174. Cihanın her cüz'ü, bu dünyada gördüğümüz her şeyi
yaratanın kudretinin, yaratma gücünün birer belgesidir.
Mef'ulü, Mefa'îlii, Mefa'îlii, Fe'uliin
(c.I, 332)
• İçinden durmadan hep çeng sesleri, müzik sesleri gelen bu ev nasıl bir evdir? Kimin evidir? Bu evde kim oturur? Bunu siz sahibinden sorunuz.
• Eğer bu ev Kabe ise put gibi güzel olan dilberin burada ne işi var? Kabe'de put bulunur mu? Eğer bu ev ateşe tapanların mabedi ise, nasıl olur da Allah'ın nüru orada parlayıp durur?
• Haberiniz yok, bu evde öyle gizli bir hazine var ki, o hazine dünyaya da, ahirete de sığmaz. Aslında bu ev de, ev sahibi de hepsi hepsi birer bahaneden ibarettir. Yalnız o vardır o!
Mevlana bir ruba'îsinde şöyle buyurur:
"Bağda binlerce ay yüzlü güzeller, güller misk kokulu menekşeler var, dereler içinde akıp giden sular var. Bütün bunların hepsi birer bahanedir. Aslında yalnız 0 var. Yalnız 0 var!"
• Bu evin sahibi şu gökyüzünün sahibidir. Zühre'ye, Ay'a benzer. Aslında bu o aşk evidir. Ne ucu vardır; ne de bucağı!
• Can senin yüzünü ayna gibi içine düşürmüş, gönlüne nakşetmiştir. Gönül de senin güzel kokulu saçlarına tarak olmuş saçlarına baş aşağı dalmıştır.
Bir halk şairi:
"Yapsalar kemiğim tarak! Yar zülfünün tellerine!" diyebulunmuş.
• Bu evde bulunanların hepsi de sarhoş! Bu yüzden kapıdan kimin geldiğinden, kimin içeri girdiğinden kimsenin haberi bile yok!
• Bir bakıma da bu ev can evidir. Can nerede ise orada ne aşağı vardır, ne yukarı, ne altı yön, ne de orta!..
•Cihanın her cüzü cihanın sahibinden birer nişanedir, birer belgedir. Bizim gibi nürlu olan yüzümüz de o belgeyi lütfeden, bağışlayan bir belgedir.