Yaşam akıp gittikce, birçoğumuz sevdiklerimizin bazılarını yitireceğiz. Bu yüzden sevgimizi sergilemek için beş ya da on yıl beklemek yerine, onlarla birlikte olduğumuz bu anın değerini bilmeliyiz.![]()
![]()
Sevgiye dair ne varsa
Sevgi emektir.
Sevgi sevdiğini her şeyiyle kabullenmektir.
Sevgi sevdiğinin yanında olmaktır.
Sevgi sevdiğimiz vezir olursa başına taç,
Sevgi sevdiği rezil olursa yollarda kalmayı göze almaktır.
Sevgi ateşlerde yanmak,
Sevgi buzullarda donmaktır.
Sevgi ömrünü vermek,
Sevgi verdiği ömre ömür katmaktır.
Sevgi yürekte yangın olmak,
Sevgi o yangını söndürecek su olmaktır.
Sevgi umuttur,
Sevgi o umuda giden yoldur.
Sevgi hayattır.
Sevgi sevdiğine hayatını bağışlamaktır.
Sevgi yoldur.
Sevgi o yolun yolcusu olmaktır.
Sevgi inanmaktır,
Çünkü sevgi inandığı gibi yaşamaktır.
Sevgi korumaktır,
Çünkü sevgi kaybetmekten korkmaktır.
Sevgi rüyadır.
Sevgi bazen o rüyada Cennetlerde gezmek,
Bazen ateşlerde yanmaktır.
Sevgi her şeyin bittiği yerde,
Bende varım diye haykırabilmektir.
Çünkü
Çünkü sevgi emektir.
Çünkü sevgi, sevdiğini kaybetmemek için,
Yüreğinin ta derinine sevdiğini kaydetmektir.
Sevgi odur ki...
Sevgi; âlem hamurunun mayası, insanın özüdür. İnsan, sevdiği zaman âlemin rahmet yüklü bulutu olur. Sevgiyi kaybettiğinde ise kahır yüklü azap bulutu... Sevdiğinde âlemin tadına lezzet ve şifa katan panzehir, sevgiyi kaybettiğinde ise yiyenleri öldüren zehir olur.
Öyle ise bu sevgiyi nelere duyar insan... Kimleri sever... Tabi ki önce bizleri yoktan var eden Allah (cc) sevilir... Sevdi mi ümitle korku arasında sever. Allah'ın Resulü (sav) buyurdu ki: insan havf ve reca arasında bulunur. Yani ümitle korku arasında... Hz. Ömer (ra) bunu duyduğunda şöyle dedi: Allah Teâlâ'yı öyle severim ki sanki cennetine ilk ben gireceğim. Yine ondan öyle korkarım ki cehennemine ilk ben gireceğim. Yine Allah dostları buyurdu ki; Allah'ı öyle sev ki sana ondan başka bir şey sevgili olmasın. Ondan öyle kork ki seni başka hiçbir şey korkutmasın. Buna göre korku ve ümidin adıdır sevgi... Rabbimizden koktu ve ümit arasında bir sevgi niyaz ediyoruz.
Sonra âlemlere rahmet olarak gönderilen, adı gökte Ahmet yerde Muhammed olan, âlemlerin efendisi... El-emin, olan Peygamber-i Zişan (sav)'ı sevmek. Yine sözde kalmayacak bir sevgiyle. Onu sevmek ona uymaktır, onu sevmek sünnetlerini yaşamaktır, onu sevmek ona benzemek. Onu sevmek ona tabi olmaktır. Sevgi bedel ödemektir. Efendimiz (sav) sevgisinin bedeli de onun sevdiklerini sevmek ve başına taç etmek, onun sevmediklerinden de sanki ateşten, sanki vahşi bir yaratıktan kaçar gibi kaçmak ve uzaklaşmak.
Sonra anne babasını sever insan. Onu dünyaya getiren, cennetler ayaklarının altında olan insanları sever. Hem de tüm kalbiyle... Hürmet eder, saygı duyar, onlara öf bile demez. Çoğu kimse annenin değerinin babanın değerinden üstün olduğunu zanneder. Hâlbuki tarla ne kadar verimli olursa olsun tohum atılmazsa o tarlanın değeri yoktur. Cennetleri ayakları altına serilen bir arzuyla, ellerini açtığında yavrusuna yaptığı duası Peygamber(sav)'in yaptığı duaya eş olan bir baba. Biri yoksa diğeri de anlamsız. Rabbimiz ana babalarımıza verdiği nimetlerin şükrünü eda etmeyi bize nasip eylesin.
Sonra erkekse hanımını, kadınsa erkeğini sever insan. Öyle bir sever ki öncelikle eşi, Allah'ın halife kıldığı en şerefli varlıktır. Sonrasında eşi onun din kardeşidir ve en sonunda o onun alnının yazgısı, kalbinin sükûnet bulacağı limanı, birbirlerinin göz aydınlığı ve ona verilen en güzel emanettir. Emanete ihanetin sonu ise azaptır. Allah'tan niyazımız, huzuruna çıktığımız o günde, gözlerin dehşetten fırladığı, ananın evlattan kaçtığı günde Rabbim bizi emanete ihanet suçundan sorguya çekmesin.
Sonra sevdiği insanın bir parçası, iki cihan saadeti ve selameti olacak göz aydınlığı ya da iki cihanda rezil olacağı evladı. Allah(cc) kimseyi evladının zulmüyle, ayrılığıyla ve acısıyla imtihan etmesin. Her zorluk gibi evladın zorluğu da Peygamberlerin (sav) imtihanlarındandır. Onların bir emanet olduğunu bilmek, onları en güzel şekilde Allah ve Resulünün razı olduğu bir şekilde yetiştirmek, onları Rablerine hakkıyla kul, Efendimiz'e (sav) hakkıyla ümmet, anne babalarına verilen nimetin şükrünü hakkıyla eda eden hayırlı evlat ve hocalarına hayırlı talebe kılabilmek.
Sevginin efendimiz (sav)'e göre tarifi
Bir gün efendimiz (sav), Hz Ali (ra)'ya sorar:
-'Ya Ali, Allah'ı seviyor musun?'
-'Evet ya Rasulallah!'
-'Peki, beni seviyor musun?'
-'Evet ya Rasulallah!'
-'Peki, eşini seviyor musun?'
-'Evet ya Rasulallah!'
-'Peki, çocuklarını seviyor musun?'
-'Evet ya Rasulallah!'
-'Peki, bunların hepsini bir kalpte nasıl yapıyorsun?' diye sorunca, Hz. Ali (ra) bu beklemediği soru karşısında şaşırmış ve cevap verememişti. 'Bunu düşünmem gerek' deyip oradan ayrılmıştı. Hz Ali (ra),düşünceli bir şekilde dolaşırken, eşi Hz Fatıma (ra) annemiz, düşünceli olduğunu fark edip kendisine 'nedir bu hal ya Ali?' der. 'Eğer bu düşünceliliğin dünyevi kaygılardan dolayı ise, anlat birlikte çözüm bulmaya çalışalım' der.
Hz Ali (ra), Efendimiz (sav) ile geçen diyalogu bir bir eşi Hz. Fatıma ya anlatır. Hz. Fatıma (ra), durumu öğrenince tebessüm eder. Hz. Ali (ra)'ya der ki: 'Ya Ali, babama git ve de ki, kişi Allah (cc)'ı aklı ve ruhuyla, Peygamber Efendimiz (sav)'i kalbiyle, eşini nefsiyle, çocuklarını da şefkatiyle sever' buyurdu. Hz Ali (ra), aldığı bu cevap karşısında memnun olur ve hemen Efendimiz (sav)'a anlatır.
Efendimiz (sav), cevabı alınca tebessüm eder ve der ki, 'Ya Ali, bu bana getirdiğin gül, nübüvvet ağacından koparılmıştır.' Hakkıyla sevenlerden olabilmek temennisiyle...
Kaynak: Gülser Sümeyye Bağlar