Yüce Allah, insanlara yine insanlardan Peygamberler göndermiştir. Bu
peygamberlerden bir kısmına da kendi emirlerini ve yasaklarını,
kendisine ibadet şekillerini öğreten kitaplar indirmiştir.

Bu kitaplardan bir kısmına “Suhuf” denir. Bunlar birkaç sayfalık
kitablardır. Kitablardan dördü de büyük kitaplardır. İnişleri şöyledir:

On sahife Hazret-i Âdem’e, elli sahife Hazret-i Şit’e, otuz sahife
Hazret-i İdris’e, on sahife Hazret-i İbrahim’e verilmiştir diye rivayet
edilir.

Büyük kitaplara gelince: Tarih sırasına göre bunlardan birincisi
Hazret-i Mûsa’ya verilen Tevrat’tır. İkincisi Hazret-i Davud’a verilen
Zebûr’dur. Üçüncüsü Hazret-i İsa’ya verilen İncil’dir. Dördüncüsü de,
bizim Peygamberimize (sav.) verilen Kur’an’dır.

Yüce Allah bu kitabları vahy yolu ile göndermiştir. Ya Cibril-i Emin
adındaki bir melek aracılığı ile bildirmiş yahut başka bir şekille
ilham etmiştir. Bu kitablara “İlahi Kitablar” denildiği gibi,
taşıdıkları yüksek vasıftan dolayı “Semavi Kitablar” ve Cibril-i Emin
aracılığı ile indirilmiş olduklarından da “Münzel Kitablar” denir.

Yüce
Allah’ın bütün kitablarına iman etmek her mü’min için farzdır. Biz
bugün diğer milletlerin ellerinde bulunup da semavi oldukları söylenen
kitablara değil de, Allah’ın aslen Peygamberlerine göndermiş olduğu
kitabların tümüne iman ederiz. Çünkü Kur’an’dan başka olan kitablar
değişikliğe uğramışlardır. Kur’an-ı Kerim’in hiç bir sözü zamanımıza
kadar değişmediği gibi, kıyamete kadar da değişmeyecektir; çünkü Allah
onu değişiklikten koruyacağını yine Kur’an’da bildirmiştir.

Bütün semavi kitaplar insanlar için birer rahmet olmuşlar ve hak yolu
göstermişlerdir. Onun için hepsine iman etmek zorundayız. Bu
kitablardan herhangi birini inkar etmek hepsini inkar demektir. Gerçek
mü’min o kimsedir ki, Yüce Allah’ın bütün kitablarına inanır. Yüce
Allah’ın en son kitabı olan Kur’an-ı Kerim’e sarılır ve onun
hükümlerini gözetmeye çalışır.

Bugün
Kur’an-ı Kerim’den başka diğer Semavi kitablar tüm olarak yeryüzünde
mevcut değildir. Aradan asırlar geçmiş ve birçok milletler tarihe
karışmış olduğundan kitabların bir çoğu tamamen kaybolmuş, bir kısmı da
büyük değişikliklere uğrayarak İlahî vasıflarını kaybetmişlerdir.

Bugün elde bulunan Tevrat, Zebûr ve İncil nüshalarından hiç biri, Yüce
Allah’ın Mûsa’ya, Davut’a ve İsa’ya indirmiş olduğu kitabların aynı
değildir. Ancak Kur’an-ı Kerim asliyyetini olduğu gibi korumaktadır,
bir kelimesi bile değişikliğe uğramamıştır.

Kur’an-ı Kerim’in bütün ayetleri, daha başlangıcında
bizzat Hazret-i Peygamber Efendimiz (sav) tarafından ezberlenmiş olduğu
gibi, ashabın birçokları tarafından da ezberlenmiş ve yazılmıştı.
Hazret-i Peygamberin (sav) ahirete göçmesinden sonra Hazret-i Ebu
Bekir, bütün ashab-ı kiram huzurunda Kur’an’ın birer nüshasını
yazdırarak onu değişiklikten korumuştu. Hazret-i Osman’ın halifeliği
zamanında da bu asıl kitabdan yeterince yazdırılarak büyük İslâm
merkezlerine birer nüsha gönderilmişti. Bunların her birine “Mushaf-ı
Şerif” adı verilmiştir. Daha sonra bütün Mushaflar bu asıllara göre
aynen yazılagelmiştir.

Her asırda yüzbinlerce Mushaf-ı Şerif yazılmış. Ayrıca Kur’an-ı Kerim’i
baştan sona ezberleyen binlerce hafız yetişmiştir. Bu özellik diğer
semavi kitablar arasında yalnız Kur’an-ı Kerim’e nasip olmuştur. Bu da
bir hikmet gereğidir. Çünkü diğer Semavi Kitablar belli bir kavme ve
belirli bir zamana ait olarak Peygamberlere indirilmişlerdi. Kur’an-ı
Kerim ise, bütün insanlık alemine ve bütün asırlara mahsus olarak
Peygamberimize indirilmiştir. Onun için bu kitabın Allah tarafından
korunması bir hikmet gereği olmuştur.

Kur’an-ı Kerim’in bir ayeti bile değişikliğe
uğramayarak aslı üzere kalması, öyle bir gerçektir ki, bunu bir kısım
müsteşrikler (şarkiyat ilimleri ile uğraşanlar) bile insaf göstererek
doğrulamaktadır. Bunun aksini iddia edenler, müslümanlık aleyhine
propaganda yapan siyasi maksadlı ve körü körüne batıla saplanmış
kimselerdir. Bugün Kur’an-ı Kerim her yabancı dile tercüme edilmiş
durumdadır. Bu diller arasında Türkçe, Farsça, Hindçe, Almanca,
Fransızca, İngilizce, Rusça, Felemenkçe ve Çince’ye tercüme edildiği
gibi, Cava, Bengal ve Malaya dillerinde de tercümeleri vardır.

Sonuç olarak, bugün Kur’an-ı Kerim’in İlahi ifadeleri bütün beşeriyetin
kulaklarına çarpıp durmaktadır. İnsanlığı bir kardeşlik, bir selamet ve
mutluluk üzere toplanmaya çağırmaktadır.

“Kur’an bütün alemler için bir uyarıcı, bir zikirdir.” (Kalem: 52)
Semavi Kitablara Olan İhtiyaç
Varlıkları ile insanlık alemine şeref vermiş olan
Peygamberler, çok önemli olan elçilik ve peygamberlik görevini yerine
getirebilmek için, kendilerine Yüce Allah tarafından talimat verilmiş
olması gerekir. İşte bu talimat, Peygamberlere Semavi kitablarla
verilmiştir.

Semavi kitablar, Yüce Allah’ın insanlar üzerinde uygulanacak birer
kutsal kanunudur. Allah, insanlara haklarını ve görevlerini bu kanunlar
yolu ile bildirmiştir. Peygamberlerin dünyadaki hayatları geçicidir.
Peygamberlerin ümmetlerine bildirdikleri İlahi hükümlerin devamı, ancak
bu kitablar sayesinde mümkün olmuştur. Eğer bu kitablar olmasaydı,
insanlar yaratılışlarındaki hikmetten, üzerlerine düşen görevlerden,
kavuşacakları ahiret nimetlerinden ve felaketlerinden habersiz
kalırlardı. Yaşayışlarını düzene sokacak İlahi prensiplerden mahrum
kalırlardı. Özellikle kutsal ayetleri okumak, onlara ibadet etmek,
onlardan öğüt almak ve onlarla gerçeği anlayıp tehlikeli görüşlerden
kurtulmak şerefinden ve mutluluğundan uzak kalmış olurlardı.

İşte Semavi kitablara, taşıdıkları bu yüksek gaye ve hikmetlerden
dolayı insanlık aleminin pek ziyade ihtiyacı olmuştur. Bu ihtiyacı
karşılamak için de, bu kutsal kitablar insanlara ihsan buyurulmuştur.

Kur’ân’ın Nasıl Bir İlâhi Kitab Olduğu
Kur’an-ı
Kerîm, yukarda da söylediğimiz gibi, Yüce Allah’ın yeryüzüne şeref
veren en kutsal kitabıdır. Bu öyle bir kitabdır ki, insanlar ancak onun
gösterdiği yolda yürüdükleri takdirde mutluluğa kavuşurlar ve Allah’ın
rızasına ererler. İnsanlar arasında her türlü iyi duygular ilerleyip
yükselmeye başlar, kardeşlik ve beraberlik meydana gelir.

Kur’an-ı Kerîm’in hem manası ve hem de lafızları Allah’dandır. Yüce
Allah’ın vahyi iledir. Vahy Cibril-i Emin aracılığı ile peygamberimize
olmuştur. Onun için Yüce Kur’an’ın manası ile amel edilir. Kur’an
müslümanların değişmez kanunudur. Lafızları da bir ibadet olmak üzere
okunur, onunla sevab kazanılır. Bu lafızlar sayesinde Kur’an’ın manası
anlaşılır, ruhlara tesir eder ve onunla Allah’ın rızası kazanılır.

Kur’an-ı Kerîm hiç bir kitaba benzemez. Onun manasını
hiç kimse değiştiremez, lafzının yerine başka bir söz konamaz ve hiç
bir tercüme de Kur’an hükmünü alamaz.

Kur’an-ı Kerîm ebedî kalacak bir mucizedir. Bunun edebî inceliklerine,
güzel ifadesine ve taşıdığı manalara bir nihayet yoktur. Bütün insanlar
ve cinler bir araya toplansa, en kısa bir sûresinin bile benzerini
yapamazlar. Bu bakımdan da Kur’an-ı Kerîm asırlardan beri bütün aleme
meydan okumaktadır. Edebî sanat ve kabiliyetlerine güvenen nice
kimseler, onun kısa bir sûresinin benzerini yapmaktan aciz
kalmışlardır. Buna güçleri yetmediğini de kabullenmişlerdir. Bu durum
da Kur’an’ın Allah’ın bir mucizesi olduğuna en sağlam ve değişmez bir
delildir.

Kur’an-ı
Kerîm’in ruhlar üzerindeki tesirine gelince, buna da bir nihayet
yoktur. Kur’an-ı Kerîm’in ayetlerini güzelce anlayarak okuyan ve
dinleyen temiz kalbli insan, kendinden geçer. dimağında pek çok yüksek
duygular uyanır ve ruhu maneviyat alemine yükselir. O manevî duygunun
tesirinden de gözlerinden yaş dökülmeye başlar.

Bir bahar mevsiminde yağan yağmurların ve parlayan güneş ışınlarının
kurumuş olan bitkileri canlandırması gibi, Kur’an-ı Kerîm’in ifadeleri
de anlayışlı kalbler üzerinde çok daha büyük tesirler yapar. Gönüllere
yeni bir hayat ve ferahlık verir. Böylece insanı hem dünyasından, hem
de ahiretinden haberdar eder, sonsuz bir varlığa ve mutluluğa
kavuşturur.

“Biz Kur’an’dan mü’minlere şifa ve rahmet indiriyoruz.” (İsra: 82)
Kur’an-ı Kerimin Taşıdığı Gerçekler
Kur’an’ın insanlara bildirdiği emirler ve yasaklar,
açıkladığı hikmet ve gerçekler pek çoktur. Bunlar temel olarak
inançlara, ibadetlere, muamelata, ahlaka, Allah’ın Yüce kudretini
gösteren üstün san’at eserlerine, ibret alınacak olaylara ve diğer
şeylere aittir. Bunları şu şekilde özetleyebiliriz:

1) Kur’an-ı Kerim,
insanlara Yüce Allah’ın varlığını, birliğini, büyüklüğünü, hikmetlerini
ve kudsiyetini bildirir. Öyle ki, felsefi görüşlere sahib olanların
parlak sözleri onun yanında pek sönük kalır.

2) Kur’an-ı Kerim,
insanları ilim ve irfana, ibretle bakıp düşünmeye çağırır. Gaflet
içinde yaşamaktan insanları engeller. İnsanlara, Yüce Allah’ın hikmet
ve kudretini gösteren büyük eserlerine bakmalarını öğütler.

3) Kur’an-ı Kerim, önceki
devirlerde insanlara gönderilmiş olan peygamberlerin bir kısmı ile
ilgili bilgi verir. Yüksek görevlerini nasıl başardıkları ve bu
görevler uğrunda ne kadar zorluklara katlandıklarını bildirir. Bütün
insanların son Peygambere uymalarını emreder.

4) Kur’an-ı Kerim, geçmiş
ümmetlere ait ders alınacak en büyük ibret sahnelerini ve tarihi
olayları bildirir. İnsanları bunlardan ibret almaya çağırır.
Peygamberlere karşı çıkıp isyan eden günahkar kavimlerin çok korkunç
akıbetlerini haber verir.

5) Kur’an-ı Kerim,
insanlara daima uyanık bir ruha sahib olmalarını ve Hak’dan gafil
bulunmamalarını emreder. Nefislerin arzularına uyarak din ve faziletten
yoksun kalmamalarını öğütler. Dünyanın maddi yarar ve zevklerine dalıp
da, manevi hazlardan ve ahiret nimetlerinden mahrum kalmanın büyük bir
felaket olacağını bildirir.

6) Kur’an-ı Kerim,
müslümanlara, dinlerine sımsıkı sarılmalarını ve daima hakkı
savunmalarını öğütler. Düşmanlarına karşı da, daima kuvvetli
bulunmalarını, her türlü korunma vasıtalarını hazırlamak için
çalışmalarını hatırlatır. Gerektiği zaman savaş meydanlarına
atılmalarını, din ve namuslarını, yurdlarını, maddi ve manevi
varlıklarını hem canları hem de malları ile korumalarını emreder.

7) Kur’an-ı Kerim, medeni
ve sosyal hayatın bir düzen ve huzur içinde yürümesi için gereken
esasları ve kuralları bildirir. İnsanların birtakım hak ve görevleri
korumalarını ve gözetmelerini ister.

Kur’an-ı
Kerim, hem şahıslara, hem de cemiyetlere, selamet içinde kalmaları için
adaleti, doğruluğu, alçak gönüllü olmayı, sevgiyi, merhameti, iyilik
etmeyi, bağışlamayı, edeb gözetmeyi, eşitliği ve bu gibi yüksek huyları
tavsiye eder. İnsanları zulümden, hainlik etmekten, büyüklenmekten,
cimrilikten, intikam duygularından, katı yürekli olmaktan, çirkin söz
ve işlerden, zararlı olan içki ve yiyeceklerden alıkor. Yapılması,
yenip içilmesi helal veya haram olan şeyleri bildirir.

9) Kur’an-ı Kerim, Yüce
Allah’ın bu alem için koymuş olduğu tabiî kanunları hiç kimsenin
değişteremeyeceğini anlatır. Herkesin bu kanunlara göre davranışlarını
ayarlamaları gereğine işaret eder. İnsanlara, çalışmalarının
meyvesinden başka birşey elde edemeyeceklerini hatırlatır. İnsanları
çalışıp çabalamaya teşvik eder.

10) Kur’an-ı Kerim, Yüce
Allah’ın: “Yapınız – Yapmayınız” diye emirlerini ve yasaklarını
benimseyip gereğince hareket eden mü’minler için verilecek dünya ve
ahiret nimetlerini ve elde edecekleri başarıları müjdeler. İman
etmeyenlere de hazırlanmış bulunan kötü akıbetleri, Cehennemin azab
şekillerini hatırlatır. Kur’an-ı Kerim, bütün bu açıklamaları ile
insanları, yaratılışlarındaki yüksek gayeden haberdar ederek ona
iletmek ister.

Sonuç: Kur’an’ın ifadesi
bir mucizedir. Bu gibi daha nice hikmet ve gerçekleri içinde
toplamıştır. İnsanlık alemi ne kadar yükselirse yükselsin, hiç bir
zaman Kur’an’ın yüksek talimatı dışında kalamaz. Kur’an’ın talimatına
(gösterdiği prensiplere) aykırı davranışlar ise, aslında yükselme
değil, bir alçalmadır.
Sonuç: Kur’an’ın ifadesi bir mucizedir. Bu gibi daha nice hikmet ve gerçekleri içinde toplamıştır. İnsanlık alemi ne kadar yükselirse yükselsin, hiç bir zaman Kur’an’ın yüksek talimatı dışında kalamaz. Kur’an’ın talimatına (gösterdiği prensiplere) aykırı davranışlar ise, aslında yükselme değil, bir alçalmadır.