Biliyorum Öleceğim….
140 yaşına kadar yaşamak istiyorum.
Benimki utanmaz bir talep; kabul görüp görmeyeceği yücelerden yüce makamın takdirine kalmış.
Ama ben sonsuz hazine sahibinden bir avuç elmas istemişim, çok mu?
Rıza makamının başı öne eğik ve hikmet sahibi dervişlerinden değilim ki;
Hoştur bana senden gelen,
Ya gonca gül, yahut diken
Ya hayattır yahut kefen,
Narın da hoş, nurun da hoş,
Kahrın da hoş, lütfun da hoş.
Diyebileyim.
Ama 140 yılın geri kalan her bir saniyesini yaşadığım bugünü aramayacak bir halde geçirmek isterim.
140 yılın bakiyesini zindanlardan bir zindanda karanlığa hayaller çizip geçirerek istemem ki.
Huysuz bir oda arkadaşıyla her günüm cehenneme dönsün ya da bir lokma ekmek uğruna sabahın alacakaranlığından akşamın kimsesiz sessizliklerine değin sokaklarda sürteyim de istemem.
Kimse benden ne bir icazet ne de zoraki davet beklemesin.
140 yılımın bana hediye edilen kısmında yol sapakları istemiyorum.
Kavşaklarda beklemekten, nereye döneceğimi kestiremediğim o sıkıntılı dönemleri yaşamaktan artık hoşlanmıyorum.
Güzel sözlere kanma yaşımı anneannemden bana hediye kalan o eski sandığa çoktan kaldırdım.
Belki geçmişi yâd edecek hallere ihtiyaç duyduğumda o sandığı açarım.
Havaya süzülüveren naftalin kokulu anıları seyretmekle yetinirim.
Ama artık o anıları içimde, içimin en acıyan yerinde barındırmak istemiyorum.
Ben 140 yılın bakiyesinde bir sevdanın zincirlerine bağlanmak derdinde de değilim.
Geleceklerini benim üzerimde inşa etmek isteyenlere, benim de geleceği dilenmek zorunda kaldığımı öğretmektir niyetim.
Gücü temsil etmedim ki güç tahtına kurulup bana secde edenlerden zevk alayım.
Bir aciz kul, bir deli adam, bir fırtına yaprağı kimi alıp sürükleyebilir?
Sürüklendim sürükleneceğim kadar dersem önümde duran bir asırlık ömre başkaldırmış olmaz mıyım?
Sadece 140. yaş günümde etrafımda ölmemi bekleyen tüm yakınlarıma, Sartre’nin şu sözünü söylemek isterdim:
Her yaşamöyküsü bir başarısızlığın öyküsüdür.