denetimindedir. Allah’ın kendisini murakabe etmediğine inanan
ya da bu murakabeyi unutan kimseler
hata yapar
günah işlerler.
O yüzden oruçlu müslüman zor olsa dagündüzler uzun olsa da
açlıktan kıvransa
susuzluktan dili damağına yapışsa da
gizli veya açıkta bir şey yemez ve içmez. Zira o Allah’a söz vermiştir
iftar vaktine kadar ağzını bağlamıştır
nefsine gem vurmuştur
Allah rızası için nefsine hakim olacaktır.
Hz. Ali’nin (ra) şöyle dediği rivâyet edilmiştir: “Allah (cc) orucuhalkın ihlâsını imtihan etmek için farz kıldı.” (Nehcü’l- Belâğa)
Orucu yalnızca belli saatlerde yemeden ve içmeden uzak kalmak zannedenlersaatleri sayarlar. Sık sık takvime/imsakiyeye bakarlar. İftar topunun atılmasını
minarelerin ışığının yanmasını
ezanın okunmasını beklerler.
Orucu yemeden ve içmeden uzak kalmak şeklinde anlayanların bir Ramazanı yemek tarifleriylepide çeşitleriyle
donanmış sofra hayalleriyle dolu olur.
Müslümanlar Ramazan’ı yemek kültürü artsın diye karşılamazlar. Onlar orucu daha çok yemek içinya da perhiz için tutmazlar. Onlar orucu ve oruç ayını Allah’ın yeryüzüne indirdiği gök sofrası sayarlar. O gök sofrasının kendilerini maddi ve manevi olarak doyurduğunun farkına varmaya çalışırlar.
Hiç gök sofrasının doyurduğu nefis aç gözlü olur mu? Hiç gök sofrasına buyur edilen yürek doymaz mıtatmin olmaz mı
umduğuna kavuşmaz mı? Böyle bir ibadet ancak yürekle
yürekteki imanın getirdiği ihlasla/samimiyetle tutulur.
Sözün özü; yürek ile oruç tutmak asıl hedeftir ve ihlasın/samimiyetin göstergesidir.
Hüseyin K.Ece