Böyle değilsek ve etrafımıza güzellik namına bir şey veremiyorsak, bulunduğumuz ortamlarda hep kötülük gündeme geliyorsa, bir kez olsun

anılmıyorsa, ardımızdan kınayıcı sözler söyleniyorsa, bizi görmek insanların üzülmesine neden oluyorsa, kalplerine bir kasavet çöküyorsa,

’ı razı eden bir yolda bulunmadığımızı anlamak o kadar da zor olmayacaktır.
Orjinal Link: TEVBE EDENLERİN SİTESİ
http://www.tevbe.org/forum/showthread.php?t=33453
Çevreleriyle barışık yaşayamayan böylesi kişiler, hayatı hem kendilerine hem de aileleriyle çevrelerine zindan ederler. Sürekli olarak birilerini rahatsız ettiklerinden dolayı her

ın günü uğraşmaları gereken sıkıntıları ve sorunları vardır. Aile hayatlarında huzur yoktur. Mutlu olarak geçirebildikleri gün sayısı çok azdır. Kalpleri rahat değildir. Ölümleri çevreleri için bir kurtuluş olur. Artlarından ne bir üzülen, ne de bir gözyaşı döken bulunur.
Böyle bir hayat geçiren insanın,

’ın huzuruna onu memnun etmiş olarak çıkmayacağı aşikârdır. Hem kendisine hem de etrafına sıkıntı vererek geçirdiği ömrün hesabını

katında vermesi gerçekten çok güç olacaktır. Çünkü bu insan,

’ın karışmadığı kul haklarını yüklenmiş olarak ilâhi huzura çıktığından sıkıntılı bir hesaba maruz kalacaktır. İnsanları üzmenin bedelinin ne kadar ağır olduğuyla orada yüzleşecektir. Ama iş işten geçmiş olacaktır.
Sana yapılmasını istemediğin
Peki güzel insan olmak çok mu zordur? Elbette hayır.

’ın bizlerden istediği güzel hasletler hiçbirimizin kaldıramayacağı ağırlıkta değil ki... Tersi olsaydı zaten yaratıcımız bunu bizlerden istemezdi.
Söz konusu sorumluluğun asgari ölçüsü, insanın kendisine yapılmasını istemediği şeyleri karşısındakine yapmamasıdır. Bunu prensip olarak benimseyen bir kişi başkalarının hakkına her zaman dikkat eder. En basitinden, şehir hayatının tabii bir sonucu olan kuyruklarda bekleyen vatandaşların hakkını yemez, çevresini kirletmez, etrafına zarar vermez. Apartman hayatının gereklerini yerine getirerek, yaşadığı binayı komşularına zehir etmez, kimseyi rahatsız etmez. Maddi veya fiziki gücünü başkalarını ezmekte kullanmaz.
Köyde yaşayan bir insansa, tarlaların sınırlarıyla oynamaz, komşuların hayvanlarına, ağaçlarına, bağ ve bahçelerine zarar vermez. Komşusu onu görmese bile her zaman bir gözetleyenin bulunduğunu bilerek, kendi malına yapılmasını istemediği şeyi komşusununkine yapmaz. Zira sevgili Peygamberinin şu güzel sözünü hiç unutmaz: “İyi müslüman, diğer müslümanların elinden ve dilinden güvende olduğu kimsedir.”
Elbette bunlara dikkat ederken sadece cehennem korkusunu taşımaz. Severek ve isteyerek yapar. Olması gerekenin bu olduğunu bilir. Bunlara dikkat ettiğinde hem kendisinin güzelleştiğini hem de çevresini güzelleştirdiğini görür ve mutlu olur.
Zaman ne kadar değişse de
Şöyle zihnimizi Peygamberimizin güzide arkadaşlarına yani Ashabına doğru bir yöneltelim:

Kur’an’ında onlardan razı olduğunu belirtmektedir. Hz. Peygamber s.a.v. de pek çok hadislerinde sahabileri övmektedir. Onların hem Yaratanımız hem de Peygamberimiz tarafından övülmesinin nedeni ne olabilir diye düşündüğümüzde, cevabın çok basit olduğunu görürüz: Onlar güzel insanlar idiler.

’a ve kullara karşı olan görevlerine dikkat ediyorlardı. Dolayısıyla bizler de sahabiler gibi olabilirsek, Alah bizi de övecektir, Rasulullah s.a.v. bizden de hoşnut olacaktır.
Böylesine nezih bir hayat süren müminin ömrü insanlara hep iyilikler getirdiği gibi, ölümü de hayırlara vesile olacaktır. Zira iyilikleriyle ve güzel ahlâkıyla anılacak, bu yönü diğer insanlara anlatılacak ve geride kalanlara örnek gösterilecektir. Hayatında da ölümünde de bir bereket olacaktır.
Böyle olmayana gelince, verdiği zararlarla ölüm kendisi için değil ama çevresi için bir kurtuluş olacaktır. Adı kötülükleriyle anılacak ve kısa sürede unutulup gidecektir.
Ne mutlu arkasından hep iyilikleriyle anılan, sürdüğü ömürle çevresine hep güzellikler katan, öldüğünde hayırla yad edilen, iyilikleriyle örnek gösterilen, çocukları için iyi bir baba veya anne olabilen insana...
