217-.......Suveyd ibnu'n-Nu'mân (R) şöyle haber vermiştir: Hayber yılında Peygamber (S) ile birlikte sefere çıktık. Sahbâ'ya -ki Hay-ber'in alt başındadır- vardığımızda (Peygamber inip) ikindi namazı kıldırdı. Sonra mevcûd azıkları istedi. Sevîktan, yânî kavuddan baş*ka birşey getirilmedi. Islatsınlar diye emretti ve ıslatıldı. Akabinde o sulandırılmış kavuddan Peygamber de yedi, biz de yedik (içtik). Son*ra akşam namazına kalktı. Ağzım çalkaladı. Biz de ağzımızı çalkala*dık. Sonra abdest almadan namazı kıldırdı .

218-.......Selemetu'bnu'1-Ekva' (R) şöyle demiştir: Peygamber (S) ile beraber Hayber gazvesine çıktık. Bir gece giderken kaafileden bir kişi, Âmir ibnu'l-Ekva'a
— Yâ Âmir! Kısa vezinli şiirlerinden bize birkaç parça dinletmez misin? dedi.
Âmir şâir bir kişi idi. Bunun üzerine Âmir hayvanından aşağıya indi ve şu mealdeki şiirini (güzel seda ve edâ ile) okuyarak kaafile develerini yollandırdı :
— Yâ Allah, eğer Sen hidâyet etmemiş olaydın, biz doğru yolu bulamaz, sadaka vermez ve namaz da kılmazdık, canlarımız Sana feda olsun, bizleri hayâtta bıraktığın müddetçe mağfiret eyle. Düşmanla kavuştuğumuzda ayaklarımızı sabit tut ve üzerimize sekînet at! Şüb-hesiz bizler haksızlığa çağrıldığımızda dayatırız. Düşmanlar ise müş*rikleri haykırarak üzerimize da'vet etmişlerdir (yânı bizim aleyhimize müşriklerden yüksek sesle yardım isteyerek hücum etmişlerdir).
Bunun üzerine Rasûlullah:
— "Şiir okuyup develeri yollandıran kimdir?" diye sordu. Sahâbîler:
— Âmir ibnu'I-Ekva'dır, dediler. Rasûlullah:
— "Allah Âmir'e rahmet etsin!" diye duâ etti. Kaafileden bir kişi:
— Ey Allah'ın Peygamberi, bu duâ bereketiyle Âmir cenneti hak*ketti. Âmir'in şehîdliği vâcib oldu. Âmir'le (ve onun şiir ve kahraman-hklarıyle) bizleri bir süre daha faydalandırsaydiniz! dedi .
Nihayet Hayber'e geldik ve Hayber ahâlîsini muhasara ettik. (Mu*hasara yirmi gün sürdü.) Hattâ bize şiddetli bir açlık isabet etti. Son*ra Yüce Allah müslümânlara Hayber kalelerinin birer birer fethini müyesser kıldı. Hayber'in müslümânlara açıldığı günün akşamında mücâhidler, yer yer pekçok ateşler yakmışlardı. Peygamber (S):
— "Bu ateşler nedir, ne üzerine yakıyorlar?" diye sordu.
Sahâbîler:
— Et pişirmek için yaktılar, diye cevâb verdiler. Peygamber:
— "Hangi et, ne eti üzerine?" diye sordu. Sahâbîler:
— Evcil eşeklerin eti» diye cevâb verdiler. Peygamber:
— "O etleri dökünüz, kapları da kırınız!" buyurdu. Sahâbîlerden biri:
— Yâ Rasûlallah! Etleri döküp, kapları yıkasak olmaz mı? diye sordu.
Rasûlullah:
— "Yâhud öyle yapınız!" buyurdu.
Hayber'de muhârib kavim harb saffı bağlayınca (Âmir, Yahü-dîler'in cenkçi pehlivanı Mirhab'a karşı mubâriz çıkmıştı), Amir'in kılıcı kısa idi. Âmir bu kısa kılıcını vurmak için Yahudi'nin baldırına sal*dırmıştı. Fakat kılıcının keskin yüzü dönüp Âmir'in diz kapağına isa*bet etti. Kahraman Âmir bu yaradan vefat etti. (Bâzı kimseler Amir'in bu şekilde vefatını intihar sayıp mükâfatsız kalacağını söylemiş, Se*leme ibnu'1-Ekva' da amcası hakkındaki bu sözlerden üzülmüştü.)
Râvî Seleme devamla şöyle dedi: Rasûlullah ile sahâbîleri Hay*ber'den döndükleri sırada Rasûlullah beni gördü de iki elimi tutarak bana:
— "Yâ Seleme, sana ne oldu?" dedi.
Ben de kendisine:
— Babam anam Sana feda olsun! Bâzı kimseler (amcam) Âmir'in gazasının bâtıl ve şehîdliğinin mükâfâtsızlığmı iddia ettiler, dedim.
Peygamber:
— "Bu iddiada bulunan kişi yalan söylemiştir. Âmir için mu*hakkak iki ecir ve sevâb vardır: Peygamber iki parmağını birleştire*rek: O, câhid ve mücâhiddir (yânî biri Allah yolunda cihâd sevabı, öbürü cehdi ve bu uğurda son kudretini harcamasının sevabı). Yer^ yüzünde yürüyen Arab ırkından onun benzeri bir Arab az bulunur" buyurdu.
Bize Kuteybe ibnu Saîd tahdîs etti: Bize Hatim ibn Ismâîl tahdîs etti ve hadîsinde "Yeryüzünde onun benzeri pek az yetişir" şeklinde söyledi .

219-.......Enes (R) şöyle demiştir: Rasûlullah (S) geceleyin Hayber'e (yakın Recî' vadisine) geldi, (orada eğlendi). Çünkü Rasûlul*lah gece vakti bir düşman kavim üzerine vardığında onlara gece baskını yapmaz, sabaha girinceye kadar beklerdi... Sabah olunca Hayber Ya-hûdîleri kazmaları, kürekleri ve büyük küfeleriyle dışarı çıktılar. Ra-sûlullah'ı görünce:
— Muhammed, vallâhî Muhammed ve ordusu! diye bağrıştılar. Bunun üzerine Peygamber:
— "Allâhu Ekber, Hayber harâb oldu gitti (yâhud: harâb ol*sun)! Biz bir kavmin yurduna indik mi, inzâr edilmiş olanların saba*hı ne fena olur! buyurdu.

220-.......Enes ibn Mâlik (R) şöyle demiştir: Biz Hayber'e sa*bah erkenden baskın yaptık. Hayber ahâlîsi zirâat aletleriyle şehir dı*şına çıktılar da Peygamber'i gördüklerinde:
— Muhammed, vallâhî Muhammed ve ordusu! diye bağrıştılar. Bunun üzerine Peygamber (S):
— "Attâhu Ekber! Hayber harâb oldu. Biz bir kavmin sahasına indiğimiz zaman korkutulan o kavmin sabahı ne fena olur!" buyur*du.
Biz Hayber'de birçok eşek etleri elde etmiştik. Bu sırada Pey-gamber'in münâdîsi:
— Allah ve Rasûlü sizleri eşek etlerinden nehyederler. Çünkü eşek etleri pistir! diye nida etti.

221-.......Enes ibn Mâlik(R)'ten; şöyle demiştir: Rasûlullah'a biri geldi de:
— Eşekler yenildi, dedi. Rasûlullah sustu.
Sonra ikinci kerre geldi de yine:
Eşekler yenildi, dedi. Rasûlullah yine sükût etti. Sonra üçüncü defa geldi ve:
— Eşekler tüketildi, dedi.
Bu sefer Rasûlullah bir münâdîye emretti, o da insanlar içinde:
— Allah ve Rasûlü sizleri evcil eşek etlerinden nehyederler! di*ye nida etti.
Et tencereleri kaynar hâldeyken bunlar olduğu gibi döküldü .

222-.......Enes (R) şöyle demiştir: Peygamber (S) Hayber'e ya*kın bir yerde sabah namazını daha karanlık iken kıldırdı. Sonra:
— "Allâhu Ekber, Hayber harâb oldu. Bizler bir kavmin saha*sına indiğimiz zaman (Öteden beri gelecek tehlikelerle) korkutulmuş olan o kâfirlerin sabahı ne kötü olur!" buyurdu.
Yahudiler Hayber'in sokaklarında koşarak dışarıya çıktılar. Pey*gamber, Hayber ahâlîsinin muhârib olanlarını öldürdü. Nesillerini, oğulları ve kızlarım da esîr aldı. Safiyye (bintuHuyey ibn Ahtab) esirler arasında idi. Evvelâ Dıhye ibn Halîfe el-Kelbî'ye geçti. Sonra Peygamber'e geçti. Peygamber onun hürriyete kavuşturulmasını onun mehri yaparak, onunla evlendi.
Abdulazîz ibnu Suheyb, Sâbit'e hitaben:
— Yâ Ebâ Muhammedi Enes ibn Mâlik'e "Safiyye'ye Peygam*ber ne mehr ta*ym etti?" diyen sen misin? diye sordu da Sabit, Su-heyb'in sorusunu tasdik olarak, başını hareket ettirdi.

223-.......Abdulazîz ibnu Suheyb şöyle demiştir: Ben Enes ibn Mâlik(R)'ten işittim: Peygamber (S) -Kurayza ve Nadîr oğulları'nm seyyidesi olan- Safiyye'yi esîr aldı. Akabinde Safiyye'yi âzâd etti ve onunla evlendi, diyordu.
Sabit el-Bunânî, Enes'e:
— Peygamber, Safiyye'ye ne mehr verdi? diye sordu. Enes:
— Peygamber, Safiyye'ye hürriyet verdi de, nefsinin hürriyete kavuşturulmasını ona mehr yaptı, dedi 268.
268 Hadîslerin başlığa uygunlukları meydandadır.
Safiyye bintu Huyey, Nadîr oğullan'nm en büyük hanedanından Hârûn Peygamber'in neslinden temiz ve güzel bir kadın idi. Evvelâ Nadîr oğullan'nm ileri gelenlerinden Sellâm ibn Mişkem'le evlenmiş, ondan ayrılma vâki' olup Ki-nâne ibn Ebî'l-Hakîk'la evlenmiş, Hayber gazvesi esnasında henüz yeni gelin iken Kamus kalesinde esîr edilmiştir.

224-.......Bize Ya'kûb ibn Abdirrahmân el-İskenderânî, Ebû Hâzım'dan; o da Sehl ibn Sa'd es-Sâidî(R)'den tahdîs etti (ki, o şöy*le demiştir): Rasûlullah (S) ile müşrik Yahudiler (Hayber harbinde) karşılaştılar da cenk ettiler. (O günün harbi sona erip) Rasûlullah kendi askerî karargâhına, öbürleri de kendi askerî karargâhlarına dönmüş*lerdi. Fakat Rasûlullah'ın sahâbîleri içinde bir adam vardı ki, o, düş*man ordusundan ayrı düşen, yâhud orduya katılmamış bulunan Yahudi'nin arkasını bırakmayıp amansız ta'kîb ediyor ve kılıcıyla ona vuruyordu. (Bu adamın cenkçiliği hakkında)
— Bu gün bizden hiçbir kişi Fulân'ın gösterdiği kahramanlık de*recesinde yeterlilik göstermedi, denildi.
Bunun üzerine Rasûlullah:
— "Dikkat, o kişi muhakkak cehennem ehlindendir"buyurdu. Sahâbîlerden bir kişi (Eksum ibn Ebi'1-Cevn el-Huzâî):
— Öyleyse ben onunla beraber olup, onu gözetleyeceğim, dedi.
Râvî Sehl dedi ki: Bu Huzâalı kişi o adamla beraber harb saha*sına çıktı ve harb saf finin neresinde durduysâ, o da onunla beraber orada durdu. O kişi harbde ne kadar çeviklik gösterdiyse, Huzâalı kişi de onunla birlikte çeviklik gösterdi.
Râvî Sehl dedi ki: Nihayet o adam ağır şekilde yaralandı. (Bu yaranın acısıyle) ölümün acele gelmesini istedi de kılıcını (yânî kılı*cın demirini) yere koydu, kılıcın ağzını ise iki memesi arasına koydu ve kılıcın üstüne yüklendi. Bu suretle kendisini öldürdü. Bunun üze*rine Huzâalı Eşlem, Rasûlullah'ın huzuruna çıktı ve:
— Yâ Rasûlallah, ben şehâdet ederim ki, Sen muhakkak Allah'ın Rasûlü'sün! dedi.
Rasûlullah:
— "Bu şehâdetin sebebi nedir?" diye sordu. Huzâalı kişi:
— Biraz önce cehennem ehlinden olduğunu haber verdiğin o ki*şi, hakîkaten cehennemliklerdendir. Onun cehennemliklerden oldu*ğu hakkındaki sözünüzü insanlar zihinlerinde büyüttüler. Ben de bu adamı sizin için ta'kîb eder gözetlerim demiştim. Ve hakîkaten ardı-sıra çıkıp, onun her hareketini araştırdım. Nihayet bu adam ağır şe*kilde yaralandı ve ölümün çabuk gelmesini isteyerek kılıcının demirini yere, keskin ağzım da iki memesi arasına koydu. Sonra kılıcın üstü*ne yüklendi. Ve bu suretle kendisini öldürdü, dedi.
Bu sırada Rasûlullah:
— "İnsanlar arasında bir sınıf kişi vardır ki, halka görünüşe göre cennet ehline yaraşan hayırlı işler yapar; hâlbuki o cehennemlikler*dendir. Yine insanlardan bir kısım da yardır ki, halka görünüşüne göre cehennemliklere âid kötü işler yapar; hâlbuki o cennetliklerden*dir!" buyurdu .

225-.......ez-Zuhrî şöyle demiştir: Bana Saîd ibnu'l-Müseyyeb haber verdi ki, Ebû Hureyre (R) şöyle demiştir: Biz Hayber'de hazır bulunduk. Rasûlullah (S) beraberinde (yânî ordusunda) bulunanlar*dan olup da İslâm'ı iddia etmekte bulunan bir adam için:
— "Bu, ateş ehlindendir" buyurdu.
Kıtal zamanı gelince o zât en şiddetli şekilde kıtal yaptı ye çok yara aldı. İnsanların bâzısı Rasûlullah'ın sözü hakkında şübheye düş*tüler. O zât, yaralarının acısını hissetti de elini ok kuburuna uzatıp, orada birkaç ok çıkardı ve onlarla kendisini öldürdü. Bunun üzerine müslümânlardan bâzıları sür'atle gittiler de:
— Yâ Rasûlallah! Allah Senin sözünü doğruladı: O Fulân kişi intihar etti ve kendisini öldürdü, dediler.
Bunun üzerine Rasûlullah:
— "Kalk yâ Fulân! Cennete mü'min olandan başkası girmez; muhakkak ki Allah, bu dîni (dilerse) fâcir kişi ile de te'yîd edip kuv*vetlendirir hakikatini i'lân eti" buyurdu .
ez-Zuhrî'den rivayetinde Ma'mer ibn Râşid, Şuayb'e mutâbaat etti. Ve Şebîb ibn Saîd, Yûnus ibn Yezîd'den söyledi ki, İbn Şihâb şöyle demiştir: Bana Saîd ibnu'l-Müseyyeb ile Abdurrahmân ibnu Ab-dillah ibn Ka'b haber verdiler ki, Ebû Hureyre: Biz Hayber'de Pey-gamber'in beraberinde hazır bulunduk... demiştir.
Abdullah ibnu'l-Mubârek, Yûnus'tan; o da ez-Zuhrî'den; o da Saîd ibnu'1-Müseyyeb'den; o da Peygamber'den söyledi. ez-Zuhrî'den rivayet etmekte Salih ibnu Keysân, Abdullah ibnu'l-Mubârek'e mu*tâbaat etti.
ez-Zubeydî (Muhammed ibnu'l-Velîd) şöyle dedi: Bana ez-Zuhrî haber verdi; ona da Abdurrahmân ibn Ka'b haber verdi ki, Ubeydul-lah ibn Ka'b şöyle demiştir: Bana Hayber'de Peygamber'le beraber hazır bulunan kişi haber verdi. Ve yine ez-Zuhrî şöyle demiştir: Ba*na, Ubeydillah ibn Abdillah ibn Umer ile Saîd ibnu'l-Müseyyeb, Pey*gamber'den olmak üzere haber verdiler .

226-.......Ebû Mûsâ el-Eş'arî (R) şöyle demiştir: Rasûlullah (S) Hayber'e gazveye gittiği zaman -yâhud da şöyle demiştir: Rasûlullah Hayber'e (yânî Hayber'den) yöneldiği zaman- sahâbîler bir vâdîye yukarıdan baktıklarında yüksek sesle:
— Allâhu Ekber, Allâhu Ekber, Lâ ilahe ille'Hah... diye tekbîr aldılar.
Bunun üzerine Rasûlullah onlara:
— "Nefislerinize yumuşak davranın. Çünkü sizler ne sağırı ça*ğırıyorsunuz, ne de gaibe sesleniyorsunuz. Muhakkak ki sizler pek işiten veçokyakın olan Allah'a duâ ediyorsunuz. O her zaman sizin*le beraberdir!" buyurdu.
Bu sırada ben, Rasûlullah'ın bineğinin arkasında idim. Ben de:
— Lâ havle velâ kuvvete illâ bVllâhi ( Kulun çâresi ve kuvveti yalnız Allah'ın yardımıyle meydana gelir) demeğe başladım.
Rasûlullah benim sözlerimi işitti ve:
— "Ey- Abdallah ibne Kays!" diye seslendi. Ben:
— Lebbeyke yâ Rasûlallah (Buyur, emrinizi almağa hazırım
yâ Rasûlallah)! dedim. Rasûlullah:
— "Sana cennet hazînelerinden büyük bir hazîne değerinde olan bir kelimeye delâlet edip bildireyim mi?" buyurdu.
Ben de:
— Evet bildir yâ Rasûlallah, babam anam Sana feda olsun, de*dim.
Rasûlullah:
— "O kelime Lâ havle velâ kuvvete illâ bVllâhVdir" buyurdu .

227- Bize el-Mekkî ibnu İbrâhîm tahdîs etti: Bize Yezîd ibnu Ebî Ubeyd tahdîs edip şöyle dedi: Ben Seleme ibnu'l-Ekva'm baldırında bir darbe eseri gördüm de:
— Yâ Ebâ Müslim! Bu vurma nedir? dedim.
Seleme:
— Bu, Hayber günü bana isabet eden bir darbedir. İnsanlar: Seleme vuruldu, dediler. Akabinde ben Peygamber'e geldim. Peygam*ber (S) o darbenin yerine üç defa nefes etti. Ben o saatte (veya bir saatlik bir zaman içinde) bu yaradan ağrı ve ızdırab duymadım .

228-.......Sehl ibn Sa'd (R) şöyle demiştir: Peygamber (S) ile müşrikler, Peygamber'in gazvelerinden birinde (yânî Hayber'de) kar*şılaştılar da cenk ettiler. (O günün harbi sona erince) müslümân ve Yahûdîler'den olan her topluluk, kendi askerlerinin yerine döndüler. Müslümanların içinde bir adam vardı ki, o, müşriklerden ayrı düşen yâhud müşrik ordusuna katılamamış bulunan her münferid Yahu*di'nin arkasını bırakmayıp amansız ta'kîb ediyor ve onu kılıcıyla vu*ruyordu.
— Yâ Rasûlallah! Sahâbîlerin hiçbirisi Fulân kişi derecesinde ye*terlilik gösteremedi, denildi.
Rasûlullah:
— "Şübhesiz o kimse cehennem ehlindendir" buyurdu.
" Sahâbîler:
— Eğer o zât (bu ciddiyeti ve mucâhedesiyle beraber) cehennem ehlinden olduysa, bizim hangimiz cennet ehlindendir? dediler.
Sahâbîler topluluğundan biri dedi ki:
— Yemîn olsun ben o zâtı muhakkak ta'kîb edeceğim... Çevik*lik yaptığında ve yavaş davrandığında onun beraberinde bulundum. Sonunda yaralandı. (Yarasının acısından ötürü) ölümün çabuk gel*mesini istedi de kılıcının sapını yere, keskin ucunu da iki memesinin arasına koydu. Sonra kılıcın üzerine yüklendi. Böylece kendini öl*dürdü.
Bunları ta'kîb edip gören sahâbî Peygamber'e geldi ve:
— Ben Sen'in Allah'ın Rasûlü olduğuna şehâdet ediyorum, de*di.
Peygamber:
— "Bu şehâdeün sebebi nedir?" diye sorunca o, gördüklerini Peygamber'e haber verdi.
Bunun üzerine Peygamber şöyle buyurdu:
— "Öyle kişi vardır ki, insanlara görünen işlerde o muhakkak cennet ehlinin amelini işler; hâlbuki o ateş ehlindendir. Yine insanla*ra görünen işlerde ateş ehlinin amelini yapar; hâlbuki kendisi cennet ehlindendir" buyurdu .

229-.......Ebû İmrân (Abdulmelik ibn Habîb el-Cevnî) şöyle de*miştir: Enes ibn Mâlik (Basra'da bulunduğu sırada) bir cumua günü insanlara baktı da başlarında birçok taylesanlar gördü. (Enes, Bas-ralılar'ın bu başlık şeklinden hoşlanmadı da
— Şu saatte Basrahlar sanki Hayber Yahudileri! Dedi .

230-.......Seleme (R) şöyle demiştir: Hayber'de Alî gözünden rahatsız olmuştu da Peygamber'den geri kalmıştı. Kendi kendine:
— Ben Peygamber'den geri kalıyorum, dedi de akabinde Pey-gamber'e ulaştı.
Sabahında Hayber'in fetholunduğu geceye girdiğimizde Pey*gamber:
— "Yemin olsun yarın ben sancağı bir adama vereceğim ki -yâhud da: Yarın bayrağı öyle bir adam alacaktır ki- Allah ve Rasûlü onu sever. Hayber ona açılacaktır" buyurdu.
Bizler herbirimiz o sancağı alacak kişi olmamızı ümîd edip du*ruyorduk.
— İşte Alî! denildi.
Peygamber sancağı Alî'ye verdi ve Hayber'in fethi Alî'ye mü*yesser oldu.

231-.......Ebû Hazım şöyle demiştir: Bana Sehl ibn Sa'd (R) şöyle haber verdi: Rasûlullah (S) Hayber gününde:
— "Müslümanların şu bayrağını yarın bir kişiye vereceğim ki, Allah Hayber'in fethini onun iki elinde müyesser kılacaktır. O Al*lah'ı ve Allah'ın Rasûlü'nü sever, Allah ve Rasûlü de onu sever!" buyurdu.
Râvî devamla dedi ki: Bunun üzerine orada bulunan sahâbîler gecelerini bayrak onlardan hangisine verilecek diye bir karışıklık ve ihtilâf içinde geçirdiler. Sabaha girdiklerinde insanların hepsi bayra*ğın kendilerine verilmesini umarak Rasûlullah'ın huzuruna gittiler. Fakat Rasûlullah:
— "Alî ibn Ebî Tâlib nerededir?" diye sordu.
— Yâ Rasûlallah, o, iki gözünden şikâyet ediyor, denildi. Rasûlullah:
— "Ona haber gönderin (gelsin)1' buyurdu.
Akabinde Alî huzura getirildi. Rasûlullah Alî'nin gözlerine püs*kürdü ve duâ etti. Alî hemen iyileşti, hattâ kendisinde hiç ağrı yok*muş gibi oldu. Rasûlullah sancağı Alî'ye verdi. Alî:
— Yâ Rasûlallah! Hayber Yahûdîleri'yle onlar da bizim gibi (müslümân) oluncaya kadar cenkleşecek miyim? diye sordu.
Rasûluîlah:
— "Yâ Alî, yavaş yavaş ilerleyip onların açık ve geniş meydan*larına ininceye kadar içlerine girip sokul. Sonra onları İslâm'a davet et. Ve İslâm içinde üzerlerine vâcib olan Allah haklarını onlara haber ver. Allah'a yemin ederim ki, Allah'ın şenin irşadınla bir tek kişiyi hidâyete erdirmesi, senin için kırmızı develere sâhib olmandan daha hayırlıdır" buyurdu .

232-.......(Burada iki senedie gelen bu hadîste) Enes ibn Mâlik (R) şöyle demiştir: Bizler Hayber'e geldik. Allah, Peygamberi'ne (Ka*mus) kalesinin kapılarını açınca, Peygamber'e Safiyye bintu Huyey ibn Ahtab'm güzelliği zikrolundu. Kocası (Kinânetu'bnu'r-Rabf ibn Ebî'l-Hakîk) öldürülmüştü. Hâlbuki kendisi yeni gelin olmuştu. Pey*gamber, Safiyye'yi kendisi için ayırıp seçti. Akabinde Safiyye ile yo*la çıktı, nihayet onunla Hayber'in alt tarafında bulunan Seddu's-Sah-bâ' mevkiine ulaşınca Safiyye temizlenip Peygamber'e halâl oldu. Rasûlullah orada Safiyye ile evlenip gerdeğe girdi. Sonra Rasûlullah küçük bir sofra içinde hays yemeği (yânî hurma, kuru yoğurt ve yağ karışığı bir yemek) yaptı. Bana:
— "Etrafındaki insanları bu yemeğe çağır" buyurdu.
İşte bu hays, Rasûlullah'ın Safiyye üzerine yaptığı düğün yeme*ği oldu.
Sonra Medine'ye doğru yola çıktık. Ben Peygamber'i gördüm ki, bineğinin arka tarafına bindirmiş olduğu Safiyye'yi bir abâ ile çep-çevre örtüp koruyordu. Sonra Peygamber devesinin yanında oturu*yor, hareket edeceği zaman dizini koyuyor, Safiyye de ayağını Peygamber'in dizi üzerine koyarak deveye biniyordu .

233-.......Humeyd et-Tavîl, Enes ibn Mâlik(R)'ten şöyle dedi*ğini işitmiştir: Peygamber (S) Hayber yolunda (inip konakladığı Seddu's-Sahbâ mevkiinde) Safiyye bintu Huyey yanında üç gün ikaamet etti de, nihayet orada Safiyye ile evlendi. Safiyye de üzerine perde çekilen Peygamber kadınları içinde oldu .

234-.......Humeyd, Enes(R)'ten şöyle derken işitmiştir: Peygam*ber (S) -Hayber'den dönüşte- Hayber'le Medîne arasında üç gece ikaa*met edip Safiyye ile evlendi. Ben de müslümânları düğün yemeğine da'vet ettim. Bu düğün yemeğinde ekmek ve et yoktu. Bunda ziyâ-fetle,ilgili hiçbirşey yoktu. Yalnız Rasûlullah, Bilâl'e sofralar yaymasını emretmişti.. Sofralar yayıldığında üzerlerine hurma, akt denilen ekşi yoğurtlu yiyecek, bir de tereyağı bırakıldı. Yemek esnasında müslü-mânlar kendi aralarında:
— Safiyye mü'minlerin analarından birisi (hürr bir kadın)imdır, yâhud Rasûlullah'ın sağ elinin mâlik'olduğu bir câriye midir? dedi*ler.
Bâzıları da:
— Eğer Rasûlullah, Safiyye'yi örterse, o mü'minlerin anaların*dan birisidir. Eğer örtmezse Safiyye, Rasûlullah'ın sağ elinin mâlik olduğu bir câriyesidir, dediler.
Rasûlullah hareket etmeğe kalkışınca, bineğinin arkasına Safiyye için bir taht kurdu, ön tarafına da perde çekti .

235-.......Abdullah ibn Mugaffel (R) şöyle demiştir: Bizler Hayber'i muhasara ediyorduk. Bu sırada bir insan, içinde yağ bulunan bir tulum attı. Ben o yağ tulumunu almak için fırlayıp koştum. Ar*kama dönünce Peygamber'Ie karşılaştım da (Peygamber'in benim tu*luma olan hırsıma muttali' olmasından dolayı) utandım .

236-.......Sâlim'den; o da babası îbnu Umer(R)'den: Rasûlullah (S) Hayber günü sarımsak yemekten ve evcil eşeklerin etlerinden nehyetti, diye tahdîs etti. "Sarımsak yemekten nehyetti" sözü, yal*nız Nâfi'den rivayet edilmiş, "Evcil eşeklerin etinden nehyetti" sözü de yalnız Sâlim'den rivayet edilmiştir.

237-.......Bize Mâlik, İbn Şihâb'dan; o da Muhammed ibn Alî'*nin iki oğlu olan Abdullah ile el-Hasen'den; onlar da babaları Mu*hammed ibnu'l-Hanefiyye'den; o da babası Alî ibn Ebî Tâlib(R)'den şöyle tahdîs etti: Rasûlullah (S) Hayber günü mut'a suretiyle kadın*ları nikâh etmekten ve evcil eşeklerin etlerini yemekten nehyetti .

238-.......Ubeydullah ibn Umer, Nâfi'den; o da İbn Umer'den: Rasûlullah (S) Hayber günü evcil eşeklerin etlerinden nehyetti, diye tahdîs etmiştir.

239-.......Ubeydullah, Nâfi'den ve Sâlim'den tahdîs etti ki, İbn Umer (R): Peygamber (S) evcil eşeklerin etlerini yemekten nehyetti, demiştir.

240-.......Câbir ibn Abdillah (R): Rasûlullah (S) Hayber günü evcil eşeklerin etlerinden nehyetti, at etleri(ni yemek) hakkında ruh*sat verdi, demiştir .

241-.......eş-Şeybânî şöyle demiştir: Ben Abdullah ibn Ebî Evfâ(R)'dan şunu işittim: Hayber günü bizlere bir açlık isabet etti. Şüb-hesiz eşek etiyle dolu tencereler muhakkak kaynıyordu.
Râvî dedi ki: Bâzısı pişmişti. Bu sırada Peygamber'in nidâcısı geldi de:
— Eşek etlerinden hiçbirşey yemeyiniz ve o etleri dökünüz! diye nida etti.
İbnu Ebî Evfâ devamla dedi ki: Bizler kendi aramızda;
— Peygamber bu etlerden ancak henüz beşte bir hissesi alınma*dığı için nehyetmiştir diye konuştuk.
Sahâbîlerden bâzısı da:
— Peygamber bunlardan kesin olarak nehyetti; çünkü bu eşek*ler pislik yiyorlardı, dediler.

242-.......Adiyy ibn Sabit, el-Berâ ile Abdullah ibn Ebî Evfâ (R) haber verdi ki, onlar (Hayber'de) Peygamber'in beraberinde bu*lunurlarken birtakım eşek sürüleri ele geçirmişler. Akabinde onları pişirmişler. Bu sırada Peygamber'in nidâcısı:
— Tencereleri dökünüz! diye nida etmiştir.

243-....... Adiyy ibn Sabit tahdîs edip şöyle demiştir: Ben el-Berâ'dan ve İbn Ebî Evfâ(R)'dan işittim, onlar Peygamber(S)'den tah*dîs ediyorlardı: Kendileri tencereleri (ocaklar üzerine) dikmişlerken, Peygamber:
— "Tencereleri dökünüz!" buyurmuştur.

244-.......Buradaki senedde de el-Berâ ibn Âzib (R): Biz Pey*gamber'in beraberinde gazveye gittik, demiş ve geçen hadîsin benzerini söylemiştir.

245-.......el-Berâ ibn Âzib (R): Peygamber (S), Hayber gazve*sinde bizlere evcil eşek etlerini çiğ olarak ve pişmiş olarak atmamızı emretti. Sonra bir daha onları yemeyi emretmedi, demiştir.

246-.......İbn Abbâs(R): Bunlar insanların yük taşıma hayvan*ları olduğu için, bunları yemek sebebiyle yük hayvanlarının yok olup gitmelerini istemediği için mi Rasûlullah bundan nehyetti yâhud Hay*ber gününde mutlak olarak evcil eşek etlerini haram mı kıldı, bilmi*yorum, demiştir.

247-.......Abdullah ibn Umer (R): Rasûlullah (S) Hayber günü süvari gazilerin atları için iki pay, yayalara bir pay verdi, demiştir. Râvî Ubeydullah ibn Umer şöyle demiştir: Bu hadîsi Nâfi' tefsir
edip şöyle dedi: Mücâhidin beraberinde bir atı olursa, ganimet ma*lından ona üç pay verilir (birisi gâzînin, ikisi atının payıdır). Eğer gâ-zînin atı yoksa, onun yalnız bir payı vardır.

248-.......Cubeyr ibn Mut'ım (R), Saîd ibnu'I-Müseyyeb'e ha*ber verip şöyle demiştir: Ben ve Usmân ibn Affân, Peygamber'in ya*nma yürüdük ve kendisine:
— Hayber'in size âid olan beşte bir ganîmet hissenizden Mutta-lib oğulları'na verdiniz de bizi bıraktınız. Hâlbuki bizler ve onlar ne-sebce nisbetimiz yönünden (yânî Abd Menâf a intisâbda) bir tek soyda birleşiyoruz, dedik.
Bunun üzerine Peygamber (S):
— "Hâşim oğulları 'yle Muttaîib oğulları bir soydur" buyurdu. Cubeyr: Peygamber, Abdi'ş-Şems oğulları'yle Nevfel oğullarına birşey taksim etmedi, demiştir .

249-....... Bize Bureyd ibnu Abdillah, Ebû Burde'den tahdîs etti ki, Ebû Mûsâ (R) şöyle demiştir: Biz (Eş'arîler) Yemen'de iken Peygamber'in meydana çıkışı (yâhud hicrete çıkışı) haberi bize eriş*ti. Biz de, ben ve iki kardeşim -ki biri Ebû Burde, öbürü Ebû Ruhm'-dür; ben kardeşlerimin en küçükleri idim- kavmimiz Eş'arîler'den -Ebû Mûsâ yâ elli küsur demiş, yâhud da şöyle söylemiştir:- elliüç yâhud elliiki kişi içinde Peygamber'in yanına doğru muhacirler olarak Ye-men'den çıktık. Biz bir gemiye bindik. (Havanın muhalefetiyle) ge*mimiz bizi Habeşe Hükümdarı en-Necâşî'nin memleketi sahiline attı. Orada Ca'fer ibn Ebî Tâlib'e kavuştuk. Bir müddet onunla beraber Habeşistan'da kaldık. Nihayet hepimiz topluca yola çıkıp Medîne'ye geldik. Ve Peygamber'e Hayber'i fethettiği sırada kavuştuk . Ordudaki mücâhidlerden bâzı insanlar bize, yânî gemi ile ge*lenlere:
— Hicret şerefini kazanmakta biz sizi geçtik! diyorlardı.
Bir kerre de Esma bintu Umeys -ki bizimle Habeşistan'dan ge*lenlerden idi- Peygamber'in kadını Hafsa'yi -ki o da vaktiyle bir mu*hacir kaafilesi için Habeşistan'a hicret etmişti- ziyaret etti. Esma, Hafsa'nın yanında iken Umer de kızı Hafsa'nın odasına girdi. Umer, Esmâ'yı görünce Hafsa'ya:
— Bu kadın kimdir? diye sordu. Hafsa:
— Umeys kızı Esmâ'dır, dedi. Umer:
— Bu kadın Habeşli Esma mıdır? Bu kadın deniz yolcusu Esma mıdır? dedi (ve böyle tekrar tekrar latife etti).
Esma da:
— Evet, diye tasdik etti. Umer, Esmâ'ya:
— Medine'ye hicret faziletinde biz sizi geçtik! Biz Rasûlullah'a sizden daha lâyık, daha yakın bulunuyoruz, dedi.
Esma bu sözlerden öfkelenerek şöyle müdâfaada bulundu:
— Hayır, siz hiç öyle değilsiniz. Vallahi Rasûlullah ile hicret eden sizlerin Rasûlullah açlarını doyurdu, câhillerini va'z edip okuttu. Biz ise Habeşistan'da müslümânlara uzakların ve öfkelilerin yurdunda yâhud toprağında bulunuyorduk (yânî müslümânlara kînle, düşman*lıkla dolu bir yurtta, bir toprakta bulunuyorduk). Bütün bu sıkıntı*ları biz, Allah'ın ve Rasûlü'nün rızâsı uğrunda yüklendik. Ey Umer! Allah adına yemîn olsun ki, bütün bu dediklerini gidip Rasûlullah'a söyleyinceye kadar ne bir lokma yemek yiyeceğim, ne de bir yudum su içeceğim. Ey Umer! Biz uzak illerde eziyet olunuyorduk ve korku içinde yaşıyorduk. Bu hakikatleri şimdi gidip Peygamber'e zikrede*ceğim ve O'na soracağım. Ey Umer, Peygamber'e bunları söylerken yemîn olsun ben ne yalan söylerim, ne de haktan meylederim. Bu ko*nuşmamızı bir kelime bile artırmam.
Bu sırada Hafsa'nın odasına Peygamber geldi. Esma:
— Ey Allah'ın Peygamberi, Umer şöyle şöyle söyledi, diye nak*letti.
Peygamber de:
— "Sen ona ne cevâb verdin?" diye sordu. Esma
— Ben de şöyle şöyle cevâb verdim, diye müdâfaasını da anlattı . Bunun üzerine Peygamber:
— "Bu hususta Umer bana sizden daha lâyık ve yakın değildir. Umer ve Umer'le (Medîne'ye) hicret eden arkadaşları için bir hicret sevabı vardır. Ey gemi yoldaşları, sizin için ise iki hicret sevabı vardır (Birisi Necâşî'ye hicret, öbürüsü Medîne'ye, Peygamber'in yanına hic*ret)".
. Esma şöyle demiştir: Bu hâdise ve Peygamber'in gemi halkı hal-kındaki bu yüksek şehâdeti üzerine bir de gördüm ki, bunu işiten Ebû Mûsâ el-Eş'arî ve bütün yoldaşlarımız, birbiri ardınca takım takım ziyaretime geliyorlar ve bu hadîsi sevinçle benden soruyorlardı. Bir derecede ki, dünyâ malından arzu edilen hiçbirşey, Peygamber'in Habeşe Muhacirleri hakkındaki bu yüksek şehâdeti derecesinde onların gönüllerinde çok ferahh ve yüksek te'sîrli olamazdı.
Ebû Burde dedi ki: Esma şöyle demiştir:
— Yemîn ederim, ben Ebû Musa'yı gördüm ki, o, bu hadîsi ben*den tekrar tekrar nakletmemi istiyordu .
Yine Ebû Burde, Ebü Musa'dan söyledi ki: Peygamber (S) şöy*le buyurmuştur: "Şübhesiz ben Eş'ârtler cemâatinin geceleyin evleri*ne girdikleri zaman okudukları Kur'ân seslerini pek iyi tanırım. Sefer hâlinde de onların ordu içindeki konak yerlerini de gece vakti Kur'*ân seslerinden tanırım. Velev ki ben Eş'arîler'in indikleri bu konak yerlerini gündüz görmemiş olsam bile. Eş'arîler'den hakîm bir kimse de vardır ki, o, bir süvârî veya bir düşman müfrezesine kavuştuğu zaman onlara: Arkadaşlarım size burada kendilerini beklemenizi em*reder (böylece onları korkutur)" .

250-.......Ebû Mûsâ (R) şöyle demiştir: Biz (Eş'arîler, Ca'fer ve arkadaşlanyle beraber Habeşe'den) Peygamber Hayber'i fethet*tikten sonra huzuruna geldik. Fakat Peygamber (S) ganimetten bize de bir pay ayırdı. Hâlbuki Hayber fethinde hazır bulunmayan biz*den başka hiçbir kimseye pay ayırmamıştır.

251-....... Abdullah ibn Mutî'in himayesinde bulunan Salim Ebû'1-Gays, Ebû Hureyre(R)'den şöyle derken işitmiştir: Biz Hay-ber'i fethettik. Fakat altın ve gümüş ganimeti almadık; ancak sığır, deve ve hurma bahçeleri ganimet aldık. Sonra Rasûlullah'ın maiyye-tinde olarak Vâdî'l-Kurâ'ya gittik. Rasûlullah'ın beraberinde Mıd'-am (yâhud Kerkere) adiyle çağrılan, kendisine Dıbâb oğullarının he*diye ettiği siyah bir kölesi vardı. İşte bu köle, Rasûlullah'ın yolculuk eşyasını deveden indirdiği sırada ona, nereden geldiği bilinmeyen bir ok geldi ve bu köleye isabet etti. Bunun üzerine insanlar:
— Şehîdlik ona mübarek olsun, dediler. Rasûlullah da:
— "Hayır, nefsim elinde bulunan Allah'a yemin ederim ki, onun Hayber günü taksimleri yapılmamış olan ganimetlerden aldığı semle (yânî ince kadifeden ihram) kendi üzerinde tutuşup yanmaktadır" bu*yurdu.
Akabinde bir adam Peygamber'in bu sözünü işitince bir yâhud iki tane ayakkabı tasması getirdi de:
— Bu, benim kendiliğimden almış olduğum birşeydir, dedi. Rasûlullah:
— "Ateşten bir -yâhud iki- ayakkabı tasması!" buyurdu .

252-.......Zeyd, babası Eslem'den haber verdi ki, o, Umer ibnu'l-Hattâb (R) şöyle derken işitmiştir:
— Dikkat edin! Nefsim elinde bulunan Allah'a yemîn ederim ki, eğer insanların sonra gelecek nesillerine bir seviyede, hiçbirşeyleri olmayarak bırakacak olmasaydım, bana fethedilen herbir memleket arazîsini muhakkak Peygamber'in Hayber'i taksim ettiği gibi taksim ederdim. Fakat ben fethedilen memleketleri (hemen şimdiki gâzîler arasında taksîm etmeyip) ileriki nesillere gelirini taksim edecekleri birer hazîne olarak bırakıyorum.

253-.......Bize İbnu Mehdî, Mâlik ibn Enes'ten; o da Zeyd ibn Eslem'den; o da babası Eslem'den tahdîs etti ki, Umer (R):
— Müslümanların sonradan gelecek nesilleri(ni düşünmek) ol*masaydı, müslümânlara fethedilen herbir memleket arazîsini, Pey-gamber'in Hayber'de yaptığı gibi gâzîler arasında taksim ederdim, demiştir .

254-.......Bize Sufyân ibn Uyeyne tahdîs edip şöyle dedi: Ben ez-Zuhrî'den işittim, şu hâlde ki, ona İsmâîl ibn Umeyye soruyordu. O şöyle dedi: Bana Anbesetu'bnu Saîd şöyle haber verdi: Ebû Hu-reyre (R) Hayber'de Peygamberce geldi de ganimet malından atiyye vermesini istedi. Saîd ibnu'I-Âs oğullan'ndan biri (yânî Ebân ibn Saîd):
— Yâ Rasûlallah, ona atiyye verme, dedi. Bunun üzerine Ebû Hureyre:
— Bu adam Nu'mân ibn Kavkal'ı öldüren kişidir, dedi. Ebân ibnu Saîd de:
— Vay şu dağ kediciğine şaşılır ki, o (Yemen'in) Kadûmu'd-Da'n Daği'ndan yuvarlanıp geldi... dedi.
Ve ez-Zubeydî'den zikrolunur ki, ez-Zuhrî şöyle demiştir: Bana Anbesetu'bnu Saîd haber verdi. O, Ebû Hureyre'den işitmiştir. Ebû Hureyre, Saîd ibnu'I-Âs'ı haber veriyordu. Şöyle dedi: Rasûlullah, Ebân'ı Medîne'den Necd tarafına doğru bir seriyye başında kuman*dan olarak göndermişti.
Ebû Hureyre devamla dedi ki: Nihayet Ebân ve arkadaşları, Hay-ber'i fethetmesinin ardından (henüz Hayber'de iken) Peygamber'in huzuruna geldiler. Atlarının yularları muhakkak hurma Iîfi idi.
Ebû Hureyre dedi ki: Ben:
— Yâ Rasûlallah, bunlara, yânî Ebân ve beraberindeki arkadaş*larına ganîmetten mal ayırma! dedim.
Ebân:
— Ey dâl (yânî sidr) ağacının başından yuvarlanıp gelen dağ ke*disi, sen Rasûlullah'a bu sözü nasıl söylüyorsun? dedi.
Bunun üzerine Peygamber (S):
— "Yâ Ebân, otur!" buyurdu da onlara ganîmetten pay ayır*madı.

255-.......Bana dedem Saîd ibn Amr şöyle haber verdi: Ebân ibn Saîd, -Peygamber Hayber'i fethetmesinin ardından- Peygamber'in yanma geldi ve selâm verdi. Ebû Hureyre bu anda:
— Yâ Rasûlallah, (Uhud günü) İbn Kavkal'ı öldüren işte budur! deyiverdi.
Ebân da Ebû Hureyre'ye hitaben:
— Sana şaşarım, Kadûmu Da'n Dağ'ndan yuvarlanıp gelen dağ kedisi! Bu öyle dağ kedisi ki, Allah'ın benim elimle şehîdlik ikram ettiği ve beni onun eliyle öldürüp horlamasından men' ettiği bir adamla (yânî İbn Kavkal'ı öldürmemle) beni kötülüyor! Dedi .

256-....... Bize tmâm el-Leys ibn Sa'd, Ukayl(ibn Hâlid el-Eylî)'den; o da Muhammed ibn Şihâb'dan; o da Urve'den; o da Âi-şe(R)'den (onun şöyle dediğini) tahdîs etti: Peygamber'in kızı Fâtı-ma aleyhi's-selâm Ebû Bekr'e haber gönderip, ondan Allah'ın, küffâr mallarından kendisine harbsiz olarak verdiği Medîne civarındaki Nadîr oğulları arazîsi Fedek hurmalıkları ve Hayber hurmalıklarının beşte birinin bakıyyesinden isabet eden mallardan Rasûlullah'm mîrâsını istiyordu. Ebû Bekr şöyle dedi:
— Rasûlullah (S): "Biz (peygamberler) vâris olunmayız. Biz ne mal bırakırsak sadakadır" buyurdu. Ancak Muhammed ailesi bu mal*dan yerler (bundan fazla tasarruf hakları yoktur). Vallahi ben Rasû-lullah'ın bu sadaka mallan üzerinde kendi hayâtı zamanında yürürlükte olan işlerden hiçbirşeyi değiştirmem. Ben muhakkak Ra-sûlullah'ın bu mallar üzerindeki muamelesi gibi muamele yaparım, dedi.
Böylece Ebû Bekr, o mallardan Fâtıma'ya herhangi birşey ver*meyi kabul etmedi. Bunun üzerine Fâtıma bu hususta Ebû Bekr'e da-rıldi da, ondan ayrılıp gitti. Vefat edinceye kadar Fâtıma, Ebû Bekr'le konuşmadı. Fâtıma, Peygamber'den sonra altı ay yaşadı. Fâtıma ve*fat edince kocası Alî, onu Ebû Bekr'e bildirmeden geceleyin üzerine cenaze namazı kılıp defnetti. Fâtıma'nın hayâtında insanlar tarafın*dan Alî'ye bir saygı, bir sevgi ciheti vardı (Fâtıma'yı teselli için meş*guliyeti, bey'attan geri kalmasına sebeb sayılmıştı). Fâtıma vefat edince Alî, insanlardan bu saygı cihetini bulamadı da Ebû Bekr'le barışma*yı ve onunla bey'atlaşmayı aradı. Bundan önceki altı ay içinde Ebû Bekr'e bey'at etmemişti. Alî, Ebû Bekr'e haberci gönderip:
— Bize gel, -Umer'in gelmesini istemediği için de- fakat yanın*da başka bir kimse gelmesin! dedi.
Umer de (bu Ebû Bekr'e ulaşınca):
— Hayır, vallahi onların yanına tek başına girmeyeceksin, dedi. Ebû Bekr de:
— Sen Alî ve beraberindekilerin bana ne yapacaklarını sanıyor*sun? Vallahi ben onlara elbette gideceğim, dedi.
Akabinde Ebû Bekr onların yanına girdi. Bunun üzerine Alî, şe-hâdet kelimelerini telâffuz etti de Ebû Bekr'e şunları söyledi:
— Bizler senin faziletini tanımış ve Allah'ın sana verip, sana doğru sevkeylediği hiçbir hayırda sana karşı hased etmemişizdir. Lâkin sen bize karşı bu halîfelik içinde istibdâd ettin (yânî bizimle istişare et-
meyip, kendi bildiğine gittin). Bizler ise Rasûlullah'a yakınlığımız*dan dolayı bu işte müşavereden bir pay görüyorduk!
Alî bunları söyleyinceye kadar Ebû Bekr'in iki gözü yaş akıttı. Bu sefer Ebû Bekr konuşunca şöyle dedi:
— Nefsim elinde bulunan Allah'a yemîn ederim ki, muhakkak Rasûlullah'ın hısımlarına hizmet etmek bana kendi hısımlarıma hiz*met etmemden daha sevimlidir. Amma şu, Peygamber'in geride bı*raktığı mallardan dolayı sizinle aramda olan çekişmeye gelince, ben o mallarda hayırdan hicbirşey eksiltmedim ve Rasûlullah'ın o mal*larda yapmakta olduğunu gördüğüm herhangibir işi terketmeyip mut-lakaa yapmışımdır, dedi.
Bu konuşma akabinde Alî, Ebû Bekr'e:
— Bey'at için sana va'd zevalden sonradır, dedi.
Ebû Bekr öğle namazını kılınca minbere çıktı, şehâdet kelimele*rini telâffuz etti de Alî'nin durumunu, bey'atten geri kalışını zikretti ve Alî'nin, kendisinden özrünün kabulünü istediği sebeble, Alî'nin özrünü kabul edip gecikmesini bağışladı. Sonra Alî istiğfar ve teşeh-hüd etti de, Ebû Bekr'in hakkını büyüttü (ve onunla bey'atleşti). Ve kendisinin yapmış olduğu şeye, ne Ebû Bekr'e karşı bir hased ve ne de Allah'ın Ebû Bekr'in üstün kıldığı fazîletini inkâr ve tanımamazlık düşüncesinin sevketmediğini söyledi ve şunu ilâve etti:
— Lâkin bu devlet başkanlığı içinde kendimiz için istişareden bir pay görüyorduk. Fakat Ebû Bekr bize karşı istibdâd etti, yânî bize danışmayıp, kendi bildiğiyle hareket etti. Bu sebebden biz de gönül*lerimizde darılmiştık!
Alî'nin bu sözleriyle müslümânlar sevindiler de:
— İsabet ettin (yâ Alî)! dediler ve Alî, bey'at işine böyle güzel*likle döndüğü zaman, müslümânlar Alî'ye yakın oldular .

257-.......Âişe (R): Hayber fetholunduğu zaman artık şimdi hur*madan doyarız dedik, demiştir.

258-.......İbn Umer (R) de: Bizler Hayber'i fethettiğimiz zamana kadar doymuş değildik, demiştir