1- (377) Bize İshâk b. İbrâhîm el-Hanzalî rivayet etti (dedi ki); Bize Muhammed b. Bekr rivayet etti. H.
Bize Muhammed b. Râfi'de rivayet etti (Dedi ki): Bize Abdürrezzâk rivayet etti. Bunların ikidi de; Bize İbni Cüreyc haber verdi, dediler. H.
Bana Hârûn b. Abdillâh dahi rivayet etti. Lâfız onundur. Dedi ki: Bize Haccâc b. Muhammed rivayet etti. Dedi ki, İbni Cüreyc bana İbni Ömer'in azadhsı Nâfi', Abdullah b. Ömer'den naklen haber verdi, dedi. İbni Ömer şöyle demiş:
Müslümanlar Medine'ye geldikleri zaman toplanırlar da namazların vakitlerini tayin ederlerdi. Namaz için hiçbir kimse ezan okumazdı. Der*ken bir gün bu hususta konuştular. Bâzıları hıristiyanların çanı gibi bir çan ittihaz edin! diğer bâzıları, yahudilerin borusu gibi bir boru olsun, dediler. Bunun üzerine Ömer:
Namaza çağıran bir adam gönderseniz ya: Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) :
«Ey Bilâl kalk da namaza çağır» buyurdular.
Bu hadîsi Buharı, Tirmizî ve Nesaî'de tahrîc et*mişlerdir.
Ezan, Lügatta ilâm yanî bildirmek mânâsına gelen kıyasî bir ism-i masdardir. Herevî «Ezan, ezîn» ve «Te'zin» kelimelerinin aynı mânâya geldiğini söylemiştir. Bâzılarına göre; ezîn mânâsına gelir.
Şerî'atta Ezan: Hususi zamanlarda husûsî lâfızlarla yapılan bir i'lâm-dır. Husûsî zamanlardan murad, namaz vakitleridir. Husûsî lâfızlarda çif*ter çifter okunan ezan lâfızlarıdır.
Kurtûbî ve diğer ulemânın beyanlarına göre; ezan birkaç ke*limeden ibaret olmakla beraber bütün akâid meselelerini hulasaten ifâde eden bir i'lâmdır. Şöyle ki: Allah-u Ekber diye başlar. Allah teâlâ'nın varlığını ve kemâl sıfatları ile muttasıf olduğunu bildirir. Sonra tevhide geçilir, Allah'ın şeriki olmadığı ilân edilir. Ondan sonra peygamberlik ispat edilir, Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Seîîem) risâletine şe-hâdetten sonra, bir tâat'ı mahsûsa olan namaza davet olunur. Çünkü na*maz Resulün tâlimi ile bilinen bir şeydir. Ondan sonra felaha da*vet olunur. Felâhdan murad; dâimi hayattır. Bunda âhirete işaret vardır. Sonra da te'kid için ezanın ilk cümleleri tekrar okunur. Bu suretle ezan vaktin girdiğini ilân, cemâate davet, şeâir'i islâmiyeyi izhâr gibi birçok rauazzam fâideleri ihtiva eder. Ezanda fiil değil de kavlin tercih edilmesinin hikmeti onun kolay ve herkese her zaman her yerde müyesser olmasıdır. Kurtûbi, Ömer (Radiyallahû anh) 'in sözleri hakkında şu mü*talaayı beyân etmiştir. ««İhtimal kî; Abdullah b. Zeyd rü*yasını haber verip Peygamber(Sallaîîahü Aleyhi ve Sellem)* u& tasdik ettik*ten sonra, Ömer acele davranmış ve:
— Bir adam gönderseniz de nida etse ya, yani bu rüyayı halka ilân «tse ya, demiş. Bunun üzerine Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) :
«Kalk ya Bilâl!» emrini vermiştir.
Bu takdirde hâdise şöyle geçmiş olur. Ashâb-ı Kiram reylerini bildir*dikten sonra evlerine dağılmışlar, Abdullah b. Zeyd bir rü*ya görmüş ve Peygamber (Sallaîîahü Aleyhi ve Sellem)'e gelerek anlatmış-tir. R-esûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) bu rüyayı tasdik edin*ce; Ömer (Radîyaltahû anh) de «Adam gönderseniz ya» ilâh... demişt|r. Şu halde; Resûl-ü Ekrem'in Hz. Bi1â1'a verdiği emir görülen rüyanın ilânı hususundadır. Fakat bâzıları bu teVili Abdul-, Abdullah rüyasını Resûlülla h(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) lah b. Zeyd hadîsinin siyakına uygun bulmamışlardır. Çünkü Hz.'e anlatınca; onu Bi1âl'a söylemesini, Bi1âl'in de ilân etmesi*ni emir buyurmuş Bilâl (Radiyallahû anh) ezanı okuyunca Hz. Ömer bunu duyarak Peygamber (Satlaîlahü Aleyhi ve Sellem)e gelmiş ve; Gerçekten Abdullah'in gördüğü rüyayı ben de giSr-düm, demiştir. Bu gösteriyor ki; Abdullah b Zeyd Hazretle*ri rüyasını anlatırken Ömer (Raâiyallahû anh) o meclisde yokmuş.
Hadisin zahirinden anlaşıldığına göre Ömer (Radiyallahû anh) 'in namaza çağırmak için adam gönderme teklifi ashab ile yapılan müşa*verenin sonunda olmuştur. Abdullah b Zeyd (Radiyallahû anh) hazretlerinin rüyası bu müşavereden sonradır. Mezkûr rüya hadisini Ebû Dâvûd şöyle rivayet eder. Abdullah demiş ki:
— Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'e ashabı bir çan yaptırarak cemâati namaza toplamak için onu çaldırmasını teklif ettikleri vakit vy-kum esnasında etrafımda bir adam gezindiğini gördüm, elinde bir çan ta*şıyordu. Kendisine:
— Ey Allah'ın kulu, bu çanı satmaz mısın? dedim.
— Onu ne yapacaksın, Dedi.
— Onunla cemâati namaza çağıracağım, dedim.
— Ben sana bundan daha hayırlı birşey söyliyeyim mi, dedi.
— Hayhay dedim. Bunun üzerine:cümlelerini okudu, sonra pek uzak olmamak üzere biraz geriledi, sonra şunları söyledi: Namaza kalkdığın zamanda:
dersin, sekimde tenbihde bulundu. Sabaha çıkınca ben Peygamber
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem)1e gelerek gördüğüm rüyayı kendisine haber verdim. Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ye Sellem) :
«Bu rüya haktır insaallah. Sen Bilâl'la beraber kalk da gördüğünü ona öğret. Onu halka ilân etsin! Çünkü Bilâl'ın sesi seninkinden daha güzeldir.» buyurdular. Ben de Bilâl'le beraber kalkarak ona öğrettim. Bilâl onu o-kuyarak ilân etti. Ömer b. Hattâb (Radiyallahû anh) evinde bunu işitmiş, cübbesini sürükleyerek çıkageldi ve;
— Ya Resûlüllah! Seni Hak dinle gönderen Allah'a yemin ederim İd: Abdullah'ın gördüğünü hakikaten ben de gördüm, dedi. Bunun üzerine Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) :
«Dyle ise Allah'a hamd olsun!» buyurdular.
Aynı hadîsi Tirmizî ile îbni Mâce'de rivayet etmiş*lerdir. Tirmizî 'nin rivayetinde ezan ve ikâmetin kelimeleri zik-redilmemiştir. Tirmizî hadîsi rivayet ettikten sonra «Bu hadîs ba*sen sahihtir» demiştir, tbni Mâce 'nin rivayetinde ikametin lâ*fızları yoktur. Abdullah b Zeyd hazretlerinin bu bâbda söy*lediği bir şiirini de rivayet etmiştir. Ezan Hadîsini Îbni Hibbân «Sahih» 'inde İmam Ahmed b. Hanbel dahi «Müsned-'in-de rivayet etmişlerdir. Îbni Abdilber'in beyânına göre; E-zanm başlaması hususundaki Abdullah b. Zeyd kıssası hak*kında Ashab-ı kiramdan bir cemaat muhtelif lâfızlar ve birbirine yakın manalarla hadisler rivayet etmişlerdir. Bunlardan bazılarının senedleri sahih, bazılarının hasendir. Sened itibarı ile içlerinde en güzel olanı Ebu Dâvud'un rivayet ettiği şu hadîstir:
»Râvi demiş ki, Peygamber (SaUaitahü Aleyhi ve Sellem) cemâati nama*za nasıl toplayacağı meselesi üzerinde ehemmiyetle durdu. Kendisine na*maz vakti gelince bir bayrak dik, cemâ'at onu görünce birbirlerine haber verirler; diyenler oldu. Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) bu fikri be*ğenmedi, Yahudilerin Şe'bûr denilen borusunu tavsiye edenler oldu, onu da beğenmedi, ve:
«O y ah udilerin işidir» buyurdu. Bâzıları çanı tavsiye ettiler. Onun hakkında da:
«Bu hristiyanların işidir» buyurdular. Bunun üzerine Abdullah b. Zeyd Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Setlem)'in üzüntüsünden mahzun ola*rak oradan gitti. Rüyasında ezanı görmüş. Ertesi sabah Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)e gelerek onu haber verdi, dedi ki:
— Ya Resûlüllah! Ben uyur uyanık bir halde iken aniden yanıma bi*ri geldi ve bana ezanın nasıl olacağını gösterdi: Meğer Ömer b. Hatt&b (Radiyallahü anh) daha Önce aynı rüyayı görmüş de onu yirmi gün gizle*yip dururmuş. Sonra o da aynı rüyayı gördüğünü, Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'e haber verdi: Efendimiz ona:
«Bunu bize neden haber vermedin» dedi. Ömer:
«Abdullah b. Zeyd beni geçti de, utandım» cevabını verdi. Derken Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) Bilal'e;
«Ya Bilâl, kalkda bak Abdullah b. Zeyd sana ne emrederse onu yaph buyurdular. Bilâl'de ezanı okudu.
Görülüyor ki; ezan hakkında rivayet edilen hadislerin en güzeli olan bu rivâyetde Ömer (Radiyallahü anh) 'in ezan sesini işiterek Resû*lüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellemy\n yanına, gelmesi zikredilmemiştir. Binaenaleyh Kurtub î'nin az yukarıda işaret ettiğimiz sözü bu*nunla kuvvet kazanmış olur. Ezan meşru olmazdan önce cemaati namaza davet etmek için bir adam gönderilir; o da süratle sokakları dolaşarak; namaza, namaza diye seslenirdi,
Hadisi Şeriften Çıkarılan Hükümler:
1- Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'in: «Yâ Bilâl kalkda ezan oku!» buyurması, Hz. Bi1â1'inde emre ita*atle kalkarak ezan okuması ezanın ayakta okunmasının meşru olduğuna delildir. Kaadi İyaz; «Bütün ulemânın mezhebleri de budur. Oturarak ezan okumak caiz değildir. Yalnız Ebû Sevr ile Mâlîki-lerden ona muvafakat eden Ebu'l Ferec'e göre; oturarak ezan okumak caizdir» demişse de Nevevî bu kavli iki vecihle zayıf bulmuştur. Birinci veçhe göre; buradaki nidâ'dan murad i'lân ve ilâm'dır. İkinci veçhe göre; Resûlüllah (Sallatlahü Aleyhi ve Sellem) 'in (Kalk) emri, görülecek bir yere git de orada namaz için nida et, demektir. Nevevî diyor ki: Bu sözde ezanın ayakta okunacağına dair birşey yok*tur. Ezanın ayakta okunacağı başka hadislerle isbât edilir. Bizim mezhe*bimizde meşhur olan kavle göre; ezanın ayakta okunması sünnettir. Ama özürsüz oturarak okumak da caizdir. Şu kadar var ki; oturarak okuyan fazilete nail olmaz. Ezanın ayakta okunması şart olarak sübût bulmamış*tır. Yalnız Yâi1 b. Hucr (Radiyallahû anh)'dan zararsız bir se-nedle rivayet olunan bir hadisde; Abdestli olandan başkasının ezan o-kumaması ve ezanı ancak ayakta okuması bir hak ve Sünnet-i mesnune-dir» denilmiştir. Hanefilerin «el-Muhit» adlı fıkıh kitabında şöyle deni*liyor; «Bir kimse yalnız kendisi için ezan okuyacaksa; özürü olmadığı halde oturarak okumasında bir beis yoktur. Çünkü burada başkalarına bildirmeğe hacet yoktur. Özürsüz olarak oturduğu yerden okuduğu ezan sahihtir. Yalnız fazileti yoktur. Keza' ayakta durmaya kudreti varken oturarak okusa ezanı sahihtir.»
2- Hadîs-i Şerîf dînî hükümleri delillerin zahirinden değil de Ulemâ*nın o delillerden çıkardıkları mânalardan olması gerektiğine işaret etmek*tedir.
Biz, bu cümleye din kardeşlerimizin ayrıca nazar-ı dikkatini celbet-mek isteriz. Çünkü maalesef bugün Şer'i delillerden herkesin kendi an*ladığı şekilde hüküm çıkarması temayülü vardır. Bir gazeteyi bile doğru dürüst anlamaktan âciz bir kimsenin doğrudan doğruya Kur'an-ı Kerîm'-den veya Hadîs-i Şeriften kendi kafasına göre hüküm çıkarması bir an i-çin caiz tasavvur olunsa; Kitabullah ile Sünnet-i Resûlüllah'm ne hallere düşeceği kolayca tahmin edilir. Buna sırf islâmı yıkmak için garptan sı*zan zehirli fikirleri hakikat zannederek kitaba uydurmağa ve «Caizdir» fetvasını vermeğe özenenleri de katarsak işin vehâmeti bütün çıplaklığı ile ortaya çıkar. Bugün öyle müslümanlara tesadüf ediyoruz ki; Şer'i bir mesele karşısında evvelâ o meselenin âyet ve hadisten delilini soruyorlar. Bir çoklarının sıfât-ı imânı veya islâmın şartlarını bildikleri bile cidden şüpheli olan bu zavallılara delil göstermekle göstermemenin ne farkı var*dır bilemem. Gösterilen delilin lisanını dahi bilmeyen, tercüme edildiği takdirde de anlamakta güçlük çeken bir insan delili görüptene yapacak*tır? Bence böylelerine delil göstermektense göstermemek evlâdır. Çünkü gösterilen delilden muhakkak ulemânın istinbat ettikleri hükümleri de*ğil, kendi ka'asır akıllarının hükmettiği alel-acâib şeyler anlayacaklardır. Delilden doğrudan doğruya mâna çıkarmak sevdasında bulunan bâzı ze*vatın bu hususta müddeâmı teyid eder mahiyette acâyib fetvalar verdikleri zannederim; herkesin malumudur. Uzatmayalım lisanımızda bir Dar-b-ı mesel vardır. «Bir ekmeklik unun varsa fırıncıya ver» derler. Ecdad bu Darb-ı meselle bittabi her işin ehline tevdi edilmesini anlatmak iste*mişlerdir. Bizim söylemek istediğimiz de budur. Rastgele herkes âyet ve hadisten hüküm çıkarmaya yeltenmemeli. Bu iş ancak büyük müctehid-lerin yapabileceği pek büyük ve pek mesuliyetli bir iştir. Onların istin-bât ettiği hükümler hamd olsun müslümanların dînî müşkillerini hallet*miş ve etmektedir. Binde bir nisbetinde zuhur eden yeni hadisât bulu*nursa onları da inşallah mezhep imamlarının usul ve kavâidlerine tatbî-kan fetva mercileri hallederler.
3- Hadisi Şerif Ömer (Radiyallahû anh) 'in şâyân-ı iftihar fiil ve hareketine delildir.
4- Mühim işlerde müşavere sünnettir. Müşavereye iştirak edenler*den her birinin fikrini söylemesi neticede ulül-emrin maslahata muvafık gördüğü re'ye göre hareket etmesi gerekir.
5- Hadisi şerif namaz vakitlerinin tâyin edildiğine delildir. B u-şârihi Aynî burada şu faideleri zikretmiştir:
a) Ezanın Abdullah b. Zeyd (Radiyallahû anh) hazretle*rinin rü'yası ile sabit olması müşkil görülmüştür. Çünkü Pey gam-berân-ı izam (Aleyhimüsselatüve's-Selâm) hazerâtınm rüyalarından maada hiçbir rüya üzerine Şer'î bir hüküm bina edilemez. Bunun ceva*bı şudur. Burada rüya ile vahiy birleşmiştir. Haris b. Ebu.Üsâme'nin «Müsned» inde namaz için ilk defa ezan okuyan Cebrail (Aleyhisselâtü Vesselam) olmuştur. Onu semanın birinci katında okumuş Ömer'le, Bi1âl (Radıyallahu Anhüma)işitmişlerdir. Ömer, Bi1âlden önce Peygamber (Saİlallahü Aleyhi ve Sellemfe koşarak işittiğini haber vermiş, sonra Bilâl dahî haber vermeye gelince Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Selîem):
«Ömer onu senden önce haber verdi» buyurmuştur deniliyor. , Davûdî: Ezanı Abdullah b. Zeyd ile Ömer haber vermezden sekiz gün önce peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Settem) 'e Cebrail (Aleyhisselâm) 'in getirdiği rivayet olunuyor. Bunu Ibni îshâk rivayet etmiştir. Ezan babında en güzel rivayet budur.» demiştir. Zemahşerî dahî ezanın yalnız rüya ile değil vahiy ile de sabit olduğunu söylemiştir. Bazıları ezanın İbrahim (Aleyhisselâm) in hac hususundaki ezanından alındığını rivayet etmişlerdir. Sühey1î ezanın vahye değil de bir zatın rüyasına tahsis Duyurulmasının hik*metini şöyle anlatır: «Çünkü Resûliillah (Sallallahü Aleyhi ve Seîlem)
Efendimize «Mi'râc gecesinde yedi kat göklerin üzerinde ezan gösteril*mişti. Bu vahiyden de kuvvetlidir. Ezanın meşruiyyeti Medine'ye hicrete kadar gecikince Resulü'İlah (Sallallafıü Aleyhi ve Sellem) namaz vak*tini cemaata bildirmek istedi; ve bu hususda vahiy bekledi. Nihayet Abdullah bu rüyayı görerek semâda gördüğü ezana uyduğunu anlayınca «Bu rüya haktır inşâallah» buyurdu. Ve o zaman anlaşıldı ki; Allah'ın kendisine semada gösterdiği ezandan murad onun yeryüzünde sünnet olarak meşru kıhnmasıymış. Ömer'in rüyasının da aynı şe1 kil olması bunu takviye etmiştir.
Hasılı; ezan Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'in şanını yükseltmeyi tazammun ettiği cihetle, hikmet-i ilâhiyye onun Pey*gamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'den başkasının diliyle meşru ol*masını iktiza etmiştir. Çünkü bu onun şanını daha da yükseltir. «Senin zikrini yüce kıldık» âyeti kerîmesinin mânâsı da budur»
b) Acaba Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) bizzat ezan o-kumuş mudur? denilirse: Evet, diye cevap verilir. Tirmizî'nin Ebu Hüreyre (Radtyallahû anh) 'dan rivayet ettiği bir hadisde Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'in bir seferde ezan okuduğu ve Ashâb'ın üzerleri yağmur, altları çamur olduğu için onlara hayvanla*rı üzerinde oldukları halde namaz kıldırdığı bildirilmiştir. Yalnız bu ha*disi Tirmizî garib bulmuş, Beyhakî dahi zayıf olduğunu söylemiştir.
c) Ezanda bir de terci' meselesi vardır. Terci' iki şehâdeti alçak ses*le okuduktan sonra dönerek onları bir de yüksek sesle okumaktır. îmam Şafiî ile îmam Mâlik buna kaildirler. Yalnız İmam Mâ1ik'e göre; ezanın başındaki tekbîr dört değil iki defa alınır. îmam Ahmed b. Hanbel'e göre; terci'nin yapılmasında da yapılmamasında da beis yoktur. Şafiîlerce dahi esâh olan kavle göre terci'i terk etmek zararsızdır. Hz. Şafiî 'nin delili Ebû Mahzura ha*dîsidir. Mezkûr hadîse göre Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) Ebû Mahzura'ya ezanı öğretirken terci'ide tâlim etmiştir. Bu hadîsi Buhârî 'den gayri bütün Kütüb-ü Sitte sahipleri rivayet et*mişlerdir.
Hanefiler'e göre; ezanda tercî' yoktur. Delilleri: Abdullah b. Zeyd hadisinde bunun zikredilmemesidir. Ebû Mahzura ha*disinde Şahâdâteynin tekrar edilmesi bunları ona öğretmek içindir. Ebû Mahzura onu tercî zannetmiştir. Zaten Taberanî 'nin *H-Evsat» ında rivayet ettiği Ebû Mahzura hadisinde Resû1ü11ah (Sdtkûİahü Aleyhi ve Sellem)'in Ebû Mahzûra'ya ezanı kelime kelime öğrettiği beyân edilmiş, fakat terci'den bahsedilmemiştir. Hz. Bi1âl'in seferde ve hazarda Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'in huzurunda bütün Ehl-i Islâmın ittifakı ile tâ vefatına kadar okuduğu ezanda tercî' rivayet edilmemiştir. Ebû Bekr'i Sıddık zamanında ve onun da vefatına kadar okunan ezanlarda dahi terci' yok*tur.
d) Ezanın başındaki tekbir dörttür. Nitekim Müslim ile Ebû Avâne ve Hâkimin rivayet ettikleri Ebû Mahzura hadîsinde de dört olduğu bildirilmiştir. İmam Mâlik ile diğer Mâ» likiyye ulemâsı ezanın başındaki tekbirin iki olduğuna kaildirler. Delil*leri; sahih yollardan rivayet edilen Ebû Mahzura ezanı ile îbni Zeyd ezanında tekbîrin iki olduğu bildirilmesidir. Hz. Mâlik bu hususda Medine'lilerin ameliyle de ihticâc etmiştir. Sâ'd Oğul*ları İmam Mâlik zamanına kadar ezanı hep bu şekilde oku*muşlardır. Hanefîler İmam Mâ1ik'e cevaben «Bizim mezhebimiz semâdan inen meleğin tâlim ettiği ezandır.» demişlerdir.
e) Sabah ezanında «Hayyaele'l - Felah» dan sonra iki defa «Es Solafu hayran mine'n - nevin» denir. Taberânî 'nin Mu'cem-i Kebîr- -inde Hz. Bi1âl'den rivayet ettiği bir hadiste:
«Bilâl, Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)>''e sabah ezanını okuma*ya geldi. Ve onu uykuda bularak iki defa:
«Esalâtu hayrun mine'n - Nevm» dedi. Bunun Üzerine Peygamber (Satlallahü Aleyhi ve Sellem) :
«Bu ne güzel şey ya Bilâl! Bunu ezanına kat» buyurdu denilmektedir.
Hadîsin bâzı rivayetlerinde: Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'in Hz. Bilâl'a:
«Sabah ezanını okurken bunu ezanına kat» buyurduğu, ondan son*ra Hz. Bi1âlin bu cümleyi sabah ezanlarında okuduğu beyân edil*miştir.
f) Ezan kelimelerinin mânalarına gelince: Lisan ulemâsından Sa1eb’in beyanına göre; ulemâ «Allahü Ekber» in mânası hususunda ih*tilâf etmişlerdir. Lisan ulemâsına göre; bunun mânâsı: Allah büyüktür. demektir. Kisâi, Ferrâ ve Hişâm «Bu cümle Allah her-şeyden büyüktür manasına gelir; cümlede hazif vardır.» demişlerdir. Bâ*zıları «Ekber> lafzının daima vakıfla yani sakin okunacağını, çünkü eza*nın böyle işitildiğini, burada i'râb yapılamıyacağını söylemişlerdir.» cümlesinin mânası bazılarına göre:
«Allahdan başka ilâh olmadığını bilirim ve bildiririm» demektir. Ebu Ube y de'ye göre «Eşhedü» Hükmederim ma'nasına gelir.
«Hayya-lessalâh» Haydi namaza, gel mânâsına ismi fiildir. Felah kurtuluştur.
«Esselâtü hayrün mine-n'Nevm» Namaz uykudan daha hayırlıdır,demektir.
6- Müezzinin gür ve yanık sesli olması müstehabdır. Bu cihet itti- fakîdir. Nevevî 'nin beyânına göre; Şafiîlerce biri güzel sesli olup ezan okumak için ücret isteyen, diğeri çirkin sesli fakat ücret istemeyen iki şahıstan müezzinlik için hangisinin tercih edileceği hususunda iki ka*vil vardır. Bunların esah olanına göre; güzel sesliye ücret verilmesi ter*cih edilir. İbni Şüreyh'in kavli de budur.
Ulemâ ezanda dört hikmet bulunduğunu söylerler. Bunlar: Şİâr-ı İsIâmın, Kelime-i Tevhidin, Namaz vaktinin ve kılınacağı yerin Hânı ile cemaata da'vettir,
Kanâat-ı âcizânemce bugünkü hoparlörlerle okunan ezanlar, ezandan matlub olan i'lâm ve ilânı daha beliğ bir şekilde eda etmek niyyeti hâ-lisânesine ibtina etmekde ise de maalesef netice kaş yapayım derken göz çıkarmaktan ibaret kalıyor. Çünkü hoparlörlü camilerin minarelerinde hiçbir zaman müezzin görülmüyor, güya müezzine kolaylık olsun diye ho*parlör minarenin şerefesine fakat mikrofon alt kısmında gizli bir yere yerleştiriliyor. Bu sebeple ezanı okuyan müezzin katiyyen dışarıdan gö*rülmemektedir. Halbuki ezandan maksat i'lândır, i'lân kelimenin tam mâ*nâsı ile yapılacaktır. Minareler, bu maksadı temin için yüksek yapılmış ve müezzinin her taraftan görülmesine müsâid bir tarzda inşa edilmiştir. Bu suretle camiye yakın olanlar müezzinin hem sesini duyacak hem de kendisini görecek; uzaktakilerle sağırlar müezzinin eli kulağında olduğu halde minarenin şerefesinde döndüğünü görünce ezan okuduğunu anla*yacaklardır. Hasılı minarede okunan ezanda kelimenin tam mânası ile i'*lân tahakkuk eder. Fakat hoparlörle okunan ezanda müezzin görülmediği için i'lân yarım kalıyor, uzakdakilerle sağırlar ezanın okunduğunu anla*yamıyor, binnetice ezan sesini her tarafa duyuralım derken, bu işi eskisi kadar dahi yapamıyoruz. Halbuki müezzinler mikrofonu ellerine alarak minarenin şerefesinde döne döne pek alâ ezan okuyabilirler. Mikrofonla ezanın daha faydalı olması ancak bu suretle temin edilir.