Ona Sellâm ibnu Ebi'l-Hukayk da denilir. Yahûdî olan Ebû Râfi\ Hayber'de ikaamet ederdi. Onun Hicaz arazîsinde (yânî Hayber'de) kendisine âid kuvvetli bir kale içinde oturduğu söylenir. ez-Zuhrî: Ebû Râfi'in öldürülmesi, Ka'b ibnu'l-Eşrefin öldürülmesinden sonra oldu, demiştir.

81-.......el-Berâ ibnu Âzib (R) şöyle demiştir: Rasûlullah (S) kü*çük bir topluluğu Ebû Râfi'e gönderdi. Abdullah ibnu Atık, geceleyin Ebû Râfi' uyumakta iken onun evine girip yanına sokuldu ve onu öldürdü.

82-.......el-Berâ ibnu Âzib (R) şöyle demiştir: Rasûlullah (S) Ensâr'dan birtakım kimseleri Yahûdî Ebû Râfi'e (onu öldürmeleri için) gönderdi. Bunlar üzerine Abdullah ibnu Atîk'i bey yaptı . Ebû Râ*fi', Rasûlullah'a ezâ eder ve O'nun aleyhinde(ki hareketlere malca) yardım ederdi . Bu (zengin Yahûdî) Hicaz toprağında kendisine âid (kuvvetlendirilmiş) bir kalede otururdu. Abdullah ibnu Atîk ile-ar-kadaşları kaleye yaklaştıklarında güneş batmıştı. Oranın insanları (de*ve, sığır, koyun gibi) yaylım hayyanlanyle mer'adan dönmüşlerdi. Bu durum üzerine Abdullah ibnu Atîk arkadaşlarına:
— Siz yerinizde oturunuz da ben (Ebû Râfi'in kalesine) gideyim. Ve kale kapıcılarına nezaketli bulunayım. Bu suretle kaleye girebile*ceğimi sanırım, dedi.
Kale kapısına doğru yürüdü. Nihayet kapıya yaklaştı. Sonra (ken*disini saklamak üzere) maşlahına büründü. Sanki bir ihtiyâcım gide-riyordu. Artık insanlar tamâmiyle kaleye girmişti. Bu sırada kale kapıcısı:
— Ey Allah'ın kulu, kaleye girmek istersen hemen gir! Zîrâ ben kapıyı kapamak istiyorum, dedi.
Ben de hemen girdim. Ve (merkeb ahırına) gizlendim. İnsanla*rın kaleye girmesi üzerine kapıcı kapıyı kilitledi ve anahtarları bir di*reğe astı.
İbnu Atîk dedi ki: Ben hemen anahtarlara doğru kalktım, onla*rı alıp kapıyı açtım. Ebû Râfi'in yanında akşamdan sonra gece soh*beti yapılırdı ve bu sohbet kalenin üst katlarında yapılırdı. Bu gece sohbeti sona erip, dostları Ebû Râfi'in yanından dağılınca, ben he*men yanına çıktım. Ve her kapıyı açtıkça iç tarafından sürmeliyor-dum. Düşündüm ki, eğer Ebû Râfi'in adamları beni anlarlarsa onu öldürünceye kadar bu iyi fırsatı bana bırakmazlar. Bu suretle Ebû Râfi'in yattığı odaya kadar vardım. O, karanlık bir oda içinde, aile*sinin arasında (yatmış) idi. Odanın neresinde olduğunu kestiremedim. Anlamak için:
— Yâ Ebâ Râfi'! diye seslendim.
— Kim o? diye cevâb verdi.
Ben hemen sesin tarafına yaklaştım ve kılıcımla ilk darbeyi vur*dum. Fakat dehşet içinde idim, bir iş göremedim. Ebû Râfi' haykır*dı. Ben hemen odadan dışarı çıktım ve kısa bir zaman eğlenip sonra odaya (tekrar) daldım da (sesimi değiştirerek) :
— Bu feryâd nedir yâ Ebâ Râfi'? dedim.
— Anan cehenneme! Sen seslenmeden önce birisi beni oda için*de kılıçla vurdu, dedi.
Abdullah ibnu Atîk dedi ki: Ben ona bir darbe daha vurdum, iyice yaraladım. Fakat yine öldüremedim. Sonra kılıcın keskin ucu*nu onun karnına bastım. Nihayet Ebû Râfi' arkasına devrildi. Bu defa onu öldürdüğümü anladım ve hemen kapıları birer birer açmağa baş*ladım. (Bu suretle savuşup) kale merdiveninin tâ son basamağına var*mıştım. Burada yere ulaştığımı sanarak ayağımı yere attım. (Meğer daha sona gelmemiş olduğumdan) mehtâblı bir gecede merdivenden aşağıya düştüm. Baldırım kırıldı. Hemen bir sargı ile bu kırığı sar*dım, sonra kapının önüne oturdum. Ve kendi kendime:
— Onu öldürüp öldürmediğimi iyice öğreninceye kadar bu gece kaleden çıkmam, dedim.
Horoz Ötmeye başlayınca ölü i'lâncısı kale sûrunun üstünde di*keldi ve:
— Hicaz ahâlîsinin taciri Ebû Râfi'nin Ölümünü bildiririm! di*ye i'lân etti.
Bunun üzerine ben artık arkadaşlarımın yanma gittim. Onlara:
— Artık kurtuluş, Allah Ebü Râfi'i öldürdü, dedim. Nihayet Peygamber'in huzuruna vardım, işi O'na anlattım. (Aya*ğımın kırıldığını duyunca) bana:
— "Ayağını uzat" buyurdu.
Ben de ayağımı uzattım. Rasûlullah ayağımı eliyle sıvazladı. Sanki ayağımdan hiç ağrı duymamışa döndüm.

83-.......Ebû Ishâk şöyle demiştir: Ben el-Berâ ibnu Azib(R) den işittim, o şöyle dedi: Rasûlullah (S), Abdullah ibnu Atîk'i ve Abdul*lah ibnu Utbe'yi, beraberindeki birtakım insanlar içinde Yahûdî Ebû Râfi'e (yânî onu öldürmeye) gönderdi. Bu topluluk gittiler, nihayet kaleye yaklaştıklarında, başkanları Abdullah ibnu Atîk, arkadaşla*rına:
— Sizler yerinizde durunuz da ben kaleye gidip duruma baka*yım, dedi.
Abdullah ibn Atîk şöyle dedi: Ben gittim ve kaleye girmek için nâzik hareket ettim. Kale halkı kendilerine âid bir eşek kaybetmiş*ler.
Abdullah ibn Atîk dedi ki: Kaledekiler alaca karanlıkta dışarı çıktılar da o eşeği arıyorlardı.
Abdullah dedi ki: Ben tanınmaktan endîşe ettim.
Yine Abdullah dedi ki: Ben (kendimi saklamak üzere) maşlahımla başımı ve ayaklarımı örttüm. Sanki ben bir hacetimi yerine getiriyor-dum. Sonra kapının sahibi:
— Ben kapıyı kapamadan Önce içeri girmek isteyen girsin! diye nida etti.
Ben de hemen içeriye girdim ve kale kapısının yanındaki eşek ahırının içinde saklandım. Adamları Ebû Râfi'in yanında akşam ye*meği yediler ve yanında oturup konuştular. Nihayet geceden bir müd*det geçti. Sonra adamları kale içindeki kendi evlerine döndüler. Sesler kesilip de hiçbir hareket işitmez olunca, ben (gizlendiğim yerden) dı*şarı çıktım.
Abdullah dedi ki: Ben kapının sahibinin kalenin anahtarını bir oyuk içine koyduğu yeri görmüştüm. Anahtarı oradan aldım ve ka*lenin kapısını açtım.
Abdullah dedi ki: Kendi kendime; Kale halkı beni bilirlerse, di*ye düşündüm de yavaşça yürüdüm. Sonra kale içindeki evlerinin ka*pılarına varıp onları, içlerindekilerin üzerlerine dıştan kilitledim. Sonra bir merdiven içinde üst kata, Ebû Râfi'in yanma çıktım. Bir de gör*düm ki, ev karanlıktır, evin kandili sönmüştür. Adamın nerede ol*duğunu bilemedim. Bu durumda;
Yâ Ebâ-RâfH dedim.
— Kimdir o? dedi.
Abdullah dedi ki: Ben hemen ses tarafına gittim ve ona vuru*yordum. O bağırdı. Fakat vurmam bir iş görmedi.
Abdullah dedi ki: Sonra sanki ona yardım ediyorum gibi geldim de sesimi değiştirerek:
— Neyin var .yâ Ebâ Râfi'? dedim. Ebû Râfi':
— Dikkat et, sana hayret ediyorum, anana veyl olsun! Yanıma bir adam girip beni kılıçla vurdu, dedi.
Abdullah dedi ki: Ben yine ona gidip diğer bir kerre daha vur*dum, fakat vuruşum yine bir iş görmedi. Ebû Râfi' bağırdı ve ev hal*kı ayağa kalktı.
Abdullah dedi ki: Sonra ben sesimi değiştirerek yardım isteyici şeklinde geldim. Onu sırtı üzerine yatmış gördüm. Hemen kılıcı kar*nının içine soktum, sonra üzerinde tersine çevirdim, nihayet kemiğin sesini işittim. Sonra dehşetle dışarı çıktım, nihayet merdivene geldim.
Aşağıya inmek istiyordum ki, merdivenden düştüm, ayağım eklem yerinden çıktı. Hemen ayağımı bir sargı ile sardım. Sonra ben bir ayak üzerinde sekerek arkadaşlarıma geldim ve onlara:
— Sizler gidiniz ve Rasûlullah'a sevinçli haberi bildiriniz. Ben (onun ölümünü haber veren) ölüm i'Iâncısını işitinceye kadar bura*dan ayrılmayacağım, dedim.
Sabahın cihetinde aydınlık olunca ölü i'lâncısı yukarıya çıktı da:
— Ebû Râfi'in ölümünü bildiririm! diye i'lân etti.
Abdullah ibn Atîk dedi ki: Müteakiben ben, bende ayak cihe*tinden hiçbir iztırab olmaksızın kalkıp yürüdüm. Arkadaşlarımın Pey-gamber'e gelmelerinden önce onlara yetiştim, ve Peygamber'e o sevinçli haberi (yânî Ebû Râfi'in öldürüldüğü haberini) verdim