Tasavvuf yolunda asıl mesele, insanın önce kendi kusurlarını görmesi ve onu tedavi yoluna gitmesidir. Aklı olan herkes, Resulullah (s.a.v) Efendimizin şu müjdesine ulaşmak için can atar:
“Kendi ayıbı ile meşgul olan, kendisini başkalarının ayıplarını araştırmaktan alıkoyan, malının fazlasını infak edip lüzumsuz sözden dilini koruyan, sünnet ölçülerine göre hareket eden,
bid’atlara dalmayan kimseye müjdeler olsun!..”713
İnsan kendisini unutur da başkasının kusurlarını nasıl araştırmayı meslek hâline getirebilir!?..
Bu bir cehâlet örneği değil midir?
İnsan dünya ve ahirette öncelikle kendisinden sorumludur. Kendi işi ile mükelleftir. Nefsini bırakıp, başkasını hesaba çekmekle uğraşması şeytanın bir oyunundan ibarettir.
Yaptığı ibadetlerindeki kusurları yüzünden azabı hak edecek nefsimiz, günahlardan tertemiz olduğunu nasıl iddia edebilir?
Muhammed Sâki Erol’un naklettiğine göre Gavs-ı Sânî el-Bilvânisî Hazretleri bir sohbetinde, bu konuda şu inceliğe işaret etmiştir:
“Hak talibi sufi, tavus kuşu gibi olmalı ama karga gibi olmamalı. Tavus kuşu vücudunun onca güzelliğine değil, ayaklarının siyahlığına bakar, boynunu büker.
Sufi de bu düşünce ve hâl üzere olmalı, sahip olduğu güzel hallere değil, nefsinin kusurlarına bakmalı. Çünkü insanın iyi hallerine bakması kendisinde kibir ve gurura sebep olur. Tavus kuşu o kadar güzel renkli olmasına rağmen, siyah bir bacağa sahip olduğundan hep mahcup olur.
Karga ise tavus gibi rengârenk değildir. İki renklidir. Ağzı her pisliğe değdiği halde, sanki kendisinden başka kuş yokmuş, en güzel kuş kendisiymiş gibi avaz avaz bağırır durur. İşte aradaki fark!..
Rasulullah (s.a.v) Efendimiz:
“Mümin müminin aynasıdır.”714 buyurur. Bu hadise göre insan, mümin kardeşinde gördüğü hata ve noksanlığı kendisinde görmediği müddetçe, kemâlata ermesi mümkün değildir.
Gavs-ı Kasrevî (k.s) Hazretleri bir sohbetinde şöyle buyurmuştu:
“Bir tezek su üzerinde kalabilir ama taş kalamaz. İnsan Allah’ın azameti karşısında nefsini tezek gibi basit ve değersiz görmedikçe maneviyatta yol alamaz. Kendisinde bir değer ve ağırlık gören kimse, taş gibi suyun içine batar, kimseye faydası olmaz.
Mahlukattaki bütün güzellik ve kemâlat Allahu Teala’nın kemâlatının bir göstergesidir. İnsan sahip olduğu güzel halleri, manevi makam ve kemâlatı, keşif, keramet gibi nimetleri kendinden bilir ve onlarla övünmeye kalkarsa, Cenabı Hakk’a karşı edepsizlik yapmış olur.
Böyle düşünmesi boş bir iddia ve büyük bir kusurdur.”
Kaynaklarıyla Tasavvuf -1
Semerkand Yayınları