TEVBE EDİYORUM

Dünya ve içindeki nimetlere aldanan kalbim
Senin ismini yazmaya layık olamayan ellerim
Aydınlığı senin nurunu unutarak karanlığa dalan gözlerim
Haram konuşmaktan kendini alamayan günahkâr dilim

Ve senin yolunda gitmeyi beceremeyen bedenimle
Sana geldim. . . .


Biliyorum;
Geceyi yaratan sonra üzerine güneşi doğurarak karanlığı aydınlatan
Affeden bağışlayan merhamet sahibi ALLAH‘ım
Yok senden başka gidecek kapım.
Sana geldim. . .

Tövbe etmek için .. ..
Af dilemeye geldim. . .
Senin dinin için çölde “ehad ehad” diye bağıran
Üzerine kayalar konan
Demirden yelek giydirilip güneşin altına bırakılan
Bilal-i Habeşi’den akan terlerle süsledim tövbemi

Sonra İslamın ilk şehidi
Sümeyye’nin yavrusu
Ammar bin Yasirin gözyaşlarıyla süsledim tövbemi.
Hani annesini gözünün önünde ortadan ikiye ayırmışlardı.
Hani babasına eziyet etmişlerdi.
Bütün ailesini kaybetmiş şehid vermişti senin yolunda.
O kadar çile çekmişti ki senin yardımını sormuştu rasulullahdan.
Ama Resulün müjdesiyle uzun yıllar yaşayacaktı.
İşte onun Azgın Kavmin içinde akan kanlarıyla süsledim tevbemi..

Sonra Zeyd bin Desinne vardı. .
Hani yakalanmıştı müşrikler tarafından
Bağlanmıştı bir sütuna
Sormuşlardı ona:
“sen ailenle birlikte olsaydın da Muhammed senin yerinde olsaydı”” diye
Ve cevap vermişti
“Hayır vALLAHi değil benim yerimde olması
Şimdi olduğu yerde ayağına bir diken batmasına razı değilim.
Bin canım olsa O na feda “” sözleriyle süsledim tövbemi..

Ve Eyy Rabbim
Habibinle onun kalkan elleriyle süsledim tövbemi ki;
Onun eli kalkınca semaya
Gök yere inerdi.
Emrine amadeydi bütün melekler dağlar ve taşlar..

İşte ey rabbim
Doğunca “ümmeti ümmeti” diyen
Habibinin dilinden dökülen inci taneleriyle süsledim tevbemi
Hani o buyurmuştuya
“benim şefaatim ümmetimin büyük günahı olanlarınadır” diye
Bende tevbemi onun şefaati dilekleriyle süsledim..
Sen kabul et ey rabbim..

Önce ona selam yolladım..
“Essalatü vesselamu aleyke ya resulALLAH” diye
Ardından büktüm solan bir çiçek misali boynumu
Ve sana yalvardım…