***
DIŞARDA
Points: 155.310, Level: 100
Level completed: 0%,
Points required for next Level: 0
Overall activity: 0%
Achievements


Neolur sabredin deger.....
Efendimiz'in (Sallallahü aleyhi ve sellem) bilinen iki hirkasi
vardir. Bunlardan biri Kaside-i Bürde'nin yazari büyük sair Kaab bin
Züheyr'e verilir ki, Topkapi Sarayi'ni ziynetlendirir. Digeri de Kareli
Üveys'e gönderilir. Hasili bu iki kutlu miras da Istanbulumuz'a nasip olur.
Belki de ona bu yüzden Islambol derler... Kimbilir? Peki siz Karen adinda
bir yer duydunuz mu? Yalani yok ya, ben duymamistim. Ta ki Veysel Karani
hakkinda bir seyler okuyana kadar.
Karen, Yemen taraflarinda adi bilinmedik bir beldedir. Etrafi kum
daglari ile çevrilidir, kuraktir, çoraktir. Ortalikta birkaç kuyu vardir,
üç bes agaç. Sonra hepsi birbirine benzeyen toprak damli evler... Sadece
develerin ve bedevilerin yasayabildigi bu kavurucu cografyanin sakinleri
kervan agirlamakla geçinirler. Bir sey ekip biçmezler, hayvanlarini ise
Üveys isimli bir çobana emanet ederler.
Üveys garip biridir. Dünyadadir, ama ne dünyaligi vardir, ne de
dünyalik gibi bir kaygisi. Güttügü develer için ücret istemez. Verenden
alir, vermeyene sormaz bile. Adi üzerine çobandir iste, fakirdir. Ama is
cömertlige geldi mi onunla yarismak kimsenin harci degildir. Paylasacak çok
seyi yoktur, ama hayirda daima basi çeker.
Üveys, bizim bildigimiz ismi ile Veysel Karani Hazretleri mütevazi
yasar. Ama halinden memnundur. Sessiz, dostlari arasinda yalansiz, dolansiz
bir hayat sürer. Issiz vadilerde, kaya kovuklarinda ibadet eder. Insanlar
ona hep divane gözüyle bakarlar, ama aldiran kim?
ANASININ KÖLESI
Mübaregin çok yasli bir annesi vardir. Hem kör, hem de kötürümdür.
Veysel Karani onun eli ayagi, gözü kulagidir. Yedirir, içirir, yikar,
paklar. Kadincagiza bebek gibi bakar. Ne derse, ama ne derse yapar. En
olmayacak arzularini bile ikiletmez. Bir yüz ifadesinden bin mânâ çikarir
ve hepsini de getirir yerine. Tabiri caizse, anasina kölelik eder.
Veysel Karani Hazretleri haram bilmez, yalan söylemez. Hos, sahrada
bir basina dolanan böylesi bir insanin günaha girme sansi da azdir ya. O,
gün boyu zikreder, af diler. Ümmet-i Muhammede dua eder. Ama en bilinen
özelligi Allah ve Resulüne duydugu tarifsiz asktir. Veysel Karani'nin tek
arzusu vardir. Yüzü suyu hürmetine kainatin yaratildigi Server'i
görebilmek. Efendimizi düsündükçe burnunun diregi sizlar, yüregi bir hos olur.
Yumruk iriliginde bir seyler gelir, oturur bogazina. Hani o,
anlasilamayan ve anlatilamayan seyler.
Ve gün gelir muhabbet ve Muhammed kelimeleri yüreginde bulusur,
disari tasar. Efendimizin hasreti kor olur, cigerini yakar. Onu bir kez,
ama bir kez görebilse, bir solukluk olsun sohbetinde bulunabilse ve adina
sahabe denilen kutlu kadroya katilabilse...
Annesi itiraz etmese de, bu yolculuga razi degildir. Omuzlarini
kaldirip boynunu büker. Mahzun bir üslupla "Istiyorsan git!" der, "Git
bakalim, beni kime emanet edeceksen?" Dogrusu onu birakabilecegi kimse
yoktur. Bu yasli kadina incitmeden kim bakabilir ki? Onun nazini kim çeker
sonra?
HASRETINI YÜREGINE GÖMER
Üveys hasretini yüregine gömer. Bir daha bu konuda tek kelime etmez.
Ama o günden sonra daha fazla aglar, daha fazla yalvarir. Askini kayalara,
kumlara, anlatir. Kuslarla, develerle dillesir, serin seher yeliyle
selâmlar yollar Haremeyn'e. Ve ufuklar perde perde açilir, daglar çekilir aradan. Artik o günboyu ibadet eder, sürüyü melekler bekler. Hayvanlar mi?
Inanin muma döner.
Evet Üveys, Allah Resulünün muhtesem sohbetine (madde planinda)
erisemez, ama mânâ aleminde çok seye kavusur. Efendimizle aralarinda
imrenilecek bir dostluk baslar. Hos onlar için mesafelerin ne önemi vardir.
Öyle ya alan uygun, veren olgun olduktan sonra "feyz" nehir olur akar.
Serveri Kainat zaman zaman mübarek yüzlerini Karen taraflarina
döndürür ve "Yemen cihetinden rahmet rüzgarlari esiyor" buyururlar, "Ihsan
ve iyilikte Tabiinin en iyisi Üveys-i Karni'dir!"
MÜJDELER
Yine Efendimiz buyururlar ki: "Ümmetimden bir kimse vardir ki,
Kiyamet günü Rabia ve Mudar kabilelerinin koyunlarinin killari adedince
insana sefaat edecektir." (ki bu iki kabile sürülerinin çoklugu ile
taninirlar)
Eshab-i kiram sorar:
- Ya Resullallah kimdir bu nasipli?
- Allahin kullarindan biri.
- Peki adi nedir?
- Üveys!
- Ya memleketi?
- Karen!
- O sizi gördü mü? Efendimiz mânâli mânâli gülümser, "Bas gözü ile hayir!" derler.
Sahabeden "Hayret!" diyenler olur, "Size böylesine asik olan biri nasil
oluyor da kosmuyor huzurunuza?" Efendimiz izah eder: - Onun gelmemesi de bana olan bagliligindandir. Ihtiyar bir annesi vardir. Iman etmistir. Ancak
gözleri görmez, hareket edemez. Üveys gündüzleri deve çobanligi yapar,
kazandigini annesine harcar".
Hazret-i Ebubekir sorar:
- Ya Resulallah biz onu görür müyüz?
Efendimiz mübarek kafalarini "ne yazik ki hayir" manasinda sallar,
"Sen göremezsin" buyururlar, ama Hazret-i Ömer ve Hazret-i Ali'ye dönüp
müjdeyi verirler: "Onu, siz göreceksiniz!" Sonra bir bir vasiflarini tarif
ederler ki, bu isaretlerden biri avucunun içindeki gümüsi beyazliktir.
"Asik için zaman geçmez" derler, ama aradan yillar geçer. Hani o
dakikalari asirlasan yillar... Efendimiz hayatlarinin son soluklarini
aldiklari demlerde mübarek hirkalarini çikarir ve "Bunu Üveys-i Karni'ye
verin!" buyururlar.
Resullullah'in (Sallallahü aleyhi ve sellem) dar-i bekaya
göçmelerinin ardindan Hazreti Ömer ve Hazreti Ali yollara düser, Veysel
Karani'nin izini bulurlar. Ahali böylesine serefli iki kimsenin böylesine
köhne bir yeri ziyaretine mânâ veremez. Hele "Üveys'i ariyoruz!" cümlesine
çok sasirirlar. "O divanenin tekidir" derler, "Insanlardan kaçar. Kimseyle
konusmaz, kimseye karismaz. Agladiklarimiza güler, güldüklerimize aglar.
Nese nedir bilmez. Aradiginiz sakin baska biri olmasin!"
Hazret-i Ömer dikkatle dinler, "Bilakis!" der, "Aradigimiz o
olmali!"
Karenliler iki sanli sahabenin önüne düser, onlari Arne Vadisi'ne
getirirler. Veysel Karani'yi namaz kilarken görürler. Develer akilli uslu
dolanmakta, çobanlarini üzecek hareketlerden sakinmaktadirlar. Namazi biten
Üveys misafirlerine döner. "Hosgeldiniz!" der. Hazret-i Ömer önce müsafaha
eder, sonra gülümseyerek sorar "Kimsin sen?"
- Abdullah! (Allah'in kulu) - Evet hepimiz Abdullah'iz, ama seni ne diye tanirlar?
- Üveys derler.
- Sag elini açar misin?
Açar. Efendimiz'in belirttigi isaret ayan beyan ortadadir. Büyük
sahabe "Ben Hattapoglu Ömer'im" der, "Arkadasim Ali bin Ebu Talip!"
Vadiyi kisa ama mânâli bir sessizlik kaplar. Sükutu yine Hazreti
Ömer bozar: - Efendimiz sana selâm ettiler ve mübarek hirkalarini gönderip
buyurdular ki "Alip giysin, ümmetime dua etsin!"
BEN GÜNAHKARIN BIRIYIM
Veysel Karani aglamaklidir. Saskinliktan titreyen bir sesle "Ya
Ömer" der, "Ben aciz ve günahkar bir kulum. Sizin aradiginiz baska Üveys
olmasin?"
Hazret-i Ömer "Hayir sensin!" buyurur. "Zira Efendimiz çizgi çizgi
eskalini verdi ve sen tami tamina uyuyorsun buna."
O büyük mücahide, o koca Ömer'e itiraz ne mümkün. Hele müjdenin
böylesini getiriyorsa.
Üveys-i Karani mübârek hirkayi hasretle koklar, (ki ziyaret edenler
iyi bilirler, Efendimizin gül teniyle itirlanan Hirka-i Serif aradan geçen
asirlara ragmen tarif edilemeyecek kadar güzel kokar) sonra yüzüne gözüne
sürerek bir kuytuya çekilir. Mübarek alnini topraga koyar ve aglayarak
yalvarir. "Ya Rabbi !" der "Bu ne nimettir. Yüzü suyu hurmetine kâinati
yarattigin Server benim gibi bir acizi hatirliyor ve mübarek hirkalarini
Ömer ve Ali gibi iki güzide sultanla bu günahkâra yolluyor. Senden bir tek
dilegim var: Ümmet-i Muhammedi affeyle. N'olur. Bu hirkanin hakki için!"
Gaibden bir ses gelir. "Su kadarini sana bagisladim. Haydi giy
hirkayi!"
- Hepsini ya Rabbi! Hepsini.
- Sunlari, sunlari, sunlari da bagisladim.
- Digerlerinin hali n'olacak Ya Rabbi?
N'olur, hirkanin ve hirkanin sahibinin hatirina...
HISST BAKSANA GIDIYORLAR
Tam bu sirada Karenlinin biri gelir ve o muhtesem huzuru bozar.
"Misafirlerin dönmeye niyetliler" diye ikaz eder güya, "Onlara diyecegin
bir sey yok mu?"
Veysel Karani "Ahh!" der, "Ahh bu hali bozmayacaktin iste. Inanin az
kalmisti. Bütün ümmeti Muhammed affedilmedikçe giymeyecektim hirkayi."
Aradan günler geçer. Karenliler saskin, hatta pismandirlar. Öyle ya,
elinin altinda Üveys gibi bir cevher olsun da, sen onun kiymetini bilme.
Ama bu kez mübaregi hurmet ve ilgiyle bunaltirlar. Huzurunda el pençe divan
durur, israrla nasihat isterler. Hele bazilari asikare keramet bekler.
Veysel Karani gibi mütevazi biri, ilginin böylesinden sikilir. Iste tam o
günlerde biricik annesi vefat eder ve onu Karen'e baglayan hiçbir sey
kalmaz. Iste simdi yollara düsebilir.
Mübâregin ilk hedefi elbette Haremeyndir. Önce hacceder, sonra
Medine'ye gider. Ancak o münevver sehrin hüzünlü yüzünü görür ve
Resullulah'in yasamadigi Peygamber beldesinde duramaz.
Çeker çarigini, yürür uzaklara. Bir ara Basra'da eylesir, bir ara Kufe'ye yerlesir. Yine
eskisi gibi deve güder. Aç kalir, açikta kalir. Horlanir, asagilanir. Garip
bu ya milletin gücü hep ona yeter. Hatta ufacik veledler bile satasir, tas
yagdirirlar. Büyük veli, çiglik çigliga saldiran afacanlara gülümser
"N'olur ayaklarimi kanatacak kadar büyükleri atmayin" der, "Abdestim
bozulmasin e mi?" Zira o güne kadar bir kez olsun abdestsiz basmamistir
zemine.
MELEKLERIN IBADETI
Veysel Karani Hazretleri bazen sehere kadar secdede, bazen sabahlara
kadar rükûda kalir. "Birakin üç kere Sûbhane rabbiyel âla demeyi, ben bir
keresini bile beceremiyorum" diye yakinir. Eh onun özledigi ibadet
meleklerinkinden farksiz olmalidir. "Namazda husu öyle olmalidir ki" der:
"Bagrina biçak sokulsa duyulmaya."
Biri sorar: "Nasilsin?" Cevap manidardir: "Aksama çikacagini
bilmeyen biri nasil olursa!" Sevenleri israrla nasihat isterler. O
gülümser:
- Allahü teâlâyi bilir misiniz?
- Evet biliriz.
- Öyleyse baska seyleri bilmeseniz de olur.
- Aman efendim bir nasihat daha.
- Allahü teâlâ sizi bilir mi?
- Elbette bilir.
- Öyleyse baskalari bilmese de olur.
Mübarek, Allahü teâlâdan çok korkar ve buyururlar ki: Inanin Allahü
teâlâ'yi taniyana gizli kalmaz.
Veysel Karani hazretleri hayatini kendi ifadesiyle söyle hülâsa
eder. "Yüksekligi tevazuda buldum, liderligi nasihatte... Nesebi takvada
buldum, serefi kanaatte... Rahatligi zühdde buldum, zenginligi tevekkülde."
Bizde ne takva, ne zühd, ne de tevvekkül. Eh bir sey bulamiyoruz
tabii. Allahü teâlâ o büyüklerin yüzü suyu hürmetine sonumuzu hayreyliye.
Veysel Karani Hazretlerinin kutlu hirkasi elden ele geçer ve Van
civarinda hüküm süren Irisan Beyleri'ne gelir. Hicri 1028 yilinda 2.
Osman Han'a hediye edilen nurlu emanet Istanbul'da heyecanla karsilanir. Asitane
halki ona "Hirka-i Serif" der, ramazanlarda ziyaret ederler. Bugulu
gözlerle ilmeklerine dalar, Efendimizi hatirlarlar.
Gel zaman git zaman büyük izdihamlar yasanir. Hirkanin saklandigi ve
sergilendigi küçük bina kalabaligi kaldirmaz olur. Abdülmecid Han bu
mübarek hirkanin serefine, Fatih'te koca bir mahalleyi istimlak eder ve
biblo güzelliginde bir cami yaptirir. Bu ugurda sahsi servetini fedadan
çekinmez. Belki de su ferah mabedi böylesine sevimli kilan, temelindeki
ihlâstir, kimbilir?
ASIRLIK GELENEK
Ve asirlik gelenek yasar. Hirka-i serif, gözü yasli asiklarin
ziyaretgahi olur. Medine'ye, Mescid-i Nebi'ye ulasamayanlar hasretlerini
burada dindirmeye çalisirlar. Cami çalisanlari sirin mescidi güllerle
bezerler, ki tasavvufta gül O'na isarettir. Efendimiz'e!
Hele Ramazan günleri civar cografya Hirka-i Serif'e akar. Müminler
kar demez, kis demez ziyarete kosarlar. Anadolu'nun dört bir yanindan gelen
asiklar yasli gözlerle yüce Serverin kutlu mirasina bakarlar.
Allahü teâlâ bizleri yalan dünyayi Veysel Karani gibi görenlerden ve
Resulü Ekrem'in (Sallallahü aleyhi ve sellem) sefaatine erenlerden eylesin!