Namaz her ne kadar duâ, teşbih, zikir ve tehlilden ibaretse de, ibâdeti âdetten ayırmak için ona resmiyet verilerek belli ölçülere I bağlanmıştır. O bakımdan namazı kılınıp belirlendiği, tarif edilip | öğretildiği şekilde kılmamız gerekmektedir. Laubali şekilde namaz | kılmak mutlaka mekruhtur. Hele bir de farz ve vaciplerden birini ihlâl edecek derecede ise, haramdır, aynı zamanda kılman namaz makbul değildir. Her rükünde aza yerini almalı, vücut dengesini bul*malıdır. Buna «ta'dîl-i erkân» denir. Müctehit imamlar, ta'dîl-i erkân farz ya da vacip olduğu üzerinde durup farklı içtihatlarda bulun*muşlardır. Yeri gelince açıklayacağız.
Bu konuda bizi en çok aydınlatan ve en sağlam ölçüyü veren ha*dislerden birini Ebu Hüreyre (R.A.) şöyle anlatmıştır :
— Resûlüllah (A.S.) Efendimiz, Mescid'e girdi, arkasından bir adanı da gelip girdi ve namaz kılmaya başladı. Namazım bitirdikten sonra gelip Resûlüllah'a (A.S.) selâm verdi. Resûlüllah (A.S.) onun
selâmını alıp cevapladı ve «Dön yeniden namaz kü, çünkü sen namaz kılmadın!» buyurdu. Adam dönüp yemden namaz kıldı ve bu hal üç defa tekrarlanınca adam şöyle dedi : «Seni hak peygamber olarak gönderene yemin ederim ki, bundan daha iyisini bilemiyorum, onun için bana (nasıl kılınacağını) öğret.» Resûlüllah (A.S.) ona dedi ki : «Namaza kalktığın zaman tekbîr getir, sonra da Kur'ân'dan yanında (ezberinde) bulunandan sana kolay geleni oku, sonra rükû'a var, vü*cudun tam istikrar buluncaya kadar bekledikten sonra başını kaldır ve ayakta tam doğruluncaya kadar dur, sonra secde et ve secdede vücudun her organı istikrar buluncaya kadar bekle ve sonra başım kaldırıp otur, vücudun istikrar buluncaya kadar bekle ve bunu na*mazın her rekâtinde yerine getir ve işte böyle yapacak olursan na*mazın gerçekten tam ölçüsünü bulmuş olur. Bunlardan bir şey nok*san bıraktığın nisbette namazını noksan bırakmış olursun.»
Ancak Ebu Dâvud bu hadîsi ayrıca Rifaa b. Râfi'den daha uzun şekilde rivayet etmiştir ki Zeylaî onu hem nakletmiş, hem kısmen açıklamasını yapmıştır
İlgili diğer hadîsler:
Ebu Hüreyre (R.A.) den yapılan rivayette, Resûlüllah (A.S.) Efendimiz'in şöyle buyurduğunu haber vermiştir :
Rükû' ve secdeleri arasında belini doğrultmayan adamın nama*zına (kabul) nazarıyla bakmaz.»
Ali b. Şeyban (R.A.) dan yapılan rivayette, Peygamber (A.S.) Efendimiz'in şöyle buyurduğunu haber vermiştir.
Rükû1 ve secdelerde belini doğrultmayan kimsenin gerçekte makbul bir) namazı yoktur.»
Ebu Mes'ûd (R.A.) den yapılan rivayette, Resûlüllah (A.S.) Efen-dimiz'in şöyle buyurduğunu haber vermiştir :
«Rükû' ve secdelerde belini doğrultmayan adamın namazı ye*terli değildir.»
Hadîslerin açık delâletinden şu hükümler anlaşılmaktadır :
1- Namazda rükû'a varınca itmi'nan buluncaya, yani her aza istikrar buluncaya kadar beklemek farzdır,
2- Rükû'dan kalkıldığı zaman beli doğrultup ayakta itmi'nan sağlanıncaya kadar beklemek farzdır.
3- Secdeye varıldığında her aza itmi'nan sağlaymcaya kadar beklemek farzdır.
4- Secdeden başı kaldırınca, yine oturup itmi'nan sağlaymca*ya kadar beklemek farzdır. İkinci secdeye varıldığında da öyle..
5- Belirtilen yerlerde itmi'nan sağlaymcaya kadar beklemeyen kimsenin namazı kabul değildir.
Hadislerin ışığında müctehit imamların görüş, tesbit, içtihat ve istidlalleri :
a) Hanefîlere göre :
Namazın aslî vâciblerînden biri de, rükû'da tuma'nine ve karar*dır, yani rükû'a varıldığında her organın yerinde karar kılacağı ka*dar beklemek vâcibtir. Bu, İmam Ebû Hanîfe ile İmam Muhammed'-in kavlidir. İmam Ebû Yusuf'a göre, rükû'da bir teşbih miktarı tu*ma'nine farzdır. îmam Şafiî de aynı içtihattadır. O kadar ki namaz kılan kimse rükû'da tuma'nineyi terkedecek olursa, İmam Ebû Ha-nife ile îmam Muhammed'e göre, namazı (kerahetle) caizdir. İmam Ebu Yusuf ile îmam Şafiî'ye göre, namazı caiz olmaz. Gerçi bu hilaf Zahiri'r-Rivâye de zikredilmemiş tir, sadece el-Muallâ kendi Neva-dir'inde belirtmiştir.
Bu açıdan bakılarak rükû'dan sonraki doğrulmayı ve iki secde
arasındaki oturmayı terkedecek olursa, İmam Ebu Hanîfe'ye göre, onun bu durumu ayakta durmaya daha yakınsa, namazı caiz olmaz, ama rükû'a daha yakın olursa, kâfi gelir. Çünkü burada ekseri ma*kamı küllde ikamet etmek söz konusudur.
Böylece ta'dîl-i erkânın İrnam Ebû Hanîfe ile îmam Muhammed'e göre vacip, İmam Ebû Yusuf ile îmam Şafiî'ye göre farz olduğu ne*ticesi ortaya çıkıyor.
îmam Ebû Hanîfe ile İmam Muhammed, Kur'ân'da : «Ey imân edenler! rükû' ediniz, secde ediniz!» mealindeki âyetle ihticac etmiş*lerdir. Burada mutlak emir vardır, o da rükû' ve secde için eğilmek*tir. Deve secde etti, denilince, otlamak için başını yere kadar eğdi demektir. îtmi'nan ve karar ise fiilin aslı üzere devam demektir ki, emir böyle bir devama delâlet etmemektedir.' İmam Ebû Yusuf ile İmam Şafiî, ise 850 nolu Ebû Hüreyre hadîsiyle istidlal etmişlerdir.
Nitekim Şafiî mezhebinin ileri gelen fakihlertnden Şerefüddin Yahya en-Nevevi bu konuyu şöyle belirtmiştir : «Namazın beşinci farzı rükû'dür. Bunun en azı, iki elinin içinin diz kapaklarına kadar ulaşmasıdır ki, kalkması eğilmesinden ayrılacak kadar az bir karar kılmakla gerçekleşir.»
Rükû'un ekmel şekli ise, şöyledir : Bel ve boynu aynı seviyeye, getirmek ve bacakları dimdik tutup elleri diz kapaklarının üzerine parmakları hafif açık bulundurup kıbleye müteveccih bulundurmak.
îmam Şâfi de el-Ümm'de diyor ki : «Başmı rükû'dan kaldırıp belini doğrultarak ayakta dik durmaya kudreti yeten kimsenin böy*le yapmayıp da bu şekilden bir şey noksan bırakıp yerine getirmiye-cek olursa, (kıldığı namaz) yeterli sayılmaz.»
b) Hanbellere göre :
Rükû'da organlar yerli yerince yatışmcaya, yani karar kılmca-ya kadar beklemek vaciptir. Bu da, namaz kılan kimse rükû sınırı*na vardıktan sonra söz konusudur, şöyle ki : Rükû' sınırına vardık*tan sonra organların yerli yerince az da olsa karar kılması gerekir, aksi halde vacip terkedilmiş olur. îmam Şâfi de ayni görüştedir.
Hanbelîler bu meselede yukarıda naklettiğimizüç hadîsle istidlal etmişlerdir.
c) Mâlikîlere göre :
İmam Mâlik, rükû' ve secde için belirli bir duâ olmadığım belirtikten sonra, rükû, ellerin diz kapaklan üzerine konulmasıyla, secdenin de alnın yere konulup karar kılnıasıyla gerçekleşeceğini söylemiştir.
Farz ve vacip ölçü dışında sünnete uygun rükû'un şöyle yapıl*masında bütün müctehitler görüş birliği izhar etmişlerdir : Namaz kılan kimse rükû'a eğildiğinde belini bir köprü gibi dümdüz tutar, başıyla arka kısmını aynı seviyeye getirip yatay bir düzlem meyda*na getirir. Nitekim Peygamber (A.S.) Efendimiz rükû'da aynı şeyle*re dikkat eder, başını ne yere doğru eğer, ne de yukarıya doğru kal*dırırdı.
Konuyla ilgili diğer rivayetler, yorumlar ve tahliller :
Ali b. Şeyban'dan yapılan rivayette demiştir ki : «Resûlüllah (A.S.), Efendimiz'in arkasında namaz kılıyorduk, rükû' ve secdeler*de belini doğrultmayan bir adamı gözünün ucuyla bakıp gördü. Na*maza bitirince şöyle buyurdu Ey Müslümanlar cemaati! Rükû ve secdelerde belini doğrultmayan kimsenin namazı (makbul) değildir.»
îbn Maîn, Ebu Zer'a ve îbn Hibban bu hadîsi sahihlemişlerdir.
Ashabdan Hz. Huzayfe (R.A.), rükû' ve secdeleri tamamlaim-yan, noksan bırakan bir adam gördü. Adam namazını bitirince, Hz. Huzayfe onu çağırdı ve sordu.
— Ne zamandan beri böyle namaz kılarsın?
O da şu kadar zamandan beri, diye cevap verdi.
Doğrusu sen Allah için bir namaz kılmamışsın. Eğer bu vazi*yette ölecek olursan, Muhammed'in (A.S.) sünnetinden başka bir şey üzerine ölmüş olursun.
852 nolu hadisi rivayette imam Ahmed teferrüd etmiştir. Mec-
mau'z-Zevaid sahibi diyor ki : «Bu hadîsin râvilerinden Abdullah b. Zeyd el-Hanefî'nin tercüm-i hayatına rastlayamadım.» îbn Hacer onun bu sözünü garip karşılamış ve o râviyi Abdullah b. Zeyd diye adlandırması vehimden başka değildir, diyerek onun Abdullah b. Bedir olduğuna dikkatleri çekmiştir ki, bu zat sika olarak tanınır. An*cak Abdullah b. Bedir doğrudan Ebû Hüreyre'den değil, aradaki bir râvi vasıtasiyle rivayet ettiği sanılmaktadır.
853 nolu Ali b. Şeyban hadîsini İbn Mâce, Ebu Bekir b. Ebi Şey-be'den o da Mülazım b. Amir'den rivayet etmiştir ki bu zatın sika ol*duğunu Ahmed b. Hanbel, Yahya ve Nesâî belirtmişlerdir. Ebu Da-vud ise, onun rivayetinde bir beis yoktur, demiştir. İbn Maîn, Zer'â ise onun sika olduğunu kaydetmişlerdir. Râvilerinden Abdurrahman b. Ali b. Şeyban'ın da sika olduğunu İbn Hibban söylemiş ve böylece hadîs ile istidlal etmekte bir sakınca söz konusu olmadığına atıflar yapılmıştır.
854 nolu Ebu Mes'ûd hadîsinin isnadı sahihtir. Nitekim Tirmizî de onu sahîhlemiştir.

Çıkarılan Hükümler:


1- Rükû'da karar kılmak, yani her aza yerini alıp karar kıla*cak kadar durmak vaciptir. O bakımdan organlar karar kılmadan eğilip kalkanın namazı kerahetle caizdir. İmam Ahmed'in de içtiha*dı bu doğrultudadır.
Bu, İmam Ebû Hanîfe ile itmam Muhammed'e göredir.
2- Rükû'da her aza yerini alıp karar kılacak kadar beklemek farzdır. O bakımdan bir teşbih miktarı durmadan kalkan kimse far*zı yerine getirmediğinden namazı bozulur. Bu, îmam Şafiî ile İmam Ebû Yusuf'a göredir.
3- Ellerin diz kapaklarına kadar ulaşmasıyla rükû', başın (al*nın) yere değmesiyle secde gerçekleşmiş olur, yani farz yerine gel*miş sayılır. Bu, îmam Mâlik'e göredir.
4- Rükû'dan kalkınca beli iyice doğrultmak da vâcibdir.
5- İki secde arasında beli doğrultarak oturmak da vâcibdir.
6- Özetle : Namazda «tadil-i erkân» kimine göre vacip, kimi*ne göre farzdır.