Tefekkür kelime manasıyla fikretmek düşünmektir. mümin için ise; Allah’u Tela’nın sanatında ki yarattıklarında ki eşi benzeri olmayan hayret verici güzellikleri nizamı ihtişamı düşünüp ve kalbe getirerek Allah’u Tela’yı tanımaya ve rızasına götürecek düşüncelerdir.


Mümin Allah’u Tela’yı; tefekkür ederek kendi acizliğini anlayarak bulur. Tefekkür olmayan bir şeyi hayal etmek değil varlıklarda ki manayı görmektir. Tefekkür kalp gözü ile varlıklara bakmak ve onlarda yazılı olan ilahi ibretleri okumaktır.


Tefekkürün sonuçta vereceği meyve ilim hal ve amellerdir. Çünkü tefekkür kalp de ilim doğurur. Kalp de ilim meydana gelince kalbin hali değişir kalbin hali değişince de azaların amelleri değişir. Yani amel hale hal ilime ilim de tefekküre bağlıdır. Bu demektir ki bütün iyiliklerin başı ve başlangıcı tefekkürdür. İyiliklerin başı da insanın kendine yaptığı iyilik olan imandır. Bişr-i hafi (ks) “Eğer insanlar Allah’ın azametini yeterince düşünüp tefekkür etselerdi O’na asla isyan etmezler di.” Diyor. Nitekim Peygamber Efendimiz(sav)”bir saat tefekkür etmek bin yıl ibadet etmek den hayırlıdır.” (Ebu Derda R.A) buyuruyor.


Kuran-ı kerimde Allah (cc) nün insana düşünmesini emrettiği birçok ayeti kerime vardır. Kuran-ı Kerimi ibret alacak şekilde okuyacak olursak birçok ayeti kerimeler de “düşünmez misiniz” “görmez misiniz “ “düşünüp ibret almaz mısınız” hitabıyla karşılaşırız. O halde bizler Kuran-ı kerimi çokça okuyacağız okurken de bizlere nelerin haber verildiğini tefekkür edip anlamaya çalışacağız.

Efendimiz : Allah’u teala:


- “Göklerin ve yerin yaratılışında gece ile gündüzün birbiri ardınca gelmesinde akıl sahiplerine deliller vardır” (Al-i İmran/190) Ayet-i celilesini bana indirdi. “Vay o kimseye ki bu ayeti okur da bunun üzerin de düşünmez.” Buyurdu


Bu Ayaet-i Kerimenin devamın da Allah’u teala


“Onlar ayakta iken otururken yanları üzerine yatarken Allah’ı anarlar. Göklerin ve yerin yaratılışını düşünürler Rabbimiz sen boşuna yaratmadın derler.” (Al-i İmran /191)


Bir başka ayeti kerimede ise “Onların kalpleri vardır onlarla gerçeği anlamazlar. Gözleri vardır hakikati görmezler. Kulakları vardır hak ve çağrıyı duymazlar. İşte bu kimseler hayvanlar gibidirler hatta onlardan daha şaşkındır. Onlar gerçekten gafil kimselerdir.” (Araf / 179 )



İşte insan eğer düşünüp ibret almaz ise ayet-i kerimede bildirildiği üzere hayvan gibi hatta onlardan da şaşkın oluyor. Çünkü hayvanların beyni var ama düşünmek gibi bir lütuftan mahrumlar. Onlar sadece kendilerine Emir olanı yapıyorlar. Ama insan öylemi ki; Allah insana beyin beyin içinde de düşünmeyi meydana getiren bir mekanizmayı yerleştirmiş ve anlaması içinde kalp vermiş. O halde insan olarak bizler hangi vasfımızla övünebiliriz? Konuşmakla mı gülmekle mi tabiata hâkim olmakla mı?



Evet bunlarda insana has özellikler ama üstünlük ve insan olmanın şerefi bunlar değil. Üstünlük ve şeref düşünüp ibret almada ve ebedi hayat için hazırlanmakta. O halde insan aklıyla düşünecek kalbi ile de anlayacak. Eğer insan düşünemiyor ve anlamıyorsa bu sadece onun gafletinden ve kalbinin ölmesindendir.


Gaflet;kalbin günahlarla kirlenmesi ile oluşan bir manevi hastalıktırkörlüktür.Öyle ki gafil insan gördüklerinden ve duydukların dan bir şey anlamaz.Peygamber efendimiz “kul bir günah işlediği zaman kalbine siyah bir nokta konur ve kalp kararır.” Buyuruyor.


bu durumda çare olarak ta tövbe ve zikri tavsiye ediyor Peygamber Efendimiz “eğer kul günahtan döner istiğfar ve tövbe ederse kalbi temizlenir parlar.” Diyerek bizlere gafletin ilacını sunuyor. Yine Peygamber Efendimiz “Tefekkür ibadetin yarısı az yemek ise ibadetin ta kendisidir.” Buyuruyor. Bir başka hadisi şerifte ise “çok yiyip içmekle kalbinizi öldürmeyiniz.” buyuruyor.


Bu iki hadisi şerifi ve az önce okuduğumuz ayet-i kerimeyi aynı anda tefekkür edersek bir zincir halinde insana kutlu yol reçetesi sunuluyor. Şöyle ki; insanın hayvanlardan daha şaşkın olmaması için tefekkür gerekiyor tefekkür ki ibadetin yarısı tefekkür için ise kalbin uyanık olmazı ölmemesi gerekiyor kalbin ölmemesi içinde az yememiz tavsiye ediliyor. Bununda ibadetin ta kendisi olduğu bildiriliyor.


Zaten Kuran-ı kerimden ve kâinattan ibret almak için kalbin diri gönlün uyanık aklın nurlu olması gerekiyor. Kalbi ölmüş olanlara Peygamber seslense duymaz Cebrail davet etse bu davete uymaz tıpkı Ebu cehil Ebu Lehep Firevun Nemrut ve benzerleri gibi.

Ancak; insanın kalbini Allah öldürmez Allah kullarına zulüm etmez. Kul kendi kendine zulmeder buna delil ise Mutaffifin suresi 14. Ayeti kerimesidir. “yaptıkları kötülükler sebebiyle kalpleri küf bağladı” insanın kendine yaptığı en büyük kötülük ise kendine verilen akıl kalp ve düşünce gibi nimetleri gereğince kullanmamasından yani tefekkürsüz yaşadığından dolayı şeytanın ve nefsin oyuncağı olarak içine düştüğü küfürdür.


İnsanı ancak; şeytan nefis ve şeytanın oyuncağı olan şeytanlaşmış insanlar yalanlamaya (küfre) götürür. Yoksa taş toprak yıldız ay güneş deniz çiçek böcek vs bunların hepsi insanı Allah’a götürür. O halde tefekkürü nasıl yapacağız ve yapmalıyız ki bizi önce Allah’a Allah’ın aza metininin büyüklüğünü görmeye sonrada Allah’a kul olma mertebesine götürsün.


Öncelikle tefekkürü Allah’u Tela’nın zatı ve üzerinden yapmayacağız zira Peygamber Efendimiz(sav) “Allah’ı yarattıkları üzerinden düşünün zatı hakkında düşünmeyin. Zira siz O’nun kadrini takdir edemez Onu anlamaya güç yetiremezsiniz” buyuruyor. Ayrıca yaratıkların bir kısmının da aslını bilmediğimiz için onlar üzerinden de tefekkür bizim için mümkün değildir. Nitekim Kuran-ı kerimde “Allah sizin bilmediğinizi yaratır.” (Nahl /18 ) işte bu sınırlar içinde tefekkür yapmalıyız.



alıntı