8 (11)- Bize Kuteybeti'bnü Said b. Cemil b. Tarif b. Abdillâh es-Se-kafî, Mâlik b. Enes'den, ona da Ebû Süheyl tarafından babasından nak*len okunan bir hadisi rivayet etti. Ebû Süheyl'in babası, Talhatü'bnü Ubey-dillâh-ı şöyle derken işitmiş:
«Necd ahâlisinden saçı darmadağın bir adam Resûlüllah (Salîaîlahii Aleyhi ve Sellem)'e geldi. Biz sesinin mırıltısını duyuyor; fakat ne söyledi*ğini anlayamıyorduk* Nihayet Resulüllah (Sallaîîahü Aleyhi ve Seîîem) e yaklaştı. Meğer islâraın ne olduğunu soruyormuş. Kesûlüllah (Sallaîîahü Aleyhi ve Sellem): «Gece ile gündüzde beş (vakit) namazdır» cevabını ver. di. Adam:
«Bana bunlardan başka namaz var mı?» dedi. Resulüllah (S.A.V.):
«Hayır! Ancak kendiliğinden kılarsan o başka. Bir de Ramazan ayının orucu.» buyurdu. Adam:
«Bana bundan başka oruç var mı?» diye sordu. Resulüllah (S.A.V.):
«Hayirl Ancak kendiliğinden tutarsan o başka.» buyurdu.
Kesûlüllah (Sallaîîahü Aleyhi ve Sellem) ona zekâtı da söyledi. Adam:
«Bana bundan başka zekât var mı?» diye sordu. Peygamber (S.A.V.):
«Hayır! Ancak kendiliğinden verirsen o başka.» buyurdular.
Talha demiş ki:
— Az sonra o zât:
Vallahi bundan ne ziyâde yaparım ne de noksan!» diyerek dönüp git*ti. Bunun üzerine Resulüllah (Sallaîîahü Aleyhi ve Sellem):
«Eğer doğru söyledi ise felaha erdi.» buyurdular.
Bu hadisi Buharı, Müslim, Ebû Davud ve Nesaî tahric etmişlerdir.
İmam Buhâri gelen zatın Dımâm b. Sa'lebe olduğu*nu rivayet etmiştir. Ancak bazıları Buhâri 'nin Hz. E n e s (R.A.)' dan rivayet ettiği o hadisle bu hadisin ayni ma'nada. olmadıklarını, Bu*hâri hadisinde hacem da zikredildiğini söylerler. O zât islâmın hakika*tim değil, ibâdetlerini Öğrenmek istemişti. Bundan dolayı Peygamber (S.A.V.) ona Cibril (A.S.)'a verdiği cevâbı vermemiştir.
Hadis-i şerif :
«Sesinin mırıltısı duyuluyor; fakat ne söylediği anlaşılmıyordu.» şek*linde de rivayet edilmişse de birinci rivayet daha meşhurdur. Keza «De*viy» kelimesinin «Düviy» şeklinde de okunabileceği rivayet olunmuştur. Bununda birinci şekli daha meşhurdur.
Deviy: uğultu, gürültü manalarmadır. Araplar gök gürültüsüne «De-viyyü'r-Ra'd» derler. Ba'zılanna göre deviy: anlaşılmayan sestir; nitekim arı vızıltısına da «Deviyyü'n-Nahl» derler.
Gelen zâtın sesi uzaktan konuştuğu için evvela anlaşılamamış; yakla*şarak konuşunca anlaşılmıştır. Resulüllah (S.A.V.) kendisine bir ibâdetin farz olanını bildirdikçe:
«Bana daha başkası var mı?» diye sormuş o da kendisine:
«Hayirl Ancak kendiliğinden yaparsan o başka.» cevâbını vermiştir.
Buradaki istisna Şiüilerîe diğer bazı ulemaya göre istîsna'-î münka-lı'dır. Ma'nâsı:
«Lâkin kendiliğinden kılıp tutman senin için m üst eh ab olur.» demektir.
Binaenaleyh onlara göre niyet edilen nâüle bir ibâdeti tamamlamak farz değil, sadece müstehabtır.
Hanelilerle Mâliküere göre ise buradaki istisna muttasıldır. Ve ma'nâ şudur: «Sana başkası farz değildir. Ancak niyetlenmiş olursan o başka.»
Şu halde niyet edilen nafile bir ibâdeti tamamlamak onlara göre farz*dır. Çünkü kaideye göre nefiden istinâ yapmak o istisna edilen kısmı isbât olur. Burada nefi edilen şey, başka nafilelerin farz olmasıdır. Niyet edi*len nafileler ise istisna edilmişlerdir. Binaenaleyh onlar zimmetde sabit ve onları tamamlamak farzdır. Soran o zâtın
«Vallahi bundan ne ziyade yaparım ne de noksan» şeklindeki yemini*ne gelince; burada şöyle bir sual hatıra gelebilir: Hayır yapmamaya yemin etmek şer'an yasak olduğu halde bu zât bundan fazla ibâdet etmemeye nasıl yemin edebilmiştir? Hadis-i şerifde bütün farzlarla şer'an yasak olan şeyler ve keza sünnetler müstehablar beyân edilmemiştir. Şu halde zikre*dilenlerden başkasını yapmamaya yemin etmek, onları kabul etmemek de*ğil midir? Bu suâlin cevâbı şudur:
Ayni hadîsin Buhârî 'deki rivayetinin sonunda maksad güzelce izah edilmiş: ve:
«Resulüllah (Sallaîîahü Aleyhi ve Sellem) o zâta islâmın şeriatlarını ha*ber verdi. Müteakiben adam:
— Vallahi ben Allahü Teâlâ'nin bana farz kıldığı şeylerden hiç birini ziyâde ve noksan yapmam, diyerek döndü gitti.» denilmiştir. Bu suretle farzları yapmayacağına değil. Bilâkis onları noksansız yapacağına yemin etmiş olduğundan farzlar hakkındaki işkâl ortadan kalkar.
Nafilelere gelince: Bazılarına göre bu konuşma ihtimal nafile ibâdet*ler meşru' olmazdan önce vuku' bulmuştur. Bir takımları:
«O zât bu sözü ile ihtimâl farzların sıfatını değiştirmeyeceğine] mese*lâ öğlenin farzını beş rekât kılmayacağına yemin etmiştir.» derlerj Fakat bu te'vil zaif görülmüştür. Hatta:
«İhtimal hiç nafile ibâdet etmemeye yemin etmiştir. Çünkü tarzları noksansız edâ eden "kimse felâba erer.» diyenler bile olmuştur. Maamafih sünnetleri terk etmek şer'an mezmumdur. Hatta sünnetleri terk;edenin şâhidliği bile kabul edilmez. Magrib ulemasından bazıları buradaki yemi*ni:
«Vallahi söyleneni Öyle kabul ve tasdik ettim ki artık bu tasdiki ne artırır ne de eksiltirim.» manasına mübalağaya hamletmişlerdirJıBu ha-disde olsun Kz. Ebu Hüreyre (R.A.) 'dan rivayet edilen Cibril hadisinde olsun hacdan bahsedilmemiştir- Hatta bu babta vârid olan hadis*lerin bazısında oruç, bazısında zekât da zikredilmemiş; buna mukabil bazı rivayetlerde sıla-i rahimden bazılarında beş vakit namazdan bahse*dilmiştir. Demek ki bu hadisler imân edilecek şeylerin sayısı ile, o şeyle*ri isbât edip etmeme hususunda bir birlerinden farklıdırlar. Bu cihete Kaadi I yaz ve başkaları cevap vermişlerdir. Ayni cevab'ın İbn- i Salâh tarafından yapılan hulâsası şudur:
«Zikri geçen ihtilâf hadîsin ResülüUâh (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) den sâdır olup olmadığından değil, râvîîerin belleyiş ve zabt farklarından ileri gelmektedir. Çünkü bazı ravîler işi kısadan keserek yalnız kendi bel*lediği mikdarla iktifa etmiş; başkasının rivayetine isbât veya nefi cihetin*den hiç temas etmemiştir. Vakıa onun bu hareketi hadîsin tamamı o ka*dardan ibâretmiş zannım verirse de diğer mevsuk râvîîerin rivayetinden, onun rivayetinin tamam olmadığı; rivayeti o kadarla bırakması, bütünü*nü belleyemediğinden ileri geldiği anlaşılmıştır...»
9 (...) Bana Yahya b. Eyyub ile Kuteybetü'bnü Saîd'in ikisi birden İsmaü b. Ca'fer den, o da Ebû Süheyl'den, o da babasından, o da Tal-hatü'bnü Ubeydillâh'dan, o da Kehi(SallaUahü Aleyhi ve Sellem) 'den nak*len bu hadîsi Mâîik'în hadîsi gibi rivayet etdiler. Şu kadar var ki, (burada) Talha şöyle demiş: Bunun üzerine Resûlüllâh(Sallallahü Aleyhi ve Sellem):
— Babasma and olsun, eğer doğru söyledi ise felaha erdi,» yahud:
— Babasına and olsun, eğer doğru söyledi ise Cennete girdi,» buyur*du.
Resûlüîlah (S.A.V.) bir hadîsinde :
«Kim yemin edecekse Allah'a yemin elsin» diğer bir hadislerinde: «Şüphesiz ki Allah size babalarınıza yemin vermeyi yasak eder.» buyurmuşken burada kendisi niçin ayni şeyi yapmıştır diye bir suâl hatı*ra gelebilir. Bu suâlin cevabı şudur: Babaya yemin, hakikatte yemin de*ğildir. Araplar söz arasında bunu söylemeyi âdet edinmişlerse de onunla yeminin hakikatini kasd etmezler. Neni hadîsi, yemininin hakikatini kas-dedenler hakkındadır. Çünkü hakiki yeminde kendisine yemin edilen şe*yi büyütme ve onu Allah'a benzetme ma'nası vardır.
Bazıları Resu1u11ah (S.A.V.)'in bu y.mini, Allah 'dan başkasına yemin yasak edilmezden önce etmiş olmasını muhtemel görür*ler. Bir takımları da:
«Babaya yemin, Allah'dan başkasını ta'zim olacağı için yasak edilmiş*tir. Peygamber (S.A.V.) hakkında böyle bir şey düşünülemez; binaenaleyh ona bu türlü yemin caizdir.» demişlerdir. Yahud:
«Babasına and olsun, eğer doğru söyledi ise cennete girdi»
cümlesi, ondan önceki: «Felaha erdi» cümlesinin tefsiridir. Bu cümle:
«İman-ı Kâmil için şehâdet getirmek kâfidir. Günah işlemenin bir za*rarı yoktur. Zira şirkten başka bütün günahlar affolunur.» diyen mürcie taifesine red cevâbı teşkil etmektedir. Çünkü cennete girmek suretiyle fe*laha kavuşmanın, farz ibâdetlerden hiç bir şey noksan etmemeye müte*vakkıf olduğu bu cümle ile beyan edilmiştir.
Bu hadîs, islâmın erkânından bir rükn-i rekin olan namazın beş vakit olduğuna ve bu namazların mükellef olanlar tarafından her gün, her ge*ce kılınması icabettiğine delildir. Başka hadîslerde namaz mutlak zikredil*miştir.
Vitir ve bayram namazlarının vâcib olmadığına kail olan cumhuru ulemâ bu hadîsle istidlal ederler. İmam A'zam Ebû Hanife ile bir takım ulema' vitir ve bayram namazlarının vâcib olduğuna kaildirler.
Ramazan orucundan maada hiç bir orucun farz olmadığı da bu hadî*sin hükümleri cümlesindendir. Bu cihet ittifâki ise de ramazan orucu farz kılınmazdan önce Âşûra orucunun farz olup olmadığı ihtilaflıdır. İmam A'zama göre farzdı. İmam Ş â f i î'nin de bir kavli budur. İkinci kavline göre Âşûra orucu mendub idi. Hadis-i şerif malda zekâttan başka alına*cak hak olmadığına da delildir.