Eşyaya vurulan fanilik mührüinsanoğlu içinde geçerlidir. Hayat denilen kredi bir gün bittiğinde kaçınılmaz son gerçekleşir.Kuşkusuz tadını çıkarmakta olduğumuz şu hayatın herhangi bir yerinde ölümü tadacağız. Evrende her şey buna işaret ediyor:Sararan yapraklar… Batan güneş… Solan gül… Susan bülbül… Kuruyan pınar… Savrulan kül…
Kainatta cari olan bu kevni ayetlere rağmen dünya hayatı bize ölümü unutturmak üzere dizayn edilmiştir; bize düşen görev ise hatırlamaktır… Çünkü ölüme ayarlı hayatlar anlamlıdır… Hayat anlamını kaybetmişse insan sadece yer yüzünde bir yüktür… Tüm beklentilerini dünyaya bağlayanlar için ölüm felakettir… Bunun içindir ki; Sekülerizm ölümü hayatın dışına itti… Modernizme göre ölümdoğanın korkunç cezasıdır… Ölüm düşüncesi kalkarsa
bu defa insanlar yaşadıkları hayatı sonsuzlaştırmak isteyecektir… Şayet ölüm gerçeği rahatsızlık veriyorsa
yaşamda ciddi problem var demektir… Çağın insanı ölümle başı belada … Bu güne kadar ölümü öldürme girişimleri hep hüsranla sonuçlandı…
Pekinedir bu ölüm?
Ölüm bir hiçlik midir? Hayatın dışına çıkmak mıdıryoksa deruni bir hayata dahil olmak mıdır? Bir ceza mıdır
yoksa ödül müdür? Ölüm bir kurtuluş mudur veya kurtuluşa giden yolda bir yok oluş mudur?
Şimdi ölüm üzerine felsefe yapmak üzerimize görev değil… Ancak fena aleminde bu mutlak gerçeği fark etmek durumundayız… Hem de tüm derinliği ile…
Ölüm bir sırdır… Var olmanın sırrı da; ölümdür… Ölüm muammasını çözmek mi? Onu geçiyoruzo malum gerçek… Mukadderat
mutlaka gerçekleşecektir… Ölümün üzerindeki esrar perdesi vahyin ışığı ile kaldırabiliyoruz… Görüyoruz ki; kimi için z******* olan ölüm
kimi için de zirvedir… Bazılarının felah ve ferahı olurken çoğununda helakı olabiliyor…
Özetle ölüm; hasret yurdundanvuslat yurduna intikaldir…ALLAH ’ın çağrısına icabettir… Kefen
hayat sahnesinde inen son perdedir…
Ölüm; yeniden dirilmek için toprağa düşmektir… Ölüm bir oluştur… Bir geçiştir… Bir dönüştür… Yaşarken ALLAH ile beraberliği yakalayanlar içinruhun ten kafesinden kurtuluşudur…
Ölüm; son uyanıştır… Düşlerdenhayallerden
uyuşmuşluktan
uyutulmuşluktan uyanmaktır… Yeni bir hayata doğrulmaktır… Önemli olan ise Azrail’in kabzı
İsrafil’in Sur’u ile değil
Cebrail’in soluğu ile uyanmaktır…
Ölüm; son nokta değil üç noktadır…
Ölümü düşünmekkendini fark etmektir… İlahi adaletin tecellisi için ölüm gereklidir…Gündemlerinde ölüm olanların hayatında zulüm olmaz… Günahlar yaşamda yer bulamazlar… Çünkü günahlara karşı önemli bir dezenfektedir… Hırslarımızı yenmek
öfkelerimizi frenlemek
şehvetlerimizi dizginlemek
arzularımızı kontrol için ölüme müracaat edeceğiz…
Ölüm; dünyanın kasvet ve gafletlerine direnen ruhlar için bir özgürlüktür… Ölümle aramızdaki mesafeyi kısa tutabilirsek; hayatın bağ ve bağlantıları özgürlüğümüzü kısıtlamayacaktır… Ecele soğuk durulan tul-i emele teslim olmaktan kurtulamadılar… Yaşarken ölüölü iken yaşayanlar vardır… Yaşarken ölenler
kalbi mühürlenenler ve ruhlarını satanlardır… Ölü iken yaşayanlar ise vahye şahitlik edenler ve şehadet şerbetini içenlerdir… Önemli olan öldükten sonra yaşayabilmektir… Ölümsüz eserler bırakmaktır… Yaşarken ölenlerden olmamaktır…
Nasıl ölmeleri gerektiğinin sırrını çözenlernasıl özgürleşebileceklerinin de çözümüne ulaşmış oldular… Artık onları kimse sömürgeleştiremez…
Yaşarken ‘‘ ölüm bilinci ’’ni kuşananlargörürler ki
ölüm denen olgu gerçek yaşamın ta kendisidir… Ölümü ciddiye almayıp istiskal edenler
ölmeden önce sürünürler… Ölümden kaçarlar fakat gizlenemezler
korunamazlar…
Müstekbirlerdenmütekebbirlerden ölüme direnenler oldu… Yazgı değişmedi… Sonrasında da sonuç değişmedi… Ölenler mumyaları
külleri
eşyaları
ehramları
sfenksleri
ikonları
türbeleri
anıt mezarları
büstleri
heykelleri
lahitleri
hatıraları ile yaşatılmak istense de
bunlar mezarın içindeki gerçeği ve kaderi değiştirmiyor… Bir defa ölmeye gör
irade yok… İnsiyatif yok… İmkan yok…
Ölümün üzerindeki gayb perdesini kurcalayanlarkehanet veya cehalet duvarına başlarını çalanlar neyi çözebildiler? Astrolojik ve parapsikolojik yöntemlerle ecele tarih belirleyenler
hangi şeytanın güdümünde olduklarının farkına ne zaman varacaklar?
Genelde insanlar iki sınıftır: Ölümden korkanlar ile ölüme koşanlar… Bir tarafta ölümü özleyenler diğer tarafta ölümü öteleyenler… Şimdilerde ölüm özlenesi bir durum olmaktan çok uzak… Emr-i Hak vaki olduğunda korunamayacağımıza görehangi konumda bu emri karşılamamız gerektiğini bilmemiz gerekiyor… Ölümün bizi nerede beklediğini bilemediğimize göre
onu her yerde beklemek durumundayız… Her bir gün son günümüz ola bilir…
Kaldı ki ölümü korkunç gösterenlere rağmen alışmak gerekiyor… Çünkü Azrail blöf yapmıyor… Müslümanca ölme sanatını ve seviyesini yakalayabilmeliyiz…
‘‘ Hayatta başarılı olmanın yolları ’’nı… ‘‘Mutlu olmanın teknikleri ’’ ni…‘‘ Kazanmanın yöntemleri ’’ ni… ‘‘ Kişisel gelişim dersleri ’’ niyeterince öğrendik… Birazda; mutlu
başarılı
temiz
onurlu
özgür ve güzel bir ölümün nasıl gerçekleştiğini öğrenmemiz gerekmiyor mu? Evet
öncelikle ölmeyi öğrenmek… Çünkü bu bir tercih konusudur:
‘‘ Ey iman edenlerALLAH’ tan nasıl korkup sakınmak gerekiyorsa öylece korkun-sakının ve siz ancak Müslüman olmaktan başka ( bir tutum üzerinde ) ölmeyin.’’ ( Ali İmran-102 )
Nasıl ölmek istediğimize karar vereceğiz… Hangi ölümü tercih ettiklerini belirleyenler yaşam tarzlarınıda netleştirmiş olurlar… Ölmeden önce Hayy ve Kayyum olanın hayat kitabı ile hayat bulanlarölümleri ile de övgüye mahzar olurlar… Vahyin nuruna kapalı bir kalp ise zaten ölüdür…
Sürekli ölümle sıcak temas halinde olmamız gerekiyor… Tüm yalınlığı ile seyredipdokunmamız lazım; soğuk duş etkisi yapsa da… Yoksa bu rehavet ve ataletten başka türlü nasıl kurtulabiliriz? Konfora
lükse
savurganlığa ve savrulmaya karşı ölüme tutunacağız…
Hz. Aişe (r.a.) ya kalbinin katılığından şikayet eden bir hanıma o söyle diyor:
‘‘ Ölümü çok hatırlakalbin yumuşar.’’
Ölümün eksene alındığı bir hayattayürüyüş ‘‘ illiyyin ’’ edir… Hayat merkezli bir ölümün varacağı yer ise; ‘‘ siccin ’’dir…Orjinal
Ölümün moduna girerek diri kalabiliriz… Yeniden direniş ve diriliş için ölümle iletişimin güzel ve güçlü olması gerekir… Yaşama tutkuluölüme uzak duranların durumu kötüdür…
Rasul (s.a.v ) korkulan akıbete işaret ediyor:
‘‘ Aç insanların sofraya üşüştükleri gibi düşmanımız olan insanların size karşı birleşip saldırmaları yakındır. ’’ Biri sordu:
‘‘ Acaba o gün sayıca az mı olacağız? ’’
‘‘ Hayır bilakis siz o gün sayıca çok olacaksınız. Fakat selin sürüklediği çer-çöp gibi dağınık olacaksınız.ALLAH düşmanlarınızın kalbinde sizin korkunuzu çıkaracaktır. Sizin kalplerinizede vehen atacaktır. ’’
‘‘ Vehen nedir ya RasulALLAH ? ’’
‘‘ Dünya sevgisi ve ölüm korkusudur. ’’ ( Ebu Davud )
Öyle ki artık ölümü kanıksadık… Ölüm bize işlemez oldu… Ölüm rutine geçti…Sarsmıyorürpertmiyor…Üzerinde durmaya değmeyen sıradan bir olguya dünüştü… En yakınlarımızın ölümü bile etkilemez oldu; bir nedamet
bir hareket görülmüyor… Ölümden sonrası yatırımlarda bulunan kim? Ölümsüz eserler bırakan kim?
Gazetelerdeki ölüm ve taziye ilanları ilgimizi çekmiyor… Çünkü reklam ve rekabet dünyasının aboneleriyiz… Ölümü eskittik… Yoğunuzyorgunuz ölümü anmaya vaktimiz yok! Ölenleri gönderdiğimiz gibi
ölümü de hayatımızdan çıkardık… Dostlarımızın dünyaya kapanan gözleri
biz yaşayanların gözlerini açmıyor…
Doğum günleri kutluyoruzölüm günlerini yaşamdan silmek istercesine…
Ağaran saçımızkırışan alnımız
yükselen koleströlümüz
hipertansiyonumuz.azlan romatizmamız
tıkanan damarlarımız ölüm sinyalleri gönderiyor… Duyan
gören
ilgilenen kim?
Ölüm meleğinin randevusuz geleceğiniher an bir sürpriz yapacağını unutuyoruz. Kimse kendisine kefeni yakıştırmıyor… Herkes erken diyor…
Gündemimizdegünlüklerimizde neden ölüme yer yok? Oysaki dünya işlerimizi bitirmeden
Azrail işimizi bitirebilir…
Ölümü dışarıda tuttukça savruluyoruz… Gözümüz dünyadan başka bir şey görmez oluyor… Unutuyoruzölümü hesaba katmayan
ölümü göze almayan onurlu ve özgür bir yaşama kavuşamaz… Kaliteli ölümler için kaliteli hayatlar lazım…
Dünyada ‘‘ bir yolcu gibi olma ’’ bilinci köreldi… Artık herkes hancıkims yolcu belli değil…
Ölenlerimize ağıt yakan çoköğüt alan yok…
‘‘ Bize nasihat et ey ALLAH ’ın Rasulü ’’ diyen Hz. Ömer (s.a) e hitabenPeygamberimiz (s.a.v ):
‘‘ Öğüt verici olarak ölüm sana yeterey Ömer! ’’
Ölüm susmayan bir nasihatçıartık oda etki etmiyor…
Kuşkusuz ölüm kapımızı çalacakfakat o anı belirleyen biz olmayacağız… Azrail ( a.s ) pazarlık payı bırakmıyor… Vekaleten ölüm yok… Niyabeten ölüm yok…Sehven ölüm yok… Ölümün ihalesi
hilesi
şikesi
tatili
iptali de yok… Takdim
tehir yok… İmtiyaz
iltimas yok…
Erken ölüm yokturtıpkı ötelenmiş ölümün olmaması gibi… ‘‘ Ölüm saati ’’ ile kimse oynayamaz… ‘‘ Uzatma dakikaları ’’ yoktur… Yaşlılıkla
emeklilikle doğrudan ya da dolaylı bir ilişkisi yoktur…
Ölüm bizi eşitleyecektir… Teneşire ünvansızünüformasız gideceğiz… Ölüm kişiye özeldir
paylaşılmaz… Ölüm sınır
sınıf tanımaz… Yalnız sırayı bozmaz…
Her gün ölümün arefesindeyizölümden sonrası bayram mıdır
hüsran mıdır cevap aramıyoruz…
Ölüme ilaç aramayın! Ölümün kendisi ilaçtır… HedonizmeKonformizme
Modernizme karşı en etkili ilaç… Şehveti
öfkeyi
ihtiras ve nefreti teskin eden ilaç…
Mezar kapısını kapatmaya yeltenmeyin… Çünkü en kalıcıson kalıcı
tek kalıcı konut; kabirdir…
Ölüm düşündürücüdür… Ölüm dönüştürücüdür… Tabii ki; akleden kalbi olanlar için… Uykuölümün provasıdır… Ölümle barışık olmayı
ölüme yakın durmayı bizlere öğretiyor…
Şunu hiçbir zaman unutmamak gerekiyor ki; İslamsız geçen günler ölü zamanlardır…
Kur’an’sızzikirsiz evler kabristan hükmündedir… Duyarsız
duasız yürekler haraptır…
ALLAH’ın Kitab’ını ölü kitabı haline getirenleri siz yaşıyor sayabilir misiniz?
Ruhlarını şirk ve zulümle kirletenlerisiz onların cesetlerini zemzemle yıkasanız da
Kabe’nin örtüsü ile kefenleseniz de
Hacer’ül-Esvedi mezar taşı yapsanız da
Kabe’nin eşiğine gömseniz de gidecekleri yer bellidir…
Vahiyle dirilmeyenlerin imanla ölmeleri ne kadar mümkün?
Müminler için hayatta şaşmaz ilke şudur: Ömürdeölümde ALLAH içindir…
‘‘ Deki;… hayatım daölümüm de alemlerin rabbi ALLAH içindir. ’’ ( En’am-162 )
Hayatı ve ölümü yaratan O değil mi? Elbette her şey O’nun için ve O’na göre olacaktır…
Hayat ve ölümün ALLAH için olması ne demektir? Bunu kimden öğreneceğiz? Sorunun cevabını almak için Kerbela’ya gitmemiz gerekiyor… Evlad-ı Rasul’un akan kanları ve göz yaşları bize cevaptır… Hüseyin’in açtığı çığır ve Zeyneb’in yükselen çığlığı her şeyi açıklıyor… Hüseyin (r.a ) bağırıyor:
‘‘ EğerHz. Muhammed (s.a.v )’in dini
benim kanım yere dökülmeden hayatını sürdüremeyecekse ben şehadete hazırım.
Onursuz bir hayatı yaşamaktansaşerefli bir ölümü tercih ederim.
Bu yoldaşu ölümden daha ötesi var mı?
Öyleyse hoş geldisefa geldi ölüm! ’’
Çünkü onlar için zulüm ve zillet altında yaşamak her gün ölüm demekti… Bir defa ölmek yeterbu dünya tekrar tekrar ölmeye değmez…
Ölümü sevenlerölünce sevinirler… En şerefli ölüm; şehadettir…
Yani; ölümün MusabcasıHamzacası
Hüseyincesi…
Ölü toprağı serpilmişlere verilen mesaj: Ölüme selam… Ölüm onların değilonlar ölümün peşindedirler… Hoş geldin Ölüm meleği diyorlardı…
Bize gelincehep ‘‘ başkasının ölümünü ’’ konuştuk… Kendi ölümümüz bizi meşgul etmedi… Başkasının cenaze namazını kıldık… Kendi cenaze namazımızı gıyabi olarak kılabilirdik
düşünemedik…
Mezar taşlarını okuduk geçtikkendi mezar taşlarımıza nasıl bir not düşeceğimizi bilemedik…
Vasiyetin sünnet olduğunu haturlamaz olduk…
‘‘ Er kişi niyetine ’’‘‘ Hatun kişi niyetine ’’ denilmezden önceki niyetimizi
samimiyetimizi sorgulamadık…
Bu arada baktık ki; Kur’an bize soruyor; ‘‘ Eynel meferr- Kaçış nereye? ’’
Bu ağır soruyu nasıl cevaplayacağımızda yine Kur’an öğretiyor:
‘‘ Fefirru ilALLAH-ALLAH ’a koşun… ’’
Biliyoruz ki;ölüm genetiktir… Geri döndürülmez bir gerçekliktir…
Yarın bizi bize soracaklar… ‘‘ Mutlak sorgu ’’ odan önce yüzleşebilsek tüm yaptıklarımızla… Toplu tevbe seanslarımız olsa… ‘‘ Bu gün benim son günüm ’’ bilinci ile her gün yeniden doğsakinanıyorum ki
hayatın kontrolünü elimize alabiliriz… O zaman her gün diri bir kalp
diri bir ruh ve diri bir irade ile sorumluluklarımıza sarılırız…
Yaşarken ölümle sözlü olduğumuzu sakın unutmayalım…
Ölümün hakkını vermemiz lazım… Bunun için hayata yeni bir format atmanın tam zamanıdır…
Hz. Muhammed ( s.a.v ) in parmak bastığı gerçeğe dönelim:
‘‘ Akıllı kimsekendini sorguya çeken ve ölümden sonrası için çalışandır. ’’ ( Tirmizi )
Ramazan Kayan