3- Zekât İşlerinde çalışanlar: Bunlar zekâtları toplamak için görevlendirilen memurlardır. Zekât işlerinde çalışanlara verilecek olan miktar, çalışma karşılığında bir ücret yerindedir. Bu çalışan kimse zengin de olsa ona bu fondan ücret verilir. Ancak bu sınıfa yapılacak ödeme, topladığı zekâtın yarısını aşamaz.
4- Müellefe-i kulûb: Bunlar kalpleri İslâm'da ısındırılmak istenen kimselerdir. Hz. Peygamber, Mekke'nin fethinde yeni İslâm'a girmiş bazı kimselere zekâttan pay vermiştir. Bunların içinde henüz İslâm'a girmeyenler de vardır. Bu sınıfta zekât vermenin amacı imanı zayıf olanların imanlarını ve Müslümanlıklarını kuvvetlendirmek, diğerlerinden bir kısmını hayra sevketmek, bir kısmının da kötülüğüne engel olmaktır.
Hz. Peygamber (S.A.V.) Efendimizin; Ebu Süfyan b. Harb, Safvan b. Ümeyye, Uyeyne b. Hısn, el- Akra b. Habis ve Abbas b. Mirdas'tan her birine yüzer deve verdiği rivayet edilir. Alkame b. Ulase'ye ise Huneyn ganimetlerinden mal vermiştir. ( Cessas, Ahkâmu'l-Kur'an, 3/124 )
Hz. Ömer (R.A.) devrinde bu sınıfın zekât payı kaldırılmıştır. Kaldırılma gerekçesi: İslâm'ın artık bunların desteğine ihtiyacının kalmamasıdır. Bu bakımdan hangi düşünce ve maksatla olursa olsun gayri müslime zekât verilemez. Hz. Peygamber (S.A.V.) Efendimiz, İslâm'ın ilk dönemlerinde Müslümanların sayısı az olduğu, düşmanın sayısı ve gücü çok olduğu için müellefe-i kulûba zekât vermiştir. Fakat ALLAH Teâlâ daha sonra İslâm'ı ve Müslümanları üstün kılarak gayri müslimlere zekât vermekten onları müstağni kılmıştır.
5- Köleler: Kölelikten kurtulmak, hürriyetini para ile satın almak isteyen kimselere de zekât verilir. Günümüzde devletler tarafından kölelik yasaklanıp kaldırıldığı için, bu sınıf da fiilen bulunmamaktadır.
6- Borçlular: Borcu düşüldükten sonra, nisap miktarı malı kalmayan kimseler bu sınıfa girer. Başkasından malı veya alacağı olup da, bunu alması mümkün olmayan kimse de borçlu sayılır. Bu şekilde borcu yüzünden darda bulunan kimseye zekât vermek borçsuz fakire vermekten daha faziletlidir. Çünkü borçlunun hürriyeti bir bakıma kısıtlanmış olur. Onu, bu sıkıntıdan kurtarmak gerekir. Ebu Seid el-Hudri (R.A.)den rivayet edildiğine göre Hz. Peygamber (S.A.V.) Efendimiz şöyle buyurmuştur:
"Beş kişi dışında zengine zekât helal değildir. Zekât işinde çalışan, ALLAH Teâlâ'nın yolunda savaşan, zekât malını parası ile satın alan zengin, fakir komşusuna zekât verilen şeyin kendisine hediye edildiği zengin ve borçlu kimseler. ( İbn-i Mace, Zekât: 27 )
Önemli not: Sanayi devriminin yaşandığı günümüzde en büyük borçlar en büyük sermaye sahiplerine ait bulunmaktadır. Vadesi yirmi yıla kadar uzayabilen borçların sahiplerini, bu borçların karşılığı olan ticaret malları, menkul ve gayrimenkul kıymetler, sanayi tesisleri var olduğu sürece yoksul saymak mümkün olmaz. Çünkü gerektiğinde asli ihtiyaçların dışında kalan bu mal varlığı satılarak borçlar tasfiye edilir. Bunun için borca karşılık olabilen veya karşılık olarak gösterilen ekonomik değerler zekâta tabi olmaz. Meselâ; bir kimsenin yirmi milyar lira kıymetinde ticaret malı ve borca karşılık ipotekli gayrımenkulü bulunsa, buna karşılık sekiz milyar lira borcu olsa, geri kalan on iki milyar liralık malı, kırkta bir zekâta tabi olur.
7- ALLAH Teâlâ'nın yolunda cihad edenler: ALLAH için savaşa hazırlamak veya savaşta olanlara silah almak, bunları donatmak ve ihtiyaçlarını karşılamak için de zekât verilir. El-Kâsânî, el-Bedâyi adlı eserinde "fi sebîlillah = ALLAH Teâlâ'nın yolunda" ifadesini "ALLAH Teâlâ'ya yaklaştıran bütün işler" olarak tefsir etmiştir. Bu yüzden, ALLAH Teâlâ'ya itaat ve hayır yolunda bulunan herkes ihtiyaç sahibi ise bu sınıfa girer. Bu bakımdan "ALLAH Teâlâ'nın yolunda" ifadesi "ilim öğrenmek" anlamını da içine alır. İlim öğrenen kimse zengin de olsa bu sınıfa girer. ( Bak, 2/45 )
8- Yolcu: Sefere çıkan yahut iyilik ve yararlı bir iş için yolculuk yapan ve gittiği yere yardımsız olarak ulaşamayan kimsedir. Hac, cihad, mendup ziyaretler veya ticaret için yapılan yolculuklar buna örnek gösterilebilir.
Mehmet Talü
Araştırmacı yazar