341. Allah'ım, bana acımayana, bana kötülük yapana sen acı!
Fe'ilatün, Fe'ilatün, Fe'ilatün, Fe'ilün
(c. 11, 783)
• Ne yazık ki, arkadaşların hepsi de yatıp uyudular. Aşk şarabı yapacağını yaptı. Hepsi de bitkin bir halde döküldüler.
• İnsanlar arasındaki bu kadar kavgaya, gürültüye, bu kadar sertliğe, kabalığa, uyuşamazlığa lüzum var mı? Hepsi de aynı yolun yolcusu, aynı kervanın adamları değil mi? Hepsinin de yiyeceği aynı yiyecek değil mi?
• Ey sakî, çaresiz kaldım da senin eteğini tuttum. Kendimde değilim,¦ mahmurum. Gönlümün hakkını sen ver, sen insaf et. Çünkü başkaları hak ; tanımıyor; merhametsiz, insafsız.
•Ey sakî, ben tamir edilmez, onarılmaz bir haldeyim. Çünkü verdiğin aşk şarabıyla sen beni yıktın, harap ettin. Zaten burada bulunan arkadaşların hepsi de senin şarabınla yıkılıp gitmiş.
• Allah'ım, bana acımayana, bana kötülük yapana sen acı, sıfatların hakkı için,merhametlilerin en merhametlisi olduğun için, beni nasıl öldüreceklerini çok iyi bilenlere, sen merhamet et!
Sun'ullah Gaybi merhum şöyle yazmış:
"Seni öldürmeye kasdetse bir can,
Sakın olma sen ona kanlı düşman,
Hayat ve mevt ola yanında yeksan.
Hakîkî süfîlik incinmemektir.
• Allah'ım, beni kendimden al, kendimden geçir! Çünkü o halde, benim için azadlık var, kurtuluş var! Ben, varlıklarından kurtulmuş, benliklerinden geçmiş insanların kuluyum, kölesiyim.
• Ben sustum ama, gönlüm; "Senin aşk şarabını isterim. Başka şeylerin hepsi de boştur, havadan ibaret!" diye feryat edip duruyor.