O, varya…
Çalacak bir kapı, sığınacak bir liman arıyoruz. Derdimize derman olabilecek bir varlığın hasreti sarıyor yüreğimizi. Burkuluyoruz birden…
O kapının varlığından bihaber oluşumuz ve bugüne kadar ya hiç ya da çok az yönelişimiz geliyor aklımıza.
Başımızı eğiyoruz, mahcup oluyoruz ister istemez. Tokmağını çalmayı unuttuğumuz kapıya, nasıl yöneleceğiz şimdi. Ama başka çare var mı?
Kim deva olabilir derdimize, kim sarabilir yaralarımızı karşılıksız ve çıkarsız?
Kim bıkmadan usanmadan dinler bizi, kim siler gözyaşımızı?
Ve kim sabrı tavsiye eder, ardından da ferahlığı?
Tabi ki O, Yaradan…
İşte, o kapı bize hep lazım. Bugün de yarında, burada da ahirette de…
Üzülme kalk ayağa, O var, hep var olduğu gibi.
Seni bekliyor ve ardına kadar açık kapısı sana…
Gözyaşın şahidin olsun üzüntülerine ve pişmanlıklarına. Üzülme, aç ellerini açabildiğin kadar; dilenci ol, köle ol şimdi kapısında. Anlat üzüntülerini, kalp kırıklıklarını ve hüzünlerini. Ağlamanın sebeplerini, yüreğinin ateşini, içten içe duyduğun acılarını, teselli istemenin gerektiğini. Anlat anlatabildiğin kadar…
O (cc) seni dinlemeye hazır, her zaman ve her yerde, hep hazır… Korkma, usanmaz seni dinlemekten, kovmaz kapısından, dermansız bırakmaz. Anlat çekinmeden, O’nun azameti karşısında anlattıkça küçülen derdini.
Üzülme.
Derdin ne olursa olsun, bir abdest al nefes alır gibi ve bir seccade ser odanın bir köşesine. Otur ve ağla, dilersen hiç konuşma. O seni ve dertlerini senden daha iyi biliyor unutma.
Hadi kapa gözlerini şimdi…
Seni dinliyor azim olan Allah.
Ve ağladığın için, dertli olduğun için, belki de hiç bu kadar sevimli gelmemiştin O’na...
Çünkü O’nun kapısını çaldın, acizliğini ve O’nsuzluğun yıkımını hatırladın.
O kimseye benzemez.
Sıkılmaz, arkadaşın, eşin dostun gibi seni dinlemekten. Kapısını her çalışında memnuniyetle karşılar seni.
“Yine mi sen!” demez.
Bir karşılık beklemez senden, seni sevdiği için ve sen O’nun kulu olduğun, kulluğunu bildiğin için.
Elinden tutar ayağa kaldırır. Teselli olur, avutur derde dalmış yüreğini. O demiyor mu; “Biz senin göğsünü açıp genişletmedik mi? Belini büken yükünü üzerinden kaldırmadık mı?” (İnşirah; 1-2)
O’na kulak ver ve hisset ferahladığını iliklerine kadar…
Kaynak: Gülistan Dergisi » Köşe Yazıları » Kalbin Dili