Namaza davet edilirkengünde beş kez “haydin felaha!” diye çağrılıyoruz.
Yine kamet getirirkencemaatle namazın felah olduğunu tekrar vurguluyoruz. Cemaat
kardeşlik bağlarını güçlendirerek huzur ve felahı İslâm toplumuna yayar. Felah’ın dünya ve âhireti kapsayan kurtuluş anlamına geldiğini bilen namaz düşmanları
ezanı Türkçeleştirirken “felah” kelimesini niye Türkçeye tercüme edip “haydin kurtuluşa!” dedirtmediler de “haydin felaha!” dedirttiler? İnsanımız
oynanan oyunun arka planını felah kavramından yola çıkarak bile anlayabilir.
Evetnamazı ikame felâhtır
kurtuluştur. Namazda en büyük felah
gönle gelmektedir. Evrenin sonsuz güzelliklerine açıldığı halde
dünyanın kısır çekişmeleri ve bitmeyen bunalımları arasında daralan gönül
ancak namazda
’ın huzurunda felah bulur. Dünya telaşları
hele yaşanan yer İslâm yurdu değil
tağuti düzenlerin ve onların sürüleştirdiği kalabalıkların oluşturduğu çevre ise
kalbi öyle yıpratır ki; her şey onu mutsuz kılar
fıtratındaki güzellikleri aynalarda göremeyince devamlı olarak sıkılır. Birçoklarının farkında olmadan “içim sıkılıyor”
“beni hiçbir şey sevindirmiyor” diye ifade ettiği sıkıntı ve huzursuzlukların tümü
gönlün sonu gelmez mutsuzluklarıdır. İnsan
namaz kılarak Rabbına hamdü sena ve zikir ettikçe
gönül ilahi güzelliği hisseder
sonsuz bir mutluluğa kavuşur. “Dikkat edin
bilin ki
ancak
’ın zikriyle kalpler mutmain olur
(tatmin olup
huzura kavuşur).” (13/Ra’d
28)
İnfak’ın felaha ulaştırmasına gelince; İnfak kadar felaha ermeyimutlu olmayı çabucak gösteren bir ibadet yoktur. İnfakın hangi cinsini yaparsanız yapın
o anda mutlu olduğunuzu hissedersiniz. Çünkü infak
nefsin en çirkin yanını eriten bir ilaçtır. İnsanın mutsuzluğunun temel sebeplerinden biri hasettir. Halbuki
infak ibadeti her şekil ve her hali ile hasedi yok eden hikmete sahiptir. Nefsin hasedi infak sayesinde geçici de olsa bir an kaybolur. O zaman
gönül penceresi netleşir ve felah dediğimiz sonsuz mutluluk huzuru gelir. İnfakla ilgili kıssaları ve olayları dinlerken olsun
kendimiz infak ederken olsun
yüce duyguların coşkunluğu ve belki de bu sırada gözümüzde beliren gözyaşı
gönül kapısının açıldığının işaretidir.
Felahta önemli bir hikmet de; bizdeki her nimettemü’min kardeşlerimizin
hatta bütün insanların hissesi bulunmasındandır. Yani biz
infak edince
kaçınılmaz bir borçtan kurtulmanın rahatlığına kavuşuyoruz ki
bu da felah ve mutluluktur. Bir toplumda infakın gereği gibi yapılması
o toplumdaki tüm kırgınlıkları
çatışmaları kaldıracağı için
sosyal bir felah yaşanır. Belki bu felahı hissedemediğimiz durumlar olur; ancak
bir toplumdan infak kalkınca o toplumda kavga ve mutsuzluk başlar. İnsanları güler yüzlü
tatlı sözlü
zekatı-sadakası verilmiş îtası (hayır ve bağışları) yapılmış bir toplumda felah duygusunu gözle görüp hissetmemek mümkün müdür?
Gaybe imannamazı ikame ve infak; takva sahiplerinin temel özellikleri ve hidâyette olmanın belirtisidir. Kur’an
bu temel özelliklere sahip insanlara sırat-ı müstakime
dosdoğru yola hidâyet (kılavuzluk) eder. Yalnız
unutulmamalıdır ki
bu temel esaslar
benzerlerini de içine alan prototip özelliklerdir. Gaybe iman
bütün iman edilmesi
yani kabul ve reddedilmesi gerekli itikadî esasları içerir. Namazı ikame
kul ile Rabbı arasındaki her çeşit ilişki ve ibadeti
kulun
'a karşı tüm görevlerini kapsar.
İnfak isekişinin diğer insanlara
hatta tüm yaratıklara karşı görevlerini içeren her çeşit sorumluluğu kapsamına alır. Dolayısıyla bu üç özellik
hidâyet ve takvanın
hatta tüm Kur’anî emir ve görevlerin kuşatıcısı
müslümanın temel vasıflarıdır. Kimde bu özellikler var ise
ona Kur’an
sırat-ı müstakime hidâyet (kılavuzluk) eder; o kimse takva sahibi
yani muttakidir; o hidâyet üzeredir; o felaha ermiş
dünya ve âhiret mutluluğuna sahip kurtulmuş insandır. Gayba iman
namazı ikame ve infak özelliklerine sahip olmayan kimse ise hüsran (zarar ve ziyan)dadır
felaha (kurtuluşa) eremez. Namazın dosdoğru kılınması ve toplumsal görevler; tüm salih amelleri zımnen de olsa kapsadığı için salih amel adıyla da belirtilir. Bu üç özellik
Kur’an’da sık sık “iman eden ve amel-i salih işleyen” şeklinde ifade edilir.
İnsanın yapısını teşkil eden temel unsurlar vardır: Nefsbeden
ruh ve kalp (gönül). Bunların tümüyle huzurlu olması
âhenkli çalışması mutlak mutluluğu temsil eder ki; buna felâh deriz. Bedenin âhengi için önemli şartların başında streslerden uzak kalma
iyi bir kan dolaşımına olan ihtiyaç başta gelir. Eklemlerimizin sağlıklı olması
hem hormonal sistemin
hem de organlarımızın alkol
dengesiz ve fazla beslenme gibi aşırılıktan uzak kalması gerekir. Gaybe iman
namaz ve ona bağlı abdesti düşünelim. Bu formülden daha huzur verici
dolayısıyla bedene felah verici bir formül var mıdır? Ve bu huzur
ancak ilahî hidâyetin lutfu değil midir?
Ruhun mutluluğu ve uyumu için ne lazım? Ruhkendi yurdundan koparılıp beden kafesine hapsolunmuş çileli bir garibe benzer. Ona huzur ve felah ancak yakîne ulaşmış bir iman sırrıyla verilebir. Bu da takvadan gelişen hidâyetle
namaz ve infakla mümkündür. Nefsin huzur ve mutluluğuna gelince: Nefis
sonsuz şüpheler ve doymaz ihtiraslar içinde kendi kendini kahreden
perişan eden
bedeni de bu tehlikelere sürükleyen bir zavallıdır. Onun da bir tek huzur ve mutluluk çaresi vardır: Gaybe iman
namaz ve infaktan kurulu hidâyet reçetesi. Nefs
gaybe iman sırrı içinde şüphelerden kurtulursa
kendini putlaştırmanın; bundan doğan bunalımlarının tümünden ancak namaz sayesinde kurtulur. Bitmez ihtirasları ise ancak infak kimyasında erir. Böylece çözümü en zor olan nefsin mutsuzlukları ancak hidâyet sırrı ile yok olur. Bu yüzden namaza çağrılırken aynı zamanda felaha çağrılırız. Kalbin huzur ve felahına gelince: Kalp
güzellikleri sezmek; onları sevmek
onları yaşamak için yaratılmış bir uzvumuzdur. Onun için kalbin huzuru ancak güzelliği seyrederek ve sevgisini dile getirerek sağlanabilir. Kalp
namazla güzelliği seyreder ve infakla sevgisini dile getirebilir. Kalbin bu özelliği
hidâyet ve felaha karşı doyulmaz bir yaratılıştadır.
Birçok konuya yaklaşmak içinonun zıddını bilmek de bir metoddur. Felahın tersi hüsrandır. Özellikle felah yoksa mutlaka az çok hüsran vardır. Şimdi
insanlara
topluma bakalım; hüsran manzarasından başka ne görebiliriz? Asr suresinde ifade edildiği gibi
tüm insanlar hüsrandadır. İman edenler (Gaybe iman edenler)
salih amel işleyenler (namaz kılan ve infak edenler)
hakkı ve sabrı tavsiye edenler (özellikle sözleriyle infak edenler) hüsranda değillerdir; çünkü onlar felah bulmuşlardır. İnsanın önünde iki seçenek vardır: Ya bu üç ilkeye uyar ve felaha (kurtuluşa) erer; ya da hüsranın pençesinde perişan olur.
'a emanet olun...