Peygamber Efendimizin (sav) buyurduğu bir kudsi hadiste Allah-u Zülcelal şöyle buyurmaktadır: “Kullarım, benim evimin ehli gibidir. Kim onlara merhametli, şefkatli ve güzel davranırsa, ben de ona karşı şefkatle ve güzel davranırım. Kim de onlara zulüm ve hakaret ederse, ben de onu cehennem ateşinde yakarım.” Nasıl insanın evinin bir ehli iyali varsa, kullar da Allah-u Zülcelâl'in iyalidir, hane halkıdır.
Biz şimdi dünyada rahat rahat yaşıyoruz. Bize soru sorulmuyor, geceleri yumuşak yataklarda yatırıyor, gündüzleri güneş ışığıyla sokaklarda dolaşıyoruz, fakat öldükten sonra insan sorusuz kalmaz. O sorunun cevabını da ancak dünyadayken hazırlayabiliriz. Bu dünyada ne yaparsak, ahirete ancak onu götürebiliriz. Orada zerre kadar bir amel-i salihi arayacağız. Eğer günahlarımız varsa, pişman olup ben bu günahları niçin yaptım diye, öyle bir pişmanlık duyacağız ki ancak Allah-u Zülcelâl bilir!
Namaza dikkatli olmamız ve bu konuda ailemize ve akrabalarımıza da yardımcı olmamız lazımdır. Çünkü Kıyamet günü ilk soru namazdandır. Eğer kişi namazı hakkıyla yerine getirmişse, ondan sonrası kolaydır. Eğer namazı hakkıyla yerine getirememişse baştan helak olur! Allah muhafaza...
Hadiste şöyle anlatılmıştır: Cehennemde ‘yalemlem’ isminde bir dere vardır ki ateş, yılan ve akreplerle doludur. Cehennemin diğer bölümleri: “Ya Rabbi! Bizi ‘yalemlem’ ismindeki dereden muhafaza et” derler. O kadar şiddetlidir. Burası namaz kılmayanlar içindir. Namaz kılmayanlar oraya girdiği zaman, bir yılan onlara eziyet verir. Yılanın onları her bir sokuşunda yetmişbin bin sene acı duyarlar. Oranın azabı öyle çoktur. Bu dünyadayken, yumuşak seccademiz üzerinde namaz kılmayıp kendimizi o azaba müstahak etmemizin ne kadar büyük bir akılsızlık olduğu hepimize malumdur.
Üzerinde kaza namazı borcu olanlar kazalarını kılsınlar. Çünkü Kıyamet gününde bir sac, ateşin üzerinde kıpkırmızı kızdırılıp kaza namazı borcu olana: “Git bunun üzerinde kaza namazlarını kıl!” denilecektir. Yumuşak seccademizin üzerinde kazalarımızı kılmayıp da oraya bırakmak, nefsimize yaptığımız ne büyük bir haksızlık, ne büyük bir zulümdür!