Dili Kalbe İndirdimBuyur Yâr ..
"Bilmiş olun kikalpler ancak ALLAH'ın zikriyle huzur bulur" ayet-i kerimesini her okuyuş
"Hani ya aşkını O'na vermiştin; ispat et gönül
zamanı geldi" diye içimizi peşimize takıyor.
Zira bu alemde daimi değildikbir süre konar sonra göçerdik. O halde
gaflet daha fazla saadete galebe çalmadan
"İnsana şah damarından daha yakınız" buyuran ALLAHu Teala'ya yakınlığımızın derecesini ölçmek için vücudun kıblegâhı sayılan kalbe bir davetimiz olmalı.
Belki aniydi hesapsızdı seslenişimiz. "Hey gönül nereden su alıp batıyorsun?" diye soramamıştık bile. Kimbilir belki de rahmetin tecellisi olarak dünyanefis ve şeytanın sultası altındaki aksak yürüyüşümüze rağmen fıtrattan gelen bir ihtiyaçtı bu davet. Bilmiyor olsak ta huzur ve sükûnetin o mahalde kalıp kalmadığını "Yar sana daim nazar eder
seni gafil görürse güzar eyler" diyene kulak verilmeliydi. Zira sevilenden gelen sitem
sevene kederdi. Onun içindir ki
yakayı tümüyle kaptırmadan
dünya ve nefsin meşguliyetleriyle kararan
katılaşan kalbi huzur iklimine sürmeliydi.
Aşık Paşa'nın; "Gönül masiva kaygısından temizlenmedikçe tecelligah olmaz" sözüsefa ile cefanın bir yerde barınamayacağı gerçeğini yüzümüze vuruyorken
ifsattan selamete çevirmeliydi viraneliğimizi.
Eğer namazoruç
salavat
ilim talebi ve Kur'an tilaveti ile gönül derdini artıran iştiyakları bitirip
pusu kuran
aldatan nefsin ve şeytanın sırtını yere verecek kıvama gelemiyorsak
bunların yanında halimizi deşecek daha fazlasına ihtiyacımız var demekti.
Nefsimizin özel bir terbiye ve tedaviye tabi tutacaksadece biz ve O (c.c.) arasında
meleklerin dahi bilip kalem oynatamayacağı bir hale varmalıydık. Bu arayış ölüm döşeğinde elinden tesbihi bırakmayıp
"Beni ALLAH Teala'ya yaklaştıran bu nesneyi terk edemem" buyuran Cüneyd-i Bağdadi'nin (k.s.) halini getiriyor gözümüzün önüne...Yordam gösteren bu tabiata ram olup
varlığının ve bu alemin sırrına vakıf olan ehl-i hikmetin yoluna yoldaş olmalı
nefsin çirkin sıfatlarına şifa akıtacak gıdayı vermek için kalbe lafz-ı Celal birbiri ardınca akmalıydı.
"ALLAH 'ı çokça zikreden erkekler ve kadınlar varya ALLAH onlar için bir mağfiret ve büyük bir mükafat hazırlamıştır." müjdesine nail olabilmek ümidiyledünyaya set çeken örtünün altında evvela " Estağfirullah " dilenip
tesbihe gitmeliydi el. Silkelemeli tüm tozları ve fark etmeliydi gayeyi; "İlâhi ente maksûdi ve rıdâke matlûbi" bilinci ile.
Her halükârda O'nun (c.c.) zikrini yapmaya layık değilizdir tüm hata ve günahlarımıza rağmen. Ama zatına mahsus lütuf kapısına dayayıp ümidimizi"olmalı
olacak gayret ve himmet ile" deyip her defasında yedeklemeli niyetlerimizi.
Bütün ALLAH dostlarının tecrübe ve tespitlerine göre; kalbin temizlenmesi ve nefsin terbiyesi için en etkili ilaç ALLAH Teala'yı zikretmektir.
Lakin zikrullahın ardından tespihi kılıfına sokupözümüze zikre devam ettiremiyorsak sadakatimiz eksik demektir. Değil mi ki
kirli nazarlarda dolaşan gözle
zulümle ortak mesaisi olan el ve dil ile yapılan zikrin
gaflet vadisindeki sayıklamalardan öteye geçmesi muhaldir.
El ayasında birleştirmek değilkalpte toplamaksa zikir
O'nu (c.c.) anmayı taksim etmeli her hale. Sabır şükür ve tefekkür eşliğinde.
Öğrenirkenöğretirken
hizmette
selamda
kelamda
aş ve iş telaşında her daim O'nunla (c.c.) olunabilirse işte bu farzların akabinde fazileti cem edip
kuşanabilmektir. Başka bir ifadeyle Muhammed Parisa Hazretlerinin;" El kârda
gönül yârda" şeklinde özetlediği manaya erişebilmektir. İşte vücuda yayılıp bütün duygu ve düşünceyi tesiri altına alan bu çeşit aşktır ki
kül eder kalpteki siyahı
nefsinde öldürüp ruhta diriltir insanı.
Öyleyseharap kalplerimizi mamur edecek reçeteye sarılıp
evvela dile vurulan zikir
oradan kalbe ve sonra özümüze inip
etrafa saçılmalı ki
"Lebbeyk Yâr".. diyebilmeli.
(alıntı)