145. Nafî'den: Abdullah b. Ömer, Medine'den Kabe'ye kur*banlık gönderirken, hayvana Zülhuleyfe'de kurban nişanı takar, sonra da keserek cini (işaret) yapardı. Nişan takma işlemi ile cini yapma işlemini aynı yerde kıbleye karşı çevirerek yapardı. Kur*ban nişanı olarak hayvanların boynuna bir şeyler asar, cini olarak da sol tarafını kesmek suretiyle kanatırdı. Daha sonra da herkesle beraber Arafat'ta vakfe yerine gidilirdi. Oradan dönerken yine kurbanlıklar beraberlerinde olurdu. Bayramın birinci günü saba*hı Mina'ya gelince saçları kesmeden ve tıraş olmadan önce kurba*nını keserdi. Abdullah kurbanlarını sıraya sokar, kıbleye karşı çe*virir ve onları bizzat kendisi eliyle keserdi. Daha sonra kendisi yer, başkalarına da ikram ederdi.
146. Nafî'den: Abdullah b. Ömer, Kabe'ye göndereceği kur*banlık devenin hörgücünü keserek cini (işaret) yaparken şöyle derdi: «Allanın ismiyle, Allah en büyüktür.»
Hedy'in (yani Kabe'ye gönderilen kurbanlık hayvanın) ne ol*duğu hakkında da şöyle derdi: Hedy, kurban nişanı takılıp, kan çı*kartılarak nişan yapılan ve Arafat'ta vakfe esnasında orada bu*lundurulan hayvandır.
Abdullah b. Ömer, Kabe'ye göndereceği kurbanlık develere çeşitli çullar örter, sonra da bu çulları Kabe'ye göndererek Kabe'nin örtüsüne ilave ederdi.
imam Malik,.Abdullah b. Dinar'a:
«—Abdullah b. Ömer'in Kabe'ye göndereceği develer için yap*tırıp sonra da Kabe'ye gönderdiği çullar ne oldu?» diye sordu. O da:
«— Onlar sadaka olurdu» cevabını verdi.
147. Nafî'den: Abdullah b. Ömer, Kabe'ye gönderilecek kur*banlıkların küçük olmamalarını söylerdi.
Abdullah b.Ömer, Mina'dan Arafat'a çıkıncaya kadar kur*banlık develerin çullarını üzerlerinden almazdı.
Hişam, babası Urve'nin şöyle dediğim naklediyor: «Yavrula*rım! Hiç biriniz şerefli dostlarınıza layık görmediğiniz hayvanla*rı, Kabe'ye kurbanlık için göndermeyin. Çünkü Allah, şereflilerin en şereflisi ve en iyisine lâyık olandır.