Sayfa 2/2 İlkİlk 12
15 sonuçtan 11 ile 15 arası

Konu: Şeytanın tuzakları nelerdir?

  1. #11
    ***
    DIŞARDA
    Points: 455.346, Level: 100
    Points: 455.346, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 100,0%
    Overall activity: 100,0%
    Achievements
    SiLa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

    EMEKTAR KURUCU

    .
    Üyelik tarihi
    Jun 2008
    Yer
    ISPARTA
    Mesajlar
    18.956
    Points
    455.346
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    10

    Standart Cevap: Şeytanın tuzakları nelerdir?

    Şeytan hedefine adım adım gider

    Ey iman edenler! Şeytanın adımlarına uymayın! Her kim şeytan adımlarına uyarsa, şüphe yok ki o şeytan çirkin ve merdud şeyler emreder...” (Nur Suresi, 21; Bakara Suresi, 168, 208; En’am Suresi, 142)
    Ayette şeytan yoluna sülûk, birisini adım adım izlemekle istiare edilmiştir. Şeytan, adım adım hedefine varmaya çalışır. Onun adımlarını izleyenler ona kul ve köle olmaktan kurtulamazlar. Üstteki ayette ve Bakara 169. ayette “o şeytan çir­kin ve merdud şeyleri emreder” denilmiştir. “Emreder” ifade­si şeytanın sözüne uyanların ona memur olduklarına bir işaret­tir.
    Şeytanın her şahısla alakalı bir “yol haritası” vardır. Şeytan, kime nerden ve nasıl yaklaşılacağını gayet iyi bilir. Mesela, günde beş vakit namazını kılan birine tutup da “artık yeter, bundan sonra namaz kılma!” demez. Bunun yerine, mesela önce sabah namazını evde kılmaya ikna eder, “Hava soğuk, sağlığı korumak da bir görev. Bugün evde kılıver” der. Bir başka merhalede tüm namazlarını evde kıldırtmaya çalışır. Bir başka adımda artık sabah namazına uyanamaz hale getirir. Yapabilirse daha ilerisinde namazı bütün bütün terk ettirir.
    Şeytan bir insana, “haydi rakı iç!” diye telkinle işe başlamaz. Önce ona bira gibi hafif alkollü bir içki içirtir. Ardından diğerlerini merak ettirir, öyle ki “bak hepsini denedin, bir de şu “‘cin’in tadına bak” der, muhatabını cin çarpmışa çevirir.
    Hayatın baharını yaşayan ve az çok haramı bilen genç kız ve erkeğe hemen birden gayr-i meşru beraberlik telkini vermez. Önce gayet masumane ve temiz bir beraberlik başlatır. Zamanın akışı içinde onları evlilik dışı beraberliğe kadar sevk etmek ister.
    Şeytan peygamberlerle de uğraşır

    Hz. Âdem ilk insan ve ilk peygamberdi, daha önce anlatıldığı gibi şeytan onunla uğraştı. Onunla uğraştığı gibi, diğer peygamberlerle de uğraştı.
    Mesela, Hz. İbrahim ve oğlu Hz. İsmail’e bakalım. Kur’­an’­da Hz. İbrahim’in, oğlu İsmail’i kurban etme olayı anlatılır.
    Oğlu, yanında koşacak yaşa gelince: ‘Ey oğlum! Ben seni rüyamda boğazladığımı görüyorum. Artık bak, ne düşünürsün?’ dedi. Çocuk da: ‘Babacığım sana ne emrediliyorsa yap, inşallah beni sabredenlerden bulacaksın’ dedi.” (Saffat Suresi, 102)
    Peygamberlerin rüyası vahiydir. Böyle olduğundan Hz. İbrahim rüyayı oğluna anlattı. Oğlu İsmail tam bir teslimiyetle hükme boyun eğdi. Aslında murad-ı İlahi baba oğlun imtihan edilmeleri ve bu şekilde insanlığa kurban ibadetini bildirmekti.
    Şeytan, hem Hz. Hacer’e, hem Hz. İbrahim’e, hem de Hz. İsmail’e vesvese verdi, ama hepsi de şeytana iltifat etmediler. Şöyle ki:
    Şeytan Hz. Hacer’e “Biliyor musun, kocan İsmail’i kurban edecek” dedi, Hz. Hacer şeytanı dinlemedi. Hz. İbrahim’e ise, “İnsan rüya ile amel mi eder?” dedi. Hz. İsmail’e de üç ayrı yerde “Baban seni kesecek!” şeklinde vesvese verdi, hepsi de şeytanı dinlemeyip onu taşladılar.
    Bugün hacda Mi­na’­da şeytan taşlanan yerler, Hz. İsmail’in şeytanı kovup taşladığı, Hakkın emrine itaat edip seve seve kurban edilmeye razı olduğu makamlardır.
    Konunun başka bir örneğini Hz. İsa’da görürüz. Şöyle ki:
    Bir zaman şeytan, Hz. İsa’ya itiraz edip demiş ki:
    “Madem ecel ve herşey Allah’ın kaderi iledir; sen kendini bu yüksek yerden at, bak nasıl öleceksin.”
    Hz. İsa demiş ki:
    “Cenâb-ı Hakk kulunu imtihan eder der ki: ‘Sen böyle yapsan sana böyle yaparım, göreyim seni yapabilir misin?’ Fa­kat kulun hakkı yok ve haddi değil ki, Cenâb-ı Hakk’ı tecrü­be etsin ve desin: ‘Ben böyle işlesem Sen böyle işler misin?’”

  2. #12
    ***
    DIŞARDA
    Points: 455.346, Level: 100
    Points: 455.346, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 100,0%
    Overall activity: 100,0%
    Achievements
    SiLa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

    EMEKTAR KURUCU

    .
    Üyelik tarihi
    Jun 2008
    Yer
    ISPARTA
    Mesajlar
    18.956
    Points
    455.346
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    10

    Standart Cevap: Şeytanın tuzakları nelerdir?

    Şeytan âlimleri de aldatır

    İlim, insanı yükselten değerlerdendir. Ama amel olmadıktan sonra tek başına ilim yeterli olmaz. Bazı insanlar âlim seviyesine çıksa bile, ilmiyle yoldan çıkabilirler ve şeytana maskara olabilirler. Şu ayet, ilmiyle dalalete düşenlerin en adi bir seviyede olduklarını gayet müessir bir şekilde tasvir eder:
    Onlara o herifin kıssasını oku ki, ona ayetlerimizi sunmuştuk da, o onlardan sıyrıldı çıktı. Derken onu şeytan arkasına taktı da, sapkınlardan oldu. Eğer dileseydik biz onu o ayetlerle yükseltirdik. Lakin o, yere (süfli şeylere) saplandı ve hevasının ardına düştü. Artık onun meseli, o köpeğin meseline benzer ki, üzerine varsan dilini salar solur, bıraksan yine dilini salar, solur. İşte bu, ayetlerimizi yalanlayan kimselerin meselidir.” (A’raf Suresi, 175-176)
    Ayet, ilminin hilafına amel eden kötü âlimi anlatmaktadır. Dalalete düşmesi cehilden değil, ilimdendir. Bilerek küfrü imana tercih etmektir.
    Artık hiç dönmeyecek bir şekilde imandan ayrılması ayette “insılah” olarak ifade edilmiştir. Zira insılah, hayvanın derisinin soyulması anlamında kullanılır. Ayette “şeytana uydu” denilmeyip “Derken onu şeytan arkasına taktı” denilmesi de manidardır. Bu ifade, şeytanın onu avladığını anlatmaktadır.
    Köpek, hayvanlar içinde en habis, kadri en düşük, en hasis nefse sahip bir hayvandır. Himmeti batnını aşmaz. Kuvvetli bir hırsa sahiptir. En aşağı şeylere de razı olur. Mesela kokuşmuş cife, ona taze etten daha hoş, pislik helvadan daha tatlı gelir. Bir leş bulsa yüz köpeğe yeteceği halde kimseyle pay­laşmaz, yaklaşana hırlar. İşte, böyle hasis bir hayvanın en nahoş bir hali dilini sarkıtıp solumasıdır. İlahî ayetlere muhatap olduğu halde, şeytanın peşinden gidenler böyle bir köpeğe benzetilmiştir.
    Ayette hali tasvir edilen şahıs hakkında Beni İsrail bilginlerinden biri, Ümeyye b. Ebî Salt veya Bel’am b. Baura şeklinde farklı rivayetler vardır. Ümeyye b. Ebî Salt, semavî kitaplardan Allah’ın bir peygamber göndereceğini öğrenmişti. Ama kendisinin peygamber olarak gönderileceğini umuyordu. Hz. Peygamber gönderilince, hasedinden onu inkâr eder. Hz. Peygamber onun hakkında, “Şiiri iman etmiş, fakat kalbi kâfir” demiştir.
    Bel’am ise, kendisinde bazı İlahî kitapların bilgisi olan biridir. Fakat Hamdi Yazır’ın da dikkat çektiği gibi, anlatılan bu kıssadan maksat şahsın tarifi değil, halini tefhim ve temsildir. Her devirde, ayetin tasvir ettiği tipleri görmek mümkündür.
    Şeytan bazı doğrulardan yola çıkıp yanlış sonuçlara vardırır

    Şeytanın önemli bir hilesi, bazı doğrulardan yola çıkarak yanlış çıkarımlarda bulunmasıdır. Hilesini tümüyle yanlışlar üzerine kursa, hemen fark edilebilir. Ama arada doğrulara da yer vermesi onu daha tehlikeli yapar.
    Bunun ilk örneğini Hz. Âdem’e secde etmeme olayında görürüz. Şöyle ki:
    “Allah buyurdu: ‘Sana emrettiğimde seni secde etmekten alıkoyan nedir?’
    İblis dedi: ‘Ben ondan hayırlıyım; beni ateşten yarattın, onu ise çamurdan yarattın.’” (A’raf Suresi, 12)
    Şeytanın “Ben ondan hayırlıyım; beni ateşten yarattın, onu ise çamurdan yarattın.” demesinde biri doğru diğeri yanlış iki hüküm vardır. “Beni ateşten yarattın, onu çamurdan yarattın.” kısmı doğrudur. Ama bundan yola çıkarak, “Ben ondan hayırlıyım” demesi yanlış bir hükümdür.
    Bazen insanın hatırına şeytandan şöyle bir vesvese gelebilir:
    -Her şey kader ile belirlenmedi mi?
    -Evet, kader ile belirlendi.
    -Öyleyse sen kaderin mahkûmusun. Kaderin seni bu günahlara mahkûm etmiş!”

    Hâlbuki her şeyin kader ile belirlenmesinden böyle bir sonuca varılmaz. Çünkü bize irade verilmesi de kaderdendir. Güneşi belli bir yörüngeye mahkûm eden ilahi kader proğ­ra­mı, bizi de çeşitli alternatiflerden birini seçmeye mahkûm etmiştir. “Seçmeye mecbur olmak, iradeyi ortadan kaldırmaz.” Veya şöyle de diyebiliriz: “İnsan, hür olmaya mecburdur.”
    Şu iki ayette, şeytanın desisesiyle insanların nasıl yanlış sonuçlara varabildiklerini görürüz:
    1-”Allah’a ortak koşanlar dediler ki: ‘Allah dileseydi, ne biz, ne de atalarımız O’ndan başka hiçbir şeye tapmazdık ve O’nun emri dışında hiçbir şeyi haram kılmazdık.’” (Nahl Suresi, 35)

    2- “Onlar, ‘Eğer Rahman olan Allah dileseydi, biz o meleklere tapmazdık.’ dediler. Onların bu hususta hiçbir bilgileri yoktur. Onlar sadece yalan söylüyorlar.” (Zuhruf Suresi, 20)
    1. ayette demiş oldukları “Allah dileseydi, ne biz, ne de atalarımız O’ndan başka hiçbir şeye tapmazdık ve O’nun emri dışında hiçbir şeyi haram kılmazdık” ifadeleri esas olarak doğrudur. Ama yanıldıkları nokta, Allah’ın onları bu konuda serbest bırakmış olduğudur.
    2. ayette demiş oldukları “Eğer Rahman olan Allah dileseydi, biz o meleklere tapmazdık” ifadeleri de esasen doğrudur. Ama göz ardı ettikleri nokta, Allah’ın böyle meselelerde insanları kendi iradelerine bırakmasıdır. Yoksa imtihan olmazdı, ne iyilerin iyiliğinden, ne de kötülerin kötülüğünden söz edilemezdi. İnsan, mesela erkek veya kız olmakta hür değildir, ama iman etmekte veya küfrü seçmekte tamamen serbesttir.

  3. #13
    ***
    DIŞARDA
    Points: 455.346, Level: 100
    Points: 455.346, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 100,0%
    Overall activity: 100,0%
    Achievements
    SiLa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

    EMEKTAR KURUCU

    .
    Üyelik tarihi
    Jun 2008
    Yer
    ISPARTA
    Mesajlar
    18.956
    Points
    455.346
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    10

    Standart Cevap: Şeytanın tuzakları nelerdir?

    Şeytan uçuruma sürükler

    De ki: Hiç biz Allah’ı bırakır da, bize ne fayda ne zarar veremeyecek nesnelere mi yalvarırız? Ve Allah bizi hidayetine kavuşturmuş iken gerisin geriye ardımıza mı döneriz? O kimse gibi ki, arzda şaşkın şaşkın dolaşırken kendini şeytanlar ayartıp uçuruma çekmekte. Beride ise arkadaşları var, ‘Bize gel’ diye onu doğru yola çağırıp duruyorlar...” (En’am Suresi, 71)
    Ayet, şeytanın adımlarına uyup İslam yolundan sapan kimsenin halini tasvir etmektedir. Müslümanlar onu çağırıyorlar, fakat o, bunlara iltifat etmiyor. Arapların cahiliyedeki inancına göre, sahrada yol alırken insana cin veya hayalet görülüp “Burdan gel” diye onu yönlendirir, uçuruma sürüklermiş.
    Temsili biraz açarak şöyle ifade edebiliriz: Sahrada yol alan bir kervan var. Kervandan biri ayrı kalıyor, yolunu kaybediyor. Nereye gideceğini bilemez durumda. Şaşkın şaşkın sağa sola bakınmakta, şuursuzca oraya buraya gitmekte. Arkadaşları bunu aramaya çıkıyorlar, uzaktan görüyorlar. Fakat o esnada, şeytanlar devreye giriyor, “Bu tarafa, bu tarafa gel” diye o şaşkını çağırıyorlar. Hâlbuki çağırdıkları yer uçurumdan başka birşey değil. Onların çağırdığı tarafa gitse, helak olacak. Arkadaşları onun bir helakete doğru gittiğini görüp olanca güçleriyle “Bize gel” diye doğru yola davet ediyorlar.
    İşte, vücut sahrasında yol alan ve ebedi saadete namzet olan beşer kervanında yolunu kaybedenler var. Şeytanlar ve şeytan fikirli insanlar, bu şaşkın kimseleri cehennem çukuruna çekmek için her türlü aldatma yollarını deniyorlar. Hak yolun yolcuları ise, bu mütehayyir insanları kurtarmak istiyorlar, hidayete çağırıyorlar.
    Şeytan ayetleri safsatası

    “Şeytan ve cinler, kâhin ve medyumlara bir şeyler getirdikleri gibi, Hz. Peygamber’e de bir şeyler getirmişler midir? Yani, vahye herhangi bir müdahaleleri olmuş mudur?” meselesi eskiden beri, zaman zaman gündeme gelen bir meseledir. Vahyin ilk muhatabı olan Mekkeli müşriklerin Hz. Peygamber’e “kâhin, mecnun” iddialarında da, böyle bir yaklaşım söz konusudur. Yani, “zaman zaman bunları ona şeytan fısıldıyor” demektedirler.
    Kur’an’ın şu ayeti, bu iddiada olanlara susturucu bir cevap niteliğindedir:
    “Bu Kur’an’ı şeytanlar indirmedi. Bu onlara yakışmaz, ayrıca güçleri de yetmez. Onlar, vahyi işitmekten menedilmişlerdir.” (Şuara Suresi, 210-212)
    Yani, böyle bir şey getirmek her şeyden önce şeytanların tabiatına aykırıdır. Tabiatında fesad ve saptırmak bulunan şeytanlar, elbette iyiliği emreden, kötülükten sakındıran, insanlara hak yolu gösteren böyle bir eseri söyleyemezler. Hem sonra, farz-ı muhal olarak böyle bir şey yapmak isteseler bile, semadan meleklerle ve semavi mancınıklarla tardedi­lir­ler.
    Şeytanların, Kur’an’ın vahyedilmesi esnasında dinlemekten menedilmelerinde şöyle bir incelik vardır:
    Şayet şeytanlar onu dinleyebilselerdi, duyduklarını kâhinlere haber verirlerdi. Böylece “Muhammed’e gelen falan kâhine de geldi” denir ve vahye itimad sarsılırdı. Halbuki, “Gay­­bı bilen O’dur. Gaybını, razı olduğu elçiden başkasına bil­dir­mez. Onun önünden ve arkasından gözeticiler salar” ayetinin be­lirttiği gibi, gaybdan Hz. Peygamber’e gelen mesajın gönderilmesi esnasında koruyucu melekler nezaret etmişlerdir. (Cin Suresi, 26-27)
    Meleklerin nezaret etmesinin bir hikmeti de, şeytanın Hz. Peygamber’e melek suretinde görülmeye çalışmaması içindir.
    İlâhî vahye şüphe vermek isteyen insî şeytanların, kendi şeytanlarından aldıkları “vahiyle”, zaman zaman gündeme getirdikleri bir mesele, “şeytan ayetleri” safsatası veya “Gara­nik olayı” dedikleri meseledir.
    Bu iddialarına, şu ayetten delil getirmeye çalışırlar:
    “Senden evvel hiçbir rasul veya nebî göndermedik ki, bir­şey temennî ettiğinde şeytan onun bu temennisine bir ves­ve­se karıştırmış olmasın. Fakat Allah, şeytanın o vesvesesini giderir. Sonra da Allah, ayetlerini iyice sağlamlaştırır. Allah herşeyi bilen, herşeyi hikmetle yapandır.

    Allah’ın buna müsaadesi, kalplerinde hastalık bulunan ve kalpleri katılaşmış olanlara şeytanın verdiği vesveseyi bir imtihan vesilesi yapmak içindir. Zalimler ise, gerçekten çok derin bir muhalefet içindedirler.
    Bir de, kendilerine ilim verilmiş olanlar, Kur’an’ın Rabbin­den gelen hak bir kitap olduğunu bilsinler, ona iman etsinler ve kalplerinde ona karşı bir rahatlık meydana gelsin diye, Allah buna müsaade eder. Şüphesiz Allah, iman edenleri dosdoğru bir yola iletir.” (Hac Suresi, 52-54)
    Müfessir Zemahşerî, bu ayetin açıklamasında şu rivayete yer verir:
    Hz. Peygamber’in kavmi ondan yüz çevirmiş, en yakınları bile onun getirdiklerine sahip çıkmamış, muhalefet etmişti. Rasulullah ise, onların yüz çevirmelerinden sıkılıyor, onların İslam’a girmelerini şiddetle arzu ediyordu. Bu yüzden, onların İslam’a meyletmelerine ve inatlarından vazgeçmelerine sebep olur ümidiyle, kendisine onları uzaklaştıracak bir şeyin inmemesini temennî etmişti. Kavminin içinde olduğu bir gün, böyle bir temennî halinde iken, Necm Suresi kendisine indi. Okumaya başladı:
    “Şimdi gördünüz mü o Lat ve Uzza’yı ve üçüncüleri olan Menat’ı” (Necm Suresi, 19-20) ayetine geldiği vakit şeytan gönülden geçirmesine (üm­­niye) müdahale etti, vesvese verdi. Lisanı yanlışlıkla “İşte bunlar ulu ‘Garaniklerdir’ (kuğulardır). Onların şefaatleri ümit edilir” dedi. Rasulullah, böyle söylediğinin farkında değildi. Hemen ismet sıfatı yetişti ve farkına vardı. (Hz. Cebrail’in uyardığı da bir rivayet olarak nakledilmektedir). Veya bir başka rivayete göre, bu beyti şeytan söyledi. İnsanlar, bu beyti duydular. Surenin sonunda Hz. Peygamber secde edince, orada bulunan müşrikler de gönül hoşluğuyla secdeye gittiler.
    Din düşmanlarını “şeytan ayetleri” iddiasına sevk eden ve “Garanik” diye meşhur olan rivayet bundan ibaret.
    Şimdi, bu rivayetin muhtevasını çeşitli yönlerden ele alalım:
    1. İlâhî vahyi reddedenlerin, Kur’an’dan delil getirmeye çalışmaları açık bir çelişkidir.
    2. Zemahşerî’nin bu rivayete yer vermesi, onu kabul ettiğini göstermez. Sırf bir haber olarak nakletmesi mümkündür.
    3. Bu rivayet, ekser müfessirlerce sahih bulunmamış ve reddedilmiştir.
    4. Necm suresinin okunması ve sonunda Müslümanlarla birlikte müşriklerin de secde ettiklerine dair haberler sahih hadis mecmualarına girdiği halde, garanik olayına ait olan cümle, bu haberlerde mevcut değildir.
    Meselâ, Buharî’nin Sahih’inde, İbn-i Mes’ud’dan rivayetle şöyle anlatılmaktadır:
    “Kendisinde secde ayeti indirilen ilk sure, Necm Suresi’dir. Bu sure nazil olduğunda, Rasulullah secdeye vardı. Orada bulunanlar da secde ettiler. Ancak bir adamın, yerden bir avuç toprak alıp ona secde ettiğini gördüm.” (Buharî, Tefsir, 53/4)
    5. Zemahşerî’nin naklettiği rivayetlerden birinde, bu sözün şeytan tarafından söylendiği belirtilmiştir. Farz-ı muhal olarak garanik olayı diye birşey olsa bile bu, Hz. Peygamber’in Kur’an okuyuşunu sabote etme tarzında bir müdahaledir. Nitekim günümüzde bir hatip konuşurken muarızları başka sloganlar atabilmektedirler.
    6. Yakut el-Hamevî, Mu’cemu’l-Büldan’ında Uzza’yı anlatırken, garanikten bahseden şiire yer verip, müşriklerin bu şiiri Kâbe’yi tavaf ederken söylediklerini belirtir. Öyleyse bu ifade, esas itibariyle Hz. Peygamber’e değil, müşriklere bir şeytanî ilkadan ibarettir.
    7. Böyle bir kıssanın batıl olduğuna, surenin başı açık bir şekilde delalet eder:
    Peygamber, kendi arzusundan konuşmaz. Ancak kendine vahyedileni söyler.” (Necm Suresi, 3-4)
    Serdedilen mütalaalardan anlaşıldığı üzere “Garanik olayı” diye meşhur edilmeye çalışılan rivayetin, hiç bir cihetle, vahye şeytanın müdahalesi olduğuna delâleti yoktur. Ancak, din bir imtihandır. Ayette de, bunun bir fitne olduğu belirtilmiştir. (Hac Suresi, 53) Fitne ise, kelime olarak altın, gümüş gibi madenlerin sahte olup olmadıklarını belirlemek için, onları ateşe tutmayı ifade eder. Bu deney neticesinde, Ebu Bekir gibi elmas ruhlu olanlar, Ebu Cehil gibi kömür ruhlu olanlardan ayrılır.

    Küfrü hayal etmek küfür müdür?

    Şeytanın en önemli ve en tehlikeli vesvesesi imani konularda olur. Bunu da daha çok hayal ile gerçeği birbirine karıştırmakla yapar.

    Bir insan zaman zaman küfür ve şirki hayal edebilir. Mesela,
    “Acaba birden fazla ilah olsa nasıl olurdu?”
    “Ya ölümle her şey biterse, ahiret olmazsa?”
    “Ya kader bizi bağlıyorsa…” gibi.
    Ama bunları hayal etmek onları kabul etmek değildir.

    İslam âlimleri, “küfrü hayal etmek küfür değildir” ölçüsünü koyarlar. İnsan hayalen yemek yediğinde doymadığı veya hayalen servet kazanmakla zengin olmadığı gibi, küfrü hayal etmekle de kâfir olmaz.
    Çünkü nasıl ki aynada görülen pislik, pis değildir, aynadaki yılan sureti ısırmaz ve ateşin timsali yakmaz. Öyle de, kalbin ve hayalin aynalarında kişinin rızası olmadan, istek dışı gelen pis, çirkin ve küfrî hatıralar zarar vermezler.
    Peygamber Efendimize şeytanın insana verdiği vesvese’den soruldu. Şöyle cevap verdi:
    İçinde bir şey bulunmayan bir eve hırsız girer mi? Bu, imanın ta kendisidir.” (Müslim, Îmân, 211)

    Peygamber Efendimizin bu cevabı, vesveseye müptela olanları rahatlatan bir esası ortaya koyar. Demek ki kalbe gelen ve kalbin rahatsızlık duyduğu vesveseler, imana zarar vermediği gibi, aslında imanın bir isbatıdır. Çünkü vesveseye maruz olan kişinin kalbi, bu vesveselerden rahatsızdır, yani o vesveseleri kabul etmemektedir. Bu da, onda var olan imanı gösterir.
    Şeytan dört yönden yaklaşır

    Şeytan, Âdem’e secde etmeyince ilahi rahmetten uzaklaştırıldı. İnsan yüzünden böyle bir cezaya çarptırılınca, insanla uğraşmak, onu yoldan çıkarmak hususunda Allah’tan yetki istedi. Kendisine yetki verilince şeytan şöyle dedi:
    Öyleyse, beni azdırmana karşılık, yemin ederim ki, ben de onlar için senin doğru yolunun üstüne oturacağım. Sonra önlerinden arkalarından, sağlarından sollarından onlara sokulacağım ve sen onların çoğunu şükredenlerden bulmayacaksın.” (A’raf Suresi, 16-17)
    Şeytanın bu ifadelerinden ilk anlaşılan, onun her türlü yolu deneyerek insanı Allah’a giden yoldan döndürmeye çalışmasıdır. Şeytan bu konuda hırslıdır ve kararlıdır. Ve Allah’a giden yolda şeytan en büyük engeldir.
    Şeytan, Âdemoğlu için İslam yolunda oturur ve: “Atalarının dinini terk mi edeceksin?” der! O da şeytana uymayıp Müslüman olur. Sonra hicret yolu üzerine oturur ve “Yurdunu terk edersen garip kalırsın” der. Mümin yine onu dinlemez ve hicret eder. Sonra cihad yolu üzerinde durur, o mümine “Savaşa gidersen öldürülürsün, malını paylaşırlar, hanımını başkası nikâh eder” der. O da bu son engeli de aşar ve yoluna devam eder.” (Nesai, Cihad, 19)
    Fahreddin Razi, tefsirinde şunu nakleder:
    Melekler şeytanın bu kararlığı karşısında insana acıdılar, “şeytan dört cihetten insanı kuşatmışken bu insan şeytandan nasıl kurtulabilir?” dediler.
    Cenab-ı Hak onlara şöyle dedi:
    “Alt ve üst olmak üzere iki cihet kaldı. Eğer insan hudu’ ile ellerini kaldırır benden isterse veya huşu’ ile başını secdeye vardırırsa, yetmiş senenin günahını ondan affederim.”
    Şeytanın ön ve arka, sağ ve soldan gelmesi değişik şekillerde anlaşılmaya müsaiddir.
    Mesela, insanın önünde kıyamet ve ahiret vardır, şeytan bunları inkâr ettirir. Arkasında dünya vardır, insanı dünyaya yönlendirir. Sağdan gelmesi hasenat, yani iyilikler yönüyledir, onu iyilik yapmaktan alıkoymaya çalışır.
    Mesela bir insan sadaka vermeye niyetlendiğinde onu engellemeye çalışır, “aslında şu kadar kendi ihtiyaçların varken niye veriyorsun ki” der. Veya bir çeşit “ehvenüş- şer” prensibiyle hareket eder, büyük hayırlara engel olmak için onu küçük hayırlarla meşgul eder. İnsanın hayrını istiyormuş gibi yapıp, onun hayrına engel olur. Mesela, büyük hizmetler yapabilecek bir insanı kendi halinde bir hayata ikna eder, başkalarının ondan istifadesine engel olur.
    Soldan gelmesi ise seyyiat, yani kötülükler yönüyledir. Kötülükleri güzel ve süslü gösterir, insanı günah lekeleriyle manen kirli hale getirmek ister.
    Bir başka açıdan bu dört cihet, şu şekilde de anlaşılabilir: Ön cihet hayal, arka cihet vehim kuvveti, sağ cihet şehvet, sol cihet gadaptır.
    Şeytan, insandaki hayali batıl şeylerle meşgul eder. Bilindiği gibi, insan önce hayal eder, sonra yapar. Mesela bir hırsız, evi soymadan önce hayalen defalarca soyar, sonra bunu fiiliyata döker. Her günahın evveli hayalde başlar.
    Vehim kuvveti ise, şeytan tarafından hayırlı işlere engel olmada kullanılır. Mesela, bir insan malının önemli bir kısmını Allah yolunda vermeye niyetlendiğinde vehim devreye girer, şeytan buradan o kimseye “ya ilerde işlerin bozulur kendin muhtaç hale gelirsen? Ya şöyle olursa, ya böyle olursa…” gibi ihtimal hesapları yaptırır ve o önemli hayra engel olabilir.
    Şehvet, insanın istek yönüdür. Servet, makam, şöhret, lezzet peşinde koşmak gibi hususlarda şeytan insanı hayli kandırır.
    Gadap ise insanın öfke yönüyle alakalıdır. “Öfkede akıl yoktur” denilir. İnsanda öfke damarı harekete geçtiğinde, akıl devre dışı kalır, o insan her türlü çılgınlığı yapmaya hazır hale gelir. Mesela, komşusunun ineği bahçesine girip bir iki domatesini yiyen bir kimse, şeytanın teşvikiyle öyle sözler söyler ki, akl-ı selim bunları asla kabul etmez veya öyle hareketler yapar ki bir çocuk bile yapmaz. Hatta bazen iş cinayete kadar uzayabilir. Biri mezara gider, diğeri de hapse girer, ömrünün sonuna kadar pişmanlık duyarak yaşar.
    Maneviyat büyüklerinden Şakik-i Belhî, üstteki ayetin yorumu sayılabilecek şekilde şöyle der:
    “Her sabah dört cepheden şeytanın saldırısına uğrarım. Önden yaklaşınca, “istediğini yap, Allah Gafur ve Rahimdir” der. Ona şu ayetle cevap veririm:
    Kullarıma haber ver ki, ben gerçekten çok bağışlayıcı ve pek merhamet ediciyim. Bununla beraber azabıma gelince, o da çok can yakıcı bir azapdır.” (Hicr Suresi, 49-50)

    Arkadan yaklaşınca, benim ve çocuklarımın fakirliğin pençesine düşme ihtimaliyle korkutur. Ona şu âyeti okurum:
    Yeryüzünde hiçbir canlı yoktur ki, rızkı Allah’a ait olmasın...” (Hud Suresi, 6)
    Sağdan yaklaşınca, beni yaptığım iyiliklerle övmeye, yüceltmeye çalışır, “Senin gibi âbid biri dünyada yoktur” der. Şu âyetle onu sustururum:
    ... O halde sabret, akıbet müttakilerindir.” (Hud Suresi, 49)
    (Yani bugüne değil, işin sonuna bakmak lazım. Yola çıkan biri hedefe varıncaya kadar başarılı sayılmaz. Mesela, İstanbul’dan Ankara’ya doğru arabasıyla giden birisi, son km.de de kaza yapsa amacına ulaşamayacaktır.)
    Sol cepheyi seçince dünyanın bütün güzelliğini ve şehvetlerini nazarıma verir, iştahımı kabartmaya çalışır. Hemen şu ilâhî fermanı hatırlatırım:
    …Artık, kendileriyle arzu ettikleri şeyler arasına perde çekilmiştir.” (Sebe’ Suresi, 54)
    (Yani, cehennem ehli gördükleri azap karşısında dehşete düşerler, kendilerinde iştah namına bir şey kalmaz. Mesela, işkence gören biri, önüne en güzel yemekler de konulsa onları canı çekmez.)
    Ben bunları okuyunca, şeytan eli boş olarak geri döner.”
    Şeytan insanın imanını çalmaya çalışır

    Şeytan bir hırsızdır, insan kalbinde en değerli cevher olan imanı çalmaya çalışır. Günümüzde, imanî konularda hemen her tarafta görülebilen şüpheler, şeytanın bu konuda nasıl hummalı bir şekilde çalıştığını ispat eder. “Din afyondur” şeklindeki bir vesvese, kominizmi esas alan bir devletin 70 yıl boyunca temel prensiplerinden biri idi. Bu sistemde “kutsala” savaş ilan edilmişti. Şimdilerde ise din, dünya çapında daha saygın bir konumdadır. Ama şeytanın bu konuda vesveseleri bitmiş de değildir.
    Şeytan, insanın imanını çalma hususunda ısrarcıdır. Ve ısrarını son ana kadar devam ettirir. Futbolda son anda bile sürprizler olabilmesi misali, takva sahibi kimselerin bile imanını elde etmeye hırs gösterir, sekerat halinde verdiği vesveselerle o kimseyi inkârcı biri olarak bu dünyadan göndermeye çalışır.
    Teorik olarak şeytan son anda imanı çalma ihtimali varsa da, gerçekten imanı kuvvetli olan kimseler ömür boyu son ana da hazırlandıklarından böylelerin imanı ilahi koruma altındadır, şeytanlar ordusu da gelse bir şey yapamazlar. Çünkü onların imanı sadece akılda değil, kalbin en derin köşelerindedir ve şeytanlar o derinliğe nüfuz edemezler.
    Şeytan, ateşe sevk eder

    Ateşten yaratılan şeytanın akıbeti ateş olacaktır. Ama o, ister ki orda yalnız kalmasın, yeryüzüne halife olarak gönderilen insanlardan da nicelerini yanına alsın!
    Her kim Rahmanın zikrinden yüz çevirirse biz ona bir şeytan musallat ederiz. Artık o şeytan onun yakın dostudur. Şüphesiz ki bu şeytanlar onları yoldan çıkarırlar. Ama onlar kendilerinin doğru yolda olduklarını sanırlar. Nihayet kıyamet günü huzurumuza gelince, arkadaşına: “Keşke seninle benim aramda doğu ile batı kadar bir uzaklık olsaydı. Sen ne kötü arkadaşmışsın!” der. Onlara: “‘Bugün pişmanlık duymanız size hiçbir fayda sağlamayacaktır. Çünkü siz zulmettiniz. Şimdi de hepiniz azapta ortaksınız.’ denir.” (Zuhruf Suresi, 36-39)
    Öyle anlaşılıyor ki, şeytana uyanların bedenleri ateşte yanarken, ruhları da “pişmanlık ateşiyle” yanıp kavrulacak. Ama bu pişmanlık onlara fayda vermeyecek, kendilerini ateşten kurtarmayacak.
    Böyle feci bir akıbete maruz kalmamak için şeytandan korunmak lazımdır. Bunu yapabilmek için de, önce korunma yollarını bilmek, ardından ise uygulamak gerekir. Gelecek bölümde şeytandan korunma yolları anlatılacaktır. Bunları uygulamak ise, her ferdin iradî kararlılığına bağlıdır. Elinde ilaçlar olan kimse, bunları kullanmazsa elbette şifayı elde edemez. Şeytandan korunma yollarını bilmek de, şayet uygulanmazsa bir işe yaramaz.

  4. #14
    ***
    DIŞARDA
    Points: 4.713, Level: 43
    Points: 4.713, Level: 43
    Level completed: 82%,
    Points required for next Level: 37
    Level completed: 82%, Points required for next Level: 37
    Overall activity: 0%
    Overall activity: 0%
    Achievements
    fsimsek - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

    Üye

    Üyelik tarihi
    Dec 2008
    Mesajlar
    18
    Points
    4.713
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    0

    Standart Cevap: Şeytanın tuzakları nelerdir?

    Şeytan'ın Müslümanları kandırmak için kullandığı en önemli 3 silahı vardır. Bunlar;
    1- Şöhret..
    2- Şehvet.. ve
    3- Para..
    Bu silahlarla, günümüzde vuramayacağı Müslüman sayısı, yok denecek kadar azdır maalesef..

  5. #15
    ***
    DIŞARDA
    Points: 9.735, Level: 66
    Points: 9.735, Level: 66
    Level completed: 22%,
    Points required for next Level: 315
    Level completed: 22%, Points required for next Level: 315
    Overall activity: 0%
    Overall activity: 0%
    Achievements
    Nuralanur - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Vip Özel Üye
    Üyelik tarihi
    Jul 2009
    Yer
    xxx
    Mesajlar
    1.617
    Points
    9.735
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    18

    Standart Cevap: Şeytanın tuzakları nelerdir?

    Rabbim şeytanın tuzaklarını boşacıkarsın inşallah ...Allah c ebeden razı olsun
    Allah’a bin kere hamd olsun. Sonra, ben cemiyetin iman selâmeti yolunda âhiretimi de feda ettim. Gözümde ne Cennet sevdası var, ne Cehennem korkusu. Cemiyetin, yirmi beş milyon Türk cemiyetinin imanı namına bir Said değil, bin Said feda olsun.

Sayfa 2/2 İlkİlk 12

Benzer Konular

  1. şeytanın hileleri
    By SiLa in forum Şeytan
    Cevaplar: 3
    Son Mesaj: 19.02.11, 08:29
  2. Şeytanın tuzakları
    By BaRLa in forum Risale-i Nur'u Yeni Tanıyanlara
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 19.06.09, 20:03
  3. Şeytanın Görevi
    By Günışıgı in forum cennet ve cehennem
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 05.06.09, 18:33
  4. Şeytanın Hırsızlığı
    By SiLa in forum Şeytan
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 12.03.09, 20:55
  5. Şeytanın pisliği
    By SiLa in forum Dini Hikâyeler
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 31.10.08, 15:37

Bu Konudaki Etiketler

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok
  •