***
DIŞARDA
Points: 155.310, Level: 100
Level completed: 0%,
Points required for next Level: 0
Overall activity: 0%
Achievements


Hz. Peygamber’In SÜnnet’InI DoGru Anlamak
Hz. Peygamber’In SÜnnet’InI DoGru Anlamak
HZ. PEYGAMBER’IN SÜNNET’INI DOGRU ANLAMAK
Günümüzde bütün dünyada Müslümanlarin en çok üzerinde durmasi gereken konulardan biri de, Hz. Peygamber’in Sünnet’inin nasil anlasildigi ve uygulandigi hususudur.
“Yasayan Kur’an” olarak da adlandirilan Hz. Peygamber’in “en güzel örnek”[1] oldugunu, ona ittibâ edilmesi gerektigini haber veren Yüce Allah’tir.[2] Hal böyleyken onu kendisine rehber edinmek isteyen insanlara düsen en önemli vazife; onu lâyik-i vechile tanimak ve onun uygulamalarindaki maksadi dogru kavramaktir. Onun “bir insan peygamber”[3] oldugu gerçegini göz ardi etmemektir. Onu asiri derecede yüceltmek suretiyle örnek alinma konumundan uzaklastirmamaktir. Bütün insanligi onun getirdigi en büyük mucize olan Kur’an-i Kerim’e çagirmaktir.
“Hz. Peygamber’in Sünnet’i denilince ne anlasilmaktadir?” ve “ne anlasilmalidir?” hususlarinin dogru degerlendirilmesi gerekmektedir. Zira bu sorularin cevaplari ortaya konuldugunda pek çok konuda bir takim hatalar yapildigi fark edilebilecektir. Kanaatimizce Sünnet; sekle ve lafza takilmayi terk edip, isin özüne ve ruhuna inmektir. Hz. Peygamber’in uygulamalarinin arkasindaki niyeti ve maksadi dogru kavramaktir.
Bunu iki misalle açiklamaya çalisacak olursak sunlari söyleyebiliriz. Hz. Peygamber’in misvak kullanmasindaki amaç; agiz ve dis sagligidir. Günümüzde bu temizlik dis firçasi ve macun ile yapiliyorsa Hz. Peygamber’in maksadi anlasilmis ve Sünnet gerçeklestirilmis demektir. Yok eger bazi kimseler hâlâ dis firçasini ve macunu bid’at, misvak kullanmayi Sünnet olarak görüyorlarsa, onlarin Sünnet’i gerçek manada anladiklarini söyleyebilmemiz zor görünmektedir.
Ayni sekilde ezanin uzak yerlere ulastirilmasi Sünnet’tir. Bunu saglamak için minareye veya yüksek yerlere çikmak ise Sünnet degildir. Amaç ezani en uzaktaki insani duyurmaktir. Günümüzde bu problem mikrofon ve hoparlör tertibati ile saglaniyor ve ezan en uzaga ulastiriliyorsa Sünnet gerçeklestiriliyor demektir. Bütün bunlara ragmen hâlâ bazilari minareye çikmayi ve mikrofonsuz ezan okumayi Sünnet sayiyorlarsa bunlarin Sünnet’i gerçek manada kavrayabildiklerini ifade etmemiz mümkün görünmemektedir. Zira o günün sartlarinda agiz temizligi misvak ile saglanmis, ezan da yüksek bir yerden okunmustur ki bu dogrudur. O dönemin sartlari geregi bu böyledir ve burada yadirganacak bir yön de bulunmamaktadir. Ayrica sunu da ilave edelim ki, bazilari hâlâ bu uygulamalarini devam ettirebilirler. Misvakla dislerini temizleyebilirler, yüksek bir yerden mikrofonsuz ezan okuyabilirler. Bu da normaldir ve yadirganacak tarafi yoktur. Ancak bu kimselerin “Sünnet budur” diye dayatma yapmalari ise kesinlikle yanlistir. Böyle bir iddia Hz. Peygamber’in dogru anlasilmadiginin bir delilidir. Bunu da ifade etmemiz gerekmektedir. Nitekim bundan yaklasik 150 yil önce yazilan su satirlar Müslümanlarin Sünnet anlayisi hakkinda bir fikir vermektedir. 19. yüzyilda Osmanli Devleti sinirlari içinde yasayan ve elestirel bir bakis açisiyla problemlere yaklasan Mehmed Arif Bey’in (1845-1897) yazdiklari bahsettigimiz gerçege isik tutmaktadir.
“Bizim sünneti koruyan zevât-i kirâmimizin (!) ekserisi, çesitli tembellik ve fütûr ile kilinan ögle namazinin dört rekat sünnetini, acele bir isi sebebiyle terk eden adami, “sünneti terk ettin!” diye uyarmak suretiyle basina kiyameti kopartirlar. Cânim efendim, arz edilen sekillerdeki gibi kilinan dört rekat namaz midir sünnet? Yâhut biyiklarini ziyadece keserek dudaklarinin kirmiziligini meydana çikarmak? Ya da sakalini bir tutam uzatarak sünnete uydugunu halka göstermek midir sünnet? Veya belinde ya da cebinde veya elbisesinin cebindeki misvakiyla takvâ fürûsluk yapmak midir sünnet? Ah sünnet! Ah sünnet! Lütfedilsin kütüb-i sünen ve ehâdîs karistirilsin. (O zaman) bütün cemaat-i müslimîni hey’et-i mecmuasiyla (Müslüman toplumun tamamini) selâmet-i dareyne ulastirip, iki cihanda hedefe ulastiracak ve onu olgunluk mertebesine yükseltecek sünen-i seniyyenin haddi hesabinin çok oldugu görülür.”
“Acaba bunlar niçin iltizam olunmuyor ve o kadar sünneti ve belki farzlari terk eden ne sebeple uyarilmiyor? Meselâ halka kerem ve rahm göstermek (merhametli ve yumusak olmak) sünnet; kimsenin elindeki seye göz dikmemek sünnet; kelâm-i hakki (dogru sözü) her yerde söylemek sünnet; yagcilik yapmamak sünnet; Müslümanlari birbirine sevdirip bir din kardesliginin fiilen gerçeklesmesine çalismak sünnet; hatir gönül kirmamak sünnet; hak iste ve söz de kinayanin kinamasindan korkmamak sünnet; mütebessim (güler yüzlü) ve tatli dilli olmak sünnet; her isi iyi yapmak sünnet; bir cemiyete girdiginde özel bir yer aramayip rast geldigi ve açik gördügü yere oturmak, kimsenin ayaga kalkmamasini beklememek sünnet; ihvânini ziyaret, hasta iseler ziyaret etmek sünnet, sünnet, sünnet!!!”[4]
Görüldügü üzere 1,5 asir önce yazilan satirlar tazeligini hâlâ korumakta ve geçmisten günümüze Müslümanlarin çogunlugunun Sünnet anlayisi hakkinda da bir fikir vermektedir. Burada sunu ifade edelim ki hâlâ ayni anlayislarin devam ettiriliyor olmasi gerçekten düsündürücüdür. Öyleyse mü’minlere düsen vazife, Hz. Peygamber’i dogru anlamaktir. Kur’an’in bize model olarak gösterdigi Hz. Peygamber’in özelliklerini gücü nispetinde kendi sahsinda toplamak, onun gibi ilkeli, kararli, tutarli ve dürüst olmaktir. Iste bu takdirde Sünnet daha dogru anlasilabilecektir. Bunu bir an önce gerçeklestirmeye ise her zamankinden daha çok bugün ihtiyacimiz oldugu ortadadir.
Hz. Peygamber’i daha dogru taniyabilmemiz için onun bazi kisilik özelliklerini hatirlamamiz yerinde olacaktir. Söyle ki;
Hz. Muhammed; hayati boyunca sadece gerçegi söylemis ve söylediklerini de harfiyen yasamistir.
Hz. Muhammed; daima tatli dilli, güler yüzlü ve hosgörülü olmus, sözlerinin saygi ile dinlenilmesini saglamistir.
Hz. Muhammed; temizlige ve sadelige önem vermis, giyim ve kusamiyla çevresindekilere örnek olmustur. Lüks ve ihtisamdan kaçinmis, gösteris yapmayi yasaklamistir.
Hz. Muhammed; yemege besmele ile baslamis, sag elini kullanmis ve tika basa doymadan sofradan kalmistir. Yemekten önce ve sonra ellerini yikamis, sagliga zararli seyleri yiyip içmemistir. Yemek yerken sofra adabina uymus ve etrafindakileri de nezaketle uyarmistir.
Hz. Muhammed; geçici sikintilari tasa etmemis, hayata daima gerçekçi ve iyimser bir gözle bakilmasini ögütlemis, her zaman Allah’a yönelmeyi tavsiye etmistir.
Hz. Muhammed; insanlar kanaatkar olmayi ögretmis, kimseyi incitmemis, kendisine düsmanlik edenlerin bile iyiligini istemistir. Insanlarin kusurlarini yüzlerine vurmamis, tenkidlerini isim vermeden yapmistir.
Hz. Muhammed; sürekli herkese iyilik yapmis, açlik sikintisi çekmis, Allah’in rizasini kazanmak için bütün çilelere katlanmis ama asla sikayet etmemistir.
Hz. Muhammed; adaleti titizlikle korumus, insanlara makamlarina göre muamele etmeyi dogru bulmamis, fakir, kimsesiz, hasta, özürlü ve yetimlere daha fazla ilgi göstermistir.
Hz. Muhammed; kibirden nefret etmis, kimseye karsi büyüklük taslamamistir. Ancak hakikati inkara sartlanmis olanlar karsisinda da asla ezilip büzülmemis, hakki ve dogruyu sonuna kadar savunmus, hedeflerini bir bir gerçeklestirmis ve asla ümitsizlige kapilmamistir.
Hz. Muhammed; otoritesini zorlama tedbirlerle degil sevgiyle yerlestirmis, dalkavukluktan ve yagciliktan da hoslanmamistir.
Hz. Muhammed; meclislerde bos buldugu yere oturmus, kendisinin asiri derecede yüceltilmesini asla onaylamamistir. O, hayatinda iken Yahûdî ve Hiristiyanlarin düstügü bu yanlisi görerek sahâbîlerini önceden uyarmistir.[5]
Hz. Muhammed; halkin arasina katilmis, komsularini, dostlarini ve hastalari ziyaret etmis, Müslümanlarin aci ve tatli günlerini onlarla paylasmistir.
Hz. Muhammed; kendisinin de diger insanlar gibi bir insan oldugunu, sadece Allah’in korumasi ile hata ve günahtan kurtulabilecegini, hiçbir kaygiya kapilmadan samimiyetle ifade etmistir.
Hz. Muhammed; eslerine saygi göstermis, haklarina riayet etmis, gece ibadet etmek istedigi zaman bile esinden izin alma inceligini göstermistir.
Hz. Muhammed; aile bireyleri ile sakalasmis, aile içi tatsizliklari anlayisla karsilamis, kusurlari affetmis, ikazlarini incitmeden ve medenice yapmistir.
Hz. Muhammed; bir ömür boyu dogruluk çizgisinden asla sapmamistir. Iyilik yolunda sebat göstermis, sik sik tövbe ve istigfar yapmis, ahlakini güzellestirmesi için Allah’a bolca dua etmistir.
Hz. Muhammed; bütün ömrü boyunca erdemli bir hayat yasamaya kendini adadigi için insanlarin en seçkini olmus, Yüce Allah tarafindan da “en güzel örnek” olarak takdim edilmistir.
Hz. Muhammed; inanmadigi ve yasamadigi hiçbir seyi söylememistir. Onun kendisiyle çelistigi tek bir örnege rastlanmamistir. Düsmanlari bile onun bu hakkini teslim etmislerdir.
Hz. Muhammed; insanliga evrensel ahlak ilkelerini getirmis, herkesin sorunlariyla içtenlikle ilgilenmis, kendisine küstahça davrananlara bile insanca muamele etmistir.
Hz. Muhammed; Islam’a davet ettigi insanlara ahiret kurtulusundan baska hiçbir pesin çikar vaad etmemistir. Aksine bu yolun uzun, çetin ve çileli oldugunu önceden haber vermistir.
Hz. Muhammed; sayginligini zor kullanarak degil, getirdigi ilâhî prensipler dogrultusunda yasadigi erdemli bir hayat sonucu kazanmistir. Onu sevenler de gönülden sevmislerdir.
Hz. Muhammed; her firsatta alçak gönüllü, kinden uzak, bagislayici ve üstün bir cesaret sahibi oldugunu göstermistir.
Netice itibariyla ahiret güzelliklerini, dünyanin bilgeligini, düzgün bir hayat yasamayi ve bütün faziletleri kazanmak isteyen bir kimsenin örnegi Hz. Muhammed Mustafa’dir. O, hayirda en ileride olan, ahlâki övülen, faziletleri kendisinde toplayan ve her türlü kusurdan arinmis bulunan, bütün insanlik için örnek bir sahsiyettir. Onu gerçek anlamda seven ise onun ilkelerini hayatina tatbik eden, onun yolundan giden ve her yönüyle onun gibi olmaya çalisan kimsedir.
selam ve dua ile..