1- (1979) Bize Yahya b. Yahya Et-Temİmî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Haccâc b. Muhammed, İbn-i Cüreyc'den naklen haber verdi. (Demiş ki) : Bana İbn-i Şihâb, Ali b. Hüseyn b. Ali'den, o da babası Hüseyin b.
Ali'den, o da Alî b. Ebî Tâlib'den naklen rivayet etti. (Şöyle demiş) :
Bedir (Harbi) günü Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'le birlikte ganimetden bana yaşlı bir deve isabet etti. Resûlüllah (SallaUahü Aleyhi ve Sellem) bana bir yaşlı deve daha verdi. Bîr gün ben bunları ensardan bir zâtın kapısı önünde çöktürdüm. Satmak için üzerlerine boya otu yüklemek istiyordum. Yanımda Benî Kaynûkaa' kabilesinden bir kuyumcu vardı. Ondan Fâtime'nin düğün daveti hususunda yardım görüyordum. Hamza b. Abdil Muttalip de bu evde içki içiyordu. Yanında şarkı söyleyen bir cariye vardı. Câriye :
— Yâ Hamza, semiz yaşlı develere dikkat!., dedi. Hamza hemen kih-cıyle onlara sıçrayarak hörgüçlerinî kesti, böğürtlerim yardı. Sonra kara*ciğerlerinden (birer parça) aldı.
(İbn-i Cüreyc diyor ki) : Ben fbn-i Şihâb'a :
— Hörgüçten de mi? diye sordum.
— Her ikisinin hÖrgüçlerini kesti ve götürdü, dedi. ibn-i Şihâb de*miş ki: Ali şunu söyledi :
— Beni çileden çıkaran bir manzara görmüştüm. Bunun üzerine Ne-biyyullah (SaUaLlahü Aleyhi ve Sellem)'e geldim. Yanında Zeyd b. Harise vardı. Kendisine haberi ilettim. O da beraberinde Zeyd olduğu halde (dışarı) çıktı. Onunla ben de gittim. Derken Hamza'mn yanına girerek ona öfkelendiğini belli etti. Hamza başını kaldırdı ve :
— Siz benim babalarımın kölelerinden başka bir şey misiniz? dedi. ResûlüIIah (Saliallahü Aleyhi ve Sellem) de gerisin geriye giderek yan*larından çıktı.
(...) Bize Abd b. Humeyde rivayet etti. (Dedi ki) : Bana Abdürrez-zâk haber verdi. (Dedi ki) : Bana İbn-i Cüreyc bu isnadla bu hadîsin mislini haber verdi.
2- (...) Bana Ebû Bekr b. İshâk da rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Said b. Kesir b. Ufeyr Ebû Osman EI-Misrî hafcer verdi. (Dedi ki) : Bize Abdullah b. Vehb rivayet etti. (Dedi ki) : Bana Yûnus b. Yezid, İbn-i Şihab'dan rivayet etti. (Dedi ki) : Bana Ali b. Hüseyn b. Ali haber ver*di. Ona Hüseyn b. Ali haber vermiş ki : Ali şöyle demiş :
— Benim Bedir günü alınan ganimetten hisseme düşen yaşlı bir de*vem vardı. Resûlüllah (SallaUahü Aleyhi ve SeHem) o gün ganimetin beşte bi*rinden bir yaşlı deve (daha vermişti. Ben Resûlüllah (SallaUahü Aleyhi ve Sellem)'in kızı Fâtime ile evlenmek isteyince Benî Kaynukaâ kabilesinden kuyumcu bir adamdan benimle beraber geleceğine söz aldım. Boya otu ge*tirecektik. Onu kuyumculara satarak zifaf davetimde menfaatlanmak is*tiyordum. Ben develerim için ip çuval ve semerlerden müteşekkil eşyayı toplarken, develerim ensardan bir adamın evinin yanı basma çökmüşler*di. Toplayacağımı topladım, bir de baktım develerimin hörgüçleri kesil*miş; böğürleri delinmiş ve ciğerlerinden bir şeyler alınmış. Onların bu manzarasını görünce göz yaşlarımı tutamadım.
— Bunu kim yaptı? dedim.
— Onu Hamza b. Abdilmuttalip yaptı. Hamza şu evde ensardan içki-ciler arasında bulunmaktadır. Ona ve arkadaşlarjna bir cariye şarkı oku*du ve şarkısı esnasında :
— Yâ Hamza, semiz yaşlı develere dikkat! dedi. Hamza hemen kı*lıçla kalkarak onların hörgünlerini kesti ve böğürlerini delerek, ciğerle*rinden (birer parça) aldı, dediler. Ali demiş ki:
— Bunun üzerine hen gittim hattâ Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Selîe/n)'in yanma girdim. Yanında Zeyd b. Harise vardı. Resûlüllah
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) yüzümden ne ile karşılaştığımı anladı. Ve Re*sûlüllah (Sallaltahü Aleyhi ve Sellem) :
«Sana ne oldu?» dedi.
— Yâ Resûlallah! Vallahi bugünkü gibi (şimdiye kadar) hiç görme*dim. Hamza benim iki deveme tecavüz ederek hörgüçlerini kesmiş, bö*ğürlerini de delmiş. İşte kendisi bir evde bulunuyor. Yanında içkiciler var, dedim. Bunun üzerine ResûKillah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem} kaftanını is*teyerek onu örtündü. Sonra yürümeye koyuldu. Kendisini Zeyd b. Harise ile ben takib ettik. Nihayet Hamza'nın bulunduğu evin kapışma geldi. Ve izin istedi. Kendisine izin verdiler. Bir de ne görsün hep îçkiciler. Der*ken Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) yaptığından dolayı azarlamaya başladı. Birden Hamza'nın gözleri kızarmıştı. Hamza. Resûlüllah (Sallallohil
Aleyhi ve Sellemj'e baktı. Sonra gözünü onun dizlerine kaldırdı. Sonra gö*zünü daha kaldırarak göbeğine baktı. Sonra daha kaldırarak yüzüne bak*tı. Arkacığından Hamza şunu söyledi :
— Siz benim babamın kölelerinden başka bir şey misiniz?
Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) onun sarhoş olduğunu anladı ar*tık, Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) döndü, gerisin geriye giderek dı*şarı çıktı. Biz de onunla beraber çıktık.
(...) Bu hadîsi bana Muhammed b. Abdillah b. Kuhzâz da rivayet etti. (Dedi ki) : Bana Abdullah b. Osman, Abdullah b. Mübârek'den, o da Yûnus'dan, o da Zührî'den naklen bu isnadîa bu hadîsin mislini rivayet etti.
Bu hadîsi Buhârî «Kitâbu'I-Humııs»'da tahrîc etmiştir. Hadîsin zahirine bakılırsa Kz. A1i'ye verilen yaslı develer Bedir 'den alı*nan ganimetlerin beşte birindendir. Fakat İbn-i Battâl'ın beya*nına göre siyer ulemâsı Bedir Harbinde ganimetin beşte birinin Pey*gamberimize tahsisi henüz meşru olmadığına ittifak etmişlerdir. Bu tak*dirde Hz. Ali 'nin sözü te'vile muhtaç olur. Ve : «Bana Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) Abdullah b. Cahş'in seriyyesinden bir yaşlı deve verdi» mânâsına alınır. Çünkü Abdullah b. Cahg seriyyesi Bedr 'den önce hicretin ikinci senesinde Mekke ile Tâif ara*sındaki Nah1e'ye gönderilmiş, orada bir Kureyş kervanı ile harbede-rek küffarı tepelemiş, kervanı ganimet almışlardı. Hz. Abdullah arkadaşlarına: «Aldığımız ganimetin beşte biri Resûliillah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'nin olacak» demişti. Halbuki o zaman henüz ganimetle*rin beşte biri meselesi hakkında âyet inmemişti. Abdullah (Radiyallchu c\nh) ganimetin beşte birini Resülü\lah(Sa!lallahü Aleyhi ve Sellem)'a ayırmış, geri kalanını arkadaşlarına taksim etmişti. Beşte bir meselesinin Benî Kureyza gazasında meşru' olduğu söylenir. Daha sonra meşru oldu*ğunu söyleyenler de vardır.
Develerinin hâlini görünce Hz. Ali'nin ağlaması Nevevi'ye göre. Hz. Fâtıma'ya karşı kusur edip çehizini tamamîayamıyacağın-dan korktuğu içindir. Bizce develerin hâline acıdığı için ağlamış olması daha vârid-i hatırdır.
Hz. Hamza iyice sarhoş olmuş. Câriye oynatıyordu. Çünkü o zaman henüz içki ve şarkı gibi şeyler haram edilmemişti. Müslümanlar içki içiyor, şarkı dinliyorlardı. İçki ancak Uhud gazasında haram kı*lınmıştır. Hz. Hamza'nin : «Siz benim babamın kölelerinden başka bir şey misiniz?» sözünün mânâsı teşbihtir. Yâni siz benim babamın kö*leleri gibisiniz demek istemiştr. Maksadı da Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem )'n babası Abdullah ile Hz. Ali 'nin babası Ebû Tâ1ib'dir. Bunlar Abdulmuttalib'e itaat ve hürmet hususunda onun köleleriymiş gibi davranırmış. Ben Abdulmuttalib'e on*lardan daha yakınım» demek istemiştir.
Hz. Hamza'nin yaraladığı develerin kıymetini ödemesi icabeder. Bu babda bir rivayet yoksa da Hz. Hamza'nin onları ödemiş olması, yahut onun namına Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'in vermiş olma*sı yahut Hz. AIi'nin bedel istemekten vaz geçmiş olması muhtemeldir.
Bu Hadisten Çıkarılan Hükümler:
1- Zifaf için davet vermek meşru'dur.
2- Amel ve kazanç hususnda yahudiden faydalanmak -caizdir.
3- Maişetini kazanmak için ot ve odun gibi şeyleri toplayıp satmak caizdir. Bunda mürüvete dokunacak bir şey yoktur.
4- Kuyumculara yakacak malzeme satmak ve onlarla muamelede bulunmak caizdir,
5- Hz. Hamza'nın buradaki yaptıkları günah sayılmaz. Çünkü şarab içmek ve sarhoş olmak henüz haram kılınmamıştı. Geri kalan fiil*leri mükellef olmadığı âna rastlar. Nitekim ihtiyaçtan dolayı ilâç içip de aklı giden yahut şerbet zannıyle şarab içip de sarhoş olan kimsenin hâli de böyledir. Bu hallerde mükellef sayümadığı için günahkâr olmaz.
6- Kaftan giymek caizdir.
7- Bir yere giderken güzel elbiselerini giymesi, günlük elbisesiyle gitmemesi mürüvvet ve âdâpdandır.
8- Bir yere girerken izin istemek gerekir.
3- (1980) Bana Ebû'r-Rabî Süleyman b. Dâvud Eî-Alekî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Hammad yâni îbni Zeyd rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Sabit, Enes b. Mâlik'den naklen haber verdi. Enes şöyle demiş :
Şarabın haram kılındığı gün ben Ebû Taîha'oın evinde cemaatin sâ-t kİsi idim. İçkileri yalnız koruk ve kuru hurma şarabı idi. Bir de baktım bir dellâl sesleniyor. Ebû Talha bana : Çık da bak, dedi. Ben de çıktım. Ne göreyim! Bir dellâl bağırıyor:
— Dikkat!.. Şarap haram kılınmıştır. Artık (şarap) Medine'nin so*kaklarında aktı. Ebû Talha bana : «Çık da onu dök!» dedi. Ben de dök*tüm. Bunun üzerine:
— Şarap kârınlarında olduğu halde filân öldürüldü. Filân öldürüldü, dediler. Yahut bunu bâzısı dedi. (Râvi bu cümle Enes'in hadîsinden midir bilmiyorum, demiştir.) Onun üzerine Allah (Azze ve Celle):
«iman edip, yararlı İşler yapanlara; korundukları, iman ettikleri ve yararlı işler yaptıkları taktirde İçtikleri şey hususunda bir günah yoktur.» âvetini indirdi [1]
4- (...) Bize Yahya b. Eyyûb da rivayet etti, (Dedi ki) : Bize İhni Uleyye rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdulaziz b, Suhayb haber verdi. (Dedi ki) : Enes b. Mâük'e Fadîh'i sordular da şu cevâbı verdi :
— Sizin Fadıh ismini verdiğiniz şu Fadıh'ımzdan başka bizim bir şa*rabımız yoktu. Ben ayakta olduğum haîde Ebû Talha ile Ebû Eyyüb'a ve evimizde Resûlüllah (SallaUahü Aleyhi ve Sellem) 'in ashabından bir takım adamlara onu sunuyordum. Aniden bir adam gelerek:
— Haber size ulaştı mı? dedî.
— Hayır! dedik.
— Gerçekten şarab haram kılınmış, dedi. Bunun üzerine (Ebû Talha) :
— Yâ Enes! Bu küpleri akıt, dedi. Bu adamın haberinden sonra artık ne ona döndüler, ne de Sordular.
5- (..Bize yine Yahya b. Eyyub rivayet etti. (Dedi ki) : Bize İbni Uleyye rivayet etti! (Dedi ki) : Bize Süleyman Et-Teymî de haber verdi. (Dedi ki) : Bize Enes b. Mâlik rivayet etti. (Dedi ki) :
— Ben cemaata, amcalarıma hizmet ediyordum. Kendilerinin fadıhm-dan onlara sunuyordum. Yaşça en küçükleriydim. Derken bir adam ge*lerek :
— Hiç şüphesiz şarap haram kılınmıştır, dedi. Bunun üzerine ce*mâat :
— Onu dök yâ Enes! dediler. Ben de onu döktüm. (Süleyman demiş ki) : Enes'e:
— O nedir? dedim.
— Koruk ve yaş hurmadır! dedi. Bunun üzerine Ebû Bekr b. Enes :
— Bu o gün onların şarabıydı, dedi. Süleyman demiş ki:
— Bana bir adam dahi Ene? h. Mâlik'ten rivayet etti ki, Enes bunu söylemiş.
6- (...) Bize Muhammed b. Abdi'1-a'iâ rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Mu'temir babasından rivayet etti. (Demiş ki) : Enes şunu söyledi : Ben cemâatin hizmetinde idim, onlara sunuyordum...
Râvİ İbni Uleyye hadîsi gibi rivayet etmiştir. Yalnız o şöyle demiş*tir: «Ebû Bekr b. Enes: Bu o gün onların şarabıydı, dedi. Enes de mev*cuttu. Ama Enes bunu inkâr etmedi.»
İbni Abdi'1a'lâ dedi kî : «Bize Mu'temir babasından rivayet etti. (Demiş ki) : Bana benimle birlikte bulunanlardan bîri anlattı ki, kendisi Enes'i: Bu o gün onların şarabıydı, derken işitmiş.
7- (...) Bize Yahya b. Eyyûb da rivayet etti. (Dedi ki) : Bize İbni Uleyye rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Saîd b. EM Arûbe dahî Katâde'den, o da Enes b. Mâlik'den naklen haber verdi. (Şöyle demiş) :
— Ben Ebû Talha ile Ebû Dücâne'ye ve Muâz b. Cebel'e enffardan Birkaç kişi içinde bade sunuyordum. Bizim yanımıza giren, girip de : Yeni bir haber çıktı» deyince şarabın tahrimi indi. Biz de o gün şarablan de*virdik. Bunlar, koruk ile kuru hurmanın karışımı idiler.
Katâde demiş ki: Enes b. Mâlik şunu söyledi. Gerçekten şarab haram kılındı. O gün ashabın umumiyetle şarapları koruk ve kuru hurma ka*rışımı idi.
(...) Bize Ebû' Gassân El-Misniaî ile Muhammed b. Mügennâ ve İbni Beşşar da rivayet ettiler. (Dediler ki) : Bize Muâz b. Hişâm haber verdi. (Dedi ki) : Bana babam, Katâde'den, o da Enes b. Mâlik'den naklen ri*vayet etti. Enes (şöyle demiş) : Ben Ebû Talha ile Ebû Dücâne'ye ve Sü*heyl b. Beydâ'a içinde koruk ve kuru burma karışımı bulunan bir kabdan hâde sunuyordum...
Râvi Saîd hadîsi gibi rivayette bulunmuştur.
8- (1981) Bana Ebû't-Tâhir Ahmed b. Amr b. Şerh rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdullah b. Vehb haber verdi. (Dedi ki) : Bana Amr b. Hârİs haber verdi. Ona da Katâde b. Diâme rivayet etmiş ki, kendisi Enes b. Mâlik'i şöyle derken işitmiş :
— Gerçekten Resûlüllah {Saliallahü Aleyh: ve Sellem) kuru hurma ile renkti koruğu karıştırıp içmekten nehy buyurdu. Şarap haram kılındığı giin umumiyetle Arapların şarabı buydu.
9- (1980) Bana yine EbÛ't-Tahir rivayet etti. (Dedi ki) : Bize İbni Vehb haber verdi. (Dedi ki) : Bana Mâlik b. Enes, İshâk b. Abdillah b. Ebî Talhâ'dan, o da Enes b. Mâlik'den naklen haber verdi ki (şöyle de*miş) :
— Ben Ebû Ubeyde b. Cerrah ile Ebû Talha'ya ve Üfceyy b. Ka'b'a fadıh ile kuru hurmadan şerbet sunuyordum. Derken onlara gelen gelerek:
— Gerçekten şarab haram kılındı, dedi. Bunun üzerine Ebû Talha :
— Yâ Enes! Kalk şu küpü kınver, dedi. Ben de taştan oyma küpü*müze vararak onu dibi ile yere vurdum. Nihayet kırıldı.
10- (1982) Bize Muhammet! b. Müseanâ rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ebû Bekr (yâni Hanefi) rivayet etti. (Dedi ki) : Abdu'l-Hamid b. Ca'fer rivayet etti. (Dedi ki) : Bana babam rivayet etti ki; kendisi Enes b. Mâ-lik'i şunu söylerken işitmiş :
— Allah içerisinde şarabı haram kıldığı âyeti indirdi. Medine'de ku*ru hurmadan başka içilen bir içki yoktu.
Bu hadîsi Buharı «Mezâlim», «Tefsir» ve «Eşribe» bahislerinde, Ebû Dâvud «Eşribe»'de muhtelif râvilerden tahrîc etmişlerdir. Vak'a Ebû Talha 'nın evinde geçmiştir. Ebû Talha Hz. Enes'in üvey babasıdır. İsmi Zeyd b. Sehl E1-Ensâri'dir. Akabe, Bedir, Uhud vesâir bütün gazalarda Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellemj ile beraber bulunmuştur. Onun vefatından sonra kırk yıl daha yaşayarak Şam 'da vefat etmiştir. Denizde vefat et*tiğini söyleyen de vardır.
Fâdıh: Esas itibariyle kızarmaya veya sararmaya başlayan koruk hurma demektir. Fakat sonradan korukla olgun hurmanın karışımına, korukla kuru hurmanın, karışımına, sadece koruk hurmaya ve sadece kuru hurmaya fâdıh denilmiştir. Anlaşılıyor ki, şarab haram kılınınca evinde şarabı bulunan müslümanlar peyderpey onu sokaklara dökmüşler hattâ şarab sokaklarda sel gibi akmıştır.
El-Mühelleb: «Şarabın yollara dökülmesi, haram kılınıp terk edildiği şâyî olsun diyedir.» diyor.
Hamr : Şarab demektir. Bu kelime muhamere'den alınmıştır ki : Ka*rıştırmak mânâsına gelir. Şarab da aklı karıştırdığı için ona hamr denil*miştir. Bir de tahmir'den alınmıştır.
Tahmir : örtmek demektir. Şarab aklı örttüğü için ona hamr denil*miştir. Bu kelime Arabcada hem müzekker, hem müennes olarak kulla*nılır. Şarab üzümden yapılır. Ve İmam.ıÂzam'a göre üzümün kaynatılmamış şırası kükreyip şiddetlendiği zaman şarab olur. Şarabın Arabcada iki yüz kadar ismi vardır. Fâdıh bunlardan biridir. Ancak üzümden değil, hurmadan yapılır. İbn-i Seyyide fadîh'ın ya*rılmış, koruk hurmadan yapılan içki olduğunu söyler. Demek oluyor ki, fadîh hurmanın gerek tazesinden, gerek kurusundan, gerekse bunları ka*rıştırmak suretiyle mecmuundan ezilerek ve yarılarak kaynatılmamış su*ya atmak suretiyle yapılan şarabdır.
Şâfii1er'den Nevevî diyor ki : «Müs1im'in naklet*tiği bu hadîsler de sarhoşluk veren bütün içkilerin haram kılındığına ve bunların hepsine hamr yâni şarab denileceğine sarahat vardır. Bu hu*susta fadîh, hurma şıraları; üzüm şırası; arpa, mısır ve darı suyundan, bal şerbetinden yapılan içkiler müsavidir. Bunların hepsi haram, hepsi hamr-dır. Bizim mezhebimiz budur. Mâlik ve Ahmed'le Selef ve Ha*lefin cumhurlarının kavli de budur. Basralılardan bir cemaat haram olan yalnız üzüm şırasıyle pişmemiş kuru üzüm şerbetidir. Bunlar pişirilirse helâl olduğu gibi, bunlardan başka şeylerden yapılan içkiler pişirilsin pi*şirilmesin sarhoşluk vermedikçe helâldir, demişlerdir. Ebû Hanîfe : Haram olan yalnız hurma ve üzüm meyvelerinin sırasıdır. Üzüm şı*rasından yapılan içkinin azı-çoğu haramdır. Meğer ki, pişirilip de üçte ikisi gitmiş ola. Kuru hurma ile kuru üzüm şıralarının kaynatılmışları he*lâldir, Velevki azıcık kaynatılmış olsun demiş, burada bir smır tayin et*memiştir. Hurma ile üzümden yapılan şarabın kaynatılmayanı haramdır. Fakat içene had vurulmaz, demiştir.
Bütün bunlar içilip de sarhoşluk vermediğine göredir: Sarhoş ederse bütün müslümanlarm icmai ile haramdır...»
Ebû Dâvud-u Tayâlisî 'nin Hz. Berâ'b. Âzib'den tahrîc ettiği bir hadîste şöyle deniliyor : «Şarabın haram kılındığını bildiren âyet inice ashab : Ya haram kılınmadan evvel içenlerin hali ne olacak? dediler. Bunun üzerine : İman edip yararlı işler yapanlara, korun*dukları, iman ettikleri ve yararlı işler yaptıkları takdirde içtikleri şey hu*susunda bir günah yoktur âyeti indi.» Bu hadîsi Tirmizî de riva*yet etmiş ve onun hakkında : «Hasen sahihtir» demiştir. Âyetteki korun*maktan murad şarabı yeniden içmekten korunmaktır.
Bu Hadisten Çıkarılan Hükümler:
1- Şarab içmek haramdır. İbni Sâd ile başkalarının beyanı*na göre şarab hicretin üçüncü yılında Uhud gazasından sonra haram kılınmıştır.
2- Haber-i Vahid makbuldür.
3- Şarabı elinde bulundurmak haramdır. Nevevî bu hususta cumhurun ittifak ettiğini söyler.
4- «Filân ve filân karınlarında şarap olduğu halde öldürüldüler» sözü korku ve şefkattan yahut mânâyı düşünmeyerek söylenmiştir. Çün*kü o zaman henüz şarab haram kılınmamıştı. Mubah olan bir şeyi yapa*na mesuliyyet yoktur. Çünkü şeriata nisbetle mubahın yapılıp yapılma*ması müsavidir.
5- Faziletçe birbirlerine denk veya yakın olan bir cemaatın İçinden yaşça en küçük olanlarının büyüklere hizmet etmesi müstehabdır.
6- Hz. Enes'in küpü kırması, oradakilerin bunu vâcib zannet-melerindehdir. Halbuki küpün kırılması vâcib değildir. Vâcib olan yalnız şarabın dökülmesidir. Hükmü bilmeyerek küpü kırdıkları için Peygamber (Salia'Aahü Aleyhi ve Sellem) kendilerini mazur görmüş, ses çıkaramamıştır. Buradaki hüküm kabın yıkanması ile temizlenmesidir. Aynı hüküm bü*tün kaplar hakkında bakidir.
7- Zahirîler 'den İbn-i Hazm: «Şarab Medine so*kaklarından aktı» cümlesinden, şarabın temiz olduğu hükmünü çıkarmış*tır. Ibni Hazm: «Çünkü ashab-ı kiramın ekserisi yalın ayak ge*zerlerdi. Ayaklarına bulaşan şarabın pis olmaması lâzım gelir,» diyor. Bu sakat istidlale Aynî şu cevabı vermiştir: «Ben de derim ki, bu büyük bir cüretkârlıktır. Çünkü Kur'ân şarabın pis olduğunu haber ver*miştir.»