Sizi yaratan ve yaşatan Rabbinizin İlahi daveti ile karşılaşan bir mü'min olarak, içinde bulunduğunuz durumu gözden geçiriyor ve umreye ya da hacca gidebilecek im­kanlara sahip olup-olmadığımzı düşünüyorsunuz. İlk genel değerlendirmenizde ev ve iş gibi asli ihtiyaçlarınızın dışında böyle bir imkana sahip olduğunuzu görmenize rağmen nefsinizden şöyle bir vesvesenin fısıldandığını duyabilirsi­niz.
Hacca gitmeye imkanım var ama daha şunları şunları yapmam, bunlara bunlara vakit ayırmam da gerekli!.
Bu vesvese karşısında duraksadığınızı hissediyorsu­nuz. Çünkü sizlere akli, sizlere mantıklı gelen gerekçelerdir bunlar. Gerçekten o işleri de yapmanız, bu işlere de vakit ayırmanız gereklidir!. Bir tercihle karşı karşıya olduğunuzu biliyor fakat karar veremiyorsunuz!.
Oysa sizleri Beytullah'a davet eden ve sahip olduğu­nuz imkanları kazanmanızı nasib eden Rabbiniz, asıl itibariyle sizleri hem davet eden ve hem de uçak biletleriniz da­hil bütün masraflarınızı lutfuyla sizlere nasib eden, sizlere gönderen bir davet sahibidir. Sizler ise sahip olduğunuz bu imkanlan kendinizden, kendi çalışmalarınızdan bilerek, “Bu imkanlarım ile hacca mı gideyim yoksa şu işlerimi mi yapayım?” diye düşünüyorsunuz!.
Tabi ki tercih sizin!.
İsterseniz sizlere lütfedilen imkanlar ve uçak bileti ile Beytullah'a gidersiniz, isterseniz uçak biletini satarak bu imkanla bir hacetinizi giderir, bir def-i hacet yaparsınız!.
İsterseniz falanca işleri erteleye erteleye Beytullah'a gidersiniz, isterseniz haccı erteleye erteleye kabire gidersiniz!.
İsterseniz ne yaptığını bilen ve çevresindekilere yar­dım eden dinç bir müslüman olarak Kabe'yi tavaf edersi­niz, isterseniz çevrenizdekilerden yardım dilenen aciz bir ihtiyar olarak tahtıraverana bindirilir ve kendisi tabuta, üstünde oturanı ise mevtaya benzeyen bu tahterevanlar ile Kabe etrafında döndürülürsünüz!.
Tercih sizin!.
İşte bu noktadaki tercihiniz İlahi davete icabet etme noktasında olduğu zaman, önce Hak'kın sonra halkın duyacağı bir cümle ile bu niyetinizi ifade ediyorsunuz.
Niyet ettim hacca gitmeye..
Niyet ettim Beytullah'a gitmeye.. Bu niyetinizi duyan ancak ne anlama geldiğini yete­rince anlamayan bazı tanıdıklarınız, sizlere değişik sorular yöneltmeye başlıyorlar.”
“Neden niyet ettin ve neden gidiyorsun hacca?
“Arabistan'ı gezip, görmek için mi?”
“Araplara döviz götürmek için mi?”
“Hacı olmak için mi?”
“Hacı desinler diye mi?”
“Neden niyet ettin ve neden gidiyorsun hacca?”
Değişik insanlardan gelen bu değişik sorular karşısın­da ne cevap vereceğinizi hiç şaşırmıyor ve hacca gitme nedeninizi tek bir cümle ile ifade ediyorsunuz.
“Rabbimin emri, Rabbim çağırıyor ve ben gidece­ğim?”
Bu kısa cevabın derin manasını anlamasanız da, ne­denini, niçinini, hikmetini yeterince bilmeseniz de bu ceva­ba kilitleniyor, bu cevaba sımsıkı tutunuyorsunuz.
“Rabbimin emri, Rabbim çağırıyor ve ben gideceğim?”
“Neden gideceksin?”
“Bilmiyorum, Rabbim çağırıyor.”
“Gideceksin de ne olacak?”
“Bilmiyorum, Rabbim çağırıyor.”
“Bunun hikmeti ne?”
“Bilmiyorum, Rabbim çağırıyor. Ve susun ve soru sormayın artık!. Çünkü hiçbir felsefi ve akademik sorunun, hiçbir felsefi ve akademik cevabını bilmiyorum, bildiğim ve iman ettiğim gerçek şu.”
Rabbim çağırıyor.
Bunun için yollara düşecek ve Rabbimin bu emrini yerine getirmek için Kutsal topraklara gideceğim. Onun için susun, hepiniz susun ve önümden çekilin, Rabbim ça­ğırıyor.”
Evet, ciddi ve samimi bir şekilde niyetlendiniz artık. Bu apaçık niyetinizde koyulaşmanıza ve netleşmenize rağmen halk arasında sıkça kullanılan “Hacılık nasip olmayacak kişiyi deve üstünde yılan sokar” atasözünü hatırlıyorsunuz. Bu kuşku sizi rahatsız ediyor ve boynunuzu bükerek usulca fısıldıyorsunuz.
Ben niyet ettim. Sen nasib et Ya Rabbi...