2 sonuçtan 1 ile 2 arası

Konu: MEKTUBÂT / Risale-i Nur'dan 01. MEKTUP

    Share
  1. #1
    ***
    DIŞARDA
    Points: 155.310, Level: 100
    Points: 155.310, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 0%
    Overall activity: 0%
    Achievements
    Konyevi Nisa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Jun 2008
    Yer
    Dünyadan !!
    Mesajlar
    20.631
    Points
    155.310
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    38

    Standart MEKTUBÂT / Risale-i Nur'dan 01. MEKTUP

    بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمنِ الرَّحِيمِ
    وَ بِهِ نَسْتَعِينُ
    Birinci Mektub

    ب

    ِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ وَاِنْ مِنْ شَيْءٍ اِلاَّ يُسَبِّحُ بِحَمْدِهِ
    Dört sualin muhtasar cevabidir
    Birinci Sual: Hazret-i Hizir Aleyhisselâm hayatta midir? Hayatta ise niçin bazi mühim ulema hayatini kabul etmiyorlar?
    Elcevap: Hayattadir, fakat meratib-i hayat bestir. O, ikinci mertebededir. Bu sebebden bazi ulema hayatinda süphe etmisler.
    Birinci Tabaka-i Hayat: Bizim hayatimizdir ki, çok kayidlarla mukayyeddir.
    Ikinci Tabaka-i Hayat: Hazret-i Hizir ve Ilyas Aleyhimesselâm'in hayatlaridir ki, bir derece serbesttir. Yani bir vakitte pek çok yerlerde bulunabilirler. Bizim gibi beseriyet levazimatiyla daimî mukayyed degillerdir. Bazan istedikleri vakit bizim gibi yerler, içerler; fakat bizim gibi mecbur degillerdir. Tevatür derecesinde ehl-i suhud ve kesif olan evliyanin, Hazret-i Hizir ile maceralari, bu tabaka-i hayati tenvir ve isbat eder. Hattâ makamat-i velayette bir makam vardir ki, "Makam-i Hizir" tabir edilir. O makama gelen bir veli, Hizir'dan ders alir ve Hizir ile görüsür. Fakat bazan o makam sahibi yanlis olarak, ayn-i Hizir telakki olunur.
    sh: » (M: 6)
    Üçüncü Tabaka-i Hayat: Hazret-i Idris ve Isa Aleyhimesselâm'in tabaka-i hayatlaridir ki, beseriyet levazimatindan tecerrüd ile, melek hayati gibi bir hayata girerek nuranî bir letafet kesbeder. Âdeta beden-i misalî letafetinde ve cesed-i necmî nuraniyetinde olan cism-i dünyevîleriyle semavatta bulunurlar. Âhirzamanda Hazret-i Isa Aleyhisselâm gelecek, Seriat-i Muhammediye (A.S.M.) ile amel edecek mealindeki hadîsin sirri sudur ki: Âhirzamanda felsefe-i tabiiyenin verdigi cereyan-i küfrîye ve inkâr-i uluhiyete karsi Isevîlik dini tasaffi ederek ve hurafattan tecerrüd edip Islâmiyete inkilab edecegi bir sirada, nasilki Isevîlik sahs-i manevîsi, vahy-i semavî kilinciyla o müdhis dinsizligin sahs-i manevîsini öldürür; öyle de Hazret-i Isa Aleyhisselâm, Isevîlik sahs-i manevîsini temsil ederek, dinsizligin sahs-i manevîsini temsil eden Deccal'i öldürür.. yani inkâr-i uluhiyet fikrini öldürecek.
    Dördüncü Tabaka-i Hayat: Süheda hayatidir. Nass-i Kur'anla sühedanin, ehl-i kuburun fevkinde bir tabaka-i hayatlari vardir. Evet süheda, hayat-i dünyevîlerini tarîk-i hakta feda ettikleri için, Cenab-i Hak kemal-i kereminden onlara hayat-i dünyeviyeye benzer, fakat kedersiz, zahmetsiz bir hayati Âlem-i Berzahta onlara ihsan eder. Onlar kendilerini ölmüs bilmiyorlar.. yalniz kendilerinin daha iyi bir âleme gittiklerini biliyorlar.. kemal-i saadetle mütelezziz oluyorlar.. ölümdeki firak aciligini hissetmiyorlar. Ehl-i kuburun çendan ruhlari bâkidir, fakat kendilerini ölmüs biliyorlar. Berzahta aldiklari lezzet ve saadet, sühedanin lezzetine yetismez. Nasilki iki adam bir rü'yada Cennet gibi bir güzel saraya girerler. Birisi rü'yada oldugunu bilir. Aldigi keyf ve lezzet pek noksandir. "Ben uyansam su lezzet kaçacak" diye düsünür. Digeri rü'yada oldugunu bilmiyor. Hakikî lezzet ile hakikî saadete mazhar olur.
    Iste Âlem-i Berzahtaki emvat ve sühedanin hayat-i berzahiyeden istifadeleri, öyle farklidir. Hadsiz vakiatla ve rivayatla sühedanin bu tarz-i hayata mazhariyetleri ve kendilerini sag bildikleri sabit ve kat'îdir. Hattâ Seyyidüssüheda olan Hazret-i Hamza Radiyallahü Anh, mükerrer vakiatla kendine iltica eden adamlari muhafaza etmesi ve dünyevî islerini görmesi ve gördürmesi gibi çok vakiatla, bu tabaka-i hayat tenvir ve isbat edilmis. Hattâ -ben kendim- Ubeyd isminde bir yegenim ve talebem vardi. Benim yanimda ve benim yerime sehid olduktan sonra, üç
    sh: » (M: 7)
    aylik mesafede esarette bulundugum zaman, mahall-i defnini bilmedigim halde, bence bir rü'ya-yi sadikada, taht-el Arz bir menzil suretindeki kabrine girmisim. Onu süheda tabaka-i hayatinda gördüm. O, beni ölmüs biliyormus. Benim için çok agladigini söyledi. Kendisini hayatta biliyor; fakat Rus'un istilasindan çekindigi için, yer altinda kendine güzel bir menzil yapmis. Iste bu cüz'î rü'ya, bazi serait ve emaratla, geçen hakikata, bana suhud derecesinde bir kanaat vermistir.
    Besinci Tabaka-i Hayat: Ehl-i kuburun hayat-i ruhanîleridir. Evet mevt; tebdil-i mekândir, itlak-i ruhtur, vazifeden terhistir. Idam ve adem ve fena degildir. Hadsiz vakiatla ervah-i evliyanin temessülleri ve ehl-i kesfe tezahürleri ve sair ehl-i kuburun yakazaten ve menamen bizlerle münasebetleri ve vakia mutabik olarak bizlere ihbaratlari gibi çok delail, o tabaka-i hayati tenvir ve isbat eder. Zâten beka-i ruha dair "Yirmidokuzuncu Söz" bu tabaka-i hayati delail-i kat'iye ile isbat etmistir.
    IKINCI SUAL: Furkan-i Hakîm'de اَلَّذِى خَلَقَ اْلمَوْتَ وَاْلحَيَوةَ لِيَبْلُوَكُمْ اَيُّكُمْ اَحْسَنُ عَمَلاًgibi âyetlerde "Mevt dahi, hayat gibi mahluktur, hem bir nimettir." diye ifham ediliyor. Halbuki zâhiren mevt; inhilâldir, ademdir, tefessühtür, hayatin sönmesidir, hâdimüllezzattir.. nasil mahluk ve nimet olabilir?
    Elcevap: "Birinci Sual"in cevabinin âhirinde denildigi gibi: Mevt, vazife-i hayattan bir terhistir, bir paydostur, bir tebdil-i mekândir, bir tahvil-i vücuddur, hayat-i bâkiyeye bir davettir, bir mebde'dir, bir hayat-i bâkiyenin mukaddimesidir. Nasilki hayatin dünyaya gelmesi bir halk ve takdir iledir; öyle de, dünyadan gitmesi de bir halk ve takdir ile, bir hikmet ve tedbir iledir. Çünki en basit tabaka-i hayat olan hayat-i nebatiyenin mevti, hayattan daha muntazam bir eser-i san'at oldugunu gösteriyor. Zira meyvelerin, çekirdeklerin, tohumlarin mevti; tefessüh ile çürümek ve dagilmakla göründügü halde, gayet muntazam bir muamele-i kimyeviye ve mizanli bir imtizacat-i unsuriye ve hikmetli bir tesekkülât-i zerreviyeden ibaret olan bir yogurmaktir ki, bu görünmeyen intizamli ve hikmetli ölümü, sünbülün hayatiyla tezahür ediyor. Demek çekirdegin mevti, sünbülün mebde-i hayatidir; belki ayn-i hayati hükmünde oldugu için, su ölüm dahi, hayat kadar mahluk ve muntazamdir.

    sh: » (M: 8)
    Hem zîhayat meyvelerin yahut hayvanlarin mide-i insaniyede ölümleri, hayat-i insaniyeye çikmalarina mense' oldugundan; "o mevt, onlarin hayatindan daha muntazam ve mahluk" denilir.
    Iste en edna tabaka-i hayat olan hayat-i nebatiyenin mevti; böyle mahluk, hikmetli ve intizamli olsa, tabaka-i hayatin en ulvîsi olan hayat-i insaniyenin basina gelen mevt, elbette yer altina girmis bir çekirdegin hava âleminde bir agaç olmasi gibi, yer altina giren bir insan da, Âlem-i Berzah'ta, elbette bir hayat-i bâkiye sünbülü verecektir.
    Amma mevt, nimet oldugunun ciheti ise, çok vücuhundan dört vechine isaret ederiz.
    Birincisi: Agirlasmis olan vazife-i hayattan ve tekâlif-i hayatiyeden âzad edip, yüzde doksandokuz ahbabina kavusmak için, Âlem-i Berzah'ta bir visal kapisi oldugundan, en büyük bir nimettir.
    Ikincisi: Dar, sikintili, dagdagali, zelzeleli dünya zindanindan çikarip; vüs'atli, sürurlu, izdirabsiz, bâki bir hayata mazhariyetle.. Mahbub-u Bâki'nin daire-i rahmetine girmektir.
    Üçüncüsü: Ihtiyarlik gibi serait-i hayatiyeyi agirlastiran bir çok esbab vardir ki; mevti, hayatin pek fevkinde nimet olarak gösterir. Meselâ: Sana izdirab veren pek ihtiyar olmus peder ve validen ile beraber, ceddin cedleri, sefalet-i halleriyle senin önünde simdi bulunsaydi; hayat ne kadar nikmet, mevt ne kadar nimet oldugunu bilecektin. Hem meselâ: Güzel çiçeklerin âsiklari olan güzel sineklerin, kisin sedaidi içinde hayatlari ne kadar zahmet ve ölümleri ne kadar rahmet oldugu anlasilir.
    Dördüncüsü: Nevm nasilki bir rahat, bir rahmet, bir istirahattir; hususan musibetzedeler, yaralilar, hastalar için.. öyle de: Nevmin büyük kardesi olan mevt dahi, musibetzedelere ve intihara sevkeden belalarla mübtela olanlar için ayn-i nimet ve rahmettir. Amma ehl-i dalalet için müteaddid Sözlerde kat'î isbat edildigi gibi; mevt dahi hayat gibi nikmet içinde nikmet, azab içinde azabdir. O, bahisten hariçtir.


    Seni çok Özledim Annem

  2. #2
    ***
    DIŞARDA
    Points: 155.310, Level: 100
    Points: 155.310, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 0%
    Overall activity: 0%
    Achievements
    Konyevi Nisa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Jun 2008
    Yer
    Dünyadan !!
    Mesajlar
    20.631
    Points
    155.310
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    38

    Standart Cevap: MEKTUBÂT / Risale-i Nur'dan 01. MEKTUP

    ÜÇÜNCÜ SUAL: Cehennem nerededir?
    Elcevap: قُلْ اِنَّمَا الْعِلْمُ عِنْدَ اللّهِ { لاَ يَعْلَمُ الْغَيْبَ اِلاَّ اللّهُ Cehennemin yeri, bazi rivayatla "Taht-el Arz" denilmistir. Baska

    sh: » (M: 9)
    yerlerde beyan ettigimiz gibi; Küre-i Arz, hareket-i seneviyesiyle ileride mecma-i hasir olacak bir meydanin etrafinda bir daire çiziyor. Cehennem ise, Arzin o medar-i senevîsi altindadir demektir. Görünmemeleri ve hissedilmemeleri, perdeli ve nursuz ates oldugu içindir. Küre-i Arzin seyahat ettigi mesafe-i azîmede pek çok mahlukat var ki, nursuz olduklari için görünmezler. Kamer, nuru çekildikçe vücudunu kaybettigi gibi, nursuz çok küreler, mahluklar gözümüzün önünde olup göremiyoruz.

    Cehennem ikidir: Biri sugra, biri kübradir. Ileride sugra, kübraya inkilab edecegi ve çekirdegi hükmünde oldugu gibi, ileride ondan bir menzil olur. Cehennem-i Sugra yerin altinda, yani merkezindedir. Kürenin alti, merkezidir. Ilm-i Tabakat-ül Arzca malûmdur ki: Ekseriya her otuzüç metre hafriyatta, bir derece-i hararet tezayüd eder. Demek merkeze kadar nisf-i kutr-u Arz, altibin küsur kilometre oldugundan, ikiyüz bin derece-i harareti câmi', yani ikiyüz defa ates-i dünyevîden sedid ve rivayet-i hadîse muvafik bir ates bulunuyor.

    Su Cehennem-i Sugra, Cehennem-i Kübra'ya ait çok vezaifi, dünyada ve Âlem-i Berzah'ta görmüs ve ehadîslerle isaret edilmistir. Âlem-i Âhiret'te, Küre-i Arz nasilki sekenesini medar-i senevîsindeki meydan-i hasre döker; öyle de içindeki Cehennem-i Sugra'yi dahi Cehennem-i Kübra'ya emr-i Ilahî ile teslim eder. Ehl-i Itizal'in bazi imamlari "Cehennem sonradan halkedilecektir" demeleri, hâl-i hazirda tamamiyla inbisat etmediginden ve sekenelerine tam münasib bir tarzda inkisaf etmediginden, galattir ve gabavettir. Hem perde-i gayb içindeki âlem-i âhirete ait menzilleri dünya gözümüzle görmek ve göstermek için, ya kâinati küçültüp iki vilayet derecesine getirmeli veyahut gözümüzü büyütüp yildizlar gibi gözlerimiz olmali ki yerlerini görüp tayin edelim. وَالْعِلْمُ عِنْدَ اللّهِ âhiret âlemine ait menziller, bu dünyevî gözümüzle görülmez. Fakat bazi rivayatin isaratiyla, âhiretteki Cehennem, bu dünyamizla münasebetdardir. Yaz'in siddet-i hararetine مِنْ فَيْحِ جَهَنَّمَ denilmistir. Demek bu dünyevî küçücük ve sönük akil gözüyle, o büyük Cehennem görülmez. Fakat ism-i Hakîm'in nuruyla bakabiliriz. Söyle ki:
    Arzin medar-i senevîsi altinda bulunan Cehennem-i Kübra,
    sh: » (M: 10)
    yerin merkezindeki Cehennem-i Sugra'yi güya tevkil ederek bazi vezaifini gördürmüs. Kadîr-i Zülcelal'in mülkü pek çok genistir. Hikmet-i Ilahiye nereyi göstermis ise Cehennem-i Kübra oraya yerlesir. Evet bir Kadîr-i Zülcelal ve emr-i كُنْ فَيَكُونُ e mâlik bir Hakîm-i Zülkemal, gözümüzün önünde kemal-i hikmet ve intizam ile Kamer'i Arz'a baglamis; azamet-i kudret ve intizam ile Arz'i Günes'e rabtetmis ve Günes'i seyyaratiyla beraber Arz'in sür'at-i seneviyesine yakin bir sür'at ile ve hasmet-i Rububiyetiyle, bir ihtimale göre Semsüssümus tarafina bir hareket vermis ve donanma elektrik lâmbalari gibi yildizlari, saltanat-i Rububiyetine nuranî sahidler yapmis; onunla saltanat-i Rububiyetini ve azamet-i kudretini göstermis bir Zât-i Zülcelal'in kemal-i hikmetinden ve azamet-i kudretinden ve saltanat-i Rububiyetinden uzak degildir ki, Cehennem-i Kübra'yi elektrik lâmbalarinin fabrikasinin kazani hükmüne getirip âhirete bakan semanin yildizlarini onunla is'al etsin; hararet ve kuvvet versin. Yani, âlem-i nur olan Cennet'ten yildizlara nur verip, Cehennem'den nâr ve hararet göndersin. Ayni halde o Cehennem'in bir kismini ehl-i azaba mesken ve mahbes yapsin. Hem bir Fâtir-i Hakîm ki; dag gibi koca bir agaci, tirnak gibi bir çekirdekte saklar. Elbette o Zât-i Zülcelal'in kudret ve hikmetinden uzak degildir ki; Küre-i Arz'in kalbindeki Cehennem-i Sugra çekirdeginde Cehennem-i Kübra'yi saklasin.
    Elhasil: Cennet ve Cehennem, secere-i hilkatten ebed tarafina uzanip egilerek giden bir dalin iki meyvesidir. Meyvenin yeri ise, dalin müntehasindadir. Hem su silsile-i kâinatin iki neticesidir. Neticelerin mahalleri, silsilenin iki tarafindadir. Süflîsi, sakili asagi tarafinda; nuranîsi, ulvîsi yukari tarafindadir. Hem su seyl-i suunatin ve mahsulat-i maneviye-i arziyenin iki mahzenidir. Mahzenin mekâni ise, mahsulâtin nev'ine göre, fenasi altinda, iyisi üstündedir. Hem ebede karsi cereyan eden ve dalgalanan mevcudat-i seyyalenin iki havzidir. Havzin yeri ise, seylin durdugu ve tecemmu' ettigi yerdedir. Yani habîsati ve müzahrefati esfelde, tayyibati ve safiyati a'lâdadir. Hem lütuf ve kahrin, rahmet ve azametin iki tecelligâhidir. Tecelligâhin yeri ise, heryerde olabilir. Rahmân-i Zülcemâl ve Kahhâr-i Zülcelâl nerede isterse tecelligâhini açar.
    Amma Cennet ve Cehennem'in vücudlari ise, Onuncu ve Yir
    sh: » (M: 11)
    misekizinci ve Yirmidokuzuncu Sözler'de gayet kat'î bir surette isbat edilmistir. Surada yalniz bu kadar deriz ki: Meyvenin vücudu dal kadar ve neticenin silsile kadar ve mahzenin mahsulât kadar ve havzin irmak kadar ve tecelligâhin, rahmet ve kahrin vücudlari kadar kat'î ve yakîndir.
    DÖRDÜNCÜ SUAL: Mahbublara olan ask-i mecazî ask-i hakikîye inkilab ettigi gibi, acaba ekser nâsda bulunan dünyaya karsi olan ask-i mecazî dahi bir ask-i hakikîye inkilab edebilir mi?
    Elcevap: Evet. Dünyanin fâni yüzüne karsi olan ask-i mecazî, eger o âsik, o yüzün üstündeki zeval ve fena çirkinligini görüp ondan yüzünü çevirse, bâki bir mahbub arasa, dünyanin pek güzel ve âyine-i esma-i Ilahiye ve mezraa-i âhiret olan iki diger yüzüne bakmaga muvaffak olursa, o gayr-i mesru mecazî ask, o vakit, ask-i hakikîye inkilaba yüz tutar. Fakat bir sart ile ki, kendinin zâil ve hayatiyla bagli kararsiz dünyasini, haricî dünyaya iltibas etmemektir. Eger ehl-i dalalet ve gaflet gibi kendini unutup âfâka dalip, umumî dünyayi hususî dünyasi zannedip ona âsik olsa, tabiat batakligina düser bogulur. Meger ki hârika olarak bir dest-i inayet onu kurtarsin. Su hakikati tenvir için su temsile bak. Meselâ:
    Su güzel zînetli odanin dört duvarinda, dördümüze ait dört endam âyinesi bulunsa, o vakit bes oda olur. Biri hakikî ve umumî, dördü misalî ve hususî... Herbirimiz kendi âyinemiz vasitasiyla, hususî odamizin seklini, heyetini, rengini degistirebiliriz. Kirmizi boya vursak, kirmizi; yesil boyasak, yesil gösterir. Ve hakeza.. âyinede tasarrufla çok vaziyetler verebiliriz; çirkinlestirir, güzellestirir, çok sekillere koyabiliriz. Fakat haricî ve umumî odayi ise kolaylikla tasarruf ve tagyir edemeyiz. Hususî oda ile umumî oda hakikatta birbirinin ayni iken, ahkâmda ayridirlar. Sen bir parmak ile odani harab edebilirsin, ötekinin bir tasini bile kimildatamazsin.
    Iste dünya süslü bir menzildir. Herbirimizin hayati, bir endam âyinesidir. Su dünyadan herbirimize birer dünya var, birer âlemimiz var. Fakat diregi, merkezi, kapisi, hayatimizdir. Belki o hususî dünyamiz ve âlemimiz, bir sahifedir. Hayatimiz bir kalem.. onunla sahife-i a'malimize geçecek çok seyler yaziliyor. Eger dünyamizi sevdikse, sonra gördük ki: Dünyamiz hayatimiz üstünde bina edildigi için, hayatimiz gibi zâil, fâni, kararsizdir, hissedip bildik. Ona ait muhabbetimiz, o hususî dünyamiz âyine
    sh: » (M:12)
    oldugu ve temsil ettigi güzel nukus-u esmâ-i Ilâhiyeye döner; ondan, cilve-i esmâya intikal eder. Hem o hususî dünyamiz, âhiret ve Cennet'in muvakkat bir fidanligi oldugunu derkedip, ona karsi sedid hirs ve taleb ve muhabbet gibi hissiyatimizi onun neticesi ve semeresi ve sünbülü olan uhrevî fevaidine çevirsek, o vakit o mecazî ask, hakikî aska inkilab eder. Yoksa
    نَسُوا اللَّهَ فَاَنْسَيهُمْ اَنْفُسَهُمْ اُولئِكَ هُمُ الْفَاسِقُونَ sirrina mazhar olup, nefsini unutup, hayatin zevalini düsünmeyerek, hususî kararsiz dünyasini, ayni umumî dünya gibi sabit bilip, kendini lâyemut farzederek dünyaya saplansa, sedid hissiyat ile ona sarilsa, onda bogulur gider. O muhabbet onun için hadsiz bela ve azabdir. Çünki o muhabbetten yetîmâne bir sefkat, me'yusâne bir rikkat tevellüd eder. Bütün zîhayatlara acir; hattâ güzel ve zevale maruz bütün mahlûkata bir rikkat ve bir firkat hisseder; elinden bir sey gelmez, ye's-i mutlak içinde elem çeker. Fakat gafletten kurtulan evvelki adam, o sedid sefkatin elemine karsi ulvî bir tiryak bulur ki; acidigi bütün zîhayatlarin mevt ve zevalinde bir Zât-i Bâki'nin bâkî esmâsinin daimî cilvelerini temsil eden âyine-i ervahlari bâkî görür; sefkati, bir sürura inkilab eder. Hem zeval ve fenaya maruz bütün güzel mahlûkatin arkasinda bir cemâl-i münezzeh ve hüsn-ü mukaddes ihsas eden bir naks ve tahsin ve san'at ve tezyin ve ihsan ve tenvir-i daimîyi görür. O zeval ve fenayi tezyid-i hüsn ve tecdid-i lezzet ve teshir-i san'at için bir tazelendirmek seklinde görüp, lezzetini ve sevkini ve hayretini ziyadelestirir.

    اَلْبَاقِى هُوَ الْبَاقِى
    Said Nursî


    Seni çok Özledim Annem

Bu Konudaki Etiketler

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok
  •