3 sonuçtan 1 ile 3 arası

Konu: Dünyanin ve insanliğin durumu

    Share
  1. #1
    ***
    DIŞARDA
    Points: 42.870, Level: 100
    Points: 42.870, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 4,9%
    Overall activity: 4,9%
    Achievements
    Zümrüt - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Vip Özel Üye
    Üyelik tarihi
    Jan 2009
    Yer
    ıstanbul rize
    Mesajlar
    7.510
    Points
    42.870
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    24

    Standart Dünyanin ve insanliğin durumu

    Kâinatın Efendisine risâlet vazifesi verilmeden önce insanlığın ve dünyanın ma'nevi çehresini tanımak ve bilmekte fayda vardır. Ancak o zaman Resûlullah'ın insanlığı nasıl dinî ruhî fikrî içtimaî ve siyasî bir karanlık ve sapıklık içinden kısa zamanda çekip çıkardığını anlayabiliriz!
    Milâdi altıncı asır sonları...
    Bu zaman insanlık âleminin üzerine küfür dalâlet ve ahlâksızlık kâbusunun olanca kesafetiyle çöktüğü ve onu boğmaya var gücüyle çalıştığı bir asırdır... O gün için dünya üzerinde göze çarpan mühim devletler şunlardır: Bizans İran Mısır Hindistan İskenderiye Mezopotamya Çin v.s.
    Bütün bu devletlerde :
    A) Doğru Bir İnanç Sistemi Mevcut Değildi.
    İnançsızlığın veya yanlış inancın ruh ve vicdan ıztırabı içinde kıvranan zamanın insanları âdeta çılgına dönmüşler ne yaptıklarını bilmeyen azgınlar durumuna gelmişlerdi.
    Kâinatta cereyan eden hâdiselere ve yüce Kudretin eseri olan eşyaya tapılmakta idi. Yıldızlara ateşe kupkuru ruhsuz taş ve tahtalara zavallı insanlık "İlâh!" diye secde ediyordu.
    Ruh ve vicdanlar tek 'a îmândan mahrum karanlıklara gömülü bulunduklarından "Herşey İlâhî kudretin eseridir" denilmiyor ve dolayısıyla devrin insanları tarafından kâinat; mânâsız abes ve gayesiz mütalaa ediliyordu! Îmân irfan ve basiretten mahrum bu zavallılar bir harfin bir kelimenin bir kitabın müellifsiz vücud bulmayacağını biliyorlardı da içinde binbir türlü esrâr ve hikmeti muhafaza eden kâinat kitabını sahipsiz ve mânâsız kabul edecek kadar düşünceden mahrum bir perişanlık içinde kıvranıp duruyorlardı...
    Bu içler acısı vaziyetiyle bütün dünyanın Tevhid inancını 'ın varlık ve birliğine inanmayı insanlığa takdim edecek gönülleri şirk küfür ve dalâlet kirinden temizleyecek bir peygambere ihtiyacı vardı ve onu bekliyordu!
    B) Bu Ülkelerin Hepsinde İnsanlar Sınıflara Ayrılmışlardı.
    İlâhî ölçüden mahrum insanlık zengin fakir kuvvetli zaif avam havas efendi köle diye birçok sınıflara ayrılmış durumda bulunuyordu. Zengin ile fakir halk ile devlet ricali arasında korkunç bir kopukluk ve uçurum vardı!
    Sınıflar arası hava oldukça gergindi. Üst tabakadakilerin zulüm ve tahakkümü sebebiyle alt sınıflar her an patlamaya hazır bir barut fıçısını andırıyordu. Misâl olsun diye o günkü İran'ın durumuna bir göz atalım:
    "Birçok ibtidaî kavimlerde olduğu gibi İranlılar da birbirinden tamamen ayrılmış ve ilk üçü en aşağı tabakada olan dördüncüsünden bütünüyle kopmuş dört sınıfa (kasta) ayrılmıştı. En yüksek olan üç sınıf münhasıran Magi kabilesinden alınan ve bu itibarla Magiped veya Möbed denilen rahipler ve hâkimler cengâverler ve resmî me'murlardı. Rençber ve san'at sahiplerinden mürekkep kısım da dördüncü sınıfı teşkil ediyordu."
    Sözde halk denilen zümre ise hür şehirlilerden ve toprağa bağlı esir ve kölelerden (serfler) mürekkepti ve bu sonuncuların vazifeleri hiç bir mükâfat ve ücret karşılığı olmaksızın tarlalarda veya orduda çalışmaktı. Bunlar tamamiyle kendi hallerine terkedilmiş aşılmaz maniâlarla ayrılmış oldukları -mal ve mülkünden serbestçe faydalanan- Dehkanlığa yani şehirliliğe bile yükselmeyi ümid edemezlerdi..."
    Doğu Roma İmparatorluğunun hali daha da acıklı ve ibretliydi: "Halk kendiliğinden bir çok tali sınıflara ayrılmıştı. Bunlar:
    1) Ne orduya alınan ve ne de herhangi bir çeşit ticârete girişebilen toprak sahiplerinden mürekkep Curule (Kürül) denilen sınıf
    2) İran'daki benzerleri gibi toprak sahibi olmayan nüfus vergisi veren babadan oğula intikal eden muhtelif loncalara bağlı Haraçgüzâr (vergi veren) halk


    Mecnun Misali Leylâ’nın Zülfüne Hemen Gönül Bağlama.
    Çünkü seni AŞK Çöllerinde Gezdirip Duran Leylâ Değil Mevlâ’dır Hep…

  2. #2
    ***
    DIŞARDA
    Points: 42.870, Level: 100
    Points: 42.870, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 4,9%
    Overall activity: 4,9%
    Achievements
    Zümrüt - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Vip Özel Üye
    Üyelik tarihi
    Jan 2009
    Yer
    ıstanbul rize
    Mesajlar
    7.510
    Points
    42.870
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    24

    Standart Cevap: Dünyanin ve insanliğin durumu

    3) Askerî sınıftı."
    Bu konu üzerinde bir yazarın dediği gibi: 'Toprağı eken çiftçiler saray halkını doyuran ve giydiren birer âletten başka birşey değildi."
    Orta Doğunun hatırı sayılır bir tarihçisi olan Finlay Doğu Romanın (Bizans) o zamanki perişan durumunu bakınız nasıl hülâsa eder:
    "Jüstinyen'in ölümü ile (528-565) Muhammed'in (a.s.m.) doğumu arasında geçen zaman zarfında olduğu gibi belki tarihin hiç bir devrinde ahlâkı bu dereceye kadar bozulmuş bir cemiyet ve o cemiyette Yunanlılar ve Romalılar kadar irâde ve fazilletten mahrum milletler görülmüş değildir."
    Avrupa'da halk aristokratların şövalyelerin kilise adamlarının zâlim elinde kralların barbarların şefkatsiz pençeleri arasında ruhsuz bir eşyadan dilsiz bir hayvandan farksızdı. İstenildiği zaman alınır arzu edildiği zaman da satılırlardı. İtiraza hiç bir hakları yoktu. Satılanlar köle durumuna girerdi. Köle olmasa bile efendisinin dizi dibinden ayrılma güç ve kuvvetinin sahibi bulunmayan birer hizmetçi olurlardı. Hiç kimse efendisini beğenmemek hakkına sahip olmadığı gibi efendisini seçmek yetkisine de mâlik değildi. Sadece şu vardı; bazı barbar memleketlerde hizmetçi ilk efendisine muayyen bir kurtuluş akçesi vermek suretiyle bir başka kapıya kendisini atabiliyordu. Bu onlar için haliyle büyük bir lütuftu.
    Hülâsa Arabistan Yarımadasının dışındaki diğer bütün devletlerde de insanlar birbirlerine kinle nefretle vahşetle bakan sınıflara ayrılmışlardı.
    Bu perişan durumda bulunan dünyanın insanın yeryüzünde 'ın en kıymetli mahluku olduğunu insanların tek babadan geldiklerini ve dolayısıyla bir tarağın dişleri gibi hepsinin belli haklara aynı nisbette sahip olma hürriyetini doğuştan beraberinde getirdiğini ilân edecek insanlar arasındaki kin nefret ve düşmanlığı sevgiye saygıya ve dostluğa döndürecek büyük bir peygambere ihtiyacı vardı. Hal diliyle âdeta bu büyük peygamberin bir an evvel gelmesi için yalvarıyor yakarıyordu.
    C) Bütün Bu Devletlerde Kölelik Bir Müessese Olarak Mevcuttu.
    İnsan mükerrem ve muhteremdir. Bunu takdir edebilmek ise ancak gerçek bir îmân sayesinde mümkündür.
    Gönülleri bu îmânın şerefinden mahrum bulunan o devrin insanları elbette insana hürmetin insanın yeryüzünde en mükerrem varlık olduğunun şuurundan uzak bulunacaklardı ve hemcinslerini para ile alıp satabilecek kadar vahşîleşeceklerdi.
    Köle diye adlandırılan zavallı insanlar pazarlarda basit bir mal alıp satmak gibi açık artırma ile satılıyordu. Efendi kölesine her türlü hakareti zulmü yapma ve her türlü işte çalıştırma yetkisine eksiksiz sahipti.
    Bu derin vahşete ve kadirbilmezliğe son verecek birine insanlık âleminin şiddede ihtiyacı vardı. Bir güneş gibi şefkat ışığını hiç kimseden esirgemeyecek bir rehbere insanlık muhtaçtı.
    D) Mezhep Kavgaları Sürüp Gitmekteydi:
    Hıristiyan devletlerde Hz. İsâ'nın tebliğ ve telkin ettiği "Tevhid" akidesi yerini batıl "Teslis" inancına bırakmıştı.
    Papazlar Hz. İsâ'nın tebliğ ve telkin ettiği din yerine apayrı bir din meydana getirmişlerdi.
    Diğer devletlerde de olmakla birlikte hususan Doğu Roma İmparatorluğunda din adına akıl almaz zulüm ve işkencelere başvuruluyordu. Misal olsun diye tarihçiler Patrisiyen Fokas'ın Hıristiyanlığa zorla döndürülmekten kurtulmak için kendisini zehirlemiş olduğu hadisesini ibret nazarlarına sunarlar.
    İran'da hâkim olan Mazdeizm dininden dönenler veya bu dine ihânet edenler ölüm cezasına merhametsizce çarptırılıyorlardı. Göz çıkarma çarmıha germe taşa gömme aç susuz bırakarak ölüme terk etme alışıla gelmiş ölüm şekilleri arasında yer alıyordu.
    Konfiçyüs ile Çin medeniyette ilerlemişken Saâdet Güneşinin parlaması arefesinde en karışık günlerini yaşıyor yıkılma ile karşı karşıya bulunuyordu. Kardeş kavgaları dönmek bilmez bir hal almıştı. Mezhep ayrılıkları yüzünden halk birbiriyle boğaz boğaza kavga halindeydi.
    Habeşistan İslâmın zuhuru sırasında kardeş kavgalarıyla için için kaynıyordu...
    E) Bütün Bu Devletlerde Ahlâksızlık Kol Gezmekteydi.
    'a îmânın verdiği hayâ ve korkudan mahrum faziletten nasipsiz insanlık her türlü ahlâk dışı davranışlarda haysiyet ve namusları ayaklar altına alıcı adî hareketlerde serbestçe bulunuyordu.
    Kumar içki zevk ve sefâ âlemleri günlük işler arasında yer alıyordu. Ardı arkası kesilmeyen öldürme zinâ gasb ve baskın olayları insanlık denilen kudsî ve ulvi mânâyı âdeta yeryüzünden silip süpürmüştü.
    İşte bir tek misali:

    Mecnun Misali Leylâ’nın Zülfüne Hemen Gönül Bağlama.
    Çünkü seni AŞK Çöllerinde Gezdirip Duran Leylâ Değil Mevlâ’dır Hep…

  3. #3
    ***
    DIŞARDA
    Points: 42.870, Level: 100
    Points: 42.870, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 4,9%
    Overall activity: 4,9%
    Achievements
    Zümrüt - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Vip Özel Üye
    Üyelik tarihi
    Jan 2009
    Yer
    ıstanbul rize
    Mesajlar
    7.510
    Points
    42.870
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    24

    Standart Cevap: Dünyanin ve insanliğin durumu

    Bizans İmparatorluğunda ahlâk öylesine silinmiş öylesine ölü bir unsur haline gelmişti ki bizzat Kontantiniyye Patriği İmparatorun kendi özyeğeni ile evlenmesinde nikâhını kıyıyordu.
    Kadın alınıp satılan basit bir meta'dan öteye geçmiyordu.
    Evet milattan sonra altıncı asır sonları yedinci asrın başları işte böylesine bir vahşet inkâr şirk cehâlet ve zulüm asrı durumundaydı. Her türlü anarşi inançsızlık sapık inanç çeşitleri sefahetin her türlüsü en yoğun bir tarzda bu asırda hükmünü icra ediyordu.
    İnsanların yaratılışından bu yana dünya belki böylesine bir sapıklığa ahlâksızlığa vahşete dehşete şahit ve sahne olmamıştı.
    Manevi rehberden mahrum insanlık avare su gibi taştan taşa başını vuruyor her vuruşta kalb ruh vicdan ve haysiyetinden bir şeyler kaybediyordu. Çaldığı bütün beşerî kapılar derdine çare olamıyacaklarını söylüyor ve yüzüne kapatılıyordu.
    Gerçek yaratıcı yüce 'ı bilmemiş tanımamış ve Onun peygamberleri vasıtasıyla çizdiği aslî gayeyi bulamamış yeryüzü insanları âdeta birer canavar hüviyetine bürünmüşlerdi. Her an başkasını yutmaya hazır canavarlar misali yeryüzünü saldırganlıkları zalimlikleri vurup öldürmeleriyle kana bulamışlar her tarafta anarşi ve huzursuzluk rüzgârını estiriyorlardı.
    İnsanlık yetim kalmıştı. Kâinat yaslıydı. Yeryüzü bir matem meydanını andırıyordu. Herkes birbirine düşman herşey mânâsız ruhsuz gayesiz telakki ediliyordu.

    Gerçek rehberinden yoksun insanlığın vâveylâları arşı çınlatıyor kâinat zerresiyle güneşiyle insanlığın bu acı haline adeta ağlıyordu.
    Hülâsa; bütün dünyayı kesif bir şirk cehil küfür zulüm ve ahlâksızlık bulutu kaplamış bulunuyordu.
    Bunun gözler ruhlar vicdanlar kamaştıran taptaze bir mânevî güneşin eşsiz ışıklarıyla bir kere daha yırtılması dünyanın bir kere daha aydınlığa kavuşması gerekiyordu.
    O Saâdet Güneşi bütün haşmetiyle insanlık ufkunda doğmalıydı ki insanlığın yüzü gülsün. Kâinat zerresiyle güneşiyle dağıyla taşıyla insanıyla hayvanıyla mânâsız abes ve gayesiz telakki edilmekten kurtulsun. Her şeyin yazılmış ve ibret nazarlarına arz edilmiş 'ın birer mektubu olduğu bilinsin idrâk edilsin. İnançsızlığın yerini tertemiz îmân zulmün yerini adalet huzursuzluğun yerini huzur cehâletin yerini ilim ıztırabın yerini saâdet alsın. İnanan herkes dost ve kardeş olsun. Kâinatın hiddeti sevince dönsün. Yıldızlar gülsün zerreler cezbeye tutulmuş mevlevî gibi raksa gelsin. Güneşle ay yerle gök aşk ve şevk içinde memuriyetlerine devam etsin.
    İnsan da yaratılışının yokluk karanlıklarından varlık âlemine misafir edilmiş olmanın asıl hikmet ve gayesinin Cenâb-ı Hakkı tanımak ve Ona îmân edip ibadet etmek olduğunu bilsin. Böylece hakiki huzur ve gerçek saâdete kavuşmuş

    Mecnun Misali Leylâ’nın Zülfüne Hemen Gönül Bağlama.
    Çünkü seni AŞK Çöllerinde Gezdirip Duran Leylâ Değil Mevlâ’dır Hep…

Benzer Konular

  1. Dünyanin en ilginç oToBüS DURAKLARI:)
    By ArzuNur in forum komik olaylar,ve fıkralar
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 09.09.09, 22:43
  2. DÜnyanin en ÜnlÜ Şİİrİ
    By sitare in forum Şiir köşesi
    Cevaplar: 1
    Son Mesaj: 25.06.09, 10:04
  3. Denİzlerİn durumu
    By SiLa in forum Ahiret ve Kıyamet
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 27.12.08, 08:24
  4. Ehl-i kitabın durumu
    By Konyevi Nisa in forum Dinimiz ve diğer dinler
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 12.10.08, 10:51
  5. Dünyanin insana Nasihat-i !!!
    By SiLa in forum Nasihatlar
    Cevaplar: 1
    Son Mesaj: 07.10.08, 21:23

Bu Konudaki Etiketler

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok
  •