Öteler Limanının Üzgünler Misafirhanesi’nden![]()
Fıtratına Ayrılıklar Nefhalaştırılmış İnsan’adırbu sesleniş....
Kapını çalıyorumöyle ansızın çıkıp gelen davetsiz bir misafir gibi. Belki de ümitle koşuyorsun kapıya
uzun zamandır gelmeyen dostunun kapı çalışına benzetmişsindir
bu sesli ve sessizlik arasındaki dokunuşu. Ürkek ürkek aralarken kapını
eşikte beliren aydınlıktan irkilmen de neden?!… Gelen dost
siması hatırda kalmayacak kadar mı unutuldu
ya da gelenin hiç gelmeyeceği mi dimağlara nakış nakış dokundu?
Şimdi anlıyorumyüzündeki bu şaşkınlığı
ellerinin titreyişini
çehrenden süzülen çiğ tanelerini. Anlaşılan sen kapında hep dost görmeyi düşlemişsin
iyi de ben de senin bir dostun sayılmaz mıyım bir yerde? Hem de ben
senden öyle her şeyin ilkini istemem
benim senden tek isteğimdir
seni davet etmeye geldiğim yere benimle gelmen. Benim dostluğum öyle baki değil
dostluğumun diyetidir:
''Baki'nin kapısına dostu getirmek.''
Tedirginliğiniyükünü hissediyorum gözlerine bakarken.. Soğukluğum ürpertse de bedenini
şimdi mahçupluğa salmadan
beni tut ellerimden.. Senden istediğim; faniliğin deryasında dolaştırdığın ilklerinin
sonlarını avuçlarıma bırakmandır. İlk sevdanın
son busesini
ilk kahkahanın
son tebessümünü
ilk ağlayışının
son damlasını
sende son kalan her ne varsa
son nefesini
son duanı
son bakışını
son umudunu ve sonlara sakladığın en son sevdanı bırak şimdi seni sana getirecek rüzgarıma…
Beni hep kendinden uzaklara savurmanın nedeni ne ki? Oysa bilmez misin sana yakınlığımıson adımın olabileceğim aklına gelmez mi? Sıcacık yatağında uyurken
yastığının altını yoklamaz mısın ellerinle? Gözlerini açamadığın derin uykularını
mana yüklü rüyalarını bana yormaz mısın? Hep aramıza dağları koyman
yüceliklerini aşamayacağım zannını mı uyandırır sende? Oysa tefekkür etmez misin
seni o mesafelerin kuytularına saklayanın
beklenen gün geldiğinde aşikarlıkla baş başa bırakacağını…
Başkalarına yakıştırdın hep çatkapı gelişlerimisana gelmeden haber vereceğimi zannettin
vermedim değil. Ama baharın kollarına öylesine sarmışsın ki kendini
güzün yaklaştığını
gelen kırkikindi yağmurlarının seni alıp götüreceğine hiç ihtimal vermedin. Her ismimi duyunca susturuverdin etrafında yankılanan sesleri.. Bulunduğum her kareden kesip aldın resmini
akıp giden sulara yazdın gidip de gelmeyeceğini sandığın cismimi
oysa ben her tan ağarışında üzerine doğan
her seher kızıllığında koynuna girip uykuya dalandım.
Zaman dilimi bilmem benkuytu köşelerin birinden çıkıp gelirim
’’ istenilen istendiğinde’’.. Öyle suretim yoktur benim
kimi zaman en sevdiğinin elinden
kimi zaman hayal bile etmediğin bir iklimde sunarım sana vuslat şerbetini… Gözlerinin kaybolduğu ufukta değilim ben
göz kapaklarının kapandığı yerde ara beni.
Ah faniyanıbaşında gezinirim de ’’Bana uğramaz.’’ dersin. En sevdiklerini bırakırsın da kollarıma
kendi benliğini neden vermek istemezsin? Beni sonlara değil de
başlangıca vesile eylemezsin; faniliğin elemini dilersin de
Rahmet deryasından çekinirsin. Bütün vebali bana yüklersin de
O senisenin sevdiğinden çok sevenin emri geri çevrilmez bilmez misin
bilmez misin?
İlknur Doğanay