Ebu Hüreyre (r.a.)'den yapılan rivayette, Resûlüllah (a.s.) indimiz'den şöyle işittiğini söylemiştir : «Kıyamet gününde ku-a ilk hesaba çekileceği şey, farz namazdır. Eğer onu tamam kıl-ışsa (mesele yok}, değilse, nafile namazı var mıdır bir bakı-z? denilir. Nafile namazı varsa, (noksan kalan) farzı onunla ta-amlamr. Sonra da diğer farz olan amelleriyle bunun gibi işlem Lpüır.»
Ubade b. Sâmit (r.a.)'den yapılan rivayette, Resûlüllah (a.s.) efendimiz'in şöyle buyurduğunu söylemiştir: «Kim Allah'tan baş-ı ilâh olmadığına, O'nun bir olduğuna, ortağı bulunmadığına; Mu-iımmed'in de O'nun kulu ve Resulü olduğuna; İsâ (Peygamberin) 3 Allah'ın kulu ve Meryem'e ilka olunan kelimesi ve ruhu bulun*cuna; Cennet ve Cehennemin hakk olduğuna şehadet ederse, İlah onu bulunduğu amel üzerine fne olursa oİsun) Cennet'e so-ar.»
Enes b. Mâlik (r.a.)'den yapılan rivayette, Peygamber (a.s.) fendimiz şöyle buyurmuştur : «Ya Muaz!» Diye seslendi. O da •. Buyur Ya Resulellah! Emrine hazır bekliyorum» deyince Resûlül-ıh (a.s.) şöyle buyurdu : «Herhangi bir kul, Allah'tan başka ilâh Imadığına, Muhammed'in de O'nun kulu ve resulü bulunduğuna ehadet ederse, mutlaka Allah onu Cehennem ateşine haram kılar.» Bunun üzerine Muâz (r.a.) : «Ya Resûlüllah! Bunu insanlara ha-ıer verip onların müjdelenmesin! sağlayayım mı? diye sordu. Pey*gamber (a.s.) Efendimiz, «O zaman hep buna güvenip dayanırlar da amel etmez olurlar)!» buyurdu. Muâz da bu haberi ancak —günahtan korktuğu için— öleceğine yakın bir zamanda anlattı.
Ebu Hüreyre (r.a.)'den yapılan rivayette, Resûlüllah (a.s.) Efendimiz'in şöyle buyurduğunu haber vermiştir : «Her peygam*berin makbul bir duası vardır ki hemen hepsi bu hususta aceîe edip (Dünya'da dile getirmiştir). Ben ise duamı ümmetim için şefaatte
bulunmam arzusuyla Kıyamet gününe bıraktım. Ümmetimden Allah'a bir şeyi ortak koşmadığı halde ölen kimse inşaallah buna nail olacaktır.»
Ebû Hüreyre (r.a.)'den yapılan rivayette, Peygamber (a.s.) Efendimiz'in şöyle buyurduğunu söylemiştir
. «Benim şefaâtımla en çok mes'ud olacak kimse, kalbinden hâlisen la ilahe illallah di*yendir.»
îbn Mes'ûd (r.a.)'den yapılan rivayette, Resûlüllah (a.s.) Efen*dimiz'in şöyle buyurduğunu söylemiştir : «Müslümana sövüp say*mak fisktir, onunla savaşmak küfürdür.» (1077)
Yine İbn Mes'ud (r.a.)'den yapılan rivayette, Resûlüllah (a.s.) Efendimiz şöyle buyurmuştur : «Herhangi bir adam, bildiği halde babasından başkasına kendini nîsbet edip iddiada bulunursa, mut*laka küfre girer ve kim de kendisine ait olmayan bir şeyi iddia edip (kendine mal etmek isterse), o, bizden değildir. Cehennemdeki ye*rine hazırlansın!.
Ebu Hüreyre (r.a.) 'den yapılan rivayette, Resûlüllah (a.s.) Efendimiz'in şöyle buyurduğunu haber vermiştir : «İnsanlarda iki şey vardır ki, onlar onunla küfre giriyorlar : Soya sopa dil uzatıp sövmek ve ölü üzerine sesi yükselterek ağlamak...
İbn Ömer (r.a.)'dan yapılan rivayete göre, şöyle demiştir : «Ömer (r.a.) «Babam hakkı için» diye yemin ederdi. Peygamber (a.s.) onu bundan men'etti ve şöyle buyurdu : «Kim Allah'tan baş*ka bir şeyle yemin ederse, gerçekten ortak koşmuş olur.»
İbn Abbas (r.a.)'dan yapılan rivayette, Resûlüllah (a.s.) Efen*dimiz şöyle buyurmuştur : «İçkiye devam eden kimse (o hal üzere) ölürse, Allah'a, puta tapan gibi kavuşur.»
Hadîslerim açık delâletinden şu hükümler anlaşılmaktadır :
1- Farz namazın terki küfrü gerektirmez. Meğerki farziyeti .kâr edilmiş olsun.
2- Farz namazlardan kılınmayan veya noksan kalanlar, nâ-le namazlarla tamamlanır. Bu, Âhiret'le ilgilidir. Dünya'da ise, srkedilen farz namazları kaza etmek farzdır.
3- Kıyamet gününde kılınmayan farzlardan dolayı meydana
elen açıklık nafile namazlarla kapatılacağı, farz namazı terketme-jıı küfrü gerektirmediğine delâlet eder.
4- Allah'ın varlığına ve birliğine, Hz. Muhammed'in (a.s.) Aî-ah'm kulu ve Resulü olduğuna, îsa Peygamberin Allah'ın bir ke-Lmesi olup Meryem'e ilka olduğuna şehadet eden, Cennet ve Ce-Lennem'in hak olduğuna inanan kimsenin Cennet'e sokulacağı, na-nazı terkinden dolayı kişinin kâfir olmayacağına delâlet eder.
Aynı zamanda Allah'ın varlığına ve birliğine, Muhammed'in de )'nun kulu ve Resulü olduğuna şehadet eden kimseye Cehennem ıteşinin haram kılınması hakkındaki rivayet de, farzın terki küfrü gerektirmediğini isbatlar.
Ümmetten Allah'a ortak koşmadığı halde ölen kimsenin inşaal-.ah Peygamber (a.s.) Efendimiz'in şefaâtına nail olacağının müjde ;enmesi de farzı terkeden kimsenin küfre girmediğine delâlet eden belgelerden biridir.
Halisen lâ ilahe illallah diyen kimsenin en çok şefaâta nail olup mutlu olacağı hakkındaki haber de bu delillerden bir başkasıdır.
Müslümanla savaşmak konusuna gelince: Müslümanın kanını, malını helal sayarak savaşan kimse küfre girer. Bunları ve onunla savaşmayı helâl saymadığı halde yine de savaşırsa, büyük günâh işler. Hadîsteki, «Gnunla savaşmak küfürdür» cümlesi bu manâ ile yorumlanır.
Kendini bile bile babasından başkasına nisbet eden kişinin küfre girmesi de yorum isteyen bir konudur. Soy sop bağlarının lüzumsuzluğuna ve saçma olduğuna inanıp zina ve benzeri ahlâk*sızlıkları mubah sayarsa küfre girer. Sadece bilerek de olsa, ken*dini başkasına nisbet edip bunun mubah olduğuna inanmıyorsa, küfre girmez, büyük günâh işlemiş olur.
Diğer rivayetler ve hadîslerin tahlilleri:
1072 no'lu Ebû Hüreyre (r.a.) hadîsini Ebû Davud üç tarikle tahrîc etmiştir: İkisi Ebü Hüreyre'ye, biri Temîm ed-Dârî'ye daya*nır. Her üç rivayeti de tenkid eden olmamıştır. Ne Ebü Dâvud, ne de el-Münzirî bunlar üzerinde konuşmuştur. Nesâî isnad-ı ceyyid ile tahrîc etmiş; ricali de sahih kişiler olarak kabul edilmiştir. İbn Kattan da bunu sahîhlemiş, Hâkim kendi Müstedrek'inde rivayet ederken, «isnad-ı sahihtir» diye kaydetmiştir. Buharı ile Müslim bu hadîsi tahrîc etmemiştir.
Sonuç olarak, yukarıda belirttiğimiz gibi, hadisten farzlarda meydana gelen noksanlıklar nafilelerle kapatılır, hükmü ortaya çıkıyor ve namazı terkedenin küfre girmediği anlaşılıyor.
Diğer hadîslere gelince: Önceki âlimlerle, sonra gelen âlimler şu hususta birleşmişlerdir: «Lâ ilahe illallah diyen Cennet'e girer» mealinde varid olan bütün hadisler birtakım kayıtlarla mukayyed bulunmaktadır; şöyle ki, farzları yerine getirmiş olması, büyük gü*nâhlardan kaçınıp, işlenilenlerinden tövbe edip dönüş yapması ge*rekir. Mücerred şehadet ne yeterlidir, ne de Cennet'e girmemek için kâfi bir hüccettir.» Nitekim İmam Nevevî diyorki: Bu kelimey*le ilgili rivayet mücmeldir, açıklamaya muhtaçtır : Kim şehâdette bu*lunur, hakkını ve farzlarım yerine getirirse, o Cennet'e girer.» Ha*san el-Basrî de aynı görüştedir. Buharı ise, «Bunu pişmanlık du*yup tevbe ettiğinde söyler ve akabinde ölürse, Cennet'e girer» de*mektir, diye ayrı bir yorum getirmiştir. Ayrıca Nevevî bütün gö*rüşleri toplayarak hepsinden ortaklaşa şu neticeyi çıkarmıştır: «Allah'ın varlığına ve birliğine inanıp şehâdette bulunan her mü-vahhid, ya affedilerek hemen Cennet'e konulur, ya da gereken ce*zayı çektikten sonra oraya alınır. Cehennem ateşinin ona haram kılınmasından maksat ise, orada ebediyyen kalmayacağıdır... Ni*tekim Kadı Iyaz da bu anlamda bir yorumda bulunmuştur.
Sonuç olarak' şöyle diyebiliriz :
1- Farziyetini red ve inkâr etmedikçe namaz ve benzeri ibâ*detleri terketmek kişiyi küfre sokmaz. Sadece büyük günâh işlemiş olur.
2- Sadece şehâdette bulunup Allah'ın birliğine inanan kimse, hesaba çekilip gereken azabı çektikten sonra Cennet'e girer, Cehen-nem'de ebedî kalmaz. Ancak şehadetten maksat, Allah'ın varlığına-Hz. Muhammed'in Peygamber olduğuna inanıp şehâdette bulun*maktır.