Sayfa 19/26 İlkİlk ... 1718192021 ... SonSon
255 sonuçtan 181 ile 190 arası

Konu: İSLAM FIKHI ANSiKLOPEDiSi

  1. #181
    ***
    DIŞARDA
    Points: 25.810, Level: 96
    Points: 25.810, Level: 96
    Level completed: 46%,
    Points required for next Level: 540
    Level completed: 46%, Points required for next Level: 540
    Overall activity: 0%
    Overall activity: 0%
    Achievements
    mihrab - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Vip Özel Üye
    Üyelik tarihi
    May 2009
    Mesajlar
    4.559
    Points
    25.810
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    21

    Standart Cevap: İSLAM FIKHI ANSiKLOPEDiSi

    GAZ VE ABDEST
    Abdest aldıktan sonra sık sık gaz çıkardığım için abdestim bozuluyor Özür kabul ediyorum, ama olmadığı zamanlar da oluyor Ne yapmalıyım?
    Söylediğiniz hal sürekli oluyorsa bir özürdür Sürekliliğin ölçüsü, bir namaz vaktini hükmen ya da hakikaten kaplaması, ondan sonraki vakitlerin her birinde de en az bir defa görülmesidir Hükmen kaplaması, zaman zaman kesilmesine rağmen, abdest alıp, o vaktin namazını kılacak kadar zaman bulamamasıyla olur Özrün, bir defa da olsa görülmediği bir vakit gelirse, özür sahibi olmaktan çıkılır
    __________________


    GAZAB

    Nefsin hoşa gitmeyen birşey karşısında intikam arzusuyla heyecanlanması; infiale kapılmak, öfke, hışım, hiddet, düşmanlık ve saldırıya meyleden saldırganlık hâli
    Fıkıh açısından gazap hâlinde yapılan işlerde bazı istisnalar getirilmiştir Meselâ, gazap hâlinde kinaye sözlerle boşama, niyet olmadıkça geçerli değildir Kocanın kızarak eşine, babanın evine git demesi gibi (Ömer Nasuhi Bilmen, Hukuk-ı İslâmiyye ve Istılahât-r Fıkhıyye Kamusu, II,185) Hâkim, gazaplı iken hüküm veremez (Müslim, Akdiye,16) Ahlâkî yönden gazap hakkında şu buyruklar vârid olmuştur: Hz Peygamber (sas): "Gazap bütün kötülükleri kendinde toplar" buyurmuştur (Ahmed b Hanbel, 5/373) Başka bir hadîsinde, "Gazap şeytandandır" (Ahmed b Hanbel, 4/226) buyurur
    Resulullah (sas) kendisinden öğüt isteyen birine: "Öfkelenmeyeceksin" buyurur (Buhârî, Edeb, 76) Gazaplanma durumunda bunun nasıl giderileceği hakkında da şöyle buyurur: "Biriniz gazaba geldiğinde abdest alsın Ayakta ise otursun, gazabı yine gitmezse uzansın" (Ahmed b Hanbel, I, 283; V,152; Ebû Dâvûd Edeb,11) "Gerçek yiğit, güreşte güçlü olan değil, gazaba geldiğinde nefsine hâkim olandır" (Buhârî, Edeb, 76; Müslim, Birr, 107,108; Ebû Dâvûd, Edeb, 3)
    Bütün bu buyruklar Kur'an-ı Kerîm'deki şu emrin açıklamasıdır: "O (koruna)nlar ki bollukta ve darlıkta Allah için harcarlar öfkelerini yutkunurlar, insanları affederler Allah da güzel davrananları sever" (Âl-i İmrân, 3/134)
    Muâz b Cebel'den rivayet edilen bir hadiste Resulullah, huzurunda birbirine söven iki kişiden birisinin yüzünde öfke belirince şöyle buyurmuş: "Ben bir kelime biliyorum, eğer şu adam bunu söylerse öfkesi geçer O kelime: Euzü billahi mine'ş şeytani'rracîm (kovulmuş şeytandan Allah'a sığınırım)dir" (Tirmizî, Daavât, 52)
    Urve b Muhammed es-Sa'dî bir adama öfkelenmiş ve kalkıp abdest almış, sonra dönüp bir daha abdest almış ve Resulullah (sas)'in şöyle buyurduğunu nakletmiştir:
    "Gazap şeytandandır, şeytan da ateşten yaratılmıştır Ateş ancak su ile söndürülür Biriniz kızdığınız zaman abdest alsın"(Ebû Dâvûd, Edeb, 4)
    Allahu Teâlâ'nın buyurduğu gibi öfkesini yutkunmayan insanların nasıl kötülükler işledikleri, bir hiç yüzünden nasıl birçok cinayet işlendiği ve kötülükten sonra öfkesi geçenlerin nasıl pişman oldukları her zaman görülmektedir Öfkeyle kalkan zararla oturur denilir Haklı bir davada bile olsa gazabı yenip karşı tarafı affetmek en büyük meziyettir Resulullah (sas)'in en güzel ahlâkı böyledir İslâm'da nefis için kızmak yoktur Mücadele ve mücahede Allah içindir Hz Ömer'in halifeliği döneminde bir sarhoşa rastlayıp had uygulatması üzerine sarhoş ona sövmüş, Hz Ömer onu bırakarak şöyle demiştir: "Beni gazaplandırdı Ceza verirsem nefsime yardım etmiş olurum Ben bir kimseyi nefsim için azarlayıp dövmeyi sevmem" Ayetlerde, herşeye rağmen gazaplanarak yapılan bir günâh sonunda müminin hatasından dönmesi, tövbe etmesi emredilmekte; Allah'ın tövbe edenleri affedeceği bildirilmektedir
    İslâm ahlâkı, kötülüğe iyilikle muamele etmeyi, bunun ancak sabredenlere mahsus bir meziyet olduğunu vazeder (Fussilet, 41 /34-35) Fevrî ve fanatik hareketler hoş karşılanmamıştır (el-Hucurât, 49/5) Sabredip suç bağışlamanın işlerin en hayırlısı olduğu Allah'ın emridir (en-Nahl,16/126; eş-Şûrâ, 42/43)
    Aşırı gazap aklın öyle bir afetidir ki, en lâtif varlığı bile mecnun hâline getirip hunhar bir hayvana dönüştürebilir Hiddet; akıl ve idrakin yerine heyecan, dürüstlüğün bitişi, gözlerin görmemesi, kulakların duymaması demektir ve böyle birini ne din, ne kanun ne de nasihatçıların sözleri engelleyemez Hiddetle başlayan, cinnet geçirerek kötülük yapar, sonra da pişman olur
    Hz İsa (as)'a, "Âlemde en zorlu ve şiddetli olan şey nedir?" diye sorulduğunda o şöyle buyurmuştur: "Herşeyden şiddetli olan Allah'ın gazabıdır Ondan cehennemler bile bizim gibi titrer" demiştir "Bundan kurtuluş yolu nedir?" diyene de: "Kendi gazabını terk" demiştir
    Gazap, kişiye edebi kaybettirir; edeb kaybolunca da insanın yapamayacağı rezillik yoktur Çoğunlukla hiddetlenmenin zararı sahibine aittir En kötü gazap hâli tez geçip geç gidendir Bu, kişiyi intikamcı yapar ve helâkına sebep olur
    Rahmet Peygamberi ve en güzel ahlâkı tamamlamak üzere gönderilmiş olan Hz Muhammed (sas) mü'minlerin imanca en olgun olanları ahlâkça en iyi olanlarıdır demiştir
    Allahu Teâlâ'ya mahsus olan sıfatlardan Rahmet ve Gadap ise mahlukatın sıfatları gibi değildir Bu sıfatlar birçok ayet-i kerimede zikredilmektedir (el-Bakara, 2/61, 90; Âl-i İmrân, 3/112; el-A'râf, 7/71, 152, 154; el-Mâide, 5/60; el Feth, 48/6, en-Nur, 24/9)
    Kur'an-ı Kerîm'in ilk suresi ve bir özeti sayılan el-Fâtiha suresinde "Bizi doğru yola ilet Nimet verdiklerinin yoluna Kendilerine gazap edilmiş olanların ve sapmışların yoluna değil " (el-Fâtiha, 1/5-7) buyurulmaktadır Allah haddi aşanlara, isyancılara, dini inkâr edenlere gazap üstüne gazap göndermiştir Bunların kıssaları Kur'an'da gayb haberleri şeklinde bildirilmiştir Gazap edilenler son olarak yahudiler ve hristiyanlar; daha geniş anlamda doğru yoldan sapanlardır Allah'ın gazabı, geçmiş inkârcıların başına türlü şekillerde gelmiştir: Onları yakalayıveren bir çığlık, bir yer sarsıntısı, ebâbil kuşları, kasırga, dağ gibi deniz dalgalarında boğulma
    Bir kutsî hadiste ise Allah şöyle buyurur: "Rahmetim, gazabımı geçmiştir" (Buhârî, Tevhîd, 55)
    Sessizlik de bir çeşit konuşma sanatıdır





    hasretin rüzgarında savrulan bir hayat

  2. #182
    ***
    DIŞARDA
    Points: 25.810, Level: 96
    Points: 25.810, Level: 96
    Level completed: 46%,
    Points required for next Level: 540
    Level completed: 46%, Points required for next Level: 540
    Overall activity: 0%
    Overall activity: 0%
    Achievements
    mihrab - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Vip Özel Üye
    Üyelik tarihi
    May 2009
    Mesajlar
    4.559
    Points
    25.810
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    21

    Standart Cevap: İSLAM FIKHI ANSiKLOPEDiSi

    GAZETE VE DERGİLERDE BULUNAN KADIN RESMİYLE TELEVİZYONDAKİ GÖRÜNTÜSÜNE BAKMAK HARAM MIDIR?
    Bugünkü neslin aksi istikamette doğru yönelip istenmeyen yola saplanmasının bir çok sebebi vardırŞüphesiz ki bunların en önemlilerinden birisi gençliğe müsbet ve yararlı şeyleri telkin etmek yerine menfi şeyleri telkin edip zararlı şeylerle kafalarını doldurarak beyinlerini yıkamak ve gazete ile dergilerde müstehcen resimleri yaymak ve bu yolla gençliği avlayıp ruh ve manalarını katletmek için gösterilen çabadırTelevizyon da dergi ve gazetelerden geri değildirbasın ve televizyon, beşeriyyete hizmet etmek hususunda en büyük rol oynamaları gerekırken bilakis daha fazla zararlı bir hale getirilmiştirBununla beraber,gazete ve dergilerdeki müstehcen resimler ile televizyondaki açık görüntüler gerçek değil resim ve hayal olduğu için onlara bakmak hakiki kadının vucuduna bakmak gibi haram sayılmazAncak şehvet ile bakan kimse için haram olurIbn Hacer Heytemi ile Şirvani şöyle diyorlar: Aynada veya suda görünen kadın görüntüsüne bakmak haram değildir Ancak fitneye vesile olduğu taktirde haram olur(Tuftehul Muhtaç ve Şirvani c7s192)

    __________________

    GAZİ, GAZİLİK

    Gaza eden kişi İlâhî Kelimetullah için cihada giden, savaşan, Allah yolunda, Allah rızası için mücâdele eden müslüman askerlerden savaştan dönenlere gazi denildiği gibi; savaşta büyük yararlıklar gösterenlere de gazilik ünvanı verilir lügatta "savaşa katılan kişi" hakkında kullanılmasına rağmen, savaşa katılan ve sağ olarak geri dönenler için kullanılan bir deyimdir
    Kur'an-ı Kerîm'de şu buyrukla müminlere seslenilmiştir: "De ki: Bize iki iyilikten, gazilik ve şehitlikten başka bir şeyin gelmesini mi bekliyorsunuz?" (et-Tevbe, 9/52) Bu ilâhî emri asırlarca halk "Ya gazi ya Şehid", "Ölürsem şehid, kalırsam gazi" şeklinde kullanmıştır
    İslâm'da zorunlu askerlik yoktur Ancak cihada katılmayanlar kınanır (et-Tevbe, 9/42-49) Savaşa katılmayıp evlerinde oturanlar müslümanlar tarafından toplumdan âdeta soyutlanır, Allah da onların kalplerini mühürlemiştir Resulullah gazveye çıkmadan önce, "Cihada istekli olanlar dışında kimse bizimle gelmesin" buyurmuştur (İbn Sa'd, et-Tabakat, II, 27) Ancak Mekke'nin fethinden sonra İslâm devletinin ilk kuruluş ve bi'setin başlangıcındaki hükümler genişlemiş; müminlerin hepsinin savaşa çıkmasının gerekmediği, bir kısmının dini korumak için geride kalması emri gelmiştir (et-Tevbe, 9/122) İslâm'da askerlik zorunlu değilse bile ilimle uğraşanların dahi gönüllü olarak savaşa gittiği görülür Hz Ebû Bekir (ra) de aynı Hz Peygamber (sas) gibi bu konuda aynı uygulamayı yapmış ancak fetihlerin hızlanması ve İslâm devletinin sınırlarının genişlemesiyle Hz Ömer zamanında maaş alan, nizâmî bir askerlik kurumu ile Divanü'l-Ceyş kurulmuştur (Mürûcuz-Zeheb, III, 955)
    Savaşa gidecek kişilerin seçilmesi Resulullah zamanında başlamıştır O, askerleri tek tek kontrol eder, sağlıklı olanları savaşa götürürdü Resulullah'ın uygulamasına göre belirli bir askerlik yaşı da konulmamıştır İhtiyar, çocuk ve hastalar dışında sağlam olan herkes cihada katılmıştır (İbnü'l-esir, el-Kâmil, II, 62) Hz Ömer ise, Divan'larda âkil, bâliğ, müslüman, sağlam, cesur olanları kaydettirmiştir İslâm ordusunun sürekli seferde kalmaması en fazla dört aylık bir seferden sonra askerlerin dinlendirilmesi ve yerlerine dinlenmiş olanların gönderilmesi usûlü ilk defa İslâm devletinde uygulanmıştır (İbnü'l-esir, el-Kâmil, II, 196)
    Allahu Teâlâ müminlere zafer vâdettiği, ahirette güzel nimetlerle müjdelendiğinden hiçbir İslâm mücâhid; cihaddan geri kalmak istememiştir Allah gazilere, dünya hayatını, ahiret için satanlara büyük bir mükâfaat verecektir Savaş sırasında kaçanlar ise Allah'ın gazabına uğrarlar, onların yerleri cehennemdir Bu yüzden gazilerin esas olarak şehid olmak arzusuyla savaştıkları görülür (Bk el-Enfâl, 8/15, 16, 58; en-Nisâ, 4/74, 104)
    Ayrıca Hz Peygamber (sas) cihada katılmayanlara görevlerini ihmal etmemeleri ve kısman da olsa telafi etmeleri için: "Kim Allah yolunda cihada çıkan bir gaziyi donatırsa aynen cihada çıkmış gibi olur" (Buhârî, cihad, 38; Müslim, Cihad 135; Ebû Dâvûd, Cihad 20)
    Tarihte birçok müslüman devlet adamının cihad mefkûresini ifade etmek için gazi ünvanını aldığı bilinmektedir Selçuklular zamanında gazilik mefkûresini sürdüren bir zümre doğmuştur Bunlara Gâziyân-ı Rûm denilirdi (Aşıkpaşazade, Tevârih-i Âli-i Osman, s 222) Müslüman olmadan önce sık kullanılan cengaver ve yiğit anlamına gelen Alp kelimesinin de sonralan İslâmî bir içerik kazandığı ve hatta gazi kelimesinin bunun yerine geçtiği görülür Gaziler Anadolu'nun İslâmlaştırılması için Anadolu insanını tekkelere kapanmaktan çok düşmanla cihad yapabilecek yerlere sevketmiştir Bu sebeple teşkilatlanan zümreye Gâziyân-ı Rûm veya Alp-Erenler denilmiştir Bunlar, Osmanlı Devletinin kurulmasında da büyük rol oynamışlardır (Aşıkpaşazâde age, s 222, Fuad Köprülü, İlk Mutasavvıflar, s 216) Anadolu'nun İslâmlaştırılması için savaşa çıkan komutanlara gazi ünvanı onuncu yüzyıldan itibaren verilmişti Mengücük Gazi, Melik Ahmed Gazi gibi Türk şairi Aşık Paşa (732/ 1332) Alp-Eren veya Gazi olmak için birtakım şartlardan bahseder Kuvvetli bir yürek, yani cesur, pazu kuvveti, gayret, iyi bir at, husûsî bir elbise, yay, iyi bir kılıç, süngü, uygun arkadaş" (Köprülü age, 208) Bizans'a yakın bir uçta küçük bir Beylik iken, cihana sözü geçiren büyük bir devlet hâline gelmesi bu gazilere dayanıyordu Bu gelenek Hz Peygamber ve ashabıyla başlamış ve Osmanlı padişahlarının savaşa iştirak etmeden gazi ünvanı almalarına kadar sürmüştür Padişahlara gazilik fetvaya istinaden verilmeye başlandı (M Zeki Pakalın, Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü, s 654)
    Ayrıca yeni doğan çocuklara Gazi adının verilmesi de gaziliğin kültürümüzdeki yansımalarındandır
    Sessizlik de bir çeşit konuşma sanatıdır





    hasretin rüzgarında savrulan bir hayat

  3. #183
    ***
    DIŞARDA
    Points: 25.810, Level: 96
    Points: 25.810, Level: 96
    Level completed: 46%,
    Points required for next Level: 540
    Level completed: 46%, Points required for next Level: 540
    Overall activity: 0%
    Overall activity: 0%
    Achievements
    mihrab - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Vip Özel Üye
    Üyelik tarihi
    May 2009
    Mesajlar
    4.559
    Points
    25.810
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    21

    Standart Cevap: İSLAM FIKHI ANSiKLOPEDiSi

    GECE İBADETİ

    Daha çok "gece namazı" veya "teheccüd namazı" olarak bilinen ve çok fazla sevabı nedeniyle Resulullah tarafından müslümanların özendirildiği, en sahih rivâyetlere göre gecenin ikinci yarısında uykudan kalkılarak on iki rekât olarak kılınan nafile namazı
    Kur'an-ı Kerîm'in Müzzemil suresinin baş tarafında: "Ey o örtünen, kalk gece, ancak birazında: Yarısı, yahut eksilt ondan biraz Ya da artır ve Kur'an oku, tertip ile yavaş yavaş, güzel güzel Çünkü, biz senin üzerine ağır bir söz atacağız Çünkü, gece neşesi hem daha dokunaklı, hem deyişçe daha sağlamdır" buyurularak, risâletin daha başlangıcında, bazı âlimlere göre beş vakit namazdan önce gece namazı emredilmiş ve İslam'ın tebliğini başarabilme açısından bunun gereği de vurgulanmıştır Resulullah'la birlikte ashabının da kıldığı bu namaz, aynı surenin sonunda yer almakla birlikte, yukarıdaki emirden belli bir süre sonra, hattu bazılarınca Medine'de inen "Rabbin biliyor ki, sen muhakkak gece üçte ikisine yakın ve yarısı ve üçte biri kalkıyorsun; beraberindekilerden bir grup da Gece ile gündüzü Allah takdir eder Bildi ki, siz onu bundan böyle başaramazsınız; bu bakımdan size lûtufta bulundu da, artık Kur'an'dan ne kolayınıza gelirse okuyun" ayetiyle ümmet için emir olmaktan çıkmış; İsrâ sûresinde "Gecenin bir kısmında sana mahsus bir nâfile olmak üzere teheccüdde bulun Umulur ki, Rabbin seni Makam-ı Mahmud'a ulaştırır" (el-İsrâ, 17/79) ayetinde de ifade olunduğu üzere, Resulullah (sas)'in terketmediği bir amel olarak kalmıştır O kadar ki, Buhârî ve Müslim'in ittifâken rivâyet ettiği bir hadîs-i şerifte, Efendimiz'in, mübârek ayakları şişinceye kadar geceleyin ibadet ettiği; Hz Âişe'nin kendisine, "Ya Resulallah, geçmişteki ve gelecekteki günâhların affolunduğu halde, neden böyle yapıyorsun?" demesi üzerine "Rabbime şükreden bir kul olmayayım mı?" buyurduğu ifade olunmaktadır İmam Müslim, Sahih'inde Resulullah'ın teheccüdünün uzunluğuna daha bir açıklık getirmekte ve Hz Huzeyfe (ra)'den; bir rekâtta Fâtiha'dan sonra Bakara, Âl-i İmrân ve Nisâ surelerini hem de ağır ağır, tesbih ayetlerinde tesbih ederek, dua istenen ayetlerde dua ederek okuduğunu, rükû ve secdeşinin de aynı şekilde uzadığını rivâyet etmektedir (Riyâzü's-Sâlihîn, II, 449, 457)
    Gece namazının fazileti konusunda alimler çok söz etmiş ve müminleri bu namaza teşvik etmişlerdir Hz Ebû Hüreyre (ra)'den rivâyet edilen bir hadîs-i şerifte, "Rabbimizin her gecenin son üçte biri kaldığında dünya semasına nüzul edip "Yok mu bana dua eden, duasını kabul edeyim; yok mu benden isteyen, ona vereyim; yok mu benden bağışlanma dileyen, onu bağışlayayım" buyurduğu ifade olunmaktadır (Tecrii Sarîh Terceme ve Şerhi, IV, 112) Zaten, Kur'an-ı Kerîm'de de müminlerin, Rahman'ın kullarının Rablerinin rızası için secdede ve kıyamda geceleyen kimseler oldukları (el-Furkan, 25/64); gecenin az bir kısmında uyuyup, seherlerde istiğfar ettikleri (ez-Zâriyât, 51/51) ve yanlarının rahat döşeklerinden uzaklaşıp korku ve umut içinde Rabblerine dua ettikleri (es-Secde, 32/16) anlatılmaktadır Önemi dolayısıyle, farz namazdan sonra en faziletli namazın gece namazı olduğu Müslim'in rivâyet ettiği bir hadiste belirtilmiş; âlimlerin çoğunluğunca bu namaz sünnet-i müekkede olarak kabul edilmişse de, vacib diyenler de olmuştur Sünnet de olsa, bilhassa İslâm'ın tebliğcileri için herhalde asla vazgeçilmez bir namaz olsa gerektir

    __________________


    GECE TIRNAK KESMEK
    Gece tırnak kesmek mekruh mudur?
    Mekruh değildir Imam Ebû Yusuf buna böyle cevap vermiş ve "Delilin nedir?" diye soranlara "Hayır geciktirilmez" hadîsini okumuştur (159 Hindiyye V/358)
    Sessizlik de bir çeşit konuşma sanatıdır





    hasretin rüzgarında savrulan bir hayat

  4. #184
    ***
    DIŞARDA
    Points: 25.810, Level: 96
    Points: 25.810, Level: 96
    Level completed: 46%,
    Points required for next Level: 540
    Level completed: 46%, Points required for next Level: 540
    Overall activity: 0%
    Overall activity: 0%
    Achievements
    mihrab - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Vip Özel Üye
    Üyelik tarihi
    May 2009
    Mesajlar
    4.559
    Points
    25.810
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    21

    Standart Cevap: İSLAM FIKHI ANSiKLOPEDiSi

    GECE YATARKEN İLLE DE SAĞ TARAFIMIZA MI YATMALIYIZ?
    Insan avretini açmamak ve temiz bir yerde yatmak şartıyla; rahat edeceği şekilde yatabilir Bu mübahtır Ancak uykuyu da bir edeple uyumak ve edebe riayet ettiği için uyurken de sevap almak isteyenler, kıbleye yönelerek yatarlar Gazalî, bu iki şekilde olabilir, der: Biri ölüm halini alarak ayaklarını kıbleye doğru uzatıp bütün bedeniyle kıbleye yönelmek, diğeri (ve daha iyisi) mezarda olduğu gibi sağ yanı üzerine yatıp yüzünü kıbleye çevirmek( Gâzâlî I/998) Bu her iki durumda da ölüm hatırlanılmış ve af dileme (tevbe ve istigfar) akla getirilmiş olur ki, uykuya"yarı ölüm" dendiğinden, yatarken "istigfar" okumak da sünnettir Ancâk teneşirde yatan ölü halini düşünmedikten sonra, ayakları Kâbe yönüne ve dinî kitaplara doğru uzatıp yatmak mekruhtur (Hindiyye V/319) Kıbleye karşı sağ yani üzerine yattığında sağ elini sağ yanağının altına koyarak uyuması da müstehap (güzel)'tır Dediğimiz gibi rahat edemediği takdirde istediği şekilde yatması câiz olmakla beraber, "sağ yan üzerine yatmak mü'minler yatışı, sol yani üzerine yatmak krallar yatışı gökyüzüne dönerek (sırtüstü) yatmak nebîler yatışı, yüzüstü yatmak da kâfirler yatışıdır" denmiştir ( Hindiyye V/376) Rasûlüllah (sav) mescidde yüzükoyun yatan birisini görünce onu ayağıyla dürttü ve "Kalk, bu cehenneme özgü bir yatıştır" buyurdular (Itin Mâce el-Mekkî, Irşâd'ûs-sâri 83)

    __________________


    GEÇİCİ EVLENME ENGELLERİ:

    Mutlak evlenme engelleri hiçbir şekilde ortadan kalkmazken, geçici veya nisbî evlenme engelleri belirli hallerde ortadan kalkabilir ve önceden evlenmeleri yasak olanlar geçerli bir şekilde evlenebilirler Geçici evlenme engelleri; din ayrılığı, dört kadınla evli olma, üçlü boşama, bekleme süreleri, başkası ile evli bulunma, iki hısımla birden evlenmek gibi başlıklar altında toplanabilir Bunları kısaca açıklayacağız
    1) Din ayrılığı: Evlilik hayatı, karıkoca arasında karşılıklı sevgi, saygı ve anlaşmanın bulunmasını gerektirir Aynı dine mensup olanlar farklı dine inananlardan daha kolay ve daha iyi anlaşırlar Eşlerin farklı dinden olması, doğacak çocukların dinî ve ahlâkî eğitimlerini de etkiler Bu yüzden İslâm'da olduğu kadar, Hristiyanlık ve Yahudilikte de din ayrılığı bir evlenme engeli sayılmıştır
    Müslüman erkek veya kadın, müşriklerle evlenemez Müşrik kapsamına puta tapanlar girdiği gibi aya, güneşe, ateşe ve tabiat güçlerine tapanlarda girer Hiç bir dine bağlı olmayan ateistlerde yasak kapsamındadır
    Allah Teâlâ şöyle buyurur: "Allah'a ortak koşan kadınlarla, onlar imana gelinceye kadar evlenmeyin Şüphesiz inanmış bir câriye, hoşunuza gitse bile, müşrik bir kadından daha hayırlıdır İslâm'ı kabul etmedikçe mü'min kadınları müşrik erkeklere nikâhlamayınız Çünkü mü'min bir köle, hoşunuza gitse bile müşrik erkekten daha hayırlıdır" (el-Bakara, 2/21) Bu yasağa uymadan yapılacak bir nikâh akdi bâtıldır
    Bugünkü Hristiyan ve Yahudilerin akîdelerinde Allah'a şirk unsurları bulunduğu (bk el-Mâide, 5/5, 72; et-Tevbe, 9/30) öne sürülerek onların da müşrik kapsamına girdiği söylenebilir Ancak çoğunluk İslâm fakihlerine göre, müşriklerle evlenme yasağı bildiren el-Bakara Sûresi 21 nci âyeti, aşağıdaki âyetin hükmü tarafından tahsis edilmiştir ve ehl-i kitap kadınları ile evlenmeye izin verilmiştir: "Namuslu, zinaya sapmamış ve gizli dostlar da edinmemiş insanlar hâlinde yaşamanız şartıyla mü'minlerden hür ve iffetli kadınlarla, kendilerine sizden önce kitap verilenlerden yine hür ve iffetli kadınlar dahi, siz onların mehirlerini verip, nikâh edince (size helâldir)" (el-Mâide, 5/5) Ancak İslâm toplumuna düşman olan harbî ve ehl-i kitap olan bir kadınla evlenmek mekruh olup, bu konuda İslâm fakihleri arasında görüş birliği vardır (el-Kâsânî, Bedâyiu's-Sanâyi', Mısır 1327-28/1909, 1910, II, 271; İbnü'l-Hümâm, age, II, 372 vd; el-Cassâs, age, II, 324; es-Sâbûnî, Tefsîru Âyâti'l-Ahkâm, Dımaşk 1397/1977, II, 564)
    2) Üçlü boşamadan doğan evlenme engeli: İslâm hukuku kocaya ve bazı durumlarda da kadına boşanma yetkisi vermiştir Boşanan eşler yeniden evlenebilir Ancak kadın üç defa boşanmış olursa, dördüncü defa aynı erkekle evlenebilmesi için, başka bir erkekle normal olarak evlenip, başka bir evlilik tecrübesi geçirmesi şart koşulmuştur İşte, kadını önceki kocasıyla yeniden evlenmede helal hale getiren bu ara evliliğine "tahlîl (helâl kılma)" veya "hulle" adı verilir Allah Teâlâ şöyle buyurur: "Yine erkek, karısını (üçüncü defa olarak) boşarsa, ondan sonra kadın kendinden başka bir erkeğe nikâhlanıp varıncaya kadar ona helâl olmaz Bununla birlikte, eğer bu yeni koca da onu boşarsa, onlar Allah'ın sınırlarını ayakta tutacakları kanaatinde iseler birbirlerine dönmelerinde her ikisi hakkında bir sakınca yoktur" (el-Bakara, 2/230)
    Meşrû bir hullenin şartları şunlardır: a) Bir defada veya ayrı zamanlarda üç kere boşanan kadın iddetini tamamlayacak, b) Bundan sonra, başka bir erkekle, sahih nikâhla evlenecek, c) Evlendiği ikinci kocasıyla zifaf meydana gelecek, d) Ölüm veya boşanma yoluyla bu ikinci evlilik sona ermiş bulunacak, e) Kadın ikinci kocadan olan iddetini tamamlamış bulunacak
    İkinci erkekle yapılacak hulle evliliği, boşamak şartıyla anlaşmalı olursa Hanefilere ve bazı Şâfiîlere göre, bu mekruh olmakla birlikte geçerlidir Yalnız hulle için konuşulan şart yok sayılır Hadislerde anlaşmalı nikâh yapana "Muhallil (helâl kılıcı)" ifadesinin yer alması bu ikinci nikâhın sahih olduğunu gösterir el-Evzâî'den şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Anlaşmalı nikâh yapân ne kötü yapmıştır, ancak bu nikâh câizdir" (es-Sâbûnî, age, I, 341)
    İmam Mâlik, Ahmed b Hanbel ve bazı Şâfiîlere göre ise, anlaşmalı yapılan hulle evliliği bâtıl olup, bununla kadın ilk kocaya helâl olmaz Dayandıkları delil şudur: Rasûlüllah (sas) anlaşmalı nikâh yapana ve yaptırana lânet etmiş ve birincisine "kiralık teke" tabirini kullanmıştır (Alûsî, Ruhul-Meânî, II, 141)
    Gerçekte anlaşmalı evlilik ilk kocaya gerekli teminatı sağlamaz İkinci koca boşanmaktan vazgeçerse buna çare bulunmaz Ancak kadın boşama yetkisi (tefvîz-i talûk) almışsa bunu kullanabilir (bk el-Cassâs, age, II, 88, 89; Alûsî, age, II,141; Tefsiru İbn Kesîr, Mısır ty, I, 280; es-Sâbûnî, age, I, 341; Bilmen, age, II, 109; H Döndüren, age, 228 vd)
    3) İddete bağlı evlenme engeli:
    İddet; evliliğin ölüm, boşanma veya nikâhı fesih sebeplerinden biriyle sona ermesi halinde, yeniden evlenebilmek için kadının beklemeğe mecbûr olduğu süredir İddet süresince, kadının başka bir erkekle evlenmesi haram olduğu için, bu geçici engel doğurur
    İddet süreleri: Evliliğin kocanın ölümüyle sona ermesi halinde 4 ay 10 gündür (el-Bakara, 2/234 Kadın gebe ise, bu süre doğuma kadardır (et-Talâk, 65/4) Boşanma hâlinde ise kadın üç hayız (kurû') suresince iddet bekler (el-Bakara, 2/228) Hayız görmeyen küçüklerle, hayızdan ümit kesen yaşlıların iddeti üç aydan ibarettir (et-Talâk, 65/4) Buna göre, henüz ergenlik çağına girmemiş olan kız çocukları ile 55 yaşını geçmemiş bulunan kadınların iddet süresi boşamadan itibaren üç aydır (bk et-Talâk, 65/4) Evlilik dışında yanlışlıkla veya istekle cinsel ilişkide bulunmuş veya zorla ırzına geçilmiş kadınların nikâhla evlenebilmesi için bir defa hayız görünceye kadar bekletilmeleri gerekir Buna "istibrâ" denir Hayız görmekle kadının önceki erkekten gebe olmadığı anlaşılmış olur Hayat kadınları veya efendisi ile cinsel ilişkide bulunmuş olan cariyeler hakkında da aynı hükümler uygulanır (İbnü'l-Hümâm, age, II, 383, 384; el-Cassâs, age, I, 414, 415; İbn Rüşd, age, II, 40, 41; el-Fetâvâ'l-Hindiyye, I, 526; M Zihni, Münâkehat ve Müferekat, İstanbul 1324/1906, s 232; Hamdi Döndüren, age, s 231 vd)
    4) Çok karılığa bağlı evlenme engeli: Dört kadınla evli olan erkek, bir beşincisiyle evlenemez Ancak bu eşlerden birinin ölümü veya boşanma hâlinde bu engel kalkar Allah Teâlâ şöyle buyurur: "Eğer yetim kızlar hakkında adaletli davranamamaktan korkarsanız, sizin için helâl olan diğer kadınlardan ikişer, üçer ve dörder olmak üzere nikâh edin Eğer bu şekilde de adalet yapamayacağınızdan korkarsanız o zaman bir tane ile yahut mâlik olduğunuz câriye ile yetininiz Bu (tek eş veya cariye) sizin haktan eğrilip sapmamanıza daha yakındır" (en-Nisâ, 4/3)
    5) İki hısımla aynı zamanda evlenmekten doğan engel:
    İki kız kardeşin birlikte aynı erkekle nikâhlanması hâlinde, önceki tarihli nikâh geçerli, sonraki geçersiz olur Âyette şöyle buyurulur: "İki kız kardeşi birlikte olmanız da haram kılındı Ancak cahiliye devrinde geçen geçmiştir" (en-Nisâ, 4/23) Bu yasak hadis-i şeriflerle genişletilerek, karının hala ve teyzesi de yasak kapsamına alınmıştır Karı ile hala ve teyzesi bir nikâh altında toplanamaz" (Buhârî, Müslim)
    6) Başkası ile evli olmaktan doğan engel: Bir kadın için evli bulunmak, başka bir erkekle yeniden evlenmek için bir engel teşkil eder Allah Teâlâ şöyle buyurur: "Savaş tutsağı olarak sağ ellerinizin mâlik olduğu kadınlar müstesna olmak üzere, diğer bütün kocalı kadınlarla (evlenmeniz de size haram kılındı) (Bu haramlar) üzerinize Allah'ın farzı olarak yazılmıştır" (en-Nisâ, 4/24)
    Sessizlik de bir çeşit konuşma sanatıdır





    hasretin rüzgarında savrulan bir hayat

  5. #185
    ***
    DIŞARDA
    Points: 25.810, Level: 96
    Points: 25.810, Level: 96
    Level completed: 46%,
    Points required for next Level: 540
    Level completed: 46%, Points required for next Level: 540
    Overall activity: 0%
    Overall activity: 0%
    Achievements
    mihrab - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Vip Özel Üye
    Üyelik tarihi
    May 2009
    Mesajlar
    4.559
    Points
    25.810
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    21

    Standart Cevap: İSLAM FIKHI ANSiKLOPEDiSi

    GELİNİN KAYINPEDERLE HALVETİ
    Gelini ile kayınpeder tek başlarına bir odada kalabilirler mi?
    Gelin kayın pederine ebediyyen haram olduğu için, bir odada başbaşa kalmalarında haramlık yoktur Ancak bir odada beraber ikâmet· etmeleri ve bir odada başkası yokken yatmaları haram olduğundan değil, fitneye sebep olabileceğinden uygun görülmemiştir Bunun sebebi bir de Buhârîdeki bir hadisten bazılarının anladığı mânâdır Söz konusu hadîs-i şerifte Rasûllüllah Efendimiz : "Kadınların yanına girmekten sakınınız" buyurdular Ensardan birisi : "Ya erkek akrabasına (Hamv) ne dersiniz? diye sordu Rasûlüllah "Onlarla başbaşa kalmak ölümdür" buyurdu Burada kadınla başbaşa bulunması yasaklanan, hattâ ölüme benzetilen (hamv), kocamın kardeşi, dayı ve amca çocukları, kısacası kocamın Babası, dedesi ve oğullarından başka akrabasıdır denmiştir ( Aynî, XX/213; Kâmil Miras Tecrid XI/324 ) Ancak Tirmizî gibi, kayınpederi de bu kelimenin anlamına soktuğundan, ( Tirmizî, radâ 16; Aynî,XX/213; ibnü'I-Esîr, en-Nihâye I/148; Sevkânî, Neyl VI/129) gelinin onunla aynı odada başbaşa kalmasını mahzurlu görenler de vardır En azından o, kardeşi ya da Babası gibi değildir
    Sessizlik de bir çeşit konuşma sanatıdır





    hasretin rüzgarında savrulan bir hayat

  6. #186
    ***
    DIŞARDA
    Points: 25.810, Level: 96
    Points: 25.810, Level: 96
    Level completed: 46%,
    Points required for next Level: 540
    Level completed: 46%, Points required for next Level: 540
    Overall activity: 0%
    Overall activity: 0%
    Achievements
    mihrab - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Vip Özel Üye
    Üyelik tarihi
    May 2009
    Mesajlar
    4.559
    Points
    25.810
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    21

    Standart Cevap: İSLAM FIKHI ANSiKLOPEDiSi

    GELİNİN SAÇINI YAPTIRMASI
    Gelinin yabancı bir erkeğe görünmeden, makyaj yapması; saçlarını yaptırması câiz olur mu?
    Saçını erkeklere ve ahlâksız kadınlara yaptırmaz ve "erkek gibi olmuş" denecek kadar kısaltmaz, süslenmede de haram ve vücuda zararlı kozmetikler kullanmazsa, yabancı erkeklere ve fitne söz konusu olduğunda da mahremi olan erkeklere göstermedikten sonra, Saçını istediği gibi yapar, istediği gibi süslenir: Hattâ, bu kocanın arzusu ise sevap bir davranıştır ve hakkı olmaktan öte, kadının kocasına karşı bir görevidir Burada ölçü: Kadının süsünü ve süs yerlerini yabancı erkeğe ve gayr-i müslim ya da ahlâksız kadına göstermemesi, kokusunu başkalarına duyurmamasıdır

    __________________


    GELİNLİK GİYMEK GÜNAH MIDIR? İSRAF OLMASI, ÖDÜNÇ ALINMASININ MAHZURU SÖZKONUSU OLABİLİR Mİ? :
    Soruyu cevaplamadan önce su bilgileri yeniden hatırlamamız faydalı olur: Rasûlüllah Efendimiz, "Kim hangi millete benzemeye uğraşırsa o da onlardandır"(Ebû Dâvud, libâs 5127) buyurmuştur Buradan hareketle, fukahamız, başka milletlere, onların dinlerine has şiarlarda (alâmetlerde) isteyerek ve benzemeye çalışarak benzeyenin küfrüne hükmedilir, demişlerdir Zimmîlere has zünnâr denilen kemer bağlamayı, başa papazlara has başlık giymeyi, putun önünde eğilmeyi (rukû ya da secde yapmayı) buna örnek olarak gösterirler Dinlere has bu tür özellikler dışında, bütün insanların zamana; zemine, tecrübe ve ilmî îcad ve inkisâflara bağlı olarak, pratik yararlarına binaen ortaklaşa yapmakta oldukları şeyler, kullandıkları araç gereç ve eşyalar, herhangi bir dinin alâmeti değillerse ve başka mahzurlar ihtiva etmiyorlarsa, ortanın malı demektirler ve onları kullanmakta da bir mahzur olmazGelinliğe gelince: Bilindiği gibi bu, gelin olan kızların süslenmesinde kullanılan en önemli unsurdur Gelini süslemek ise meşru olmayan bir keyfiyet değildir Hattâ bir anlamda sünnet olduğu(gelinliğin değil, gelini süslemenin ) dahî söyleyebiliriz Çünkü Âişe vâlidemizi, gelin olacağı zaman, bu işi beceren kadınlar süslemiş ve taramışlardır(bk Müslim, nikâh 69; Müsned VI/438, 458; Muhammed el-Ahmedî Ebu'nnûr, Menhecü s-Sünne fiz-zevâc 146) Sahâbeden de bu işle meşgul olan kadınlar vardır Rasûlüllah Efendimiz de (sas) Câbir'e bir düğün münasebetiyle: "Enmât edindiniz mi?"(bk Buhârî, nikâh 62 Ayrıca bk Aynî XVI/344; Ibn Hacer, Fethu'1- Bârî IX/225) buyurmuşlardı "Enmât" Nevevî'ye göre hevdec'in (gelin mahfe'sinin) üzerine cibinlik gibi örtülen örtüdür( Aynî, XVI/344) Duvak da onun bir benzeridir(Ibn Hacer'in ifâdesinden bu anlaşıliyor bk age IX/225 Hattâ o bizzat "tekellül" (taç takma) tabirini kullanıyor) Bu yüzden bizim eski âdetlerimizde "duvak" meşhurdur Dolayısıyla duvağın dini kökeni (menşei) sünnetteki bu uygulama olmalıdır Çünkü nikâh bütün milletlerde dini bir özellik taşır ve nikâhla ilgili merasimlerde çoğunlukla mensup olunan dinin boyası ve sembolleri vardır Bu açıdan bakıldığında bugün kullanılan gelinliklerin batı ve Hristiyan kökenli olduğunu söyleyenlerin biraz hakkı olduğu anlaşılır Ortaçag Avrupasını konu edinen filmlerde kadınların giydikleri kat kat kabarık elbiselerde bunu görmek mümkündür Ne var ki bugünkü şekliyle gelinlik, herhangi bir dinin sembolü olmaktan çıkmıştır Bu yüzden bir bakıma mahzuru ortadan kalkmış, ama bir bakıma da başka bir mahzuru doğmuştur O da, bugün dünyaya hakim olan kendini hiç bir dinle bağımlı görmeyen orta malı (seküler) bir anlayışın malı olmasıdır Ama bu onu elbette haram kılmaz; fakat fazîletten ve dini boyadan da soyutlar Oysa dinî bir merasim olan nikâh, mensup olunan dinin boyasını taşımalı ve ibâdet kılınabilen evlenme gibi bir müessesenin temelinde, dinî semboller de ihmal edilmemelidir Gelin süslenmeli, süslü bir elbisesi olmalıdır Bu fıtratın da bir gereğidir O ani özlemeyen genç kız yok gibidir Ama bu mümkünse inananlara has ve onların inancını yansıtan ve öyle heyecanlı bir günlerinde dahî kulluklarını sembolize eden bir modelle olmalıdır Meselâ duvak yeniden gündeme gelmeli ve onunla bütünleşen bir model geliştirilmelidir Çünkü değindiğimiz gibi, duvağın bizim geleneğimizde aslı vardır ve Anadolu müslümanı da bunu yüzyıllarca kullanmış ve ona türküler ve ağıtlar yakılmıştır Duvak gelinin başıyla beraber yüzünü ve omuzlarını da örter ve bu yönüyle aynı zamanda bir cilbab özelliği de kazanır Allah, gelin olan ve olmayan diye ayırmadan kadınların "cilbâb" kuşanmalarını emretmiştir(KAhzab (33) 59) ve cilbâbın asgarisi; başla beraber göğüslere (bele) kadar örten üstlüktür(Cilbab ve özellikleri hakkında geniş bir araştırma için bk F Beşer, Fıkhı risaleler adlı eserin birinci bölümü) Duvak da başı örterdi ve genellikle bekâret sembolü olarak kullanılırdı Nikâh yapılıncaya kadar duvak açılmazdı, Nikâhtan sonra damat tarafından açılırdı Köylerde daha çok yeşil duvak kullanılırdı(bk TA XIV/153) Bugünkü uygulanışıyla gelinliği mahzurlu kılan bir yönü de, sizin de değindiğiniz israf meselesidir Milyonlar verilerek alınan gelinlikler, bir gün giyildikten sonra ise yaramaz biçimde atılmakta ya da saklanmaktadır Bunu akıl dahî onaylamaz Bir yönden de bu, fakir olan, ama mutlaka gelinlik alması istenen eş adayını maddî sıkıntıya sokar, ezer ve evlenmeyi zorlaştıran unsurlara katılarak başka kötülüklere az da olsa sebep olur Bunun yerine gelinlik, başka münasebetlerle de giyilebilen bir tarzda yapılsa, hiç olmazsa israf önlenmiş, gelinlik de çok daha ucuza mal edilmiş olur Gerçi gelini süsleyecek giysiler ödünç alınabilir Bunun da sünnette aslı vardır Yine bu maksatla Âişe vâlidemiz Esmâ'dan(Bu Esmâ, Hz Âişe'nin kardeşi Esmâ da olabilir Ama muhtemelen kendisini süsleyen Esmâ bnt Yezîd'dir Şerhlerde bu konuda bir açıklık yoktur)bir gerdanlık almıştı, sonra da kaybetmişti( bk Buhârî, nikâh 65) Bunu değerlendiren âlimler bunun elbiseye de şâmil olduğunu ve gelini süslemek için bu tür eşyanın iâre edilebileceğini söylemişlerdir( bk Aynî XVI/347; Ibn Hacer, Fethu'1-Barî IX/228)
    Hulâsa edersek:

    1- Gelinlik giymeyi bizzat haram kılan bir sebep yoktur, ancak onun yerine kendi dînî boyamızı taşıyan duvaklı gelinlik modelleri geliştirip, kızlarımıza onları giydirmemiz daha güzel olur
    2- Herşeye rağmen bugünkü gelinlik uygulaması bize ait olmamakla, haram olmasa dahî kerahatten de hâlî değildir
    3- Buna rağmen giyilirse; haram olmaması için:
    a- Erkeklerin gördüğü yerde üzerine duvak vb atılmak sûretiyle süsü kapatılmalı ve tam örtünmeyi sağlamalıdır
    b-Erkeklerin görecegi yerlerde dar ve şeffaf olmamalı,
    c-Yine erkeklerin duyacağı mahallerde koku ihtiva etmemelidir
    4- Bir seferliğine giyilip atılacak tarzdaki gelinlikler israf tır, israf ise haramdır ve Allah'ın sevmediği bir şeydir
    5- Gelinlik ve gelini süsleyen diğer aksesuar ödünç alınabilir
    Sessizlik de bir çeşit konuşma sanatıdır





    hasretin rüzgarında savrulan bir hayat

  7. #187
    ***
    DIŞARDA
    Points: 25.810, Level: 96
    Points: 25.810, Level: 96
    Level completed: 46%,
    Points required for next Level: 540
    Level completed: 46%, Points required for next Level: 540
    Overall activity: 0%
    Overall activity: 0%
    Achievements
    mihrab - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Vip Özel Üye
    Üyelik tarihi
    May 2009
    Mesajlar
    4.559
    Points
    25.810
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    21

    Standart Cevap: İSLAM FIKHI ANSiKLOPEDiSi

    GENELEVLERİN LUZUMLU OLUP OLMAMASI
    Deniliyor ki, günümüzde umumhanelerin açılması lüzumludur ve daha iyidir Aksi takdirde halihazırdaki şartlardan ötürü fuhuş, sokak aralarında daha çirkef düzeyde yapılacak, daha yaygınlaşacak kontrolsüz olacağı için de sağlık açısından daha kötü sonuçlar doğuracaktır
    Çok yönlü olan bu sorunuzun cevabını da çok yönlü düşünmek gerekir Önce Islâm, başka sistemlerin yanında müsavir olarak çalışan bir müessese, bir stepne, bir emniyet simidi değildir ki, onlara temizleyemedikleri pisliklerini temizleme çârelerini üretsin ve önersin İslam'ın kendi sistemi içinde bunun çaresi vardır ve böyle bir pisliğin bir Islam ülkesinde yükselmesi mümkün değildir Bu çarelerin neler olduğu başka bir konudur Şimdilik şu kadarını söyleyelim: Islâmda zina çok ağır maddi ve manevî müeyyidelerle yasaklanmıştır Cinsel tatmin tabiî bir ihtiyaç olarak görülmüş ve giderilmesi için meşru yollar gösterilmiştir Tıpkı def-i hacet yapmak gibi Bu herkesin ihtiyacıdır ama her yerde, gelişi güzel yapılmaz Zina yasak olduğu gibi zinayı teşvik, "zinaya yaklaşma" dahi yasaktır Kadınlar süslenmiş ve müşterilere arzedilmiş vitrin malı gibi "müteberric" sokaga dökülmemişlerdir Televizyonunda popo müzigi haline gelen pop müzigi ve bunu teşvik eden kukla ve hain TV idarecileri yoktur Kısaca, nice milletleri tarihe karıştıran zinaya giden bütün yollar kapalıdır Öyle ise genelevler Müslümanların bir meselesi değildir Ama denebilir ki, Türkiye'nin bir Islâm ülkesi olduğu yönetenlerce kabul edilmemekle beraber, halkının çoğunluğu Müslümandır ve şu andâ bu, Müslümanların da problemleridir Buna göre bu konuda Müslümanların şu andaki tavırları ve konumları da belirlenmelidir: ‚
    Bu noktaya, yurdumuzdaki bir sürü "kârhaneyi" zavallı feministlerimize ithaf ederek geçelim Kadın erkek arasında tam eşitliği savunan (Biz mutlak eşitliği değil, insanı eşitliği ve adaleti savunuyoruz ve bunun izahı da başlı başına ayrı bir konudur) bu zavallılar, aslında sırf belli evrensel güç merkezlerinin papağanlığını yaptıklarından,"kadınların dövülmesine karşıyız" gibi sathî sloganlarla meşgul olurken (sanki kadınlar bir sistem öyle istediği,için dövülüyormuş, ya da feministleri hedefledikleri bütün haklar elde edildiğinde dövülmeyeceklermiş gibi) bilmem hangi kadın dernekleri, bağbaşlarındaki memolara kadar prezervatif dağıtıp onları şöyle ederseniz çocuğunuz olmaz, diye egitmeye (!) çalışırken, yüzbinlerce kadının (711988 tarihli Cumhuriyet gazetesi, yurdumuzda beşyüzbin (500000) ruhsatlı fahişenin bulunduğunu emniyet raporlarına dayanarak anlatıyor) Vücutlarını parayla satmasına göz yumuyor ve daha enteresanı, aynı mutlak eşitliği savunan düzen de bu satışı legal esaslara bağlıyor, bunun için özel pazarlar ve vitrinler tanzim ediyor Evet, kadına değer verdiklerini idia edenler, onu bir mâl olarak pazarlıyorlar Madem mutlak eşitlikten yanalar, öyleyse erkek genelevleri de açsalar, ya da öbürünü de kapatsalar ya! Işin bir yönü de budur
    Bütün bu manzaralar karşısında dahî Islâm, genelevlerin açılmasm tasvip etmez ve buna cevaz vermez, çünkü:
    1 Insan Allah'ın yarattığı en şerefli varlıktır Mü'min olsun olmasın, meta' sayılıp kazânca konu yapılamaz
    2 Zinâ İslamın kesinlikle yasakladığı fîillerden olduğu gibi, "ırzın muhafazası" da Islâmda korunması hedeflenen beş temel haktan biridir (zaruriyyet) Hastalıkların sirayetine engel olmak gibi ikinci derecede bir ihtiyaç (hacıyyat) buna gerekçe gösterilemez
    3 Genelevlerin kapatılması halinde fuhşun daha yaygınlaşacağı doğru değildir Istanbul'da gurbet hayatı olarak çalışan Anadolulu isçiler, her gün giriş yapan binlerce şoför ve oranın müşterisi olan fakir halk kesimi (çünkü zengin fuhuş severler bu işi başka yollarla yapıyorlar) bu insan pazarları olmasa, bu gayr-i meşru arzularına ulaşamayacaklar, ayrıca paralarını ve sıhhatlerini de korumuş olacaklardır Istanbul'a yakın olup genelevi bulamayan illerden sırf bu iş için Istanbul'a gelenlerin bulunduğu hesaba katılırsa, her türlü teşvik ortamına rağmen, bu çirkin fîili, bölgelerinde icra edemedikleri anlaşılır Bunda küçük şehirlerde herkesin herkes tarafından tanınıyor olması da etkilidir Eğer yakın bir ilde böyle bir pazar bulamasalardı, yüzde doksan sekiz bu çirkin fiili yapmayacaklardı
    4 Genelevlerin bulunmasını isteyen bir düzende böyle bir soru sormak zaten yersizdir Çünkü liberal kapitalist sistemlerin yaşayabilmesi, zihinsel ve bedensel enerji fazlasını, bu ve benzeri yollarla nötürleşmesini sağlamaya bağlıdır Evrensel bir din haline getirilen futbol da bu yollardan biridir Nitekim bir zamanların Ispanya başkanının "futbol sayesinde ülkeyi onbeş yıl idare ettim" dediği meşhurdur
    5 Ülkemiz insanın çoğunda hâlâ Osmanlı'dan kalma bir kabulleniş olan "devlet baba" düşüncesi hakimdir (Şimdilerde ise devletin malı deniz felsefesi yaygınlaştı) Bu düşüncede olan insanlar "meşru" ile "legal"i birbirlerinden ayıramadıklarından, "devlet yaptırıyorsa câizdir" gibi çürük bir saplantıya girerler ve fuhşu meşru görürler Aksi halde bu insanların çoğu fuhus yapmayacaktır
    6 Bir kısım insanlar da ücretle icra edilen bu legal fuhşu, Iran'da olduğu gibi "müt'a" nikâhı kabul ederek, yine meşru çerçevede görür ve kendine fetva uydurur Nitekim, Ortadoğu ülkelerinden gelen bir çok insandan bu kabil sözleri duyuyoruz
    7 Cinsel özgürlüğün acısını tatmaya başlayan Batılı insan, bu yolla yayılan bir sürü habis hastalığı, bu arada AlDS'i genelevlerde daha kolay yurdumuza getirmektedir Bu yerlerin olmaması halinde yabancıların yapabilecekleri fuhus oranı bununla kıyaslanamayacak kadar az olacaktır
    8 Büyük şehirlerimizde her arandığında bulunabilecek bu günah evleri olmasa, gurbette bulunmak zorunda olan Anadolu insanı, evini ve köyünde bıraktığı hanımını bu kadar uzun süreterkedemeyecek ve bundan doğacak tatsızlıklar, arkada bırakılan kadının gayr-i meşru cinsel davranışları, yuva yıkılmaları asgari"ye inmiş olacaktır
    9 Bütün bu ve benzeri sebeplerden ötürü İslam'ın bugünkü şartlarda dahi böyle bir müesseseye câiz demesi mümkün değildir

    __________________
    Sessizlik de bir çeşit konuşma sanatıdır





    hasretin rüzgarında savrulan bir hayat

  8. #188
    ***
    DIŞARDA
    Points: 25.810, Level: 96
    Points: 25.810, Level: 96
    Level completed: 46%,
    Points required for next Level: 540
    Level completed: 46%, Points required for next Level: 540
    Overall activity: 0%
    Overall activity: 0%
    Achievements
    mihrab - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Vip Özel Üye
    Üyelik tarihi
    May 2009
    Mesajlar
    4.559
    Points
    25.810
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    21

    Standart Cevap: İSLAM FIKHI ANSiKLOPEDiSi

    GERÇEK PİSLİKLER DE KABA VE HAFİF OLMAK ÜZERE İKİYE AYRILIR
    Kaba pislikler:
    Kan, çocuk da olsa insanın dışkısı ve idrarı, eti yenmeyen hayvanların dışkısı, idrarı ve salyası, insan bedeninden çıkmakla, abdesti bozan irin ve benzerleri, şarap, kaz, ördek ve tavuk dışkısı, eşek, katır ve fare idrarı, kendiliğinden ölen (murdar) hayvanın leşi ve derisi gibi şeylerdir
    Hafif pislikler ise:
    Atın ve eti yenen hayvanların idrarı ve eti yenmeyen kuşların dışkısıdır
    Kaba ve hafif pislik arasındaki fark, namaza engel olmaları söz konusu olduğunda anlaşılır Yerinde de görüleceği üzere, namazın şartlarından biri de, namaz kılanın üstbaşının temiz olmasıdır Ancak pisliklerden en ince zerresine kadar sakınmak güç olduğundan çok az miktarları bağışlanmış ve namaza engel sayılmamıştır Işte bu ölçü, kaba pisliklerde daha az, hafif pisliklerde daha fazladır Meselâ bir dirhem (yaklaşık 3 gram) ya da bir el ayasını ıslatacak kadardan az kaba pislik, her nasılsa insan üzerinde bulunmuşsa, bu onun namazına engel olmaz Hafif pislikte ise bu ölçü, elbiseden her organa düşen kısmın dörtte biri kadardır Yani hafif pislik dediklerimizden meselâ kolumuzdaki elbisenize bulaşsa, elbisenin kolunun dörtte birinden fazlasına bulaşmadıkça namaza engel olmaz
    Pislikler ayrıca görülen ve görülmeyen diye de ikiye ayrılır
    Kan ya da dışkılar gibi görülen pislikler, pisliğin kendisinin giderilmesiyle, idrar gibi görülmeyen pislikler ise bulaştığı yerin su ile üç defa yıkanıp her seferinde iyice sıkılmasıyla, sıkılan cinsten değilse, her seferinde kuruyana kadar bekletilmesiyle yok edilmiş olur
    Dört şey, pis sanıldığı halde temizdir Balık kanı, eti yenen kuşların dışkışı, eşek ve katır tükrüğü, eti yenen hayvanların ölmüşlerinin sütü ve peynir mayalıkları

    Yaş ve pis bir elbisenin üzerine, temiz ve kuru bir elbise konsa, ya da aksi yapılsa, kuru olana, sıkılınca damlayacak kadar yaşlık geçmişse, temiz olan da pislenmiş olur Az bir nemlik geçmişse birşey gerekmez
    Pisliğin yıkanılmasıda ince araştırmaya gerek yoktur Meselâ kilotuna bir kaç damla idrar düşen ve kuruyan kimse, düştüğü yeri bilmese bile, kuvvetle zannettiği bir yerini yıkamasıyla temiz olur
    Pislikleri, ya da pislenen şeyleri temizleme yolları bazı fıkıh kitaplarında yirmibire kadar çıkartılır Bunların en önemlisi su ile yıkamaktır Gül suyu ve sirke de bu konuda su gibidir Ancak et suyu, zeytinyağı ve süt gibi sıvılar temizleyici değildir Su ile yapılan temizlemeye, yıkamakla temizleme adı verilir
    Su ile yıkamakla temizleme dışındaki temizleme yolları şunlardır: Silmekle temizleme; ayna, cam, porselen vb gibi pürüzsüz, parlak ve pislik çekmez yüzeyler için kulanılır ve pis olan bu tür yüzeyler iyice silinirlerse temiz olmuş olurlar Kurumakla temiz olma; yeryüzü ve ona bitişik şeyler için bir temizleme; ya da temizlenme yoludur Tahta gibilerden yontmakla temizleme; başkalaşım ile temiz olma, tuzlaya düşen leşin tuzlaşması gibi Toprak gibileri kazmakla temizleme, deriyi tabaklamakla temizleme, şarap için, sirkeleşme ile temiz olma, derisi tabaklanabilen hayvanların derisini, o hayvanları şer'î usule göre boğazlamakla temizleme, yine şarap için sirkeleştirme ile temizleme, elbisede kurumuş menî için ovalayarak temizleme, ayakkabı ve mest gibi şeyleri yere sürtmekle temizleme, içinde pis su bulunan küçük bir havuza suyun bir taraftan girmesi ve öbür yandan çıkmasıyla temiz olma, pis kuyunun suyunun çekilmesiyle temiz olması Neresi pis olduğu bilinmeyen bir şeyi kısmen tasarrufla temizleme, yarısından azı pis olan pamuğun hepsini aletle atmakla temizleme, kuyunun suyunu boşaltmakla temizleme, yakmakla temizleme, içerisine pislik damlayan pekmez, süt ve bal gibi şeyleri su ilâve edip kendi ölçüsüne ininceye kadar üç defa kaynatmakla temizleme, yağ yumağı gibi katı ve yumuşak şeylere bulaşan pisliği oyarak temizleme
    Bir şeyin temiz olması demek ille de o şeyin yenebilir ya da içilebilir olması demek değildir Aksine temiz olan bir şey yenen ve içilen bir madde ise, yenilebilir ve içilebilir, böyle bir madde değilse, yani toprak ve gazyağı gibi yenilip içilemeyen bir madde ise, elbiseye bulaşırsa namaza mani olmaz, yenecek maddelere bulaşırsa onu pisletmez, yenmesini engellemez demektir
    Pisliğin izini gidermede; sabun, deterjan ve benzeri temizleyicilere ihtiyaç duyuracak kadar azı bağışlanmıştır, böyle bir temizleyici bulamadığı takdirde su ile çıkan kadarını temizlemesi yeterlidir
    Pis olan bir madde ile üç özelliğinden; yani renginden, kokusundan ve tadından biri değişen akarsu ve akar olmayan çok su, kaplarda ve depolarda bulunan ve üç özelliğinden birini değiştirmese bile, içine pislik düşen az su, hem pis olur hem de temizlemede kullanılmaz Meselâ şehirlerde evlerdeki musluklardan akan su, rengi ve tadı değişmemekle beraber lağım koksa, ya da kokusu ve tadı değişmemekle beraber kan rengine bulansa, o su pis olur Onunla abdest alınıp yıkanılmayacağı gibi, onunla yıkanan elbise ile de namaz kılınamaz Onunla pişirilen yemek yenmez Büyükçe havuzların ve göllerin sularıyla, akan nehirlerin ve çayların suları da böyledir
    Suyun üç özelliğinden biri temiz bir maddeyle değişse, meselâ suya toprak karısıp suyu bulandırsa su pis olmaz Temizlemede ve içmede kullanılabilir
    Pis olmadığı halde temizlikte kullanılamayan sular da vardır Bunlar abdest ve gusulde kullanılan sulardır Yani insanın organları ve bedeni ne kadar temiz olursa olsun, gusulde ve abdestte kullandığı su, meselâ biriktirilse, onunla artık ne abdest alınabilir ne de içmede kullanılabilir Ancak, yıkadığı organlarda başka pislikler yok idiyse, o su pis olmayacağı için meselâ, insanın elbisesine sıçrasa namaza, yiyeceklere sıçrasa yemeye engel olmaz Böyle sulara "temiz olan fakat temizlemeyen sular" denir
    Şer'an pis sayılan bir şey bulaştığı için yenmesi haram olan yiyecek ya da içecekler hayvanlara da yedirilip içirilemez

    __________________
    Sessizlik de bir çeşit konuşma sanatıdır





    hasretin rüzgarında savrulan bir hayat

  9. #189
    ***
    DIŞARDA
    Points: 25.810, Level: 96
    Points: 25.810, Level: 96
    Level completed: 46%,
    Points required for next Level: 540
    Level completed: 46%, Points required for next Level: 540
    Overall activity: 0%
    Overall activity: 0%
    Achievements
    mihrab - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Vip Özel Üye
    Üyelik tarihi
    May 2009
    Mesajlar
    4.559
    Points
    25.810
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    21

    Standart Cevap: İSLAM FIKHI ANSiKLOPEDiSi

    GERDEK GECESİ
    Evlenmiş karı ve kocanın ilk defa bir araya geldikleri gece Bu buluşmanın özelliği, kadın ve erkek için daha önce bilinmesi mümkün olmayan maddî ve manevî mahremiyetin ortadan kalkmasıdır Çünkü o geceden önce, ayrı dünyalarda yaşayan iki insan, birbirlerine yaklaşarak aynı hayatı paylaşma durumuna gelmişlerdir Bunun da ötesinde, aile olarak belirli hak ve görevleri "fiilen yaşama" olayını başlatmışladır
    Gerdek gecesini, sadece cinsî yönden iki farklı cinsin birbirlerini tanıması olarak görmemek gerekir Bu beraberlik aynı zamanda, manevî ve hissî bir bütünleşmenin de başlangıcı olmaktadır Olgunluk seviyesine gelen iki gencin, ondan sonraki hayatları belirli bir ölçü ve plan dâhilinde sürecektir Bu bakımdan gerdek gecesi; son derece ciddî ve ağır sorumluluklarla dolu bir hayatın başlangıçanıdır Tek kelime ile bir planlama kararının verileceği zamandır Iki çift, paylaşacakları hayatta birbirleri için düşündüklerini açıkça anlatacak ve karşılıklı olarak yekdiğerinden beklediği tavır ve davranışları konuşacaklardır
    Gerdek, Islâmî bir olaydır
    Çünkü gerdek olayında gözümüze çarpan olağanüstü durum, kadın ve erkeğin meşrû ölçüler içerisinde biraraya gelmesi ve evlilik gibi büyük bir hadisenin düşünülüp, tartışılarak gerçekleştirilmesidir
    Gerdek olayında, birbirlerini uzaktan tanıyan iki çiftin yakın bir temas ile ve ciddî bir ortamda karşısındakıni ölçülü bir şekilde değerlendirmesi sözkonusudur Çünkü evlilik ile yeni bir hayata başlangıçta, karşıdaki insan, bütün özellikleri ile tanınmak durumundadır Islâmî mahremiyetin olmadığı durumlarda ve günümüz gibi kadın-erkeğin birbiriyle ölçüsüz ve gayrî ciddî bir biçimde biraraya gelmesi hâli, gerdek olayına gerek duyurmamaktadır Çünkü olayda ne bir mahremiyet, ne de geleceğe dönük ciddî bir hesap bulunmaktadır Taraflar; ya kendilerini bekleyecek akıbetlerden habersizdirler veya biraraya gelişlerinde sadece "cinsel tatmin" ağır basmaktadır
    Dolayısıyle bazan bu tür gayrî meşrû ilişkilerde "evlilik" gibi bir müesseşeye bile ihtiyaç duymayan insanlar görülmektedir Tabii ki bu tür ilişkilerin sonu, büyük acılar ve felâketlerle bitmektedir
    Islâm'daki evlilik, cinsî duyguların dinî bir program çerçevesinde ve beşerî aşkın en temiz özellikleri ile biçim kazanmasıdır Elbette ki bu temiz ve saf beraberlik, gerdek gecesi gibi başkalarının malûmu olmayan ruhî ve bedenî birlikteliğe ihtiyaç duyacaktır
    __________________



    GİYABİ CENAZE NAMAZI KILMAK CAİZ MİDİR?
    Uzak veya yakın bir memlekette vefat eden kimse için gıyabi cenaze namazı kılmak hususunda ihtilaf vardır Hanefi ve Malıki mezhebine göre caiz değildir Şafii ve Hanbeli mezheplerine göre caizdir Çünkü İslamiyetle müşerref olan Habeşistan Kralı Necaşi vefat ettiğinde Peygamber (sav) O'nun üzerine gıyabi cenaze namazını büyük bir cemaatle kıldırdı Ebu Hureyre'den rivayet edilmiştir: Necaşi'nin vefat ettiği günde Peygamber (sav) ölüm haberini verdi ve cemaati müsallaya çıkartıp onları saflar haline getirdi ve dört tekbir aldı (Buhari-Müslim)
    Sessizlik de bir çeşit konuşma sanatıdır





    hasretin rüzgarında savrulan bir hayat

  10. #190
    ***
    DIŞARDA
    Points: 25.810, Level: 96
    Points: 25.810, Level: 96
    Level completed: 46%,
    Points required for next Level: 540
    Level completed: 46%, Points required for next Level: 540
    Overall activity: 0%
    Overall activity: 0%
    Achievements
    mihrab - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Vip Özel Üye
    Üyelik tarihi
    May 2009
    Mesajlar
    4.559
    Points
    25.810
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    21

    Standart Cevap: İSLAM FIKHI ANSiKLOPEDiSi

    GIYBET

    Bir kimsenin gıyabında hoşlanmayacağı bir söz söylemek, çekiştirmek; meydanda olmama, kaybolma hâli
    Gıybet, bir kimsenin arkasından hoşuna gitmeyecek şeyleri söylemek, başka bir deyimle, kendimize söylendiği zaman hoşlanmayacağımız bir şeyi, din kardeşimiz hakkında arkasından konuşmamız anlamına gelir Halk arasında dedikodu, gıybet ile aynı anlamda kullanılır
    Gıybet, insan veya insanla ilgili birtakım şeyler üzerinde olur Kişinin bedeni, nesebi, ahlâkı, işi, dini, dünyası, elbisesi, evi, bineği dedikodu konusu olabilir Gözün şaşılığı, saçların döküklüğü, uzun veya kısa boyluluk, siyah veya sarı renkte olmak Bunlardan alaylı bir şekilde bahsedilmesi sözkonusu kişinin kalbini kırar
    Kur'an ve Sünnet, gıybeti yasaklamıştır: "Bir kısmınız diğerlerinizin gıybetini yapmasın Sizden biriniz ölmüş kardeşinin etini yemek ister mi? Bundan tiksindiniz değil mi?" (el-Hucurat, 49/12); "Gıybet, kardeşini hoşuna gitmeyecek şekilde anmandır" (Tirmizî, Birr, 23; Dârimî, Rikat, 6; Mâlik, Muvatta, Kelâm,10; Ahmed b Hanbel, II, 384, 386)
    Başkalarına kardeşinin ayıplarını anlatmak onun hoşuna gitmeyecek şeyleri söylemek demek olduğundan, ancak dil ile söylemek haram olmuştur Kaş-göz işareti yapmak, imâ, işaret ve yazı gibi gıybet anlamı ifade eden her hareket de gıybettendir Meselâ elle birisinin uzun veya kısa boyluluğuna işaret etmek, bir şahsın ayıpları hakkında yazı yazmak gıybettir Gıybeti tasdik etmek de gıybettir Gıybet yapılan yerde susan kişi gıybete ortak olmuş olur Diliyle gıybetçiye karşı duramayanın kalbiyle inkâr etmesi gerekir (İmam Gazzâli, Zübdetü'l-İhya, Trc: Ali Özek, İstanbul 1969, 362, 363) Allah Resulu şöyle buyurur: "Bir kimse yanında hakarete maruz kalan bir mümine gücü yettiği halde yardım etmezse, Allah o kimseyi kıyâmet gününde insanların önünde rezil eder" (Tebarâni)
    - "Her kim gıyabıda kardeşinin kusurlarını söyletmezse, kıyâmet gününde Allah da onun kusurlarını örtmeyi tekeffül eder" (İbn Ebi'd-Dünya)
    - "Ey kalbiyle değil, sadece diliyle iman edenler topluluğu! Müslümanların gıybetini yapmayınız, ayıplarını araştırmayınız Zira kim kardeşinin ayıp ve kusurlarını araştırırsa Allah do onun kusurlarını araştırır Allah, kimin kusurunu araştırırsa onu evinin içinde bile olsa rezil ve rüsva eder (Ebû Dâvud, İbn Ebî Dünya)
    İslam dininde kardeşlik olgusunun, "Müminler ancak kardeştir İhtilaf ettikleri zaman, iki kardeşinizin arasını düzeltin; ve sakının ki, merhamet olunasınız" (el-Hucurat, 49/10) ilâhi buyruğu ile kurulmuş olması, İslâm toplumunu bu iman kardeşliği üzerinde yükselen güçlü bir toplum yapmaktadır Böyle bir toplumda gıybet yoktur Çünkü, Hz Peygamber (sas)'in buyurduğu gibi, "Mümin müminin aynasıdır Mümin iki el gibidir, birisi diğerini temizler" Bu ölçüler, toplumu fitne ve bozgunculuktan uzak tutar
    Gıybetin sebepleri:
    1 İntikam duygusunu tatmin, 2 Arkadaşlara muvafakat, 3 Gösteriş ve büyüklük; başkalarını küçültme, kendini büyütme, 4 Kıskançlık, 5 Hoşça vakit geçirmek, güldürmek için başkalarının ayıp ve kusurlarının ortaya serilmesi, 6 Küçük düşürmek için alay (Gazzâlî, İhyâu Ulûmiddin, Trc: Ali Arslan, İstanbul 19'72; VI, 522 vd)
    Gıybetten korunmak için kişinin öncelikle kendi kusurlarıyla uğraşması gerekir Şuralarda gıybet câizdir:
    1) Haksızlık karşısında: "Hak sahibinin söz hakkı vardır" (Buhârî, Müslim)
    2) Fetva istemede: Utbe kızı Hind, Resulullah'a gelerek kocası Ebû Süfyan'ı cimriliğiyle, çok az nafaka bırakmasıyla çekiştirmiş ve kocasının malından haberi olmadan alıp alamayacağını sormuştu Allah Resulu de "Sana ve çocuğuna yetecek miktarda, iyilikle al" buyurdu
    3) Bir kimseyi kötülükten menetmek:
    4) Kişiyi meşhur olan lakabıyla anmak
    5) Kişinin fısk-u fücûrunu alenen yapması, yaptıklarından dolayı gurur duyması, yaptıklarının söylenmesinden dolayı üzüntü duymamasıdır Yaptıklarıyla övünmesi yüzünden onları anmak gıybet sayılmaz
    Gıybetçinin günâhtan kurtulması için pişmanlık duyması, tövbe etmesi, gıybetini yaptığı kimse ile helâlleşmesi gerekir Gıybeti yapılan da merhametli davranır, affeder Düstur: "affa yapış(mak), iyiyi emret(mek), cahillerden uzak ol(maktır) (el-A'râf, 7/ 199)
    Sessizlik de bir çeşit konuşma sanatıdır





    hasretin rüzgarında savrulan bir hayat

Sayfa 19/26 İlkİlk ... 1718192021 ... SonSon

Benzer Konular

  1. Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi.....İNDİR
    By BuRaK in forum E-kitap bölümü
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 12.06.09, 08:23

Bu Konudaki Etiketler

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok
  •