924- Aişe (r.anha)’dan rivâyete göre, şöyle demiştir: Haris b. Hişam Rasûlullah (s.a.v)’e; “Sana vahiy nasıl geliyor?” diye sormuştu da, Rasûlullah (s.a.v) şöyle buyurdu: “Bazen çıngırak sesi gibi gelir, o hal benden gidince Meleğin söylediğini bellemiş olurum, bana en ağır gelenide budur. Bazen de melek bana genç biri şeklinde gelir ve vahyi bana aktarır.” (Buhârî, Vahy: 1; Müslim, Fedail: 23)
925- Aişe (r.anha)’dan rivâyete göre, Haris b. Hişam, Rasûlullah (s.a.v)’e vahyin nasıl geldiğini sormuştu da, Rasûlullah (s.a.v) şöyle buyurmuştu: “Bazen çıngırak sesi gibi gelir bu bana en ağır gelenidir, o durum benden kalkınca meleğin söylediğini aynen bellemiş olurum. Bazen de Melek bir adam şeklinde gelir ve benimle konuşur, ben de onun ne söylediğini iyice bellemiş olurum.” Aişe der ki: “Çok soğuk bir günde; Rasûlullah (s.a.v)’e vahiy geldiğini hatırlarım, o durum üzerinden kalkınca şakaklarından ter akıyordu.” (Buhârî, Vahy: 1; Müslim, Fedail: 23)
926- İbn Abbas (r.a), Allah’ın; “Kıyâme sûresi 16-17 ayeti olan; “Vahyi çarçabucak almak için dilini kıpırdatma, onu topluca Sana öğretmek bize aittir” hakkında şöyle diyor: Peygamber (s.a.v), vahyin inişiyle alakalı bellemek için zorluk çeker ve dudaklarını kımıldatırdı. Allah ta: “Ey Peygamber! Sana inen vahyi acele belleyip ezberlemek için dilini kıpırdatma, çünkü onu senin kalbine yerleştirmek ve gerektiğinde okutturmak bizim işimizdir.” Ayetini indirdi. İbn Abbas diyor ki: Buradaki toplamak; kalbine yerleştiririz ve sonra sen onu okursun demektir. Kur’an’ı okuduğunuz zaman, onun okunuşuna uy demek Kur’an’ı sana okuduğumuzda onu dinle ve ona kulak ver demektir. Rasûlullah (s.a.v)’e Cibril geldiğinde, sükut edip onu dinlerdi. Cibril gidince getirdiği ayeti nasıl okumuşsa aynı şekilde okurdu. (Buhârî, Vahy: 2; Tirmizî, Tefsirül Kur’an: 72)
927- Ömer b. Hattab (r.a)’dan rivâyete göre, şöyle demiştir: Hişam b. Hâkim b. Hızâm, Furkân sûresini okurken dinledim, Rasûlullah (s.a.v)’in bana okutmadığı bazı lehçelerle okumuştu. “Bu sûreyi sana kim öğretti” diye sordum. “Rasûlullah (s.a.v)” dedi. Ben de: “Yalan söylüyorsun; Rasûlullah (s.a.v), sana bu şekilde okutmamıştır” dedim, elinden tutarak Rasûlullah (s.a.v)’e götürdüm ve: “Ey Allah’ın Rasûlü! Sen bana Furkân sûresini öğrettin fakat bu kimseden dinledim bana okuttuğun gibi okumadı” dedim. Bunun üzerine Rasûlullah (s.a.v): “Ey Hişam oku bakalım“ dedi. Hişam önceki okuduğu gibi okudu. Bunun üzerine Rasûlullah (s.a.v): “Bu sûre bu şekilde nazil olmuştur” dedi. Sonra: “Ey Ömer! Sen de oku””Bu Kur’an, yedi lehçe üzerine nazil olmuştur.” (Ebû Davud, Salat: 357; Tirmizî, Kıraat: 11) buyurdu. Ben de bildiğim şekliyle okudum yine bu sûre bu şekilde nazil olmuştur dedi ve şöyle devam etti:
928- Abdurrahman b. Abdulkari (r.a)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Ömer b. Hattab’tan işittim şöyle diyordu: Hişam b. Hâkim’in Furkân sûresini okuduğunu dinledim, Rasûlullah (s.a.v)’in bana öğrettiği şekilde okumuyordu. Az kalsın üzerine yürüyecektim. Namazı bitirinceye kadar bekledim sonra elbisesinden tutarak Rasûlullah (s.a.v)’in yanına getirdim ve: “Ey Allah’ın Rasûlü! Bu kimseden Furkân sûresini okuduğunu dinledim, bana öğrettiğin gibi okumuyordu” dedim. Rasûlullah (s.a.v), Ona: “Oku bakalım” dedi. O da, önceki okuduğu gibi okudu. Bunun üzerine Rasûlullah (s.a.v): “Bu sûre bu şekilde nazil oldu buyurdu.” Sonra bana: “Oku bakalım sen de” dedi. Ben de bildiğim gibi okuyunca: ”Bu Kur’an; yedi harf üzere nazil olmuştur kolayınıza gelen şekilde okuyun” buyurdu. (Ebû Davud, Salat: 357; Tirmizî, Kıraat: 11)
929- Misver b. Mahreme ve Abdurrahman b. Abdilkari (r.anhüma)’dan rivâyete göre, şöyle demişlerdir: Ömer b. Hattab’tan işittik şöyle diyordu: “Hişam b. Hakim’in, Furkân sûresini Rasûlullah (s.a.v) hayatında benim okuyup öğrendiğim gibi değil değişik bir sûretle okuduğunu işittim. Az kalsın namazda üzerine yürüyecektim, selâm verinceye kadar sabrettim selâm verdiğinde elbisesinden tutup; “Bu sûreyi bu şekilde okumayı sana kim öğretti” dedim. “Rasûlullah (s.a.v) öğretti” dedi. Ben de: “Yalan söyledin” dedim. “Allah’a yemin olsun ki Rasûlullah (s.a.v) bu sûreyi sana öğretmediği bir şekilde bana öğretmişti, seninki benim okuyuşuma benzemiyor” dedim ve birlikte Rasûlullah (s.a.v) ‘in yanına vardık; “Ey Allah’ın Rasûlü! Ben bu kimseden Furkân sûresini bana öğrettiğin şeklin dışında değişik şekilde okuduğunu işittim. Halbuki bu süreyi bana siz okutup öğretmiştiniz” dedim. Bunun üzerine Rasûlullah (s.a.v), bana: “Onu bırak Ey Ömer” buyurdu ve: “Ey Hişam oku” dedi. Hişam da benim dinlediğim şekilde aynen okudu. Rasûlullah (s.a.v): “Bu sûre bu şekilde indirildi” dedi. Sonra bana “Ey Ömer sen oku bakalım” dedi. Ben de bana öğretip okuttuğu gibi okudum, bana da: “Bu sûre bu şekilde nazil oldu” dedi ve sonra şöyle buyurdu: “Bu Kur’an yedi harf üzere nazil olmuştur kolayınıza gelen şekilde okuyunuz.” (Ebû Davud, Salat: 357; Tirmizî, Kıraat: 11)
930- Übey b. Ka’b (r.a)’dan rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v), Benî Gifar kabilesinin gölü kenarındaydı. Cibril geldi ve: “Allah, Kur’an’ı ümmetine bir harf (lehçe) üzerine okumanı emrediyor” dedi. Rasûlullah (s.a.v): “Allah’tan affını ve bağışlamasını talep ederim, ümmetim buna güç getiremez” dedi. Sonra Cibril ikinci defa geldi ve: “Allah, Kur’an’ı ümmetine iki harf (şive ve lehçe) üzerine okumanı emrediyor” dedi. Rasûlullah (s.a.v): “Allah’tan af ve bağışlamasını talep ederim. Benim ümmetim buna da güç yetiremez”“Allah ümmetine bu Kur’an’ı üç harf (şive ve lehçe) üzere okumanı emrediyor” dedi. Rasûlullah (s.a.v): “Allah’tan af ve bağışlamasını isterim” dedi ve: “Ümmetim buna da güç yetiremez” dedi. Sonra Cibril dördüncü defa geldi ve: “Allah ümmetine bu Kur’an’ı yedi harf (lehçe ve şive) üzerine okumanı emrediyor, hangi harf üzere okurlarsa doğru okumuş sayılırlar” dedi. (Ebû Davud, Salat: 357; Müslim, Salatül Müsafirin: 48) dedi. Cibril üçüncü defa gelerek:
931- Übey b. Ka’b (r.a)’tan rivâyete göre, şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v) bir sûreyi bana okutup öğretmişti. Bir defasında ben mescidde oturuyordum. Bir kimsenin benim okuduğumdan başka bir şekilde okuduğunu işittim ona: Sana bu sûreyi kim öğretti dedim. O da: “Rasûlullah (s.a.v)” dedi. Benimle beraber gel Rasûlullah (s.a.v)’e kadar gideceğiz dedim. O adamı Rasûlullah (s.a.v)’e getirdim ve: “Ey Allah’ın Rasûlü! bu adam bana öğrettiğin şeklin dışında okuyor” dedim. Rasûlullah (s.a.v): “Ey Ubey! Oku” buyurdu. Ben de okudum bana: “Güzel okudun” buyurdu. Sonra, O adama: “Oku” dedi. O da, benimkinden farklı okudu Rasûlullah (s.a.v) ona da: “Güzel okudun” buyurdu. Sonra, Rasûlullah (s.a.v) sözünü şöyle sürdürdü: “Ey Übey Kur’an yedi lehçe (lügat şive) üzere indirilmiştir. Onların hepsi yeterli ve şifa vericidir.” (Ebû Davud, Salat: 357; Müslim, Salatül: Müsafirin: 48)
932- Übey (r.a)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Müslüman olduktan sonra; Okuduğum bir ayeti, başkası başka bir şekilde okuyunca kalbime şüphe girdi, bu ayeti bana Rasûlullah (s.a.v) okutup öğretti dedim. O da: “Bana da, Rasûlullah (s.a.v) okutup öğretti” dedi. Bunun üzerine hemen Rasûlullah (s.a.v)’in yanına geldim ve: “Ey Allah’ın Peygamberi! Bu ayeti bana şöyle öğretmiştin değil mi?” diye sordum. “Evet” buyurdu. Bu defa o adam: “Bu ayeti bana şu şekilde öğretmemiş miydin?” dedi. Rasûlullah (s.a.v) yine: “Evet” dedi ve şöyle devam etti: “Cibril ve Mikail bana geldiler. Cibril sağıma Mikail soluma oturdu. Cibril: Kur’an’ı bir lügat (şive ve lehçe) üzere oku dedi. Bunun üzerine Mikail de bana: Fazlalaştırılmasını iste dedi bu şekilde yedi harf yedi lehçeye kadar çoğalmış oldu yani Cebrail yedi şekilde de okumuş oldu. Her harf (şive ve lehçe) yeterli ve şifa kaynağıdır. (Müslim, Salatül Müsafirin: 48; Ebû Davud, Salat: 357)
933- İbn Ömer (r.a)’den rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v) şöyle buyurdu: “Kur’an’ı öğrenen ve ezberleyen kimsenin durumu bağlanmış devenin sahibi gibidir onu gözettiği sürece tutabilir onu bırakırsa kaçar gider.” (Müslim, Salatül Müsafirin: 33; Buhârî, Fedailül Kur’an: 26)
934- Abdullah b. Mes’ud (r.a)’dan rivâyete göre, Peygamber (s.a.v) şöyle buyurdu: “Kur’an’ı öğrenen hafızlardan birisinin şu ayeti unuttum demesi ne kötüdür. Belki de unutturuldu demelidir. Kur’an’ı daima okuyup Mutalaa ve müzakere edin çünkü Kur’an’ın hafızların hafızalarından kaçması, develerin iplerinden kurtulup kaçmasından daha hızlıdır.” (Müslim, Salatül Müsafirin: 33; Buhârî, Fedailül Kur’an: 26)