Kibri Yen... Nefsi Kurban Et...

--------------------------------------------------------------------------------

Rivayet olunur ki Hazret-i Ibrahim Cenâb-i Hakk’a : “Yâ Rabbi, kumar oynayanlari helâk et, zina edenleri helâk et…” seklinde bedduada bulunmus.

Cenâb-i Hak ise: “Yâ Ibrahim beddualarinla herkesin helâkini istiyorsun. Yeryüzünde kul birakmadin. Sen, Ben’im dostum oldugun için duani kabul ettim Ben onlari helâk ettim. Ama sira sende. Sen de Ismail’i kurban et.” demis.

Bu temsilî hikâyeden çikarilacak ibret, insan her seye kusur bulmayacak. «Onun kasi niye böyle, bunun gözü niye böyle?..» derse Allâh’in gücüne gider.

Hazret-i Ibrahim, «Ismail’i kurban etme» imtihanindan muvaffak çikti. Biz Ibrahim de degiliz, imtihani kaybederiz. Gerçekten baskasini kinayana Allah o kinadigi seyi kendi nefsinde gösterir. Aile efradinda, evlâdinda gösterir. Ondan sonra ne yapacagini sasirir.
Onun için kula düsen, dünyada misafirhanedeki bir misafir gibi davranmak. Ayni evdeki diger misafirlerde kusur aramamak. Ev sahibinin hoslanmadigi seyleri yapmayip, hoslandigi seyleri yapmak.

Allah -celle celâlühû- Hucurat Sûresi 12’nci âyet-i kerîmede cemiyet hayatiyla, beserî münasebetlerle ilgili çok önemli kurallar koyarak söyle buyuruyor:

“Ey îman edenler, zannin birçogundan kaçinin. Birbirinizin kusurlarini arastirmayin. Biriniz ötekini arkasindan çekistirmesin. Sizden herhangi biriniz (giybet etmek sûretiyle) ölü kardesinin etini yemekten hoslanir mi? Bakin, bundan tiksindiniz. Allah’tan korkun, Allah tövbeleri kabul edendir, O çok esirgeyicidir.”

Tecessüs, baskasinin aybini arama, kendinden baskasini begenmeme gibi marazlar kibirden kaynaklaniyor.

Simdi öyle insanlara tesadüf ediliyor ki; adam «Ben iyi Müslüman’im, hattâ dervisim.» diyor. Kendine göre; «Her seyimle mükemmel bir dervisim.» diyor. Ama kimseyi kabul etmiyor. Güya ilmine güvenip herkese kulp takiyor. Nefsanî tenkitler yapiyor. «O’nun okumasini kabul etmem, bunun yazdigini kabul etmem.» ilh. diyor.

Insan az buçuk ilim sahibi olunca seytan onunla oyun oynamaya baslar. Baslar vesvese vermeye. Sonunda o kisiye «Oldum.» dedirir. «Oldum» zanniyla erken düsen meyvelerin içini açin, disi güzel de olsa içi kurttur. O meyve oldu gibi görünüyor, düsüyor ama olmamis. Içinde kurtlar var.

Böyle azicik bilgisiyle böbürlenenlerin de içinde o meyvenin içinde oldugu gibi kurtlar dolmus demektir. Kibir, haset, kin… kurtlari.

Kurtlar meyvenin yenmemesine sebep olur. O meyve insana faydali olacagi yerde hiç kimse o kurttan dolayi onu yemez, faydasiz hâle döner. Insanin içindeki kurtlar da erken zamanda; «Oldum, ben bir anda oldum… » dedirtirse, o kisinin ilminden kimseye fayda gelmez. Ilim ehlini seven Hak dostlari da içlerindeki marazlardan dolayi onlara muhabbet beslemez, onlari, kurtlu elma misali bir tarafa birakirlar.

Hâlbuki ilim insanlara istifadeli olmak için, Allâh’a karsi takvânin artmasi için ögrenilir. Bu nasil olacak? Güneste yana yana, pise pise… Meyveler nasil güneste pise pise olgunlasiyorsa, insan da çile çeke çeke, pise pise, zorlansa da «ben bilmiyorum» diye diye olgunlasacak… Her adimda bilmediklerinin büyüdügünü, aslinda ne kadar bilgisiz oldugunu anlayacak.
Insanin bildigi nedir ki bu âlemde? Sonra dünya ilimlerinin hepsini bilse, niyet sâlim olmadiktan sonra ne fayda eder. Iste seytana bilgisi fayda vermedi, huzurdan tard edildi. Demek ki bilmekle olmuyor bu is; «Ben, bildim.» yok. «Ben, bilmiyorum.» var.