***
DIŞARDA
Points: 18.904, Level: 87
Level completed: 11%,
Points required for next Level: 446
Overall activity: 7,0%
Achievements


Ölüm ''Son'' DEĞİL !!! (Ahmet Deniz)
Ölüm ''Son'' DEĞİL !!! (Ahmet Deniz)
Ben...
Duyan, gören, bilen bir “ben”im.
Aklım, iradem, duygularım, eylemlerim var.
Bir birey olarak, bana ait benliğimle tek ve yalnızım.
Bilmeden, istemeden, evrendeki bu döngünün içinde buldum kendimi !
Peki, bir “ben” olarak bu döngüdeki yerim ne ?
Bu gökle yer arasında, bulunduğum tam bu yerde işim ne ?
Hangi ihtiyaç beni gerektirdi de, o yüzden varım ?
Nedeni olmayan bir sonuçsam eğer, bu ne kadar anlamlı ?
Anlamlı değilse, nedir hayat fırsatının bedeli ?
Kim zorladı beni hayata gelmeye ?
Kim ikna etti beni, ölümün sözleşmesini hayata gelirken yapmaya ?
Bu gök, bu yer...
Nedir göğün üstüme çökmesini engelleyen ?
Yer niye savurmaz üstündeki beni ?
Kandil gibi asılı duran yıldızları kim asar oraya her gece ?
Hava, su, ateş, toprak kime borçlu varlığını ?
Düzen, denge nereden alır ölçüsünü ?
İyilik, kötülük...
İyilik ve kötülük mutlak mı ?
Değilse, nereden çıkardık her kötülüğün kötü olduğunu ?
Mutlaksa, kim ayırdı iyilikle kötülüğün, doğruyla yanlışın arasını ?
İyilik iyiyse, yeryüzünde entrika, zulüm, fesat, işkence, kan, gözyaşı niye var ?
Bu durumda, her geçen gün çoğalan bu fâni kalabalığın faydası ne ?
İnsan fâni; iyilik kötülük de mi fâni ?
Mazlumun âhı ne olacak ?
Hesabı tutulmuyorsa, neye yarar adalet, tevazu, fedakârlık, vefa, merhamet ?
İyilikte ya da kötülükte sınır yok; öyleyse beni ben yapan bu özgürlüğün bedeli ne ?
Bazen böyle olur…
Hayat diye itilip kakıldığımız bu süreçten bunalıp bir köşeye ilişir, varoluşumuza, parçası olduğumuz bu hissiz gibi görünen devridaime bir anlam yüklemeye çalışırız. Dünyanın çekiminden koptuğumuz nadir anlardır bu anlar ve farklı bir ruh haline gark eder bizi.
Geçici de olsa, üzerimize çöken bu tatlı rehavetle dünyadan soyutlanıp, yapıp ettiklerimize, hayallerimize, tutkularımıza dışarıdan bakma fırsatı yakalarız. Küçük gibi görünen bu algılama farklılığından, hakikate olan bakışımızı ciddi ölçüde değiştirecek bir sezgi gücü doğar ve eğer yeterince güçlüyse, dünyalık şeylerin üstüne sinmiş olan fâniliği bütün çıplaklığıyla gözlerimizin önüne serer.
Fâniliğin hem kendimizden, hem de yapıp ettiklerimizden bir adım önde olduğunu görmek, dünya ile aramızdaki tılsımlı bağın çözülmesine sebep olur. Bağ çözülünce gözlerimizi tutan perde kalkar ve önemsediğimiz dünyevi nimetlerin, fâniliğin kesif sisi ardında sanki birer hayalmişçesine ağır ağır kayboluşunu ibretle izleriz.
Gerçeğin soğuğunu yiyince, zihnimizde bastırılmış haldeki dünyaya ilişkin güvensizlik fikri depreşir ve dünyaya olan güvenimiz, yerini bir anda sahteliğin yürek boşaltan hayal kırıklığına bırakır. Ardından hayallerimiz, tutkularımız, umutlarımız kutsal makamlarını terk ile sıradanlaşır ve yüreğimizi yokladığımızda hiçbirinin koyduğumuz yerde olmadığını görürüz.
İçine düştüğümüz hayal kırıklığı, dışımızdaki alemle bir soğukluk salar aramıza. Biz de usulca itip kapatırız dış aleme açılan kapımızı soğuk vurmasın diye. Bu vesile olur, geçici bir süre dış alemden soyutlanıp iç alemimize döneriz. Artık buradan ötesi bizim cesaret ve kararlılığımıza bakar.
Cesaretimizi topladığımız anda, bizi bizden ayıran kapı aralanır, biz de bu aralıktan süzülüp benliğimizin derinliklerine bir yol tutarız. Yol aldıkça kulaklarımızı tutan uğultu kesilir, yolumuza düşen karanlık çekilir. Derken vakit gelir, göz, kulak, kalp ilahi bir bağışla kendini aşar ve bir menzilden ötekine taşır bizi.
İşte bu anda kısa uzar, az çoğalır, dar genişler ve hakikatin gür sesiyle kendimize geliriz. Şöyle seslenir bize :
Sen...
Benlik kaftanını kuşandın bir kere.
Dar da gelse, bol da gelse, kuşanınca çıkartması yoktur bunun.
Paylaşması, değiş tokuşu da.
İnsan olmanın ağırlığını bilir misin ?
Yükün en ağırını sardın sırtına.
Koyu bir yalnızlık yoldaş yazıldı sana.
Doğumu, ölümü, sıhhati, hastalığı yalnız tadacaksın.
Başarı ya da hezimet sana isabet ederse, ondan doğacak mutluluk veya hüzünden hiç kimse senin kadar nasiplenemeyecek.
İyilikten veya kötülükten yana kazandıkların sadece sana ait olacak.
Ve sen çalıştığına erişeceksin.
Tutacağın yolu iyi seç…
Şunu bil ki, izlerin silinmeden kalacak tepeleyip geçtiğin yollarda.
İster sarp yamaçları aş, ister etrafından dolaş düze çıkmak için.
İster soluklan, ister terini kurutmadan var menzile.
Düşersen, kendi ellerinle doğrulup kalkacaksın düştüğün yerden.
Karanlık çöktüğünde, yalnız başına bulacaksın yolunu.
Kendin ayıklayacaksın tarlana düşen ayrık otlarını.
Savurduğun her tohum senin için bitecek ve biçip kaldırdığın hasadın olacak.
Sonra ellerinle bırakacaksın terazinin kefesine yuttuğun tozu, döktüğün teri.
Özgürsün...
Ama bil ki hiçbir özgürlük kayıtsız şartsız olmaz.
Ve yine bil ki, mesuliyet özgürlüğün doğasında vardır.
Özgürlük ile sınırsızlığı birbirine karıştırma.
Özgürlük, insanın kendi haklarının sahibi olması demektir. Bunun ötesini aramak ise, başkasının hakkına göz dikmektir.
Sakın sınırsızlık özlemi iradeni esir almasın.
Çünkü ölçüsünü yitirene, nimet değil külfettir özgürlük.
Haberin olsun...
Doğruyla yanlış,
Yuvasız Kuşa Bile Dal Verip Yuva Kurduran Rabbim...Hakkımızda En Hayırlısı Neyse Bizlere de Onu Nasip Eyle. AMİN..
