***
DIŞARDA
Points: 155.310, Level: 100
Level completed: 0%,
Points required for next Level: 0
Overall activity: 0%
Achievements


Sefkat ve hosgörü ne demektir. Bu duygulari nasil kullanmaliyiz?
Sefkat: Büyük insanlarda bulunan yüksek bir vasif. Merhamet, hamiyet, ihsan ve kerem gibi yüksek seciyelerin müjdecisi...
Üstat Bediüzzaman hazretlerinin “acz, fakr, sefkat, tefekkür” yolu olarak tarif ettigi, iman ve Kur’an hizmetinin dört esasindan birisi de sefkattir. Sefkat, insani “rahîm ismine “ ulastiran en büyük bir vesiledir.
Rahîm ismine kâmil mânâda mazhariyet, insanlara iyiliklerin en büyügü olan iman vadisinde yardimci olmakla, onlari ebedî azaptan kurtarip sonsuz bir saadete kavusturmak için bütün himmet ve gayretiyle çalismakla olur. Allah Resûlü (asm.) bu mânânin en ileri temsilcisidir. O, müsrikleri tevhide davet eder, onlarin cehennem azabindan kurtulmalari için en agir ve dayanilmaz sartlar altinda gayret gösterirdi. Ama, sirkin de amansiz düsmaniydi.
Malûmdur ki, kâfire düsmanlik küfrü içindir. Üstat Bediüzzaman hazretlerinin ifadesiyle, “Bir insan zâti için sevilmez, sifati için sevilir.” (Münazarat) Bu kaideye göre, bir insana zati için degil kötü sifatlari için düsmanlik edilir. O halde biz, kâfirin küfür sifatina düsman olacak, o sifati tasidigi için de onu sevmeyecegiz. Ama onun, küfürden kurtulmasi için de sefkat ile gayret edecegiz.
Biraz da sefkate yakin gibi görünen ve çogu kez onunla karistirilan “hosgörü” üzerinde duralim. Hosgörü çogu zaman “sabir, afv, hilm ve sefkat” karisimi, degisik bir mânâda kullaniliyor.
Hosgörü denilince, “mânen hasta insanlarin nazini çekme, onlara iyi davranip kurtuluslari için sabirla çalisma” anlasilmalidir. Bu mânâsiyla hosgörü, sefkatin bir subesidir ve ulvî bir sifattir.
Günümüzde hosgörüyü bu yönüyle ele alanlar maalesef çok az. Hosgörü denilince, kimsenin hatasina karismamak, insanlarin günahlarina isyanlarina ilismemek, onlarla ugrasip da canimizi sikmamak, huzurumuzu bozmamak gibi görünüste insancil, gerçekte ise tam bir egoizm ifade eden tuhaf bir mânâ anlasiliyor. Tuhaf diyorum, çünkü bunun görünüsü nezaket, centilmenlik, hakikati ise muhatabinin ebedî cehenneme gitmesini gülerek karsilamaktir.
Bir hususun da önemle belirtilmesi gerekiyor: Her sey gibi, hosgörünün de hudutlari vardir. Bunun ötesinde hosgörülü olma hakkina sahip degiliz. Günlük hayatta karsilastigimiz hâdiseler ya “hukukullah” ile (namaz, oruç gibi) yahut “hukuk-u ibad” yâni “kul hakki” ile ilgilidir. Allah’a karsi islenen suçlarda, günahlarda, haramlarda insanoglunun hosgörü yetkisi olamaz. Bilâkis, bu gibi hallerde insanlari ikaz etme görevi pek mukaddes addedilmis ve Kur’an’da Ümmet-i Muhammed’in (asm.) diger ümmetlerden daha hayirli olmasinin en büyük bir sebebi olarak haber verilmistir: “Siz insanlarin iyiligi için ortaya çikarilmis en hayirli ümmetsiniz. Iyiligi emreder, kötülükten men eder ve Allah’a inanirsiniz.” (Âl-i imran Sûresi, 110)
Buna göre, Allah’in razi olmadigi, yasakladigi bir davranisi biz de hos görmeyecek ve onun ortadan kaldirilmasina imkânimiz ölçüsünde gayret gösterecegiz.
Kul hakkina gelince, bir baskasinin hukukuna yapilan maddî veya mânevî bir tecavüz karsisinda da hosgörülü olamayiz.
Geriye, insanin kendisine karsi islenen suçlar kaliyor. Iste hosgörünün sahasi burasidir. Malimiza zarar veren, yahut giybetimizi yapan bir kimseyi affetme yetkisine sahibiz. Bu hakkimizi kullanmamiz, intikam almamizdan daha iyidir.
Biz Allah’in kullarina karsi sefkatli olalim ki, Rabbimizden de rahmet bekleyebilelim.
Biz, raiyetimizin hatalarina karsi affedici, hosgörülü olalim ki, Cenâb-i Hakk’in af ve gufranini ummaya yüzümüz olsun.