Kulluk ve ubudiyethiçbir insanı dışarıda bırakmaksızın
bütün insanlığa bir sorumluluk olarak yüklenmiş olup
Kur’an-ı Kerim’in ağırlıklı bir şekilde ele aldığı mevzulardandır. Yüce Rabbimiz
“Ben
cinleri ve insanları
Bana kulluk etsinler diye yarattım” (Zariyat/56) buyurmaktadır. Peygamberler de insan olmaları
kulluk ve ubudiyet hususunda seçilen
örnek kimseler olmaları sebebiyle
bu gerçeğin dışında değerlendirilemezler. Peygamberlerin gönderiliş amaçları arasında zikredilenlerden biri de kulluk ve ubudiyettir. “Senden önce hiçbir peygamber göndermedik ki ona
Benden başka ilah yoktur
o halde Bana kulluk edin diye vahyetmiş olmayalım”1 buyurularak
peygamberlerin temel misyonlarına işaret edilmektedir. Bir başka ayette bütün peygamberlerin “
’a ibadet ve tağuttan ictinab” esası çerçevesinde vazifeli oldukları vurgulanmıştır.2
Peygamberlerin birer insan oldukları Kur’an’da bir çok ayette ifade edilmiştir.
“(Ey peygamber) de ki:dilemedikçe
kendime bir yarar sağlamak ya da kendimden bir zararı uzaklaştırmak benim elimde değil. Eğer insan kavrayışının ötesinde olanı bilseydim
muhakkak ki
bahtiyarlık adına ne varsa ondan payıma daha çoğu düşerdi ve kötülük asla yaklaşamazdı bana. (Ama) ben sadece bir uyarıcıyım ve inanan bir topluma iyi haberler getiren bir müjdeci" 3 (Ayrıca bakınız: En’am/50
Kehf/110)
Peygamberlerin insan olmaları yönüne işaret eden ayetlerin yanısıraonların kulluk yönünü vurgulayan ayetler de vardır. Mesela
İsra suresinin ilk ayetinde
Yüce
peygamberimizi kulluk yönüyle tanıtmakta
kendine nispet ederken “abduhu” ifadesini kullanmaktadır. Yine aynı şekilde Kehf suresinin ilk ayetinde de peygamberimiz kendisine kitabın indirildiği kul olarak tanıtılırken “abduhu” kelimesi kullanılmaktadır.
Diğer peygamberler de kulluk ve ubudiyet açısından farklı bağlamlarda ve çeşitli ifadelerle Nisa/172Meryem/30
Zuhruf/59
Tahrim/10
İsra/3
Meryem/2
Sad/30 ayetlerde tanıtılmaktadır. Bu ayetlerin tümünde ortaya konulduğu üzere
peygamberlerle yaratıcı olan
’ın ilişkisi
KUL ve RAB düzleminde ifade edilmektedir. “Kulumuz Eyyub’u da hatırla” (Sad/41) denilerek
yine bir peygamber
Rabbine kul olarak nispet edilmektedir.
Peygamberlerin kullukları ile peygamber oluşları hususunda nasıl bir telakki ve tasavvura sahip olunacağıvar olan anlayışlardaki ifrat ve tefrit boyutlarının nasıl değerlendirilmesi gerektiği dikkatlerden kaçırılmaması gereken noktalardan biridir. Peygamberlerin değerlendirilmesinde önceki dönemlerin (muhtemelen o dönemlerin din ve vahiy anlayışlarına paralel olarak gelişen) yüceltici ve kutsallaştırıcı yaklaşımı ne kadar yanlışsa; modern zamanların pozitivist ve rasyonalist etkileriyle oluşan indirgemeci ve sıradanlaştırıcı yaklaşımları da en az o kadar yanlıştır.
Hz. Peygamber’in bizzat kendi ifadelerinden hareket ederekonun beşeri yönünü ön plana çıkarmaya ve sıradanlaştırmaya çalışanlar
onun kendisine vahiy gelen bir peygamber olduğunu
bizzat
’ın övgüsüne mazhar olan
seçkin bir insan olduğunu düşünmeli; ona insanüstü vasıflar ve özellikler atfederek
onu yücelttiğini zannedenler de yine bizzat onun dikkat çektiği
Hz. İsa’nın Hristiyanlarca yüceltilmesi hatasında olduğu gibi bir hataya düşmemelidir. Vasat ümmet olmanın bir gereği ve sonucu olarak
adil ve dengeli bir yaklaşımla ve yine Kur’an’da ve onun ifadelerinde geçtiği şekliyle “ALLAH’IN KULU VE RASÛLÜ” olduğuna dikkat edilmelidir. Son derece sorumluluk sahibi
müttaki ve seçkin bir kul; âlemlere rahmet olarak gönderilen mütevazı bir rasûl. İnsanlığı ele alınırken rasüllüğü
vahye muhataplığı ele alınırken tevazuu devreye giren örnek şahsiyet.
Peygamber Efendimiz (s)her konuda olduğu gibi kulluk ve ubudiyet konusunda da ümmetine örnek olmuştur. Peygamberliği onun bir beşer olduğu gerçeğini ortadan kaldırmadığı gibi
bir kulun yaratıcısına ibadet etmesi mükellefiyetinden de azade kılmamıştır. Hz. Peygamber de ümmetin diğer fertleri gibi her türlü emir ve yasağın muhatabı olmuş
hatta bazı durumlarda (mesela gece namazı) bizlere göre ek mükellefiyetlerle daha ağır bir sorumluluk üstlenmiştir.
Peygamber oluşundan dolayı hiçbir zaman ayrıcalıklı biriymişçesine tavır ve davranışlarda bulunmayan Efendimiz“Hristiyanların Meryem oğlu İsa’yı övmede haddi aştıkları gibi beni övmede siz de haddi aşmayın. Bilin ki ben sadece bir kulum. Benim hakkımda
’ın kulu ve elçisidir deyin”4 buyurarak kul olma bilincinde de bizlere güzel bir örneklik sergiler.
Kur’an-ı Kerim’de Hz. Peygamber (s)hamd
tesbih
secde
ibadet
sabır gibi emirler; müşriklere itaat etmeme
aceleci olmama gibi nehiylerle muhatap olmuş
bu türden emir ve nehiyler karşısında samimi ve ihlâslı bir kulun nasıl davranması gerekiyorsa Hz. Peygamber (s) de o şekilde davranmış
sorumluluklarını en güzel bir şekilde yerine getirmeye gayret etmiştir.
“Ey örtünüpbürünen! Birazı hariç geceleri kalk namaz kıl ...” (Müzzemmil/1-4) ayetleri mü’minlere gece namazını farz kılmış
sonra bu farz nafileye dönüştürülmüş (Müzzemmil/20)
daha sonra da “gecenin bir kısmında uyanarak
sana mahsus bir nafile olmak üzere namaz kıl” (İsra/79) ayetiyle bu emir Hz. Peygamber’e mahsus bir yükümlülük haline getirilmiştir.
SahabilerHz. Peygamber’in (s) hayatı boyunca gece namazına devam ettiğini rivayet ederler. Hatta gece namazına olan bu itinası dolayısıyla bazı sahabilerin “
senin geçmiş ve gelecekteki bütün günahlarını bağışladığı halde bu kadar zahmete niye katlanıyorsun?” diye sorduğu
Hz. Peygamber’in de (s) “Şükreden bir kul olmayayım mı?” cevabını verdiği rivayet edilir. (Tirmizi
Şemail 44).
Efendimizin gece namazlarında kıyamda uzun sureler okuduğurükû ve secdeleri de uzun tuttuğu
ayetlerin derin anlamları üzerinde düşündüğü
namazların peşinden dualar yaptığı
![]()
Teâlâ’yı zikrettiği
bol bol tevbe ve istiğfar ettiği de gelen rivayetlerden anlaşılmaktadır.
Bütün mü’minleri bağlayan farz ibadetler yanında Efendimizin nafile ibadetlere de önem verdiğifarz olan namazlar yanında her vesileyle bolca nafile namaz kıldığı
Ramazan orucuna ilaveten çokça nafile oruç tuttuğu da bilinmektedir.
Hz. Peygamber’in (s) ibadetler konusunda en çok dikkat ettiği husus devamlılıktır. Kendisi ibadetlerini hiç terk etmemişashabına da “en hayırlı ibadetin devamlı yapılanı olduğunu” söylemiştir. (Buhari
Savm 52; Teheccüd 7
18
İman 32)
İbadetlerle ilgili olarak kişilerin ibadet etme gayretiyle ağır yükler altına girmemesinikendi uygulamaları dışında yanlış ibadet alışkanlıklarına tevessül edilmemesi gerektiğini belirtmiştir. Bu çerçevede adeta ruhbanlık anlayışına kapı aralayacak girişimlere engel olmuştur. Mesela kendini hadım ettirmek isteyen
evlenmek istemeyen
sürekli oruç tutmak isteyen
sürekli namaz kılmak isteyen
Kur’an’ı çok kısa zaman dilimlerinde hatmetmeye çalışan sahabilere uyarılarda bulunmuş
kendisini takip etmeleri gerektiğini
itidalli olmaları gerektiğini hatırlatmış ve bazı yanlış telakkileri daha baştan düzeltmiştir.
Hz. Peygamber (s)![]()
Teâlâ’nın eşsiz lütuflarına mazhar olmasına rağmen mütevazı bir kul olmayı
![]()
’ın kulu olarak anılmayı tercih etmiş ve bunu pek çok vesilelerle dile getirmiştir.
“Acemlerin birbirlerini ta’zim ederek ayağa kalktıkları gibi benim için ayağa kalkmayın. Çünkü ben kulun yediği gibi yemek yiyenkulun oturduğu gibi oturan bir kulum.” buyurması
ondan bahsederken sahabilerin “merkebe binerdi
arkasına adam bindirirdi
yoksulları ziyaret ederdi
fakirlerin yanına otururdu
kölenin davetine icabet ederdi
sahabilerin arasında oturduklarında kimseyi rahatsız etmeden mecliste boş bulduğu yere otururlardı.” (Ebu Davud
Edeb 152) şeklinde ifadeler kullanması onun tevazuuna işaret etmektedir.
Ashab-ı Kiram’ın kendisine hürmeten kullandığı bazı ifadeleri düzeltenRasûlü (s)
bir defasında kendisini “ey kâinatın en hayırlısı” diye çağıran kişiye dönmüş ve “o
İbrahim’di” demiştir. (Müslim
Fezail 43). Başka bir rivayette “Beni Yunus b. Matta’ya üstün tutmayın. Peygamberler arasında tafdil (daha faziletli olduğunu söyleme) yapmayın. Beni
Musa’dan daha hayırlı görmeyin. Ben şüpheye düşme hususunda İbrahim’e göre daha zayıfım. Yusuf’un kaldığı kadar hapiste kalsaydım kralın davetine hemen uyardım” (Buhari
Enbiya
Kitabu’t Ta’bir) ifadeleriyle kendisine aşırı ta’zimde bulunulmasını yasaklamıştır.
Abdullah b. Mes’ud (r.a) anlatıyor :“Bedir savaşına giderken her üç kişiye bir deve düşüyordu. Peygamber’in (s) binek arkadaşları Ebu Lübabe ile Ali idi.her ikisinden razı olsun. Yürüme sırası Rasûlullaha gelince adları geçen iki zat: Ya Rasûlallah! Sen bin
biz yürürüz dediler.
Rasûlü: Ne siz benden güçlüsünüz
ne de ben sevaba sizden daha az muhtacım
buyurmuşlardır.” (Ahmed b. Hanbel
Nesai)
Hz. Peygamber (s)bir beşer olması yönüyle
insanların yaşayabildiği pek çok olayı bizzat yaşamış ve bu olayların garipsenmemesi gerektiğini belirtmiştir. Mesela bir defasında namaz kıldırırken yanılması üzerine şöyle buyurmuştur: “Ben de ancak sizin gibi bir insanım. Sizin unuttuğunuz gibi ben de unuturum.” (Müslim
Mesacid 92-94)
Hz. Peygamber de (s) diğer insanlar gibi her yönüyle bir insandı. Yani o da biyolojikpsikolojik ve sosyal yönlerden bir insandı. Onun peygamberliği
beşeriyetini ortadan kaldırmamıştır.
Hz. Aişe’nin rivayet ettiğine göre “bir adam Hz. Peygamber’e (s) geliporuca niyetli bir şekilde cünüp olarak sabahladığını ifade ederek ne yapması gerektiğini sordu. Hz. Peygamber de “Ben de oruca niyetli bir şekilde cünüp olarak sabahlıyorum
sonra yıkanıyorum ve orucuma devam ediyorum” dedi. Adam da “Ya rasûlallah
sen bizim gibi değilsin.
senin gelmiş
geçmiş bütün günahlarını affetmiştir.
sana dilediğini helal kılar” deyince
Hz. Peygamber (s) kızdı ve “
’a yemin ederim ki
’tan en çok korkanınız ve O’ndan neyle sakınacağını en çok bileninizin ben olduğumu zannediyorum” demiştir. Buradan anlaşılmaktadır ki
Hz. Peygamber de diğer ümmet mensupları gibi kullukla yükümlüdür.
Hz. Peygamber’in (s) en bariz vasıflarından biri deonun huşu içinde ve ihsan makamında
’a ibadet eden bir kul oluşudur. “De ki: Dini
’a halis kılarak
O’na ibadet etmekle emrolundum” (Zümer/11) ayetinde belirtilen ihlâslı kul olma özelliği Hz. Peygamber’in hayatında göze çarpan en önemli özelliklerdendir.
Hz. Peygamber (s)“Emrolunduğun gibi dosdoğru ol” (Hud/112
Şura/15) ayetlerinin gereğini yerine getirme hususunda çok gayret sarfetmiş
“Beni Hud suresi ihtiyarlattı” buyurmuştur.
Hz. Peygamber’in (s) kulluğu ve ibadet anlayışı değerlendirilirken dikkat çeken noktalardan biri de onun sanki bütün hayatını ibadetle geçiren birisi gibi algılanabileceği hususudur. Evet onun bütün hayatı ibadet şuur ve bilinciyle geçirilen bir hayattırama o
çok yoğun ve samimi bir kulluk şuuru içinde olmakla beraber
bu durum onu
sosyal hayattan ve insanlara karşı olan sorumluluklarından uzaklaştırmamıştır. Nihayetinde ibadeti yaratılışın gayesi perspektifinden ele alırsak
Hz. Peygamber (s)
hayatının bütün yönleriyle bu yaratılış sırrını en iyi anlayan ve en güzel bir şekilde hayatında uygulayan bir kul olarak çıkar karşımıza.
Kendisine gelerekgeceleri hep namaz kılacağını
hep oruç tutacağını
hep ibadet ederek
hiç evlenmeyeceğini söyleyenlere “
’tan en çok korkanınız
O’nun emirlerine uyma konusunda en hırslı olanınız ben olduğum halde ben de bazen oruç tutuyorum
bazen de tutmuyorum
gecenin bir bölümünde ibadetle meşgul oluyorum
diğer bölümünde de uyuyorum ve kadınlarla da evleniyorum” (Buhari
Nikâh 1) buyurarak kendi ibadet anlayışının toplumdan tecrid edilmiş bir ruhban anlayışı olmadığına dikkat çekmiştir.
Hz. Peygamber’i (s)çok farklı
ayrıcalıklı ve kendisine ulaşılamaz görme ve tabiri caizse uçurma hatasına düşmemek ya da sıradanlaştırma
alelade bir beşer konumuna indirgeme yanlışını yapmamak için şu hususları da göz önünde tutmamız gerekmektedir:
* Hz. Peygamber (s)yemek yiyen
uyuyan
çarşılarda gezen
sevinen
üzülen
kızan
ibadet eden bir beşer ve bir kuldur. Ama o
aynı zamanda birtakım özellikleri de olan özel ve seçkin bir kuldur. Âlemlere rahmet olarak gönderilmiştir
bir numune-i imtisaldir
yüce bir ahlaka sahiptir
kendisine iman ve itaatin farz olduğu birisidir. Kendisine sevgi ve saygı duyulmalıdır.
*Onu diğer insanlardan ve diğer kullardan ayıran bazı özellikleri de söz konusudur. Kur’an- ı Kerim’de pek çok yerde vurgulanan bu özelliklerden bazıları aşağıda verilmiştir:
- Geceleyin diğer insanlardan ayrı olaraknamaz kılmakla emrolunmuştur.
- Ona ve akrabalarına zekât verilemez.
-ve melekler ona salât ü selam getirmiş ve mü’minlere de ona salât ü selam getirmeleri emredilmiştir.
- Ona herhangi bir şekilde eziyet verecekonu rencide edecek davranışlar şiddetle kınanmış
buna cüret edenler lanetlenmiş ve dünyevi ceza ve uhrevi azapla tehdit edilmişlerdir.
- Mü’minlerin kendi aralarında yüksek sesle konuştukları gibipeygamberle konuşmamaları
ona odaların ötesinden bağırarak
hitap etmemeleri emredilmiştir.
- Bir ortamda ondan izin almadan ortamın terk edilmesine bile müsaade edilmemiştir.
- Mü’minlereonun evine çağrılmadan gidilmemesi
eğer yemek vaktinin dışında ise yemek vaktini beklememeleri
yemeğe davet edilmişlerse
yemeği yer yemez
konuşmaya dalmadan ayrılmaları gerektiği hatırlatılmıştır.
- Kendisine vahiy gelmesi.
- Kur’an-ı Kerim’le birlikte kendisine hikmetin de verilmesi.
- Kendisine Kevser’in verilmesi.
- Rasûlü’s Sakaleyn (hem insanların hem cinlerin peygamberi) olması.
- Son peygamber olması.
- Risaletinin evrensel olması.
- Hanımlarınınmü’minlerin anneleri olarak tavsif edilmesi.
- Geçmiş gelecek tüm günahlarının affedilmesi.
- Ona ganimetlerin helal kılınması.
- Kendisi hakkında diğer peygamberlerden söz alınması.
- Kendisiyle görüşme yapılmadan önce bir sadaka vermenin gerekliliği.
- Kendisine Makam-ı Mahmud’un verilecek olması.
- Ümmetinin en hayırlı ümmet olması.
- Hayatına ve beldesine yemin edilmesi.
- Kendisine itaatin’a itaat olması.
- Kadir Gecesi’nin verilmesi.
- Savaşlarda meleklerle desteklenmesi.
Tüm bu anlatılanların sonucu olarak şunları söylememiz mümkündür:
- Hz. Peygamber (s)Kur’an’a ve sahih hadislerdeki kendi beyanlarına göre bir insandır.
- Oaynı zamanda “âlemlere rahmet” olarak gönderilen ve insanlar arasından seçilen bir peygamberdir.
- Onun peygamberliğibeşeri boyutunu ortadan kaldırmadığı gibi
beşeri yönü de alelade bir beşer gibi değildir.
- Obir beşerin ihtiyaç duyduğu her şeye ihtiyaç duymuş
bir beşerin hayat yolunda çekmiş olduğu bütün zorluk ve sıkıntıları çekmiş ve ihtiyaçlarını karşılamak için çabalamıştır.
- Bütün ayırıcı vasıfları vekatındaki değeri
onu kulluk ve taatten alıkoymamıştır.
- O“
’ın kulu” ve “Rasûlü”dür. (ABDUHU ve RASÛLÜHÜ).
Veli KARATAŞ
[1]1 - Enbiya suresi 25. Ayet
[1]2 -Nahl suresi 36. Ayet
[1]3- A’raf suresi 188.Ayet; Ayrıca bkz: En’am suresi 50.AyetKehf suresi110
[1]4- BuhariEnbiya 48