BİR LOKMA EKMEK KARŞILIĞINDA YÜZYİRMİ DÖRTBİN PEYGAMBERİN ARACILIĞINI TEMİN ETMEK MÜMKÜN MÜ?
Büyük erenlerden Cüneydi Bağdâdi ölünce onun postuna Muhammed Harirî oturmuştur. Muhammed Harirî bir yıl Mekke'de Kâbe de kalmış, çoğu zamanlar hiç iftar etmeden oruç tutmuş, hiç uyumadan geceleri ibadet ederek geçirmiş, çoğu kere yorgun düştüğü halde sırtını duvara, ayaklarını ileriye uzatma ihtiyacını bile duymamış seçkin Allah erenlerinden biridir. Ömrünün altmış yılı bu şekilde geçen Muhammed Harirî evliyalıkta kutupluk makamına yükselmiştir.
İşte bu Allah dostuna yakınlarından biri bir gün başından geçen ilginç bir hadiseyi anlatmasını rica eder o da şu olayı nakleder:
Bir gün tekkede otururken yalın ayak, başıkabak, saçları darmadağın solgun ve üzgün yüzlü genç bir fakir çıkageldi. Abdestini aldı, iki rekat namaz kıldıktan sonra ceketiyle başını örterek uykuya daldı. Akşam ezanı okununca yeniden abdestini alarak bizimle birlikte namazını kıldı.
Tesadüf ya bu. O gece bizi Bağdat valisi yemeğe davet etmişti. Ben ve diğer dervişler sohbet toplantısı yapacaktık. Davete giderken fakiri de çağırdım. Böyle bir davete ihtiyacı olmadığını, fakat kendisine bir kase sıcak çorba verirsem çok makbule geçeceğini ifade etti. Kendi kendime, "Adam koskoca davete gelmiyor da benden bir kâse sıcak çorba istiyor, çattık" diye düşünerek çekip gittim. Çorba da vermedim.
Davetten dönüp tekkeye geldiğimde genci bir köşede büzülmüş uyurken gördüm. Ben de yatağıma uzanıp uykuya daldım. O gece bir rüya gördüm. Rüyada Peygamberimiz (s.a.v.), sağında Hz. İbrahim (a.s), solunda Hz. Mûsa (a.s), arkasında da yüzyirmidörtbin peygamber yer almışlar, karşısında duruyorlar. Hepsinin yüzleri ayın ondördü gibi parlamakta ve etrafı nurdan bir ışık halesi sarmaktadır. Sevinç içinde sevgili Peygamberimizin elini öpmek için huzuruna koştum. Fakat bana yüz çevirdi. Aynı hareketi üç defa yaptım. Bir türlü elini vermiyordu, her seferinde benden yüzünü gizliyordu. Acaba sebebi neydi? Neden bana elini vermiyordu? Büyük bir üzüntüye düştüm. İçim içime sığmıyordu. Sebebini öğrenmeli ve hatamı düzeltmeliydim.
Dayanamayıp: "Ey Allah'ın elçisi! Neden benden yüzünü çeviriyorsun? Sana karşı ne gibi bir kusur işledim?" Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.) yüzünü bana döndü. Öfkesinden yüzü kırmızı yâkut gibi kızarmıştı. Dedi ki: ey Muhammed! Bu gece büyük bir kusur işledin. Fakirlerimizden biri senden bir kâse çorba istedi de vermedin. Üstelik de aç bırakarak valinin davetine gittin. Hangi yüzle sana bakabilirim, söyler misin?"
Sabah olup uyandığımda her tarafımı korku kaplamış, tir tir titriyordum. Gerçekten büyük bir suç işlemiştim. Gözlerimle hemen genci aradım. Fakat yoktu. Hızla tekkeden çıkarak yola düştüm. Baktım ki genç gidiyordu. "Ey genç Allah aşkına bir dakika dur!" diye seslendim. Durdu. "Şimdi sana çorba getiriyorum" deyince, gülümseyen nazarlarla beni süzdü ve ardımdan da, "Üstadım!" dedi. "Senden bir lokma ekmek, bir kâse sıcak çorba alabilmek için yüzyirmidörtbin peygamberin aracılığına ihtiyaç var. Herkes bunları nereden bulsun? Bunları söyledikten sonar da gözlerden kaybolup gitti. Donakaldım.
Yüce Allah (c.c.) cümlemizi fakirlere yardım elini uzatan ve kimsesizleri kollayan kullarından eylesin, âmin...
-Müşkat-ül Envar-
Yüce Allah buyuruyor ki:
"Allah yolunda mallarını harcayanlar her başağı yüz taneli yedi başak sevap kazanır. Allah (c.c.) dilediğinin sevabını kat kat yapar. O'nun lûtfu bitiren bir tohum tanesine benzer. (Verimli bir tohum tanesi gibi kat kat zinesi gayet bol ve zengindir. O, herkesin ne yaptığını bilicidir."
-Bakâra sûresi, âyet:261-
"Mallarını Allah yolunda harcayanlar; sonra da peşinden harcadıkları kimselerin başlarına kakmayan ve gönüllerin kırmayanlar Allah katında yaptıklarının mükâfatını göreceklerdir. Onlar ne korku çekecek, ne de üzüleceklerdir."
-Bakâra suresi, âyet: 262-
-Tefsir-i Uyun-
Peygamberimiz diyor ki:
Misafir, Allah tarafından gönderilen bir bereket ve nimettir. Misafiri gereği gibi ağırlayan kimse Cennette benimle beraber olacaktır. Misafiri hor gören ise benden değildir.
Peygamberimiz diyor ki:
Sadaka, Cehennem ateşine karşı bir perdedir. Kıyamet günü hesaplaşması gelip çattığında (O günün dehşetli sıcağı karşısında) insanlar (yoksul ve düşkünlere) verdikleri sadakaların gölgeleri altında gölgeleneceklerdir.
-Zehret-ül Riy
__________________