Söylenecek hiçbir şeyin yoksasusmaya ne dersin?
Söyleyecek sözü olanları dinlemeyeanlamaya ne dersin?
Kitap sayfalarının arasında dolaşmaya...
Kâinatı okumaya...
Suratını okşayan rüzgârısaçlarını ıslatan yağmur damlasını
ayaklarındaki kum tanelerini hissetmeye...
Güneşin batışınıhayata dair anlatacakları olan bir filmi
yıldızları
uzaklaşan bir gemiyi izlemeye...
Hastanedeki hastalarıcezaevlerindeki mahkûmları
kabristandaki mezar taşlarını görmeye...
Yollardaki bir taşıbir düşeni
bir kendini kaybedeni kaldırmaya ne dersin?
Biraz düşünmeyegeçmişe
geleceğe gitmeye...
Sorular sormayahayata
kendine
dünyaya dair...
Kafa yormayahep ertelediğin konularda...
Bir cevap bulmayabir cevap veren bulmaya; içinden çıkamadığın problemlere dair...
Söyleyecek hiçbir şeyin yoksasöyleyecek bir şeyi olanlardan bir şeyler öğrenmeye ne dersin?
Bugüne kadar söylenmiş sözlerin üzerinde durmaya; kiminin altını kırmızıkiminin mavi
kiminin siyah kalemle çizmeye; kiminin üstünü çizmeye
kimine bir harf
bir kelime
bir ünlem eklemeye ne dersin?
Yeni bir şey söylemeyeceksendaha önce söylenmiş sözleri bu kadar yüksek sesle
bu kadar kendi keşfinmiş gibi bağıra bağıra söylememeye ne dersin?
Kendini biraz hesaba çekmeyecevaplarının doğruluğunu kontrol etmeye
hatalarını kabul etmeye...
Biraz bozmaya ezberlerini...
Biraz değiştirmeye kurduğun cümleleri...
Teslim bayrağını çekmeye...
Yeni şeyler öğrenmeye...
Yeni şeyler söylemek için susmaya...
Ama susarken de içine hiçbir ima katmadansadece susmaya...
Bir şey biliyormuş gibi değil.
Kâle almıyormuş gibi değil.
Kendini ağırdan satıyormuş gibi de değil.
Gümüş olan söze tercih edilesi bir altın değerinde olduğundan hiç değil...
Daha yolun başındaymışdaha öğrenecek çok şeyi varmış
söyleyecek hiç ama hiçbir şeyi yokmuş gibi susmaya...
Bir "Konuşursam yer yerinden oynar havasında" değil.
"Fırtına öncesi sessizlik" gibi de değil.
Sesini akort ediyormuş gibi hiç değil.
Söyleyecek sözü olmayan herhangi bir insan gibi...
Susmaya ne dersin? (...)
Söyleyecek sözü olanları dinlemeyeanlamaya ne dersin?
Kitap sayfalarının arasında dolaşmaya...
Kâinatı okumaya...
Suratını okşayan rüzgârısaçlarını ıslatan yağmur damlasını
ayaklarındaki kum tanelerini hissetmeye...
Güneşin batışınıhayata dair anlatacakları olan bir filmi
yıldızları
uzaklaşan bir gemiyi izlemeye...
Hastanedeki hastalarıcezaevlerindeki mahkûmları
kabristandaki mezar taşlarını görmeye...
Yollardaki bir taşıbir düşeni
bir kendini kaybedeni kaldırmaya ne dersin?
Biraz düşünmeyegeçmişe
geleceğe gitmeye...
Sorular sormayahayata
kendine
dünyaya dair...
Kafa yormayahep ertelediğin konularda...
Bir cevap bulmayabir cevap veren bulmaya; içinden çıkamadığın problemlere dair...
Söyleyecek hiçbir şeyin yoksasöyleyecek bir şeyi olanlardan bir şeyler öğrenmeye ne dersin?
Bugüne kadar söylenmiş sözlerin üzerinde durmaya; kiminin altını kırmızıkiminin mavi
kiminin siyah kalemle çizmeye; kiminin üstünü çizmeye
kimine bir harf
bir kelime
bir ünlem eklemeye ne dersin?
Yeni bir şey söylemeyeceksendaha önce söylenmiş sözleri bu kadar yüksek sesle
bu kadar kendi keşfinmiş gibi bağıra bağıra söylememeye ne dersin?
Kendini biraz hesaba çekmeyecevaplarının doğruluğunu kontrol etmeye
hatalarını kabul etmeye...
Biraz bozmaya ezberlerini...
Biraz değiştirmeye kurduğun cümleleri...
Teslim bayrağını çekmeye...
Yeni şeyler öğrenmeye...
Yeni şeyler söylemek için susmaya...
Ama susarken de içine hiçbir ima katmadansadece susmaya...
Bir şey biliyormuş gibi değil.
Kâle almıyormuş gibi değil.
Kendini ağırdan satıyormuş gibi de değil.
Gümüş olan söze tercih edilesi bir altın değerinde olduğundan hiç değil...
Daha yolun başındaymışdaha öğrenecek çok şeyi varmış
söyleyecek hiç ama hiçbir şeyi yokmuş gibi susmaya...
Bir "Konuşursam yer yerinden oynar havasında" değil.
"Fırtına öncesi sessizlik" gibi de değil.
Sesini akort ediyormuş gibi hiç değil.
Söyleyecek sözü olmayan herhangi bir insan gibi...
Susmaya ne dersin? (...)