118- (1600) Bize Ebu't-Tâhir Ahmed b. Amr b. Şerh rivayet etti. (Dedi ki) : Bize İbni Vehb, Mâlik b. Enes'den, o da Zeyd b. Eslem'den, o da Atâ' b. Yesâr'dan, o da Ebû Râfi'den naklen haber verdi ki, Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) bir adamdan ödünç olarak genç bir deve almış. Sonra kendilerine sadaka malı bir takım develer gelmiş; ve Ebû Râfi'a o zatın devesini ödemesini emir buyurmuş. Derken Ebû Râfi' dö*nerek : Develerin içinde altı yaşındaki seçkinden faskasını bulamadım, demiş. Bunun üzerine:
«Ona onu ver; zîra insanların en hayırlısı borcunu en iyi ödeyen*lerdir.» buyurmuşlar.
119- (...) Bize Ebû Küreyb rivayet etti. (Dedi ki) : Bize HâHd b. Mahled, Muhammed b. Ca'fer'den rivayet etti. (Demiş ki) : Ben Zeyd b. Eslem'den dinledim. (Dedi ki) : Bize Atâ' b. Yesâr, Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'in âzadhsı Ebû Râfi'den naklen haber verdi. Ebû Râfi':
«Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ödünç olarak genç bir deve al*dı...» diyerek hadîsin mislini rivayet etmiş. Şu kadar var ki:
«Zîrâ Allah'ın kullarının en hayırlısı (borcunu) en iyi Ödeyenleridir.» şeklinde söylemiş.
120- (1601) Bize Muhammed b. Beşşâr b. Osman El-Abdİy rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Muhammed b. Ca'fer rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Şu'be, Seleme b. Küheyl'den, o da Ebû Seleme'den, o da Ebû Hüreyre'-den naklen rivayette bulundu. Şöyle demiş:
Bir adamın Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'de alacağı vardı. Bu sebeple ona ağır lâkırdı söyledi. Derken Peygamber (Sallallahü Aleyhi veSelîem) "hı ashabı onu paylamak istediler. Bunun üzerine Peygamber(SaltaUahü Aleyhi ve Sellem) i
«Hak sahibinin gerçekten konuşma hakkı vardır.» diyerek onlara:
«Bu adam için bir baş deve satın alın da kendisine verin!» buyurdu.
Ashâb : Biz ancak onun devesinden daha a'lâsını buluyoruz; dediler.
«Öyle ise onu satın alın da kendisine verin; zira sizin en hayırlıla*rı rvzdan biriniz (yahut sizin en hayırlınız) borcu hususunda en iyi olanı*nı zd ir.» buyurdular.
121- (...) Bize Ebû Küreyb rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Vekî', Alî b. Sâlih'den, o da Seleme b. Kübeyl'den, o da Ebû Seleme'den, o da Ebû Hüreyre'den naklen rivayet etti. Şöyle demiş:
«Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ödünç bir baş deve aldı da (yerine) ondan daha üstün bir baş deve verdi ve:
«Sizin en hayırlılarınız borç ödeme hususunda en İyi olanlarınizdir.» buyurdular.
122- (...) Bize Muhammed b. Abdillâh b. Nümeyr rivayet etti. (Dedi ki) : Bize babam rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Süfyân, Seleme b. Küheyl'den, o da Ebû Seleme'den, o da Ebû Hüreyre'den naklen riva*yette bulundu. Şöyle demiş:
Bir adam KesûlüUah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem^ 'den alacaklı olduğu bir deveyi istemeğe geldi de:
«Ona kendi devesinden daha üstün bir baş deve verin!» buyurdu. Bir de:
«Sizin en hayırlınız, borç ödeme hususunda en iyi olanmizdır.» buyur*dular.
Aynı mânâda olan bu hadîslerden Ebû Hüreyre (Radiyaîîahü anh) rivayetini Buhârî «Vekâle» ve «İstikraz» bahislerinde; Nesâî «Büyû'»da; îbni Mâce «Ahkâm»da muhtelif râvilerden tah-rîc etmişlerdir.
Sinn: Zâtü*s-sinn yâni muayyen bir yaş sahibi mânâsına gelir. Lü*gat kitaplarında devenin on yaşma kadar her yaşta ayrı isim taşıdığı zik*redilir. Ebû Dâvûd bunları «Sünen»inde şöyle sıralamıştır: Huvar: Süt emen yavru deve; Fasîl: Memeden ayrılmış deve yavrusu; İbnü mehâd: İki yaşına girmiş erkek yavru; dişisine Bintü mehâd der*ler. İbnü Lebûn: Üç yaşma girmiş erkek yavru, dişisine Bintü Lebûn denilir. Hıkk: Dört yaşma girmiş erkek yavru, dişisine Hikka derler. Ceza': Beş yaşma girmiş erkek yavru, dişisine Cezea derler. Seniy: Altı yaşma girmiş erkek deve, dişisine Seniyye denir. Rabâi: Yedi yaşına girmiş deve, dişisine Rabâıyye derler. Sedîs yahut Sedes: Sekiz yaşına girmiş deve; Bâzilt Dokuz yaşına'girmiş deve; Muhallef: On yaşına gir*miş deve demektir. Bu yaştan sonra devenin ayrıca adı yoksa da : «Bâ-zilu âm; Bâzilü âmeyn»; «Muhallefü âm, Muhallefü âmeyn, Muhallefü selâseti a'vâm...» diye isimler vererek on beş yaşına kadar çıkarlar.
Bekr: Devenin küçüğü mânâsına gelir. İnsanın küçüğüne çocuk de*nildiği gibi, devenin küçüğüne de Bekr, dişisine Bekra ve Kalûs denil*miştir.
Mehâsin: Kaadî Iyâz'ın beyânına göre mahsenin cem'idir; iyiler demektir, fakat ekseriyetle (ensen) in cem'i olan (ehâsin) şeklin*de kullanılır. Mehâsin aslında bedenin güzel yerleri demek olduğuna gö*re bu kelimenin «zevu'l-mehâsin» yâni- güzel uzuvlara mâlik mânâsında kullanılmış olması da ihtimâl dahilinde görülmüştür.
Bu Rivayetlerden Çıkarılan Hükümler:
1- Hadîs-i şerîf ödünç almanın ve borçlanmanın caiz olduğuna de*lildir. Peygamber (Saîlallühü Aleyhi ve Sellem) borçlanmaktan Allah'a sığı*nırdı. Öyle iken burada Ödünç alması ihtiyaçtan dolayıdır. İhtiyaç anın*da borçlanmak bütün ulemâya göre caizdir.
2- Bedenin sağlam ve evinde bulunan bir kimsenin başkasını tev*kil etmesi umumiyetle fukahâya göre caizdir. İbni Ebî Leylâ, İmam Mâlik, Şafiî ve Hanefîler'den Ebû Yusuf'la Muhammed'in kavilleri budur. Ancak İmam Mâ1ik'e göre vekilin dâvâlıya düşman olmaması lâzımdır. Bu takdirde dâ*vâlı razı olmasa bile tevkil caizdiı*.
Şftfiîler 'den «Et-Tevdîh» nâm eserin sahibine göre bu hadîsîmam Âzam'in aleyhine delildir. İmam Âzam bedenen sağ*lam ve evinde olan bir kimsenin vekâlet vermesini ancak hasmının rızâsı yahut hastalık veya üç günlük yol mazeretiyle kabul eder. Hadîs-i şerif onun kavline muhaliftir. Çünkü FeygamherfSallaUahü Aleyhi ve Selİem) bor*cu olan deveyi kendi nâmına ödemelerini ashabına emir buyurmuştur. Bu onları tevkil etmek demektir. Halbuki kendisi başka yerde yahut has*ta veya seferde değildi.
Aynî bu mütâleaya cevap vermiş; hadîsin İmam Âzam aleyhine delil olamayacağını, zira Hz. İmam'in böyle bir akid caiz değildir demediğini, binâenaleyh akdin ona göre de caiz olduğunu yal*nız ona göre akdin lâzım gelmediğini yâni dâvâlının dâva ve ihzar is*teme hakkının baki kaldığını söylemiştir ki, esah rivayete göre İbni Ebî Leylâ 'nın kavli de budur. Tevkil hususunda erkekle kadın arasında 'fark yoktur.
3- Hayvanı ödünç almayı caiz görenler bu hadîsle istidlal ederler. Evzâî, Leys, Malik, Şafiî, Ahmed b. Hanbel ve îshâk'in mezhepleri budur. Bu hususta üç mezhep vardır:
a) İmam Şafiî, Mâlik ve cumhuru ulemâya göre bü*tün hayvanları Ödünç olarak almak caizdir. Bundan yalnız câriye müs*tesnadır. Zira cariyeyi cima'a hakkı olan bir kimseye ödünç vermek caiz değil, fakat cima'a hakkı olmayan birine meselâ cariyenin yakın akra*basına ödünç vermek caizdir.
b) Müzeni, İbni Cerîr ve Dâvûd-u Zahirî 'ye göre hayvanlar gibi cariyenin de mutlak surette herkese ödünç veril*mesi caizdir.
c) İmam Âzam'la Küfe ulemâsına, Sevrî ve Hasen b. Sa1ih'a göre hiç bir hayvanı ödünç vermek caiz değildir. Bu kavil İbni Mes'ûd, Hu zeyfe ve Abdurrahman b Semura (Radivallahû anhûm) hazerâtından rivayet olunmuştur. Tahâvî (238-321) bu hadîsin ribâ âyetiyle neshedildiğini söylemiştir. Çünkü ribâ âyeti karşılığı olmayan her fazlalığı haram kılmıştır; bu mâ*nâ Ödünç alınan hayvanda da vardır. Bu gibi nesihler tarih delaletiyle olur. Burada fazlalığı yasak eden nass, onu mubah kılan nassdan sonra gelmiştir. Hadîs-i şerifte yalnız borcunu iyi ödeyenler medh olunmuş, fakat mutlak bırakılmış; bir sıfatla vasıflandırılmamış tır. Hâsılı ödünç alıp vermek ölçülen, tartılan şeyler gibi misli bulunan şeylerde olur. Misli olmayan şeylerde meselâ: Sayı hesabiyle satılan birbirinden farklı şeylerde caiz değildir.
4- ödünç alan kimse cins, tartı veya ölçü itibariyle aldığından daha âlâsını verebilir. Bu bir iyilikten ibarettir. Ancak buna kail olanlarca da iki tarafın bu ziyadeyi şart koşmamış olmaları lâzımdır. Ziyade şart koşulursa bilicmâ' ribâ olur,
5- Müslümanların hükümdarı fakirlerle sair müslümanlar için Beytülmal'den ödünç bir şey alabilir; çünkü hükümdar bütün müslü-manlann vasî ve vekili gibidir.
6- Resûllüllah(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'in alacaklıya sadaka malın*dan verilmek üzere hakkından daha âlâsını tahsis buyurması müşkil sayıl*mıştır Zîra sadaka memuru sadaka malından teberru'da bile bulunamaz. Buna birkaç vecihle cevap verilmişse de Nevevî'ye göre en mu'te-med cevap şudur: Peygamber (SalUıllahü Aleyhi ve Sellem) Efendimiz o de*veyi kendisi için ödünç almıştır. Sadaka develeri gelince onlardan birini hak sahibinden satın almış, bu suretle kendi malı olan bu hayvanı teber*ru' etmiştir. Ebû Hüreyre (Radiyailahu anh) rivayetinde :
«Onun için bîr baş deve satın alın!» Duyurulması da bunu gösterir.
Bâzıları: «Bu deveyi ödünç alan fakir bir adamdı. Peygamber (SalîaUahü AleyhiveSellem) ona sadaka hayvanlarından bir deve verdi.» de*miş; bir takımları da: «Resûlüllah (Saltallahü Aleyhi ve Sellem) o deveyi kendisi için değil, müslümanların başına gelen bir felâket içindi; ancak râvi mecazen kendisini göstermiştir; çünkü emri veren odur... şeklinde mütâlea yürütmüşlerdir.
7- Hak sahibinin Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) Efendimize ağır lâkırdı söylemesi, hakkım şiddetlice istediğine hamlolunmuştur; yoksa küfrünü îcab edecek şekilde söğüp saymış değildir. Hak sahibinin yahudîlerden bir kâfir olması ihtimâli üzerinde duranlar dahî olmuştur.