"Ya da sıkıntı ve ihtiyaç içinde olana, kendisine dua ettiği zaman icabet eden, kötülüğü açıp gideren ve sizi yeryüzünün halifeleri kılan mı? Allah ile beraber başka bir ilah mı? Ne az öğüt-alıp düşünüyorsunuz." (Neml Suresi, 62)
Gerçek gücün sahibi, her türlü eksiklikten münezzeh olan, yalnızca Allah'tır. Tüm evrendeki her şeyi, alemleri yaratan, hepsinden tüm detaylarıyla haberdar olandır. İnsanı karşısına çıkan her türlü sıkıntıdan ancak Allah kurtarabilir. Ancak insanlar bazen Allah'ın varlığını unutup, kendilerine O'ndan başka güçler bulmaya çalışırlar. Sorunlarının çözümünü bazen bir arkadaşlarında bulabileceklerini zannederler, bazen herhangi bir yakınlarında, ya da alkolde, uyuşturucuda... Ancak bu çok büyük bir gaflet, insanları çok daha büyük belalara götürecek çok büyük bir yanılgıdır.
Bu düşünce içerisindeki kişiler ne tür bir sorunla karşı karşıya gelirlerse gelsinler, onu giderecek ya da çözüme kavuşturacak olanın kişinin yalnızca o işin erbabı olduğuna inanırlar. Bu anlayışa göre bir hastalık olduğunda bunu giderebilecek tek kişi doktor, tek yol ise kullanılan ilaçtır. Ancak bu bakış açısı kısmen doğru olmasına rağmen, gerçekleri tam anlamıyla yansıtmamaktadır. Bir kişi hastalandığında elbette ki doktora gidip, ihtiyaç duyulan tedaviyi uygulayacak, tavsiye edilen ilaçları kullanacak, her türlü sebepe sarılacaktır. Ancak aklından çıkarmaması gereken şey doktorun da, ilacın da ancak iyileşmeye yardımcı olan birer sebep olduklarıdır. Sonuç zaten Allah'ın katında bellidir. O hastalığı insanın kaderinde yaratan Allah'tır. Hastalığın hangi yıl, hangi ay, hangi gün ve saniye ortaya çıkacağını, hangi doktorun bu hastalığa bir teşhis koyacağını, hastalığın hangi gün tedavi olacağını tüm ayrıntılarıyla yaratan ve bunların bilgisine sahip olan Allah'tır. Çünkü her yaşananı, her meydana gelen olayı var eden, bir kadere göre takdir edip belirleyen Allah'tır. Hastalanıldığında şifa veren Allah'tır, tedavi için verilen ilaç ancak bir vesiledir, Allah dilerse ancak kişi iyileşir, dilemezse hiçbir ilaç, hiçbir tıp doktoru, hiçbir araştırma, o insanı iyileştirmeye muktedir olamaz. İşleri taksim edip bir düzene koyan da, sonuca ulaştıran da, çözümleyende ancak ve ancak Allah'tır.
İnsanı bir hiç iken var hale getiren, ona bir beden, karakter, çeşit çeşit huy veren, sevdiği şeyleri, sevmediği şeyleri yaratan Allah'tır. An an hücrelerinin işleyişinden, hayatında meydana gelen olaylara kadar her ayrıntıyı gören, en iyi bilen, kontrolü altında tutan O'dur. Bir insan, bedeninin içerisinde, hücrelerinin, organlarının, hormonlarının nasıl işlediğini bilemez. Bu işleyişi, bedenindeki kusursuz sistemleri ancak araştırarak, ansiklopedilerden, anatomi kitaplarından, tıp kaynaklarından çalışarak öğrenebilir. Ama kendi bedeninde olanları o bilmez iken, Allah onun vücudunda olup biten herşeyin, her safhasından haberdardır. Bu nedenle insanın Rabbine teslim olması, sadece O'nu dost ve vekil edinmesi, her işinde O'na yönelip dönmesi çok önemli bir gerçektir. İnsanın sonucunu Allah'a bıraktığı her konu küçük olsun, büyük olsun en güzel şekilde sonuçlanacaktır.
Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri Allah'a dayanıp güvenmenin ne büyük bir kolaylık olduğunu şöyle müjdeler:
"Sizlere müjde; mahbublarınızdan nihayetsiz firakların yaralarını tedavi edip merhem süren bir Mahbub-u Bakiniz var. Madem O var ve bakidir, başkaları ne olursa olsun merak çekmeyiniz."
İnsanın tek sahibi Allah'tır. Allah'tan başka hiçbir velisi, yardım edeni yoktur. İnsan ertesi gün ne yaşayacağını, nerelere gideceğini, neler göreceğini, hangi olaylarla karşılaşacağını bilemez. Değil ertesi günü, bir saat sonrasında dahi ne olacağını bilemez. Zaten bunları bilmesi de mümkün değildir, çünkü bunlar gaybın haberleridir. Bu bilgileri ancak Allah bilir. Bir an sonra insanın başına ne geleceğini bilmeye bir tek Allah kadirdir. Allah her bilgiye bir tek kendisinin vakıf olduğunu ayet-i kerime de şu şekilde bildirir:
"Gaybın anahtarları O'nun katındadır, O'ndan başka hiç kimse gaybı bilmez. Karada ve denizde olanların tümünü O bilir, O, bilmeksizin bir yaprak dahi düşmez; yerin karanlıklarındaki bir tane, yaş ve kuru dışta olmamak üzere hepsi (ve her şey) apaçık bir kitaptadır. (6/59)
Dolayısıyla insan muhtaç olduğu tek merciin Allah'ın makamı olduğunu unutmamalıdır. Aksi beyhudedir. Hiç kimsen Allah'ın dilemesi dışında bir şey yapmaya muktedir değildir. İnsanın eksikliklerini, muhtaç olduklarını karşılamaya kimse güç yetiremez. Kendisini karanlıklardan nura çıkaracak olan, sıkıntısını giderecek olan, dua ettiği vakit kendisini işitecek ve sonrasında icabet edecek olan, hayatına son verip, kendi katında hesaba çekecek olan Allah'tır. Gücü Allah'tan başkalarında aramaksa, insanın kendisi için büyük bir kayıp olur. Bediüzzaman Said Nursi Allah'tan başka dost olmadığını, hiçbir varlığın O'nun dilemesi dışında bir güce sahip olamayacağını, insanın tek muhtaç olduğu varlığın Allah olduğunu, sıkıntıların dermanı olanın bir O olduğunu en özlü ve hikmetli şekilde dile getirmiştir.
"Allah birdir. Başka şeylere müracaat edip yorulma, Onlara tenezzül edip minnet çekme. Onlara temelluk edip boyun eğme. Onların arkasına düşüp zahmet çekme. Onlardan korkup titreme. Çünkü, Sultan-ı kainat birdir. Herşeyin anahtarı Onun yanında, herşeyin dizgini Onun elindedir; herşey Onun emriyle halledilir. Onu bulsan, her matlubunu buldun; hadsiz minnetlerden, korkulardan kurtuldun.