Böbrekler
Yapısı ve işlevi
İnsanda bir çift böbrekinsan vücudu için önemli işlevleri yerine getirmesinden dolayı sürekli iyi bir kan dolaşımına sahiptir.
Böbrek korteksinde glomerül adı verilen birçok küçük kılcal kan damarı yumağı bulunur. Glomerülü oluşturan kılcal damar duvarıgünde yaklaşık 180 litre kadar sıvı süzülebilmektedir.
Tübülüsler böbrek orta kısmında korteks-medulla sınırına kadar kıvrımlı bir şekilde seyreder. Bu şekilde süzülmüş sıvının birçok maddesi ve yaklaşık tüm sıvı tekrar geri emilir ve böylece vücutta kalır. Bu olay süzülmüş sıvının konsantre olmasını sağlar ve sonuç olarak esas idrar oluşur.
İnsan vücudu günde yaklaşık 1kırmızı kan hücrelerini üretmesini sağlar.
İdrar ile birlikte vücuttan elektrolitler de atılır. Böylece organizmanın asit-baz dengesinin düzenlenmesi sağlanır. Organizmadaki aşırı konsantrenin önlenmesi için vücuttan atılan maddeleridrarla atılan maddeler olarak adlandırılır. Böbrek fonksiyonlarının göstergesi olarak kandaki üre ve kreatinin seviyesi önemlidir.
Böbreklerin aşağıda belirtilen ana işlevleri vardır:
Vücuda alınan sıvının ve elektrolit miktarının düzenlenmesi
Kan basıncının düzenlenmesi
Asit ve baz dengesinin düzenlenmesi
Vücudun zararlı maddelerden arındırılması
Kırmızı kan hücre (Erythrositler) oluşumunun düzenlenmesi
Kemikteki :-):-):-):-)bolizma doku değişiminin düzenlenmesi
Kan şekeri örneğinde böbreğin işlevi
Kan şekeri (glikoz) glomerüldeki kılcal kan damarı duvarından sızar ve tübülüse ilk idrar süzülmüş sıvı olarak ulaşır. Tübülüsten hemen sonraki glikoz taşımında hemen hemen tüm glikoz tübülüsten tekrar geri emilir. Kandaki şeker oranı çok yüksek ise glomerülde süzülmüş sıvıyatübülüsün tekrar geri emebileceğinden daha fazla şeker verilir. Tübülüse tekrar emilemeyen şeker buradan böbrek havuzcuğuna idrar olarak akıtılır ve buradan üreter yoluyla idrar kesesine iletilerek dışarı atılır.
Aile doktorunuz çok basit bir test ile idrardaki şeker oranını tespit edebilir ve böylece kandaki şeker oranının arttığı şüphesini dile getirebilir. Glikoz yan etki olarak idrarda suyu bağlar. Bu sebeptendiyabet hastalarında kandaki şeker miktarı kötü ayarlanmış olduğunun tipik belirtisidir.
Vücuttaki su miktarı
İnsan vücut ağırlığının yaklaşık 2/3’sine denk olan suyetişkinlerde yaklaşık % 65 ve yaşlılarda yaklaşık % 55′ini teşkil eder. İnsan yaşının ilerlemesi ile yağ dokusunun artması ve bağ dokusunun insan yaşına orantılı olarak zengin su içerikli tipten az su içerikli tipe değişiklik göstermesi sonucunda vücuttaki su miktarı hızla azalır.
Vücuda su alımıyani böbrek boşaltımı) yoluyla gerçekleşir. Ayrıca nefes alıp verme ile de az miktarda su kaybedilir.
Bir diğer böbrek dışı atım terleme yoluyla gerçekleşir. Örneğin ağır bedensel çalışmalarda veya aşırı spor yapılması sonucunda uzun süreli terleme ile su kaybı miktarı yükselir. Bu olayyetersiz derecedeki su alımında vücuttaki su dengesinin değişmesine neden olabilir ve böylece hayati tehlike söz konusu olabilir.
Vücuttaki toplam sıvı miktarı vücudumuzun çeşitli bölgelerine dağılmıştır. Bu miktarının yaklaşık 2/3’si hücre içinde (intrasellüler)ödem olarak adlandırılır.
Vücuttaki su miktarında dengesizlikler çeşitli vücut fonksiyonlarını etkileyebilir ve kimi zaman ölüme yol açabilir. Negatif bir su miktarı dengesi organizmanın su kaybına yani dehidratasyona (su eksikliğibuna karşın pozitif bir su dengesi de su fazlalığına yani hiperhidratasyona (hacim artışı) yol açar.
Neden susarız?
Susama hissi vücudun bir tepkisidir. Susama olayıvücudumuzun sıvıya ihtiyacı olduğunu gösterir. Susama hissi sıvı ihtiyacında ve yüksek yemek tuzu yoğunluğunda ortaya çıkar. Vücudumuzda %1-2′lik bir su kaybı bile susamamıza neden olur. %20′den fazla su kaybında ise sağlık sorunları kaçınılmaz olur.
İnsan haftalar boyunca yemek yemeden durabilmesine karşın su içmeden duramaz.
Susama olayı sadece ideal durumlarda sıvı alımını düzenler. İçme alışkanlığını susama hissi ile birlikte öğrenilmiş davranış biçimleri de etkiler. Susama hissi stres gibi belirli durumlarda bastırılabilir veya hissedilmeyebilir. Bu durumlarda vücut susuz kalır. Bu durum özellikle yaşlı insanlarda görülür. Bu insanlarda genelde susama ihtiyacı azaldığı için vücuttaki sıvı kaybı çoğunlukla doğru dürüst önemsenmemektedir.
Diyaliz kelimesi Yunanca’dan gelir ve “Çözülme” anlamındadır. ()
Doğa bilimciler diyaliz kelimesinden yarı geçirgen membranla osmotik farklılık gösteren parçacıkların ayrılması sürecini anlıyorlar. Örneğin diyalizi proteinleri ve tuzları ayırmada kullanıyorlar. Tıp dünyasında diyaliz özellikle kan temizleme süreci olarak kullanılıyor.
Almanya’da yaklaşık 60.000 terminal böbrek yetmezlikli hasta vardır.
(Rapor 1999QuaSi-Niere GmbH). Çocuk yaştaki kilolu insanların artması Tip-II diyabet hastaların çoğalmasına neden olur ve böylece Almanya’daki terminal böbrek yetmezlikli hasta sayısı artmış olur. Almanya’da genel olarak yükselmiş yaşam süresini bu trendi güçlendirebilir.
Terminal böbrek yetmezlikli hastaların tıbbi yardım olmaksızın yaşama olasılıkları yoktur. Bu hastaların kanlarızehirli maddeler ve :-):-):-):-)bolik atıklar ile kısa zamanda zehirlenir. Bu nedenle bu hastaların organizmasındaki kanları diyaliz yardımı ile temizlenir.
Bunun için çeşitli yöntemler kullanılır.
Hemodiyaliz (Kan temizleme)
Hemodiyaliz: Vücut dışında bir makine aracılığıyla kan zararlı maddelerden arındırılır.
Hemodiyaliz belirli bir suni kan temizleme yöntemidir. Bu işlem vücutta birikmiş zararlı maddelerin vücuttan uzaklaştırılmasına yarar. Çalışan böbrekler kandan zararlı (toksik) :-):-):-):-)bolik atıkları (idrarla atılan maddeler) filtre eder ve idrar ile vücuttan atar.
Böbreklerin işlevi fazlasıyla kısıtlanması veya işlev kaybında vücuttaki kan suni membranlar yardımıyla zararlı maddelerden temizlenmelidir. Hemodiyalizde vücudun dışındaki membranlı (suni böbrek) makine kullanılır. Kanın temizlenmesihayati önem taşır. Diğer kan temizleme yöntemi periton diyalizidir. Karın boşluğunda bulunan organların etrafındaki periton zarı Periton diyalizinde membran olarak kullanılır. Almanya’da 1999 yılında diyaliz tedavisi gören yaklaşık 60.000 hasta vardı.
Hemodiyaliz tedavisi genellikle ilgili uzman personel ve doktor ekibi gözetiminde hemodiyaliz ünitesinde uygulanır. Bununla birlikte hastanın sıkı bir tedavi planını uygulaması gerekir ve genelde haftada 3 kez 4 - 5 saat süre ile tedavi merkezine gitmelidir. Hemodiyaliz tedavisi tüm kısıtlamalar ile birlikte zaman alıcıdır. Bu da mesleki ve normal yaşamda kısıtlamalara yolaçar.
Hemodiyaliz tedavisi nasıl gerçekleşir?
Hemodiyalizde vücutta birikmiş zararlı maddeler bir membran aracılığı ile vücuttan uzaklaştırılır. Bu membran bir filtre işlevine sahip olduğu için maddelerin sadece bir kısmını süzer. Membranın bir tarafındaki maddeleraz yoğun olan tarafa membran aracılığıyla geçer (difüzyon veya osmoz).
Hemodiyalizde difüzyonun fiziksel prensibinden yararlanılır. Kandiyaliz sıvısına karşın daha farklı :-):-):-):-)bolik atıklar yoğunluğuna ve kan tuzuna sahiptir. Bu nedenle bu maddeler kandan diyaliz makinesine geçer.
Buna karşın ilgili maddeler ile zenginleşmiş diyaliz sıvısı karışımı hastanın kanına pompalanır. Yani kandan zararlı maddeler uzaklaştırılır ve gerekli maddeler kana ilave edilir.
Renal Anemi ve Erythropoetin
Kronik böbrek yetmezliği olan hastalar daha hastalıklarının ilk safhalarında renal anemi geliştirirler. Bununla ne anlaşılıyor?
Sağlıklı bir organizma böbrekte Erythropoetin hormonunu üretir. Bu hormonun oluşumu böbrekteki uyarıcı aracılıyla ölçülen kandaki oksijen miktarına bağlıdır. Erythropoetin isimli bu hormon kırmızı kemik iliklerini uyarıpaneminin tipik belirtileri olan yorgunluk veya kısıtlı fiziksel ve ruhsal performans gösterir. Tıp dilinde buna “renal anemi” denilir. İşlevini yerine getirmekten aciz böbrekler (latince Ren= böbrek) kansızlığa (=Anemi) yol açar.
Hemodiyaliz tedavisi ne zaman uygulanır?
Akut böbrek yetmezliğinde veya zehirlenmelerde birkaç gün uygulanır.
İlerlemiş safhadaki kronik böbrek yetmezliğinde (kronik böbrek kifayetsizliği) terapi sürekli uygulanır.
Hemodiyaliz tedavisi nasıl yapılır?
Genelde kan vücuttan koldaki bir atardamarda takılan bir hortum ile alınır. Hemodiyaliz için yeterli kan akımınının sağlanması için bir cerrahhastanın atar ve toplar damarı arasında bir bağlantı (şant) oluşturur. Bu bağlantı diyaliz makinesine sık sık bağlanılmasını kolaylaştırır. Hortum sistemiyle kan diyaliz makinesine ulaşır. Kandan :-):-):-):-)bolik atıklar ve kandaki fazla miktardaki su arındırılır ve kan tuzu (elektrolit) dengelenir. Ardından Shunt (okunuşu şant) bağlantısı yoluyla kan tekrar vücuda ulaşır.
Hemodiyaliz tedavisi normalde haftada üç kez uygulanır ve her tedavi yaklaşık 4-5 saat sürer. Diyaliz tedavisi genelde diyaliz merkezlerinde veya ünitelerinde uygulanır. Hemodiyaliz tedavisihasta bu hususta özel bir eğitim aldıktan sonra evde de uygulanabilir.
Ancak hemodiyaliz tedavisinde her zaman bir doktora ulaşabilmek şarttır.
Hemodiyaliz tedavisi gören hastalar nelere dikkat etmelidir?
Hemodiyaliz tedavisi sürekli uygulanamadığında kanda düzenli olarak su ve zehirli maddeler birikir. Yeme ve içme yoluyla vücuda alınan birçok madde vücuttan atılamadığı için bu maddeler sadece diyaliz tedavisi ile uzaklaştırılır. Bu nedenle hemodiyaliz hastası bir diyet uygulamalıdır.
Hasta bir gün içerisinde vücut ağırlığını bir kg artıracak en fazla 1 litre sıvı alabilir.
Vücutta potasyum birikmesi ciddi ve kısmen hayati tehlike taşıyan kalp ritim bozukluklarına yol açar. Aşağıda belirtilen gıdalar özellikle potasyum bakımından çok zengindir: Meyvegenelde bundan başka diyet kısıtlamalarını uygulamak zorunluluğu yoktur.
Yüksek kalori içeren ve özellikle proteinli besin maddelerinin alınması önerilir.
Kısıtlı fosfat atılımı nedeniyle vücutta bu tuzun birikmesi söz konusudur. Bu durumda paratiroid bezler fazla çalışabilirD vitaminin alınması da gerekir.
Diyaliz tedavisi sırasında suda eriyen vitaminlerin kaybı söz konusudur. Bu kayıp uygun ilaçlar ile dengelenmelidir.
Prognoz
Diyaliz tedavisi böbreğin işlevini tam olarak gerçekleştiremez. Hemodiyaliz vücudu yorar. Kronik hemodiyaliz hastalarında yıllar sonra damar kireçlenmeleriyıllar sonra doğacak hastalıkları belirgin bir şekilde indirger veya bunların ortaya çıkmasını geciktirir.
Hemodiyaliz tedavisinde şu ana prensip geçerlidir: Hasta ne kadar süre (haftada bağlandıkları saat) ile ve sıklıkla diyaliz makinesine bağlanırsao kadar komplikasyonlardan korunur ve daha uzun yaşar.
Diyaliz tedavisinin yapılma sıklığına (haftada bağlandıkları saat) bağlı olarak hastanın hayatta kalma süresi uzar.
Ayrıca bununla birlikte diyaliz tedavisi başlangıcında hastanın yaşıkooperasyonu ve sahip olduğu diğer hastalıklar da hayatta kalma süresi için önemli etkenlerdir
Periton diyalizi (karın zarı diyalizi)
Periton diyalizi nedir?
Periton diyalizi: Periton boşluğunda kanın temizlenmesi
Periton diyalizikan suni bir yöntemle temizlenmelidir.
“Suni böbrek”yani hemodiyalizde kanın vücut dışında özel bir filtre ile temizlenmesine karşın periton diyalizinde hastanın iyi kanlanmış periton zarı vücudun kendine özgü filtre membranı olarak kullanılır. Periton zarı tüm periton boşluğunu kapsar. Periton diyalizinde günde birkaç kez periton boşluğuna :-):-):-):-)bolik atıklarını temizleyen diyaliz sıvısı akıtılır.
Periton diyalizinin uygulanması bazen sadece belli bir zamanbazen de sürekli yapılmalıdır. Her zaman için kanın temizlenmesi hayati öneme sahiptir. Diyaliz ve Böbrek Nakli Kuratoryumu konsey verilerine göre Almanya’da yaklaşık 60.000 hasta diyaliz tedavisine mecburdur.
Periton diyalizi hasta tarafından tek başına evde yapılabilir ve diyaliz zamanlarını günlük hayatına göre esnek bir şekilde düzenleyebilir. Periton diyalizi tedavisi gören hastalarhemodiyaliz tedavisi gören hastalara karşın gıda ve sıvı alımında daha az sınırlandırılırlar. Ama periton boşluğuna yerleştirilen kalıcı kateterin bağlantı yerinin veya periton boşluğunun iltihaplanma riski vardır.
Periton diyalizi tedavisinin eğitimi genelde 1-2 hafta sürer. Periton diyalizi hemodiyaliz tedavi sürecine eşdeğerdir. Tedavi sırasında ilgili uygulama yöntemlerinin dikkatlice yerine getirilmesi durumunda normal ve sorunsuz bir hayat sürdürülür.
Periton diyalizi nasıl gerçekleşir?
Hemodiyalizde (suni böbrek) vücuttaki kan membran aracılığıyla kanın zararlı maddelerden temizlenmesi için diyaliz makinesine gönderilir. Bu membran filtre işlevini görür ve difüzyonun prensibinden yararlanır. Membranın bir tarafındaki maddelerperiton zarı kan filtresi olarak kullanılır. Periton boşluğunu kapsayan ve birçok organı saran periton zarı yani karın zarı (Peritoneum) iyi bir şekilde kanlanmış ve yarı geçirgen bir membrandır. Kateter aracılığıyla periton boşluğu diyaliz sıvısı ile doldurulur. Bu diyaliz sıvısında kanda bulunan maddelerin yoğunluğuna karşın daha farklı madde yoğunlukları mevcuttur. Difüzyonun prensibine göre bunlar kandan emilir ve periton boşluğuna ulaşır. Diyaliz sıvısı birkaç saat sonra idrar ile birlikte periton boşluğundan boşaltılır.
Periton diyalizi tedavisi ne zaman uygulanır? İlerlemiş safhadaki kronik böbrek yetmezliğinde (kronik böbrek kifayetsizliği)yani böbrek kanı temizlemede ve suyu atmada yetersiz kaldığında böbrek değerlerin aşırı yükselmesi halinde periton diyalizi tedavisi terapi olarak sürekli uygulanır.
Periton diyalizi tedavisi nasıl yapılır?
Periton diyalizinde hastanın kendisi kateter aracılığıyla periton boşluğunaperiton zarını temizleyen 2-3 litre sterilize diyaliz sıvısı doldurur. Atılması gereken maddeler kandan periton zarını aşarak diyaliz sıvısına geçer.
Diyalizin bir diğer görevi isevücutta bulunan fazla miktardaki suyu atmaktır. Bu işleme tıp dilinde ultrafiltrasyon denir. Bu nedenle diyaliz sıvısı glikoz (şeker) içerir. Periton diyalizinde basit bir osmotik geçirgenlik yani difüzyon olayı ile su da diyaliz sıvısına geçer ve böylece atılır.
Yaklaşık dört beş saat sonra diyaliz sıvısı zararlı maddeler ile doymuş olur. Bu sıvı karın boşluğundan kateter aracılığıyla boşaltılır ve yeni temiz bir diyaliz sıvısı ile değiştirilir.
Periton diyalizi tedavisi değişik şekillerde uygulanabilir: Sürekli ayaktan periton diyalizinde (CAPD) hastanın kendisi günde yaklaşık dört beş kez diyaliz sıvısını değiştirir. Otomatik periton diyalizinde (APD) diyaliz makinesi (Cycler) gece boyunca torba değişimini yapar ve böylece hasta gün boyunca tedavi engeli ile karşılaşmadan rahat olur ve kendisini daha özgür hisseder.
Periton diyalizi tedavisinde nelere dikkat edilmelidir?
Periton diyalizi vücuttaki kanı sürekli ve düzenli olarak temizler ve kandan su atarak böbreğin doğal işlevini yerine getirir. Böylece hasta genelde olası yan etkileri daha az hesaplamak zorundadır. Diyaliz sırasında hasta serbest ve bağımsız olarak günlük alışılmış işlerini yerine getirme veya mesleğini sürdürme imkanına sahiptir.
Periton diyalizine karar veren hastalardiyaliz tedavisinin fazlasıyla kendi sorumlulukları çerçevesinde gerçekleşeceği bilincinde olmalıdır. Bu nedenle periton diyalizi tedavisinden önce hasta sıkı bir eğitimden geçer. Hasta hijyene önem vermeli ve diyaliz sıvısı ile kateter bağlantı yerini sürekli kontrol etmelidir. Kolay bir şekilde iltihaplanabilecek ve periton zarının iltihaplanmasına (Peritonitis) yol açabilecek kateter bağlantı yeri doktorların özellikle endişe duydukları husustur. Olası bir iltihaplanma hemen tedavi edilmelidir.
Her hasta düzenli olarak belirlenen kan basıncıvücut vitamin ve protein kaybetmesine karşın diyaliz sıvısı şeker içerdiği için kalori alır. Bu nedenle dengelenmiş bir beslenmeye dikkat edilmelidir
BÖBREK ve İDRAR YOLLARI TAŞLARI
Böbrek taşları en sık görülen ve ağrıya neden olan böbrek rahatsızlıklarından biridir. Erkeklerin 10%’unda ve bayanların 3%’ünde hayatlarının bir döneminde böbrek taşı oluşur. Ve bunların çoğundahastalık kronik bir hal alır.
Her biri yumruk büyüklüğünde olan böbrekler vücudun yan-arka kısımlarında yerleşmiş organlardır. Mesaneye üreter adı verilen dar tüplerle bağlanmışlardır. Böbrekler kanı süzenzararlı maddelerin idrarla atılımını sağlayan filtrelerdir. Böbrekten atılan idrar mesanede toplanır ve üretra adı verilen kanalla vücuttan dışarı atılır.
Böbrek taşlarıkatı parçacıklar halinde çökmesi sonucu oluşur. Normal koşullarda idrarda bulunan çeşitli kimyasallar bu çökmeyi engeller. Fakat bazı durumlarda bu koruyucu mekanizma etkisini yitirir. Eğer oluşan parçacıklar küçükse herhangi bir yakınmaya neden olmadan idrarla atılırlar. Daha büyük taşlar ise böbrekte veya idrar yolunda bir yerde takılıp tıkanmaya yol açabilirler.
Beş çeşit böbrek taşı türü bulunmaktadır :
1. Kalsiyum oksalat taşları ve 2. kalsiyum fosfat taşları : Bu tür taşlar en sık görülen taşlardır ve tüm görülenlerin 80 %’ini teşkil ederler. Herhangi bir nedenle kalsiyum ve diğer minerallerin idrardaki konsantrasyonu arttığında önce kristal oluşumu meydana gelirbunu küçük taşların ve sonrada büyük taşların oluşumu izler.
3. Strüvit taşları: Amonyummagnezyum ve fosfat tuzlarından oluşmuştur. Genellikle kadınlarda görülürler ve idrar yolu enfeksiyonu sonucu oluşan taşlardır.
4. Ürik asit taşları : Protein :-):-):-):-)bolizmasının bir ürünü olan ürik asidin vücutta biriktiği bir hastalık olan “ gut” hastalığı bulunanlarda görülen taşlardır.
5. Sistin taşları : Proteinlerde bulunan bir amino asit olan sistininnadir görülen genetik bir hastalık neticesinde aşırı miktarlarda böbrekte birikmesi sonucu oluşan taşlardır.
Böbrek Taşları İçin Risk Faktörleri :
Risk faktörübir hastalığa yakalanma ihtimalini arttıran durum olarak tanımlanabilir.
Aşağıda sıralanan risk faktörleri olmadan da böbrek taşı hastalığı meydana gelebilir. Sıralanan risk faktörlerinden biri bulunduğundabunun getirdiği riski azaltmak için ne gibi tedbirler alınacağını öğrenmek için ilgili uzmana baş vurulması gerekir.
Kişi ve hayat tarzıyla ilgili faktörler
Yüksek doz kalsiyum ve D vitamini alımı
Uzun dönem hareketsiz kalma
Aşırı kilolu olma
Açlıkoruç tutmak
Tıbbi Durum
İdrar yolu enfeksiyonu
Böbrek taşı öyküsü
Gut hastalığı
Crohn hastalığı
Ülseratif kolit
Böbrek hastalığı
Yüksek kan basıncı
Aşırı aktif paratiroid bezi
Bazı kanser türleri
Yaş
20- 40
Cinsiyet
Erkeklerde kalsiyum ve ürik asit taşı gelişimi ihtimali daha yüksektir.
Bayanlarda strüvit taşı gelişimi ihtimali daha yüksektir.
Genetik Faktörler
Ailede böbrek taşı bulunan veya gut hastalığı olan bireylerin varlığı
Etnik Altyapı
Kafkas ırkları
İlaçlar
Antiasitler
Bazı diüretikler
Bazı steroidler
Tiroid ilaçları
Bazı kemoterapi ilaçları
HIV tedavisinde kullanılan bir takım ilaçlar
Böbrek Taşının Belirtileri :
Böbrek taşının genellikle ilk belirtisi şiddetli bir yan ağrısıdır. Bu ağrı genellikleidrarda bir miktar kanda görülebilir.
Şiddetli yan ağrısı
İdrarda kan
Ateş ve titreme (genellikle enfeksiyonun göstergesidir.)
Kusma
Kötü kokulu bulanık idrar
İdrar yaparken yanma şikayetleri taş hastalığını akla getirmelidir.
Böbrek Taşlarının Tanısında Kullanılan Testler :
Taşın yerini tesbitte kullanılan testler
Direkt üriner sistem grafisi (DÜSG) veya sonogram : Bu tetkiler sayesinde taşın yeri saptanabilir. Sonogram ses dalgalarının kullanıldığı detaylı görüntüleme sağlayabilen bir yöntemdir.
İntravenöz Pyelogram (İVP) : Bu testte ven içerisine radyoopak madde enjekte edilir. Bu madde sayesinde idrar yolları filmde görünür hale gelir.
Bilgisayarlı Tomografi (BT) : Bu yöntemde iç organların detaylı olarak görüntülenmesinde X-ışınları kullanılır. DÜSG ‘de gözden kaçan küçük taşlar BT ile tesbit edilebilir.
Taşın türünü anlamada kullanılan testler
Kan testleri : Böbrek taşı oluşumuna neden olabilecek faktörleri tanımlamada kullanılır (yüksek Ca veya ürik asit seviyelerienfeksiyon varlığı)
24 saatlik idrar toplanması : Toplanan idrarve asidite yönünden değerlendirilir. Bu tahlil tek idrar örneğine göre daha kesin bilgi sağlar.
Böbrek Taşlarının Tedavisi :
Çoğu böbrek taşı herhangi bir sorun çıkarmadan idrar yolundan kolayca geçerek düşer. Bunu kolaylaştırmak için hekimler genelde şu önerilerde bulunurlar :
Günde en az 2 litre su içilmesi
İhtiyaç olduğunda ağrı kesici alınması
Düşürülen taşın türünün öğrenilmesi ve bu yönde tedavi planlanması için saklanılması
Tedavide :
Yaşam tarzında değişiklikler ve ilaç tedavisi ve veya izlem
Taş kırma yöntemi
Cerrahi
İzlem:Taşın bulunduğu yere ve büyüklüğüne göre müdahale yapmadan izleme karar verilebilir.5mm den küçük taşlar genellikle kendiliğinden düşebildiği için bu grupta değerlendirilebilir.
Taş kırma yöntemi: Vücüt dışından şok dalgası oluşturupodaklandığı noktadaki taşı (örneğin böbrekteki) kırma esasına dayanır.Kırılan parçaların kendiliğinden düşmesi beklenir.Genel anesaaai altında veya anesaaaisiz uygulanabilir.Ciltte kesi oluşturulmaz.
Endoskopik cerrahi: Endoskop denilenüretra her kısımda uygulanabilir . Anesaaai gerekir.
Perkütan cerrahi: Böbrek taşları içinanesaaai gerekir.
Açık cerrahi: taşın yerine göre cilde kesi yapılıp vücüt tabakaları kesilerekmesane) görülüp taşların alınması işlemidir. Anesaaai gerekir.Cilt kesisi 7-8 cm den 15-25 cm kadar olabilir.
Her bir yöntemin başarısı taşın büyüklüğünedaha önce geçirilmiş ameliyat olup olmamasına göre değişmektedir
Diyabetes mellitus (genel olarak “Şeker Hastalığı” adında bilinir) kronik bir :-):-):-):-)bolizma hastalığıdır. Bu :-):-):-):-)bolizma hastalığının en açık göstergesikandaki şeker düzeyinin yükselmesidir. Hastalığın farklı nedenlerinden ve çeşitli hastalık belirtilerinden dolayı diyabette Tip-I ve Tip-II ayırımı yapılır.
Tip-I diyabet (eskiden: genç diyabet) genellikle gençlik çağında başlar ve pankreasın (=karın salgı bezinin) beta-hücrelerinin bağışıklık sisteminin zedelenmesi ile oluşur. Beta hücreleri besinlerden alınan glikozun hücre içine geçmesini sağlayan insülün hormonunu üretir. Beta hücrelerinin zarar görmesi sonucunda tamami insülin yetersizliği meydana gelir. Besinlerden alınan glikoz artık yakılamaz ve böylece kan şekeri düzeyi yükselir. Tip-I diyabetin tedavisinde vücuda dışarıdan insülin verilir.
Tip-II diyabet (eskiden: erişkinler veya yaşlılar diyabeti) genel olarak ilerleyen yaşlarda gelişir. Bu tip diyabette vücut hücreleri insülün hormonuna yetersiz derecede yanıt verir. Bu hücreler artık insüline karşı duyarsızdır. Bu denli insülin yetersizliği (insülin rezistansı) sonucunda örneğin obes (şişman) kişilerde görüldüğü gibi yüksek kan şekeri ve yüksek insülin düzeyi görülür. Tip-II diyabetin terapisi kademeli olarak yapılır: Öncelikle bir diyet uygulanarak kan şekeri düzeyinin düşürülmesi amaçlanır. Bu tedavide diyet önlemlerinin yetersiz kalması durumunda kan şekeri düşürücü ilaçlar alınır ve hastalığın ilerlemiş safhasında insülin alınır.
Özellikle Tip-I diyabet hastalığının tipik belirtileri aşırı susamahalsizlik ve sık enfeksiyona yakalanmadır. Tip-II diyabet hastalığının uzun dönem sonra ortaya çıkmasından dolayı bu belirtiler görülemeyebilir. Aşırı yüksek kan şekeri değeri ile oluşan diyabet koması tabir edilen Coma diabeticum ve kan şekeri değerinin aşırı düşmesi ile meydana gelen hipoglisemi şoku hayatı tehdit eden akut durumlardır.
Ömür boyu dikkatlice yapılan kan şekeri ayarı ve kontrolü ve iyi bir diyabet eğitimicinsel sorunlar ve duyarlılık sorunlarına neden olabilecek sinirlerin harap olması gibi komplikasyonlar ortaya çıkabilir.
Hastalık nedenleri
Her iki tip diyabetes mellitusoluşumları bakımından birbirlerinden çok farklı hastalıktır. Nitekim her iki tip kan şekeri düzeyinin yükselmesi ile tanımlanır ve diyabetin getirdiği tipik sorunların çıkmasından da sorumludur.
Tip-I Diyabet (= IDDM Insulin dependent diyabetes mellitus - İnsüline bağımlı diyabetes mellitus)
Tip-I diyabet hastalığı genelde genç yaşlarda kendisini gösterir. Bundan dolayı bu tip diyabete eskiden genç diyabet denilmekteydi. Günümüzde bu tip diyabetin belirli kalıtsal nedenlerin ve oluşmuş virüs enfeksiyonlarının yol açtığı bir otoimmün hastalığı olduğu varsayılmaktadır. İstisnai durumlar haricinde Tip-I diyabet hastalarının tümü beyaz kan hücrelerinde (HLA DR3 ve DR4) özel antigenler taşır. Bu nedenle bu hastalığın doğuştan geldiği ve genetik olduğu (=Predispozisyon) varsayılmaktadır. Bu genetik irsi özellikler 6 No.’lu kromozomun kısa kolunda bulunur. Ama birçok insanın bu genetik özellikleri taşımasına rağmen diyabet hastası olmadıkları da bilinmektedir. Bu nedenle genetik özellikleri ile birlikte hastalığın kendisini göstermesinde belirli virüs enfeksiyonlarının da etken olduğu varsayılmaktadır. Kızamıksemptomların iyileşmesine neden olan insülin alımıdır.
Tip-I diyabetes mellitus %3-5′lik bir gerçekleşme oranı ile anne veya babadan sonraki jenerasyona yani nesile geçer. Anne ve babanın Tip-I diyabet hastası olma durumundaçocuğun da bu hastalığa yakalanma riski %10-25 oranına ulaşır. Diyabetli çocukların kardeşleri için de en az % 10′luk hastalığa yakalanma riski vardır. Günümüzde Tip-I diyabet hastalığı tam olarak iyileştirilemez ve sadece semptomatik olarak tedavi edilir. Adacık hücrelerinin insülin ürettikleri sürece bağışıklığı bastırıcı (immünsupresif terapi uygulaması) terapi uygulanarak gerekli insülinin verilmesini geçiktirme veya hiç verilmemesi yöntemi denenmektedir. Bu tür terapi yöntemlerinin uygulamaları henüz deneysel aşamadadır. Bugüne kadar adacık hücrelerinin veya pankreasın tamamının naklinde de henüz büyük başarı sağlanamamıştır.
Tip-II Diyabet (NIDDM = non Insulin dependet diabetes mellitus - İnsüline bağımlı olmayan diyabet)
Tip-II Diyabetes mellitus hastalığınafazlaca glikoz birikimine neden olabilir ve bu durum da insülin rezistansı oluşturabilir. Kandaki glikoz yoğunluğunun yüksek olması kan şekeri düzeyinin yükselmesine yol açar. Glikozun kronik birikimi ve sürekli yükselen insülin düzeyi sonucunda vücut hücrelerindeki insülin reseptörlerin duyarlılığı ve sayısı azalır. Böylece salgılanan insülin glikozun hücre içine taşınıp işlenmesinde yetersiz kalır ve bu nedenle vücutta kısmi bir insülin yetersizliği meydana gelerek yeni insülinin salgılanması gerekir. Adacık hücrelerine çok uzun bir süre fazla yüklenilmesinden dolayı hücreler bitkin düşer ve diyabetes mellitus oluşur.
Tip-II diyabetbiribirinden farklı Tip-IIa ve de Tip-IIb diye iki gruba ayrılır. Tip-IIa ince tip veya zayıf tip diye de adlandırılır ve gerçekten nisbeten bir insülin eksikliği söz konusudur. Tip-IIb diyabetlide ise fazla besin alımı sonucunda yeterli insülin üretiminde insülin rezistansı gelişir. Avrupa’da kötü beslenme alışkanlıklarından dolayı özellikle bu tip diyabetes mellitus daha fazla görülür.
Diyabetin çeşitli tiplerini ve bunların farklı nedenlerinin bilinmesiilgili hastaya en başarılı terapinin uygulanabilmesi için önemlidir.
Hastalık belirtileri
Belirtileriyle kesinleşen bir diyabet hastalığının kliniksel semptomlarıizole edilmiş veya kombine şeklinde kendisini gösteren tipik hastalık belirtileri şunlardır:
- Aşırı susama % 67-91
- Bitkinlikhalsizlik % 64-80
- Fazla miktarda idrar yapma % 40-75
- Kaşınma % 20-50
- Aşırı acıkma % 25
- Görme bozuklukları % 25
- Enfeksiyona yakalanma % 10-15
Ayrıca Tip-I ve Tip-II diyabete ilişkin hastalık belirtileri birbirlerinden ayırt edilmelidir. Tip-II diyabet hastalığı başlangıçta tamamen rahatsızlık vermeyecek bir şekilde ilerler ve çoğunlukla rutin muayenelerde “tesadüfen” teşhis edilir. Tip-II diyabet hastalarının % 30 - 50’si sağlık açısından pek şikayetleri bulunmadığından dolayı bir doktora başvurmaya gerek duymamaktadırlar. Tip-I diyabette deyani kan şekeri oranının fazla yükselmesine bağlı komaya (= Coma diabeticum) yol açabilir.
Diyabet eğitimi
Diyabetli hastanın eğitilmesi kesinlikle gereklidir. Hastaya hastalığı ve bunun tedavisi hakkında önemli bilgiler kazandırır. Bu bilgiler özellikle kan şekeri düzeyinin tespitisivil kendine yardım kuruluşları ve diyabet muayenehaneleri bilgi verir.
Diyabetik beslenme
Tüm diyabetes mellitus hastaları için sağlıklı beslenmenin önemi çok büyüktür. Özellikle Tip-II diyabet hastaları bunu uygulamalıdır. Çoğunlukla aşırı şişmanlık Tip-II diyabete neden olur. Dengeli beslenme ve düzenli egzersizin uygulanması ile vücut ağırlığı düşürülerek kandaki şeker değeri düzeltilebilir. Çoğu hasta bu yöntemle tablet alımını veya insülin ihtiyacını belirgin bir şekilde azaltır.
Diyabetik beslenme doğrudan sıkı bir diyet anlamına gelmez. Böylece diyabetli her halükarda şekerleme veya alkol alımından kaçınmalıdır diye bir kural yoktur. Önemli olan sağlıklı :-):-):-):-)bolizmaya sahip insanlara da tavsiye edilen dengeli beslenmedir. Diyabetlinin meslek ve özel hayatında verimli olması için sağlıklı :-):-):-):-)bolizmaya sahip insanlarda da olduğu gibi vücudun hareketliliğini karşılayacak kalori alımına gereksinimi vardır. Besin ile alınan kalorinin vücut tarafından değerlendirilmesi ve karbonhidratların idrar şekeri olarak atılmaması önemlidir. Gün içersinde insülin gereksiniminin daha kısa sürelerle karşılanabilmesi için gıda alımını üç öğün yerine daha fazla öğünlere (beş veya altı öğüne) yaymak daha iyi olur. Beslenmenin bol sebze ve meyveli yağsız yemekler ile düzenlenmesi tavsiye edilir. Kepekli5 l) alımına dikkat etmelidir. Kahve ve siyah veya yeşil çaylar ile sıvı gereksinimi karşılanmaya yetmez. Bu sıvılar idrar atımına etki ettiklerinden dolayı vücudun “kurumasına” neden olurlar ve bu durum da zararlı maddelerin yüksek yoğunlukta birikmesine yolaçar.
Tip-II diyabetlibu durum kan şekeri ayarına faydadan çok zarar verir ve tüm :-):-):-):-)bolizmanın bozulmasına da yol açabilir.
Genel olarak şu söylenebilir: Her bir fazla kilonun verilmesidiyabet ayarını düzeltir
Böbrek Nakli
--------------------------------------------------------------------------------
Genel Bilgiler
Böbrek nakli ( transplantasyon )son dönem böbrek yetersizliğinin en başarılı tedavi şeklidir. Böbrek nakli için gereken böbrek 2 kaynaktan sağlanabilir.
Canlı vericiden
Kadavradan.
Gerek canlı vericideniyimser bir tahminle 2020 li yıllarda mümkün olabilir. Türk Nefroloji Derneğinin verilerine göre Türkiye’de bugüne kadar yaklaşık 4000 böbrek nakli yapılmıştır. 1998 yılında 382 böbrek nakli yapılmıştır ve ne yazık ki bunların yaklaşık 1/3’ü kadavra kaynaklıdır. Kadavra kaynaklı böbrek nakli oranı Batı ülkelerinde yaklaşık % 80’dir. Bunun nedeni ülkemizde organ bağışlarının henüz istenilen seviyeye ulaşamamasıdır.
Uygun böbrek seçimi:
Böbrek transplantasyonu yapılabilmesi için alıcı ile verici arasında ABO kan grubu sisteminde uyum olmalıdır; uyum kuralları kan naklindeki gibidir ( O grubu genel vericiAB kan grubu herkesten böbrek alabilir. Rh sisteminin ise bir önemi yoktur; yani Rh negatif bir kişi Rh pozitif bir kişiden böbrek alabilir.
Alıcı ile verici arasında uyum aranan ikinci sistemA antijenleri arttıkça alıcının böbreği reddetme olasılığı artmaktadır.
Bazı durumlarda böbrek transplantasyonu yapılması sakıncalıdır.
Böbrek transplantasyonun sakıncalı olduğu durumlar:
İleri veya tedavi edilmemiş kanser
Aktif bulaşıcı hastalık varlığı
İleri karaciğer hastalıkları
Ciddi kalp hastalıkları
İdrarın akımına engel bir hastalığın varlığı
Aktif mide ülseri
Tedaviye uyumsuzluk
Tedavi edilemeyen ağır akıl hastalığı.
Böbrek Nakli
Gerekli hazırlıklardan sonra vericiden alınan böbrek koruyucu sıvıdaki işlemi takiben alıcının sağ veya sol kasığına ( iliak fossa ) yerleştirilir. Günümüzde böbrek nakli cerrahisinde büyük ilerlemeler sağlanmış ve işlemsıradan bir ameliyat haline gelmiştir. Türkiye’de bugüne kadar yaklaşık 4000 böbrek nakli ameliyatı gerçekleştirilmiştir.
Böbrek naklinden sonra hastanın yeni takılan böbreği reddetmemesi için bağışıklık sistemini baskılayıcı ilaçlar kullanılır. Bağışıklık sistemini baskılayıcı ilaçlar modern tıbbın en popüler konularından birisidir. Günümüzdeki ilaçlar hastaların önemli bir kısmında başarılı böbrek nakline olanak vermektedir. Geliştirilecek yeni ilaçlarla hayvanlardan organ nakli mümkün olabilir veya genetik bilimindeki gelişmeler yapay organ üretmeye yol açabilir.
Canlı Vericiler
Canlı vericilerin yakın akraba olması tercih edilir. Yakın akrabalarda (kardeşhiç kimseden zorla organı alınamaz. Uygun verici olduğu saptanan kişi çok ayrıntılı bir inceleme döneminden geçer ve böbrek vermesinin kendisinde bir sorun oluşturup oluşturmayacağı araştırılır. Zaten bir insanı iyileştireyim derken diğerini hasta etmenin bir mantığı da yoktur.
Canlı vericide ameliyattan sonra olabilecek sorunlar
Vericide oluşabilecek sorunlar anesaaai ve ameliyatla ilgili erken dönemde ortaya çıkan sorunlardır. Ancak tıptaki gelişmeler bu sorunları büyük oranda azaltmıştır. Uzun dönemde ise tek böbrekli olmanın önemli bir zararı yoktur. Toplumda yaklaşık 1000 kişinin bir tanesinde tek böbrek olduğu unutulmamalıdır. Bu nedenlerle insanın bir yakınına böbrek vermekten kaçınmaması gerekir.
Kadavra Vericiler
Beyin ölümü gerçekleşmiş hastalar böbrekkaraciğer gibi organlarını bağışlayarak başka hastalara hayat verebilirler. Ülkemizde organ bağışları henüz istenilen seviyeye ulaşamamıştır. Beyin ölümü gerçekleşmiş hastalarda adından da anlaşılabileceği gibi beyin fonksiyonları tamamen ve geri dönmeyecek biçimde kaybolmuştur. Yani bu kişilerin bilinci yerinde değildir ve ancak solunum makinesi desteği ile yaşamlarının sürmesi mümkündür. Kişilerin ben gerçekten ölmeden organlarımı alırlar korkusu yersizdir çünkü beyin ölümüne karar verecek ekip ile organ naklini yapacak ekip ayrı doktorlardan oluşur
Organ ticareti: Kesinlikle yasaktır ve ahlak dışıdır.
Organ ve Doku AlınmasıSayı 16655).
Madde 3- Bir bedel veya başkaca çıkar karşılığıorgan ve doku alınması ve satılması yasaktır.
Canlı Vericiler ile İlgili Maddeler
Madde 5- Onsekiz yaşını doldurmamış ve mümeyyiz olmayan kişilerden organ ve doku alınması yasaktır.
Madde 6- Onsekiz yaşını doldurmuş ve mümeyyiz olan bir kişiden organ ve doku alınabilmesi için vericinin en az iki tanık huzurunda açıkbilinçli ve tesirden uzak olarak önceden verilmiş yazılı ve imzalı veya en az iki tanık önünde sözlü olarak beyan edip imzaladığı tutanağın bir hekim tarafından onaylanması zorunludur.
Madde 8- Vericinin yaşamını mutlak surette sona erdirecek veya tehliaaae sokacak olan organ ve dokuların alınmasıyasaktır.
Kadavradan Nakil ile İlgili Maddeler
Madde 11- Bu kanunun uygulanması ile ilgili olarak tıbbi ölüm halibiri nöroşirürjiyen ve biri de anesaaaiyoloji ve reanimasyon uzmanından oluşan 4 kişilik hekimler kurulunca oy birliği ile saptanır.
Madde 12- Alıcının müdavim hekimi ile organ ve doku alınmasıölüm halini saptayacak olan hekimler kurulunda yer almaları yasaktır.
Madde 13- 11 inci maddeye göre ölüm halini saptayan hekimlerin ölüm tarihiniorgan ve dokunun alındığı sağlık kurumuna vermek zorundadırlar. Bu tutanak ve ekleri ilgili sağlık kurumunda on yıl süre ile saklanır
Böbrek Nakli Yazısı içeriği İç Hastalıkları ve Nefroloji Uzmanı Doç. Dr. Tekin Akpolat tarafından hazırlanmıştır.