• Matematiğe dair bir kitap yazdığını ve 27.dereceden denklem çözümleri yapabildiğini...
• 1907’de İstanbul’da kaldığı otelin kapısına “Burada her suale cevap verilir ama sual sorulmaz” yazdırdığını...
• Mardin’den kendisini götüren askerlere namaz vakti geldiğinde kelepçelerin çözülmesini istediğinde bu isteği kabul edilmeyince “Bismillah” deyip kelepçeleri çözdüğünü... Bunu nasıl yaptığını soranlara da “Bu namazın kerametidir” dediğini...
• Said Nursi ismindeki “Nursi “kelimesi doğduğu Nurs köyünden gelir. Eserlerine de Risale-i Nur denilmiştir. Annesinin adı da Nuriye’dir.
• Annesi Nuriye Hanım’ın O’nu abdestsiz emzirmediğini...
• Yediği yemeğin taneciklerini yardımlaşmayı sevdikleri ve Cumhuriyetçi oldukları için karıncalara verdiğini
• 1922 yılında Ankara’ya geldiğini ve Millet Meclisinin kendisini resmi tören ile karşıladığını...
Ve daha bir çok üstün özelliklerinden dolayı, daha gençlik yıllarında, zamanın alimleri tarafından, kendisine ‘Zamanın harikası’ anlamına gelen ‘Bediüzzaman’ lakabının verildiğini… BİLİYOR MUYDUNUZ?
NURLU SÖZLER’İNDEN
“Elde Kur’ân gibi bir mucize-i bâki varken, başka burhan [delil] aramak aklıma zâid [gereksiz] görünür. Elde Kur’ân gibi bir burhan-ı hakikat varken, münkirleri ilzam [susturmak] için gönlüme sıklet [ağırlık] mi gelir?” (Sözler, s, 365)
“Cenâb-ı Hakka iman eden, elbette O’na itaat edecek. Ve itaat yolları içinde en makbulü ve en müstakimi [doğru olanı] ve en kısası, bilâşüphe, Habibullahın gösterdiği ve takip ettiği (Ehl-i Sünnet) yoludur.” (Lem’alar, s, 52)
“Marîz [hastalıklı] bir asrın, hasta bir unsurun, alîl bir uzvun reçetesi; ittiba-ı Kur’andır.” (Kur’an’a uymaktır). (Mektubat, s, 468)
“Azametli, bahtsız bir kıt’anın; [Asya’nın] şanlı, talihsiz bir devletin; [Osmanlı] değerli, sahipsiz bir kavmin reçetesi, İttihad-ı İslâm’dır [İslam birliği].” (Mektubat, s, 468)
“Dost istersen Allah yeter. Evet, O dost ise her şey dosttur.
Yârân istersen Kur’ân yeter. Evet, ondaki enbiya ve melâike ile hayalen görüşür ve vukuatlarını [yaşadıkları olayları] seyredip ünsiyet (yakınlık) eder. Mal istersen kanaat yeter. Evet, kanaat eden iktisat eder; iktisat eden bereket bulur. Düşman istersen nefis yeter. Evet, kendini beğenen belâyı bulur, zahmete düşer; kendini beğenmeyen safâyı bulur, rahmete gider. Nasihat istersen ölüm yeter. Evet, ölümü düşünen, hubb-u dünyadan [dünya sevgisinden] kurtulur ve âhiretine ciddî çalışır.” (Mektubat, s, 282)