Gölgem secdede kaldı
GÖRMEZLER Mİ ki
Allah’ın yarattığı herşeyin gölgesi
sağa-sola uzanarak huşû ile Allah’a secde eder
Her gece üstümüze dünyanın gölgesi düşer. Ölümün kardeşiyle tanışır; uyuruz. Yine de gölgemiz peşimizi bırakmaz. Peşimiz sırarengimizi sırtlanır. Kesafetimizi önce yere
sonra da yüzümüze vurur gölgeler. Işığa olan ihtiyacımızı belgeler. Gölgesi olmayan resulün haberi
tarihin gölgesinde bize ulaşır. Getirdikleri
içimizi ışıtır. İçimizi O’na açtıkça
aydınlığı
gölgelerimizi seyreltir. Hayat böylece çalkalanır gider. Dur deriz gölgemize
durmaz. Alınyazımız gibi
bizden ayrılmaz. Yine de
gölge yazıları
geceleri yazılır. Sözün gölgesi
mürekkep renginde düşer sayfalara.
Gerçeği farkettiğimiz anbelki de kurtuluruz sınırlarımızı resmeden gölgeden. Çünkü
gölgeler
âcizliğimizi yansıtır. Uzunu da
kısası da; hepsi ama hepsi
sınırlarımızı hemencecik ele verir. Biticiliğimizi yansıtır gölgeler.
Aczimiz büyüktür; iddiamızın büyüklüğü kadar büyüktür. İddiası olanıngölgesi olur. Gölgesi
aczini anlatır. Kesafetini ele verir. Aczini bilen ise
bildiği ölçüde şeffaflaşır. Güzelliğine güvenen zühre çiçeğinin bu yüzden gölgesi mevcut değil midir? Gölgesi olmasa da
katre
Güneşin ışığını incitir. Işığı kırar. Ama reşha aczini bilir. Hiçbir iddiası yoktur. Bu yüzden Güneşe ve ışığa
görür görmez
teslim olur. O yüzden gölgesizdir. Gölgesizliğiyle
bize şeffaflığın dersini verir.
Her sabahilk ışıklarla merhaba der gölgeler bize. Her biri
umutlarımız boyu
ufuklara uzar gider. Yolun başındayızdır o zaman; gölgemiz umutlarımızı resmeder. Her sabah neler neler kurarız! Lâkin zaman akar
güneş yükselir
gölgemiz geri çekilir
küçülür ve görülmez olur. Vakit öğledir. Güneş bütün haşmeti ve şaşaasıyla belirdiğinde
gölgemiz susar. Tam tepemizde
haykırır Güneş. Lâkin
kaçacak hiçbir yerimiz yoktur. İşte o an
gücümüzün resmi
en çıplak haliyle düşer toprağa.
Alnımız yere değmese degölgemiz secdede kalır.
Gölgemizgökteki Güneşi bildiren siyah bir nokta olur arzın yüzünde. Ömrümüz
biri beyaz
biri siyah iki nokta arasında geçer. Yukarıda Güneş
aşağıda gölge
durmaksızın birşeyler söyler durur. Sabah vakti “istediklerimiz”in resmi olan gölgeler
öğle vakti “yapabildiklerimiz” kadar kısalır. Bir noktaya dönüşür
hâsılı. Güneşle gölge durmadan oynaşır
ve bize birşeyler fısıldarlar. Gölgemiz
isteklerimizle gücümüz arasında
uzar kısalır. Gölgeler boyu
âcizliğimiz ortaya çıkar.
Öylesine âcizdir ki insangölgesi her zaman Rabbinin huzurunda secdeye kapanır. Firavun bile bu kaderden kaçabilmiş değildir.
Acabainsanlar her sabah doğup her akşam ölseydi gölgeler bize ne söylerdi? Sabah bebek iken akşam ihtiyar olsaydık şayet
gölgeler resmimizi ne de güzel çekerlerdi. Zira
çocukluktaki âcizliğimiz
sabah gölgeleri kadar uzundur ve büyüktür. Akşam gölgeleri de
tıpkı âcizliğinden duvarlara tutunarak yürüyen bir ihtiyar misali
uzundur; duvarlara
ağaçlara
direklere tutunarak ilerler. Oysa her günün öğlesi
her ömrün gençliği kadar iddialıdır. Kendimizi en güçlü
en kuvvetli
en yeterli zannettiğimiz gençliğimiz
öğle vakti gibidir. Lâkin
o da bir nokta kadardır. Bunu da her öğle vakti gölgemiz tekrar tekrar hatırlatır.
Biz güneşi ve ışığı dinleyenlerhiç gölgemizin sesine kulak verdik mi? Peki
kaç kez kovabildik
insan olmanın gerçekleri kadar ayrılmaz olan gölgemizi? Dinlemeyip sırt çevirdiğimiz her ışıktan sonra
kiminle yüzyüze kaldık? Kim o vaziyette bize secdemizi hatırlattı? Gerçeklere arka çevirip kurduğumuz yalancı dünyacıklarımıza gölge düşüren de gölgemiz değil miydi?
Ziragölgeyle gölgelenir hayallerimiz. Ellerimizin sureti çıkar duvarlara. Kalemlerimizin gölgesi düşer kağıda. Yazı olur. Gölgeler
çizgiler boyu
hayatlarımızın sınırlarını çizer. Her sabah
mevcutlar sayısınca gölgeler doluşur dünyamıza. Dünyanın gölgesi düşünce Ay tutulur ya
işte o zaman başların gölgesi uzanır secdelere. Gün olur
Güneş de tutulur; yine secdeye uzanır başlar.
Kervanlarçınarların gölgesinde konaklar. Çöllerde
hayallerin gölgesi serap olarak düşer kum denizine. Her yolculuk gölgeden gölgeye uzayıp gider. Her gece
üstümüze dünyanın gölgesi düşer. İnsanlar gölgeler boyu hayata uzanır. Her gün
Şems-i Ezelî’nin huzurunda
bütün vücutların hücreleri gölge olur
secdelere kapanır. Hayat beşik ile mezartaşının gölgeleri arasında kısalır da kısalır. Nihayet gerçek boyumuz kadar; iki taş arası kadar kalır öylece.
Hep hayatın gölgesidirmusalla taşına düşen. Herkes boylu boyunca oraya uzanır. Gölgesi kadar. Sonra
gönül dolunca
gölge kaybolur. Gölgesi herkesi yaşadığınca anlatır. Nihayet
her söylenilenin hesabı tutulur. Ve dahi
hiçbir şeyin kaçışı olmaz. Çünkü
gölge her daim secdededir ve asla yalan söylemez.