Esselamu Aleyke Ya Resulelah! Esselamu Aleyke Ya Nebiyellah! Esselamu Aleyke Ya Habibellah!...
Ya Resul! Üzmemişti onları hiç bir şey senin gidişin kadar…
Kendilerine ‘kardeşim’ diye hitap ettiğin Ashabının gözleri yaşlarla dolmuştuson sözlerini işittiklerinde …
Bir daha sesini duyamayacak olmanın burukluğuyla doluyordu gözleri… Artık takatin kalmamıştı konuşmayayavaş yavaş kapanıyordu nurdan gözlerin…
Belkide Makam-ı Mahmud’u seyre dalıyordun… Belkide bir yanda ümmetinden ayrılışın incitiyordu mübarek yüreğini; bir yandan da varacağın yerin güzelliği cezp ediyordu seni…
Ve... O anda Azrail Aleyhisselam kapının önünde beliriyor gözü yaşlarla dolu. Kapını çalıyor tevazu ve edep kanatları yerlerde. Başı önünde izin istiyor hane sahibinden…
Kızın Hz. Fatıma radiyellahu anha açıyor kapıyı ve soruyor “Sen kimsin?” Diye…
“Beni gönderen’ın elçisiyim
ben Azrail’im.”
Hz. Fatıma anamızın dizleri çözülüyoryığılıyor olduğu yere…Ona yalvarmaklı
yaşlı gözlerle bakıyor. Bakışıyla sanki “Babamın canını alma! Alma!” der gibi…Çaresiz buyur ediyor içeriye. Azrail aleyhisselam giriyor içeriye…
“Ya Resulellah!’ın selamı üzerine olsun. Senden izin istiyorum; eğer izin verirsen canını alacağım.”
Hz. Fatıma Radiyellahu anhanın hıçkırıkları boğazında düğümleniyor…
Bir türlü aklına sığdıramıyor babasını kaybetmeyiinci inci yaşlar dökülüyor o mübarek gözlerinden…
Ve ortalığı mis gibi bir koku sarıyor… Her taraf gülistan olmuş…
Sanki her yer Sen kokuyorsun Ya Resulellah…Senin o baş döndürücü kokun biraz olsun rahatlatıyor yürekleri…
Orada bulunan Sahabelerinheyecanla bekliyor. Resulellah sorulan soruya ne cevap verecek diye…
Ve SenAzrail Aleyhisselama: “ Selam senin üzerine olsun
ey Rabbimin misafiri
hoş geldin. Artık sevgiliye kavuşma zamanı geldi. Ayrılık ateşiyle yanıyorum ben…Buyur gel canımı kabzet.” diye buyurunca ortalığı öyle bir feryat kaplıyor ki gök kubbeyi çınlatıyor…
Ve Resulullah’ın kudsi dudaklarından rabbine Şehadet’i dökülüyorbillur kaselerden dökülen Kevser şarabı gibi…Ardından gözlerini kapatmıştı bu fani dünyaya
ebedi aleme uyanmak için…
Ya Resulellah! Üzmemişti onları hiçbir şey senin gidişin kadar…
Ashabın her biri mecnuna dönmüştüçünkü artık en çok sevdikleri Resulullah aralarından ayrılmıştı… Çünkü aşık oldukları Habibullah aralarından ayrılmıştı…
Öyle kibir sıkıntıları olduğunda mescide gelip onun nur gibi parlayan mübarek cemaline baktıklarında
acıları ve üzüntülerini bir anda unutuverir
mutluluk ve huzurla dolarlardı…
O güzide Ashabın adeta kanları donmuş bir şekildeResulullah’ la beraber dar-ı ukbaya yürümek istercesine inliyorlardı…
Yürekleri burkuluyorduSeni bir daha dünya gözüyle göremeyecek olmanın acısı kaplıyordu sinelerini. Kimsenin dili varmıyordu
gönlümüzün gülü vefat etti demeye…
Ya Resulellah! Üzmemişti onları hiç bir şey senin gidişin kadar…
Fakat Sen etrafına gülücükler saçıyordun Ey Nebi! “Bu dünyadan ayrıldım ama ahirette sizlerle beraberim” diyordun sanki onları teselli edercesine…
Ortalığı tekrar bir mis gibi bir koku sarıyor… Teninin güzel kokusunu güle sunan Sensin Ey Nebi!..
Ve saf saf melekler akın ediyor yeryüzüne. Ziyaret ediyorlarResulullah’ın beytini… Onlar bile hüzünlü
onlar bile ağlamaklı ve senin mübarek bedenini incitmeden teneşire yatırıyorlar
Seni melekler yıkıyor
kefene sarıyorlar velilerin imamı Hz. Ali radiyellahu anh ile birlikte…
Senin yüzünü kapatmak istemiyorlardı. Çünkü bir daha göremeyeceklerdibu güneş misali parlayan yüzü…
İşte Seni kabreo küçücük yere koydular
toprağın şefkatli kollarına saldılar Seni…
Artık Sen yoktun… Senin ayrılığına hiçbir yürek dayanamıyorEy Nebi!.. Hüzne boğdun bütün ashabını…
Ya Resul! Senin gidişin onlara dünyayı dar etmişti; Senin gidişin onlara toprağa yar etmişti…
Üzmemişti onları hiç bir şeySenin gidişin kadar… Ne
ve Resulü için çektikleri işkenceler
ne göçebe gibi oradan oraya savrulmaları
nede yarım hurmayla
aç biilaç giriştikleri mücadeleler…
Ve… Biz biçare… Senin kapına kıtmirleriahirzamanın belalı yollarından
gaflet ve isyanımızın derin kuyusundan sesleniyoruz Sana Ey Nebi!
Ve diyoruz ki yine gel Ey Resul! O kudsi ruhaniyetinle yine gelgönül bağımıza
sinelerimizin gülistanına…
Gel Ey Resul yine gel! Gel ki Resulüm!... Senin aşkından viraneye dönmüşayrılık hasretiyle kavrulmuş yüreklerimizi ferahlat…
Ferahlat ki Habibimbir çocuk heyecanıyla coşsun ümmetin!...Bütün insanlık huzuru bulsun…