GERÇEK MÜ’MİNİN ÖZELLİKLERİ
GERÇEK MÜ’MİNİN ÖZELLİKLERİ
"لاَ يُؤْمِنُ أَحَدُكُمْ، حَتَّى يَكُونَ هَوَاهُ تَبَعاً لِماَ جِئْتُ بِهِ."
Peygamberimiz (s.a.v) buyuruyor ki:
“Sizden birinizin arzusu, benim getirdiğime -Kur’ana uygun- olmadıkça, gerçek mü’min olamaz”.[2]
İman
İman, kesin olarak inanmak, boyun eğmek ve teslim olmaktır. İman;”ın, “inan” dediklerine O’nun istediği ve emrettiği şekilde inanmaktır.
“İşte onlar gerçek mü’minlerdir”,[3] şeklinde bazı ayet-i kerimelerde bazı özelliklerine işaret edilen Gerçek Mü’min konusu, hadis-i şeriflerde de önemle vurgulanan, üzerinde durulması gerekli bir konudur.
Her mü’min, gerçekten’ın Rızasına ermiş, Rasûlünün “Ümmetim!..” hitabına layık bir “Gerçek Mü’min” olmayı arzu eder. Ancak bu ideal arzunun gerçekleştirilebilmesi için bazı noktaların üzerinde önemle durulması ve bu yönde samimî ve ihlaslı bir çaba harcanması gerekir.
İmanının gereğini yaşayabilmek veve Rasûlünün emrettiği şekilde Gerçek Mü’min olabilmek için Kur’an ve Sünnette tavsiye edilen pek çok husus bulunmaktadır. Bu makalede Gerçek Mü’minin özelliklerinden sadece bir kısmına temas edeceğiz.
1.Arzu ve isteklerin Kur’ana uygunluğu:
İman, kabul edip boyun eğmeyi, bağlılık ve teslimiyeti gerektirir. İman yeniden yapılanmayı, yeniden varolmayı gerektirir. İman, yeni bir kimlik ve kişilik kazanmadır. İman kişinin uğrunda canını verebileceği ulvî bir ideale candan bağlanma analamındadır.
İman, manevî ve kalbî bir sözleşmedir. İman, sözleşmelerin en değerlisidir. Kelime-i Şehadet bu sözleşmenin imzasıdır. Kelime-i Şehadetle altına imza atılan bu sözleşmenin gayet tabiî yerine getirilmesi gerekli bazı şartları ve gerekleri vardır. Sözünde veya sözleşmesinde sadık olmayan işadamı, dürüst ticaret adamı kabul edilmediği gibi; sadece iman etmekle kalıp bunu uygulamada hayata yansıtmayan kişi de gerçek anlamıyla mü’min kabul edilmeyecektir.
Gerçek mü’min olabilmek için, hayta Kurân çerçevesiyle çizilmeli, arzu ve istekler, dilek ve temenniler Kur’ana uygun olmalıdır. Kur’anın belirlediği manevî ilke ve prensipler çerçevesinde hareket edilmelidir. Kur’anın onaylamadığı ve asla onaylamayacağı süflî gaye ve hedefler mü’minin gaye ve hedefi olmamalıdır.
Peygamberimiz bu hususu şu hadis-i şerifiyle açıklamaktadır: “Sizden birinizin arzusu, benim getirdiğime -Kur’ana- uygun olmadıkça, gerçek mü’min olamaz”.[4]
Kurân odaklı, Kur’an merkezli, Kur’an eksenli bir hayatı benimseyen mü’min; “’ın Kulu” olduğu şuurunu taşıyan ve hayatını bu şuurla aydınlatan kişidir. Mü’minin hayat anlayışı Kur’anın öngördüğü hayat anlayışıdır. Onun ahlakı, Kur’an ahlakıdır, Onun ölçüleri Kur’an ölçüleridir.
Kur’anın iman, ibadet ve ahlak esasları baştacı edildiği gibi gibi,Yolunda Cihad ve Hakkı Tavsiye, emr bil-ma’ruf ve nehy anil-münker emirleri de aynı şekilde baştacı edilmelidir. Zikir, dua, istiğfar, ihlas, takva ve nafile ibadetler gibi güzellikleri yaşama yanında zalime karşı elimiz, dilimiz veya gönlümüzle tepkide bulunma ve mazluma destek olma, din kardeşimize yardımcı olma görevleri de ihmal edilmemelidir.
Kısaca: Kur’an emirleri arasında ayırım yapılmamalı, Kur’an imanî, ahlakî, hukukî, iktisadî, ictimaî.. v.s her yönüyle bir bütün olarak yaşanmalı ve gönülden uygulanmalıdır. Kur’anın bütün olarak kabulü düşüncesi, imanımızın gereğidir. Zira biz mü’minler Kur’anın bir kısmını kabul edip bir kısmını reddetme hakkına sahip değiliz. Biz, Kur’anın tamamına inanmakla yükümlüyüz. Kur’an şöyle buyuruyor:
“Siz - mü’minler- Kitabın tamamına inarsınız”.[5]