Dua, her şeye kadir olan Rabbimizden ihtiyacımızı talep ediş, muhtaçlığın giderilmesini niyazdır. Rahman'ın yüceliğini, kudretini, yaratıcılığını, lütufkârlığını, çalınacak asıl kapının Onun kapısı olduğunu gönülden idrak ediş, lütuf ve ihsanını ümit ediştir.



Söz sevginin davranışlara ve kelimelere dökülüşünden ve duadan açılmıştı. Nasıl nefret beddua ile arkadaş ise dua da sevgi ve şefkatle arkadaştır. Üzerine ayrıca üzerine vurgu yapmaya da ihtiyaç vardır. Siz çocuklarınıza ve mü'min kardeşlerinizin çocuklarına dua edenlerden olunuz.
Dua, her şeye kadir olan Rabbimizden ihtiyacımızı talep ediş, muhtaçlığın giderilmesini niyazdır. Rahman'ın yüceliğini, kudretini, yaratıcılığını, lütufkârlığını, çalınacak asıl kapının Onun kapısı olduğunu gönülden idrak ediş, lütuf ve ihsanını ümit ediştir.
Allah Resulü'nün (sav) dilinden dökülen dualar ise hem bizim için güzel örnektir hem de onlar duaların en güzellerinden, Rabbi katında en makbul olanlarındandır.
Şimdi onun çocuklar için yaptığı duaları ve bu konuda dile getirilen hatıraları paylaşıyoruz: Daha önce Allah Resulü'nün dualarından küçük örnekler sunmuş, Hasan ve Hüseyin için; "Bunlar benim dünya reyhanlarım!" buyurarak sevgisini açığa vurduğunu zikretmiştik.
Onlarla ilgili bir başka hatırayı da Berâ İbn Âzib (ra) anlatıyor: "Resûlullah (sav) Hasan ile Hüseyin'i görünce şöyle dua etti: "Allah'ım! Ben onları seviyorum, sen de sev." [1]
Üsame ve Hasan'la ilgili olarak nakledilen hadiste de Allah Resulü'nün onlara bu şekilde dua ettiği zikredilmişti. Bu hadislerden ve aktaracağımız diğer örneklerden de anlaşılacağı üzere Allah Resulü'nün (sav) bu duayı çocuklar için sıkça yaptığı ve böyle dua etmekten hoşlandığı hissediliyor.
Efendimizin torununa olan sevgisi

Ebu Hureyre (ra), Allah Resulü'nün böyle bir duayı Hasan (ra) için yaptığını nakleder ve duadan önce şahid olduklarını şöyle anlatır: "Gündüzün bir saatinde Resûlullah'ın (sav) peşinden dışarı çıktım. Arkasından yürüyordum. O da sessiz, ben de sessizdim. Birbirimizle konuşmadan ilerliyorduk. Benî Kaynuka Pazarı'na kadar böyle geldik. Sonra Resûlullah (sav) buradan ayrılarak Hz. Fatıma'nın evine geldi.
"Ufaklık orada mı? Ufaklık orada mı?" diye seslendi. Hasan'ı kastediyordu. Kanaatimiz o ki, annesi onu yıkıyor, boynuna kokulu çiçeklerden gerdanlık takıyordu. Çok geçmedi, koşarak geldi. Resûlullah ona, o da Resûlullah'a sarıldı. Resûlullah (sav) onun için;
"Allah'ım! Ben onu seviyorum, Sen de sev. Onu seveni de sev!" diyerek dua etti. [2]
Fatıma (ra) ile Hz. Ali'nin evleri, Allah Resulü'nün odalarının hemen yanında, Aişe Vâlidemiz'e ait olan odanın kuzey tarafındadır. Aişe Vâlidemiz'e ait oda ile evlerinin arasında çok küçük, bir kişinin ancak yan dönerek girebileceği bir sokağın bulunduğunu biliyoruz. [3]
Buharî'nin naklettiği rivayette, Peygamber Efendimizin gelerek Fatıma'nın evinin önündeki boşluğa oturduğu ve torununa oradan seslendiği zikredilir. [4]
Bu tabloyu düşünmek gerekir

Şimdi Ebu Hureyre'nin şahid olduğu bu hoş manzarayı boşlukları doldurarak düşünüyoruz: Allah Resûlü (sav) gündüzün bir saatinde torununu özlüyor, onu sevmek istiyor, pazar yerinde yön değiştiriyor, kızının evinin önüne geliyor ve torununu yanına çağırıyor. Fatıma (ra) onu hazırlayarak sevmesi için dedesinin yanına yolluyor. Bu, Efendimizin hem torununa, hem de kızına sevgisidir. Çünkü onun içten gelerek dışarıya aksettirdiği bu sevgi, her ikisini de sevindirecektir. Hangi anne, çocuğunun kendi babası tarafından bağrına basılıp sevilmesini istemez ki?
Ayrıca hadisteki kelimelere dikkat edildiğinde, Resûlullah'ın üslubunda bir parça mizah olduğu da görülecektir. Bizim burada "ufaklık" diye tercüme ettiğimiz "lukka" kelimesi yaklaşık dilimizdeki "yaramaz" veya "afacan" deyimlerine benzeyen bir kelimedir. Afacan ve yaramaz kelimeleri dilimizde nasıl daha çok çocuklar için ve onlara takılmak arzusuyla kullanılıyorsa, o da daha çok çocuklar için ve onlara takılmak niyetiyle kullanılır.
Nitekim Efendimizin çocuklara çok güzel üsluplarla takıldığını, onlarla latifeleştiğini gösteren başka rivayetler de vardır ve bunlardan örnekler zikredilecektir. Küçük Hasan'ın kollarını açarak Allah Resulü'ne koşuşunu, onun kollarını açarak torununun boynuna sarılışını bekleyişini düşününüz. Sonra da kucaklaşmayı... Bütün bunların tabiiliğini ve güzelliğini...
Bunun üzerine çok söz söylemeye hacet yok. Allah Resûlü (sav) bizim üsve-i hasenemizdir. Onun bize üsve-i hasene olması da Rabbimizin üzerimizdeki en büyük lütfudur. Bu gerçek, asla akıldan çıkarılmamalıdır...
Bu dua, az kelimelerle çok şey anlatan bir duadır...

Bir insanı onu yaratan ve sayısız nimetler bahşeden, yarın huzuruna varılacak ve muhasebe edecek olan Rabbi severse, Onun Resûlü severse bundan öte daha ne olabilir ki? Şüphesiz bu insanın dünya hayatı da bu sevgiye layık olacak şekilde geçecek, dünya hayatı bitince de ebedî saadete erecektir. Dolayısıyla bu birkaç kelimelik dua, hem dünya ve hem de ebedî hayatı içine alan bir duadır...
Resulullah, torununu omzunda taşıyor

Hz. Hasan için aynı duanın yapıldığını bir de Berâ İbn Âzib (ra) naklediyor. Ancak o, rivayetinde bir farklılık zikrediyor. Berâ'yı dinliyoruz:
"Resûlullah'ı gördüm. Omzunda Hasan İbn Ali'yi taşıyordu ve şöyle dua ediyordu:
"Allah'ım! Ben onu seviyorum, Sen de sev." [5]
Allah Resûlü (sav) torununu omzunda taşıyordu. Tekellüften, kibirden, bu günün ifadesiyle bürokratik zihniyetten uzak torunu omzunda yürüyor ve onun için Rabbine dua ediyordu...
Ukbe İbn Hâris (ra) Allah Resulü'nün sadık dostu, yolunun yolcusu Ebu Bekir'den (ra) bir hatıra anlatıyor: "Ebu Bekir'i gördüm. Hasan'ı kucaklamış; "Babam sana feda olsun! Resûlullah'a benziyor, Ali'ye benzemiyor" diyor, Ali (ra) de gülüyordu. [6]
Evet, Hasan (ra) Peygamber Efendimiz'e en çok benzeyenlerden biriydi; hatta Enes'in (ra) ifadesiyle "en çok benzeyen"di. [7]
Ebu Bekir(ra) de ahlâk olarak en çok benzeyenlerdi ve birçok alanda olduğu gibi çocuk sevgisinde de Onun yolunun yolcusuydu.
Dipnotlar
[1] Sünen-i Tirmizî, Menâkıb (5/ 661, Hadis No: 3782) Tirmizî, Hadisin Hasen, Sahih olduğunu söyler.
[2] Sahîh-i Buhârî, Büyû'(9/ 329), Sahîh-i Müslim, Fedâilü's-Sahâbe (4/ 1882-1883)
[3] Bilindiği gibi Allah Rasûlü(sav), Âişe Vâlidemiz'in evinde hayata gözlerini yummuş, "Peygamberler öldüğü yere gömülürler," hadis-i şerîfi gereğince oraya gömülmüştür. Fâtıma ile Ali'nin(ra) evleri de artık türbeyi çerçeveleyen maksûrenin içinde kalmıştır.
[4] Bak: Sahih-i Buhârî, Büyû' (9/ 329)
[5] Sahîh-i Buharî, Fedâil (13/ 317)
[6] Sahîh-i Buharî, Fedâil (13/ 317)
[7] Sahih-i Buhârî, Fedâil (13/ 318)

Kaynak: Dr. Şerafeddin Kalay